Sovyet tarihçiler Kemalizm’in uzun ömürlü olmayacağını düşünüyordu’

American University of Armenia’da Siyaset ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Başkanı olan tarihçi Vahram Ter-Matevosyan aynı zamanda Ermenistan Ulusal Bilimler Akademisi’nde Türkiye Çalışmaları Bölümü’nün eski başkanı. Ter-Matevosyan son olarak ‘Turkey, Kemalism and the Soviet Union: Problems of Modernization, Ideology and Interpretation’ (Türkiye, Kemalizm ve Sovyetler Birliği: Modernizasyon, İdeoloji ve Yorumlama Meseleleri) başlıklı bir kitap kalemle aldı. Çalışma önümüzdeki ay Londra’da Palgrave Macmillan Yayınevi’nden çıkacak. Ter-Matevosyan geçtiğimiz günlerde Türkiye’deydi. Yeni kitabı vesilesiyle kendisiyle bir söyleşi gerçekleştirdik.

VARDUHİ BALYAN-YETVART DANZİKYAN

YD: Yeni kitabınız Kemalizm ve Sovyet hükümetinin Kemalizm’e bakışı üzerine. Alanda nasıl bir eksiklikten yola çıkarak böyle bir kitaba çalışmaya karar verdiniz?

Türkiye’nin Cumhuriyet tarihine merak duyan herkes için Kemalizm’i, onun dönüşümlerini anlamadan Türkiye’nin tarihinin anlaşılamayacağı aşikâr. Türkiye’nin tarihini, siyasi gelişmelerini, devrim ve darbelerini hepsini anlamak lazım. Türkiye’ye ilk merak duymaya başladığım zamanlar yani postmodern darbe olduğu 1997’den beri, Kemalizm ve diğer siyasi ideolojiler arasındaki çekişmelerin Türkiye’deki siyasal süreçlerin temelini oluşturacağını anladım. Sonraki 10-15 yıl içerisinde Kemalizm’i, siyasal İslam’ı araştırmaya başladım. Kemalizm’e dış gözle bakan araştırmaların eksik olduğunu fark ettim. Kemalizm’i konu alan, onu ilham kaynağı, İslam dünyası için iyi bir örnek olarak gören, övgü şeklinde Batı kaynaklarda eksiklik yoktu. Enteresan bir şekilde dünyanın geri kalanının, yani Arap dünyasının, Sovyetler Birliği’nin görüşleri kaynaklarda pek yoktu. 1920’lerde Rus, Ermeni basınını araştırmaya başladığımda bu kaynakların Kemalizm tarihini araştıran çalışmaların dışında kaldığını gördüm. Başta belki de kaynaklar çok fazla değildir diye düşündüm. 1920-30’ların Türkiye tarihi genel olarak Batı paradigması üzerine kurulu. Sovyet izi devre dışı kalmış. Araştırdıkça karşılaştığım kaynakların Türkiye tarihi araştırmasına katkı sunacağını gördüm. Zira Sovyetler Birliği o dönemde Türkiye’yle bağlantısı olan ülkeler arasında Türkiye’yi en iyi bilen ülke. Sovyetler Birliği Türkiye’yi hep odak merkezinde tutmuş. Sovyetler Birliği’nin en büyük dördüncü elçiliğinin Türkiye’deki elçilik olması şaşırtıcı değil. Onun dışında aralarındaki ilişkiler de durmamış. Sovyetler Birliği Türkiye’deki gelişmelerden hep çok iyi haberdar olmuştur. Onlar için Türkiye’nin tamamen İngiliz-Fransızların etkisi altına geçmemesi önemliydi. Bütün bu araştırmalar, siyasi çıkarlar, aynı zamanda Kemalizm’i konu alan birçok dikkat çekici çalışmalara neden olmuştur. Türkiye resmi tarih anlatımında Kemalizm teriminin ilk 1929’da kullanıldığı biliniyor. Fakat 1920 yılında Sovyet tarih yazımında Kemalizm terimiyle karşılaşıyoruz.
1926 yılına kadar Kemalizm’e çok olumlu, burjuva devrimine karşı bir adım olarak bakılıyor. 1926’da Stalin Kemalizm’in resmi tanımını veriyor. Ve bu kabul görmüş tanım haline geliyor, Sovyetler Birliği’nde kimse bu tanım dışına çıkamaz oluyor. Bu olay da çok ilginç: Çinli öğrencilerle görüşen Stalin kendisi bir soru soruyor: “Kemalizm hakkında ben ne düşünüyorum?” Sonrasında da tanımını veriyor. Türk tarihinde bu sayfalar pek araştırılmamış. Sovyetler Birliği’nin Türkiye’ye, Kemalizm’e yeni yaklaşımını belirleyen olaydır bu.
O dönemde araştırmacılar, bilim insanları arasındaki çatışma da hayli ilginç. Bu gerginlik, çatışma, Çar döneminden gelen tarihçiler ve yeni Bolşevik tarihçiler arasındaydı.. Çıkan bu anlaşmazlıkta düşmanlar ortaya çıkıyor ve Kemalizm’in tanımını doğru yapmadığı gerekçesiyle Çarlık döneminden birçok bilim adamı öldürülüyor. Türkiye’de Sovyetler Birliği elçiliğinde bulunmuş birkaç kişi de sonrasında ölüm cezasına çarpıtılıyor. Sovyetler Birliği-Türkiye ilişkileri 1920-30’lu yıllarda acı sayfalarla dolu.
Bir de Kemalizm’e dışarıdan bakışları merak etmeme son zamanlarda yayınlanan bazı kitaplar vesile oldu. Biri Stefan İhrig’in ‘Naziler ve Atatürk’ kitabıydı. Burada Hitler’in ve Nasyonal Sosyalizm’in Kemalizm’den nasıl ilham aldığını ele alıyor. Fransa’da yayınlanan bir başka kitap “Sevilen Diktatör” ise Fransa’nın Kemalizm’den ilham almasını anlatıyor. Yani Kemalizm tarihine baktığımızda bir tek Sovyetler Birliği’nin eleştirel baktığını görüyoruz. Almanya Türkiye’yi nihayetinde yanına çektiğinde Sovyetler Birliği bu konuda endişe duymaya başladı.
Sonra 1945 yılına geliyoruz, Sovyetler Birliği Türkiye’den Kars ve Ardahan’ı talep ediyor ve ilişkiler daha geriliyor. Sovyetler’de Kemalizm’i övenler bile bundan sonra ona faşizm olarak bakmaya başlıyor. Burada jeopolitik durumun ideolojiyi nasıl etkilediğini gözlemliyoruz.
1950’lerde olumsuz yaklaşım hakim olmaya devam ediyor.

YD: 1950’lerde Stalin’in dünya üzerindeki Ermenileri Sovyet Ermenistanı’na çağırma politikası var. Bu konu burada ‘Stalin Ermenileri toplayıp Kars’a ve Ardahan’a baskı kurmaya çalıştı’ diye anlaşılıyor. Siz de öyle mi görüyorsunuz?

Evet, öyle bir şey vardı. 1945-53 yılları arasında Sovyetler Birliği’nin Türkiye’den toprak taleplerini iyice inceledim. Bunun Sovyetler Birliği tarafından çok kötü organize edilmiş bir adım olduğunu söyleyebiliriz.

YD: Sovyetler Birliği tarafından mı sadece Stalin tarafından mı?

Stalin ve bazı kişiler diyebiliriz. Komünist Partisi’nden üst düzey bazı insanların aklına esmiş bir fikirdi. Elçilerin, dışişleri bakanlarının mektuplaşmalarına baktığımızda Stalin’in aklına gelen bir fikir üzerine çalışıyorlar, sonrasında zaten ilişkiler daha da kötüye gidiyor, Türkler ise tamamen Amerika yandaşı oluyor.

1950-1960 yılları arasında Sovyetler Birliği-Türkiye ilişkileri çok kötüydü. Birbirlerini eleştiriyorlardı, Türkiye’deki olaylara özellikle milliyetçiliğin yükselişine Sovyetler büyük endişe ile bakıyordu. 1960’larda ilişkilerde ilerleme oluyor ve Kemalizm’e karşı görüşlerin de yavaş yavaş olumlu yöne kaydığını ve akademik mecraya taşındığını görüyoruz. 1960’lara kadar Kemalizm’e bakış daha çok ideolojikti, bundan sonra akademik olarak da ele alınmaya başlar.
Kemalizm’e dair genel bilimsel bir çalışma olmaması çok ilginç. Bir Azerbaycanlı akademisyen konuyu ele alıyor, onun dışında pek yok. Şimdi kitabın amacı Kemalizm’in uluslarötesi tarihini ele almak. Fransa’da yakında ‘Yakın Doğu ve Balkanlar’ın Kemalizm’e Bakışı’nı konu alan yeni bir kitap çıkıyor.

Kitapta sadece Sovyetlerin Kemalizm’e bakışını değil, aynı zamanda Kemalizm’in tarihini vermeye çalıştım. 1920-1970’ler zaman dilimini ele alan kitap 8 bölümden ibaret. 5-6 bölümde sadece tarihi değil Kemalizm’in dönüşümünü ele aldım, Kemalizm’in araştırılmasında var olan eksikleri, sorunları ortaya çıkarıyorum. Ve bu açıklardan biri de Kemalizm’in 1930’larda ve sonrasında dışarıdan araştırılmaması. Bu yaklaşımla hareket ettim.

VB: Kitap 1920-1970 yıllarını ele alıyor. Bu zaman dilimini seçmenizin nedeni neydi?

Şöyle ki, 1980 darbesi sonrası topluma Kemalizm dayatılması farklı süreçlerle yapılıyordu, vurguları farklıydı ve 1920-30 yıllarında dayatılan Kemalizm’den çok farklıydı. 1980’lerden 1995’e kadar CHP çok yıpranmış vaziyetteydi ve o sıralar Kemalizm belli belirsiz bir şeydi. Ve bir diğer nedeni de Sovyetler Birliği tarafından 1970’lerden sonra Kemalizm üzerine çalışmalar, araştırmalar yapılmamış. 1975-76 yıllarda Sovyet tarih yazımında Kemalizm üzerine çalışmalar son buluyor diyebiliriz. Fakat Sovyetler Birliği’nde Kemalizm hep göz önünde. Hatta 1976-1977 yıllarında özel idari kullanım için “Kemalizm” başlıklı bir kitap yayınlanıyor. Bu bir araştırma değildi daha ziyade o zamana kadar Kemalizm üzerine yayınlanan bütün araştırma, kitapların sıralandığı bir kaynakça. 1980-1990 Sovyetler Birliği de yoktu artık o yüzden 1970’lerde bitirmeye karar verdim. 1980’ler çok farklı siyasi, ideolojik, jeopolitik faktörlere bağlıydı, o yüzden onu bu kitapta ele almadım.

VB: Stalin görüşmelerinden birisinde Kemalizm tanımını vermiş dediniz. Yaklaşık olarak nasıl bir tanım bu?

“Türkiye’de gerçekleşmiş devrimden dolayı çok mutluyuz. Ancak bu henüz tamamlanmamış ve köylü devrimi gerçekleştiğinde ancak tamamlanmış olur” Yani Marksist-Leninist yaklaşım. Bir de Aralık 1920’den sonra Ermenistan’ı terk etmiş Taşnakların Kemalizm’e bakışı çok ilginç. Günümüze ulaşan ilginç mektuplaşmalar var. İki üst düzey Taşnak siyasetçi (biri Birinci Ermenistan Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı) iki ay boyunca mektuplaşarak Kemalizm’in geleceğini tartışıyorlar. Biri Kemalizm’in yakında sona ereceğini söylerken, diğeri ise Kemalizm’in 50 sene boyunca pişen ideolojik akımların sonucunda ortaya çıkmış olgun ideoloji olduğu ve başarıya ulaşacağını dile getiriyor. Yani Taşnakların Kemalizm’i nasıl gördüğü de kitapta ele alınıyor. Kitapta sadece Sovyetler Birliği veya Rusya’nın bakışı değil, Ermenilerin de olaya nasıl baktığı gün ışığına çıkartılıyor.

YD: Sovyet Rusya genel olarak Kemalizm’e siyasi açıdan bakıyor ve oradan inceliyor. Bir de Kemalizm’i ideolojik açıdan inceleyen araştırmalar var mı?

1926-27’ye kadar daha bilimsel bir yaklaşım görüyoruz. 1890’lardan beri Çarlık Rusya’da iki bilim merkezi vardı St. Petersburg’da ve Moskova’da. Sovyetler Birliği kurulduğunda birçok bilim insanı Doğu’yu araştırmaya devam ediyor ve bilimsel yaklaşım kalıyor. 1926’dan sonra ise yaklaşım değişiyor. O yıla kadar Kemalizm’i ideoloji olarak araştırıyorlar. Bulgulara dayalı, Marksizm-Leninizm’den uzak bir yaklaşım sergileniyor. Ondan sonra antiemperyalist terminoloji yer almaya başlıyor. Sovyet tarihçilerinin Kemalizm’e sınıfsal çekişme olarak, elit bir ideoloji olarak baktığını, bunun da uzun sürmeyeceğini düşündüklerini görüyoruz. Köyler modernleşmediği, her şey şehir merkezli olduğu için bu ideolojinin ömrünün uzun olmayacağını iddia ediyorlar. Aslında haksız olmadıklarını gördük, zira artık 1950’lerde Türkiye’de muhafazakarlığın tavan yaptığına şahit olduk. Demokrat Parti, ardından Adalet Partisi, Milli Görüş’ün yükselişi ile bu durumun devamlılığı da sağlanıyor. Batı imrenerek yaklaşsa da Kemalizm’in burjuvaziye, emperyalizme dayalı olması gözardı edilmiş. Ve sınıfsal yaklaşım Sovyet tarihçilerine bu ideolojiyi iyice anlamaya yardımcı olmuş.
1920’lerin ortasında çok ilginç bir şekilde Sovyetler Birliği Kemalizm modelini Çin’de uygulamaya çalışıyor. Burada fikir ayrılığı yaşanıyor: Troçki ve Troçkistler Kemalizm’in model olarak başka ülkelerde, aynı zamanda Çin’de uygulanması gerektiğini savunurken Stalin buna katılmıyor, Kemalizm’in burjuva devrimi olduğunu, eğer gelecekte başarı ile sonuçlanırsa ancak, o modelin başka ülkelerde uygulanması gerektiği görüşünde. Kemalizm iyice araştırılmış bir konu fakat Sovyet yaklaşımını ele alan bir çalışma henüz yapılmadı.

Kitap için belli bir sınırlama koymak zorundaydım ve birçok konuyu derinlemesine ele alamadım. Ama örneğin Çin tarih yazımında Kemalizm yaklaşımını incelemek önemli, umarım tarihçiler buna çalışır. Benim kitabım yeni araştırmalar, konular için kapı açıyor. Hindistan’daki Müslümanların Kemalizm’e yaklaşımına yer verdim kitapta, ancak derinlemesine değil. İslam dünyasında Kemalizm’i çok olumlu bir şey, ilham kaynağı olarak görülmüş. Sadece Sovyetler Birliği tarafından eleştirel bakış görüyoruz, o da ideolojik ayrılığından kaynaklanıyor.

http://www.agos.com.tr/tr/yazi/21679/sovyet-tarihciler-kemalizmin-uzun-omurlu-olmayacagini-dusunuyordu 

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Hoş Geldiniz

Batı Ermenistan ve Batı Ermenileri’yle ilgili bilgi alış verişi gerçekleştirme merkezinin internet sitesi.
Bu adresten bize ulaşabilirsiniz:

Son gönderiler

Sosyal Medya

Takvim

September 2025
M T W T F S S
1234567
891011121314
15161718192021
22232425262728
2930