1940’larda Ordu kenti ve Tikran ile Ardem Toraman kardeşlerden anılar…

Naim Güney 

II. Dünya Savaşı’ndan kaynaklanan ekonomik sıkıntılar tüm Türkiye’de olduğu gibi Ordu’yu da derinden etkilemiştir. Öyle ki bu dönemde ekmek, gaz, tuz, bez gibi maddeler bile karne ile verilmeye başlamıştır. II. Dünya Savaşı’nın 1939 Eylülü’nde patlak vermesi Türkiye’nin ekonomik hayatını etkilemesi de yoksulluğu beraberinde getirmiştir. İncelediğimiz belgelerde bunu açıkça görmekteyiz. Tetkik edilen belgeler o dönem için Ordu’nun ekonomik hayatının kötüye gittiğini göstermektedir. Aynı yıl içerisinde Ordu ve çevresinde fındık mahsulünün noksanlığı dolayısıyla yaşayan şehirli ve köylü nüfus iaşe sıkıntısı çekmiştir. Bu muhtaç insanlara ambarlarda mevcut olan zahireden buğday, mısır ve arpa dağıtılmıştır.  Halkın yaşadığı açlık tehlikesine karşı Kızılay tarafından zaman zaman mısır gönderilmiştir. Yine aynı yıl içinde Ordu vilayetinin açlık buhranına düşmemesi için Ordu’nun aylık un ihtiyacı belirlenerek gerekli stokun ofis ambarında bulundurulması Hükümete bildirilmiştir. 

İkinci Dünya Savaşının ülkeye yüklediği ilk zorunluluk çok sayıda insanın askere alınması, beslenmesi ve giydirilmesi olmuştur. Ordu mevcudunun artması bütçenin savunma giderlerine harcanmasına neden olmuş, bu nedenle kalkınma hızı düşmüştür. Dış ticaret, savaş ortamından olumsuz etkilenmiş, savaş koşulları ithalatı kısıtlamış ve piyasada arz-talep dengesi bozulmuştur. Ekonomik dengelerin bozulması sonucunda, yeni kaynaklar bulma yoluna giden Hükümet öncelikle “Milli Korunma Kanunu”nu çıkartmıştır. Bu kanun devlete her alanda geniş müdahale imkânları vermiştir. Devlet tarım alanında ne ekileceğini tayin etme hakkına sahip olmuş, ekonomik hayatta ise fiyat kontrolleri, piyasaya alıcı olarak girme ve bazı durumlarda ithalat yapma hakkına da sahip olmuştur. Ayrıca temel ihtiyaç maddelerine değerini ödemek koşuluyla el koyma, kâr amacı gütmeden ihtiyacı olan kurumlara dağıtma işlevini de üzerine almıştır.

Hükümet savaş ekonomisi şartlarından yararlanarak haksız kazanç sağlayan savaş zenginlerininservetlerinden bir kısmını geri almayı hedeflemiş, bu amaçla “Varlık Vergisi” Kanunu’nu hazırlamıştır. Kanun her il ve ilçe merkezinde kimin ne kadar vergi ödeyeceğini belirleyecek servet tespit komisyonları kurulmasını, komisyon kararlarının kati olmasını, vergi ödeme süresinin 15 gün olmasını, 15 gün içinde tahakkuk eden vergiyi ödemeyenlerin mallarının haczedilerek icra yoluyla satılmasını, buna rağmen borcunu bir ay içerisinde ödemeyen mükelleflerin bedeni kabiliyetlerine göre cezaen çalıştırılmasını öngörüyordu. Varlık Vergisi Kanunu yürürlüğe girdiği dönemde bütçe gelirlerine katkı yapmış ancak cumhuriyet tarihinde uygulanan iktisat politikaları içerisinde en çok tartışılan bir vergi türü olmuştur. İç ve dış baskılar sonucunda tahsil edilememiş kısmından bile vazgeçilerek yürürlükten kaldırılmıştır.

Kanunun uygulamasında yapılan yanlışlıklar ve haksızlıklar eleştiri konusu olmuş, ancak kendi menfaatlerini ülke menfaatlerinin üstünde tutan gruba karşı yumuşak tedbirler alınması da beklenemezdi. Bugünün değerleri ve koşullarıyla tarihi yorumlama hatasına düşülmemesi gerekmektedir. Varlık Vergisi, dönemin ekonomik koşulları içerisinde gerekli olmuş, ancak uygulamada herkesin kazancına göre ve kayırmalar yapılmadan, sağlıklı tespitlerle vergi tahsili yapılmamıştır. Dolayısıyla hata kanunda değil uygulama şeklinde ve uygulayıcıdadır denilebilir.

Ayrıca bu dönemde çıkartılan “Toprak Mahsulleri Vergisi” Kanunu da kırsal kesimde etkili olmuş ve vergi genel bir hoşnutsuzlukla karşılanmıştır. Köylüler ekmek bulamadığı için küspe yemek zorunda kaldıkları yıllarda “yeşil vergisi” olarak adlandırdıkları Toprak Mahsulleri Vergisi’ne tepki göstermiştir. Toprak Mahsulleri Vergisi etki alanının genişliği ve uygulanmasında değişik zorluklar taşımasına rağmen Varlık Vergisi’nde olduğu gibi toplumda gerilim oluşturmamıştır.

1942 DE VARLIK VERGİSİYLE BAŞLAYAN MAĞDURİYETLER ORDU ŞEHRİNDE DE YAŞANMIŞTIR…

İkinci Dünya savaşının olağanüstü koşulları gereği Türkiye’de de bir defaya mahsus olarak alınan servet vergisinin en somut örneği, 11 Kasım 1942’de çıkarılan “Varlık Vergisi Kanunu”dur. Türkiye’de yaşayan Rum, Ermeni ve Musevi gibi gayrimüslim vatandaşların; sermayeleri, mülkleri ve servetleri sert ve acımasız yöntemlerle ve devlet marifetiyle bu Varlık vergisiyle ellerinden alınmıştır.

Varlık Vergisi Kanunu’nun uygulandığı Aralık 1942 ve Ocak 1944’te başta İstanbul olmak üzere Türkiye’de gayrimüslimlere ait binlerce taşınmaz mülk, ev ve işyeri haczedilerek haraç mezat satılmış, el değiştirmişti. El değiştiren mülkler arasında İstiklal Caddesi ve İstanbul’da tarihi yarımadadaki yapıların önemli bir kısmı da bulunuyordu. Satılan mülklerin %67 kadarı Müslüman Türkler, %30 kadarı da devletin resmi kurum ve kuruluşları tarafından alınmıştı.

Varlık Vergisinin ödeme süresinin bittiği 21 Şubat 1943 tarihinden hemen sonra zorunlu çalışma için mükelleflerin kampta toplanmasına başlanmıştı. Zorunlu çalışma kararı mükelleflerden yalnızca (G) grubunda yer alan gayrimüslimlere uygulanmış ve zorunlu çalışma yeri olarak Hükümet tarafından Erzurum’un Aşkale ilçesi seçilmişti.

(1938 Dikran cumhuriyet ilk mektebinde (önde solda erkek çocuk)

Aşkale’ye gönderilecek mükelleflerin listesi defterdarlıklardan vilayete oradan emniyete ulaştığında; mükellefler, polis marifetiyle Sirkeci Tren Garı’nın arkasında Demirkapı olarak bilinen ambarlarda toplanmaktaydı. Oradan da Haydarpaşa Garı’ndan kalkan ‘Erzurum Katarı’nın üçüncü sınıf vagonlarında Aşkale’ye gönderiliyorlardı.

Varlık Vergisi sırasında çalışma kamplarına toplam olarak 1.400 gayrimüslim vatandaş yollanmıştı. Bunlardan 1229’u İstanbul’dan, kalanı İzmir ve Bursa’dandı. Bu insanlardan 21’i “borçlu olarak” Aşkale’de hayatını kaybetmişti.

Varlık Vergisi mükellefi olan gayrimüslimler; Erzurum’da, Aşkale’de ve Aşkale’ye bağlı (Erzurum-Bayburt yolu üzerindeki) Pırnakapan köyündeki oda, depo, barınak ve ahırlarda kalmışlar, Erzurum karayollarında kar küremişler veya şehrin sokaklarını süpürmüşlerdi. 6 Ağustos (1943) tarihinde ise Aşkale’deki mükellefler, Erzurum’dan yük vagonlarına bindirilerek dört günlük bir yolculuktan sonra Eskişehir’in Sivrihisar kazasına götürülmüştü. Burada Gökbel denilen açık arazide çadırlarda yatmışlar ve aralık ayının ilk haftasına kadar taş kırıp, yol inşaatında çalışmışlardı. Varlık vergisi, gerek zamanlaması, gerekse vergileme açısından ağır eleştirilere uğramıştı.

1942 tarihli Güzelordu Gazetesi’nin 511 sayılı nüshasının ikinci sayfasında belirtildiğine göre, Ordu da Varlık Vergisi Merkez kazada 250.750 lira, diğer kazalarda 263.250 lira olmak üzere toplam 424.000 lira olarak tespit ve ilan olmuştu. Şimdi Ordu’daki Varlık Vergisi uygulamalarından kalan iki hatırayı sizlere aktarmaya başlayalım… Şehrimizin tanınmış simalarından olan Bakırcı Harut Ustayı bilirsiniz. Onun babası Mıgırdiç Usta eskiden Ordu şehrinin en önemli bakırcılarından birisiydi. Yanında Müslüman çıraklar da çalışıp yetişmişlerdi. “Adı Başka Acı Başka Karadeniz’in Son Ermenilerinden Harut Usta” adlı kitapta İbrahim Dizman Hoca, Ordu’da varlık vergisi ile ilgili bir hatırayı Harut Ustadan özetle şöyle naklediyordu:

(1939 depreminde Ordu da çadır da Dikran Toraman babası Mıgırdıç ustayla ve komşularla)

“…1930’lu yıllarda Karadeniz’de askeri bir tatbikat vardı. Ordu açıklarında bulunana savaş gemilerimizden biri bu tatbikat sırasında aniden bozulmuştu. Tamir için İstanbul’a gidip gelmesi mümkün değildi. Ordu sahiline demir atıp Valilikten yardım istenmişti. O yıllardaki Ordu Valisi de tamirat için yardım isteyen askerleri Mıgırdiç Usta’ya yönlendirmişti… Sekiz metrelik yarılmış boruyu söküp getirmişlerdi Mıgırdiç Usta’nın dükkânına. Ancak boru tezgâha giremeyecek kadar büyük olması üzerine dükkânın duvarını kırmışlardı.

Netice itibariyle Ermeni Mıgırdıç usta geminin motor borusunu büyük bir özenle tamir etmişti… Bunun üzerine askeri geminin komutanı Mıgırdiç Usta’yı dükkânına kadar gelip tebrik etmişti… Daha sonraki günlerde Genelkurmay Başkanlığı da Mıgırdiç Usta’ya gösterdiği üstün başarıdan dolayı yazılı bir takdirname göndermişti. Bu olaydan sonra 1940’larda ise meşhur varlık vergisi de çıkmıştı.

Türkiye gibi Ordu’da da gayrimüslimler varlık vergisini ödemekte büyük zorluklar çekiyorlar, kentimizdeki bazı gayrimüslimler, Ordu’dan ayrılıp yurt dışına göçüyorlardı. Ama çok canlar yakan Varlık vergisi Mıgırdıç Usta ve ailesine hiç bir zaman uygulanmamıştı. Vaktiyle Mıgırdiç Usta’ya Genelkurmay’dan gelen o takdirname yüzünden bu ağır vergiden muaf tutulduğu ve kurtulduğu hep söylenmişti…”

Bundan başka olarak bir de Ordu’da ticaret yapan zamanın ünlü manifatura tüccarlarından birisi Hacı Karekin Anasal’ın her şeyini kaybettiği acılı bir Varlık Vergi hikâyesi vardı. Ordu’da o acı dolu varlık vergisi günlerini bizzat yaşayan önemli büyüklerimizden dinlemiştim. İsmini açıklanmasını istemeyen bu büyüğümün tarafıma şifahen anlattıklarını tarihe kayıt düşmek adına ilk defa naklediyorum…

“1942-43 yıllarında Ordu’da varlık vergisi miktarlarının tespiti için mahalli bir komisyon kurulmuştu. Ordu’da fındık sektöründe faaliyet gösteren Türk tüccarlara en fazla 3- 5 bin lira Varlık vergisi vurulmuştu. Mesela; Ermeni Mıgırdıç Toraman gibi gayrimüslim esnaflara 10-15 bin lira civarında varlık vergileri çıkmıştı. Mıgırdıç Toraman şimdiki Nezirlerin karşısında bulunan 3 dükkânını ucuz fiyattan hemen satmış, Diş tabibi Ahmet Angın’ın dedesi Sarı Hafız gibi dostların maddi yardımıyla 15 bin lira vergi borcunu defaten maliye veznesine gidip zamanında ödemişti.

Ama halkın yardımlarıyla hayatını idame ettirmeye çalışan Topal Haçik bibi bir yoksula dahi 500 lira gibi çok büyük miktarda varlık vergisi takdir edilmişti. Fakirliği herkesçe bilinen Topal Haçik vergi borcunu ödeyemeyince, Zaferi mili mahallesinde altından hava geçen çürük tahta barakasına giden memurlar tarafından ikametgâhında bulunan bir kaç eski eşyası, yatağı yorganı neyi varsa haciz edilip elinden alınmıştı.

(devam edecek)

 https://www.orduolay.com/haber/1940larda-ordu-kenti-ve-dikran-ile-ardem-toraman-kardeslerden-anilar-69014 

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *