Tarih bilimleri doktoru, Türkolog Meline Anumyan Ermenistan Radyosu’nun yurt dışı yayınları Türkçe yayını redaktörü olup, ayrıca 2009 yılından itibaren Batı Ermenileri Sorunları Araştırma Merkezi Bilimsel Araştırmalar Vakfı’nda baş araştırmacı ve Türkçe bölümü sorumlusu olarak çalışmaktadır.
Anumyan’ın, “Tanıma ve Telin, İttihat ve Terakki Yargılamaları (1919-1921 ve 1926)” çalışması 2013 yılında yayınlanmış ve daha sonra İngilizce ve Türkçeye çevrilmiştir.
Anumyan, Ermeni Soykırımı, İttihat ve Terakki yargılamaları ve İslamlaştırılmış Ermeniler konularını Ermenistan, Türkiye, İran, bazı Avrupa ülkeleri ve Amerika’da uluslararası konferanslardaki sunumlarıyla tanıtmış, ayrıca Türkiye’de Ermenilerin yoğun olarak yaşadıkları bölgelerde saha araştırmaları yapmıştır. Soykırım konulu bazı Türkçe kitapların çevirmeni olup, yaklaşık 50 bilimsel makalenin yazarıdır.
Knar Tadevosyan: Meline, sizinle yaptığımız son röportajımızda, Türk tarihçi Taner Akçam’ın yazdığı ve sizin çevirdiğiniz “Ermenilerin Zorla Müslümanlaştırılması. Sessizlik, İnkâr ve Asimilasyon” kitabında verilen mesajlar hakkında konuşmuştuk. Bu röportaj hayli büyük bir yankı yarattı. Bu sefer, sizin yazmış olduğunuz, İttihat ve Terakki yargılamaları konusunda konuşalım.
Meline Anumyan: Yerevan Devlet Üniversitesi’nin doğu bilimleri fakültesini bitirdikten sonra, o dönemde Ermenistan Bilimler Akademisi bünyesinde faaliyet gösteren Ermeni Soykırımı Müze-Enstitüsü’nde, İttihat ve Terakki yargılamaları ile Ermenilerin tehciri ve katliamları suçlamasıyla Türkiye’de açılan davalar konulu lisansüstü çalışmamı yaptım.
Ne sorumlu ve önemli bir çalışmanın beni beklediğini baştan beri farkındaydım. Önceden belirlenmiş bir devlet programı kapsamında Ermenilerin kitlesel olarak katledilmiş oldukları, o dönemin yöneticileri sayesinde Türkiye devleti tarafından bu şekilde kabul edilmiş olduğundan dolayı, İttihat ve Terakki yargılamaları önemlidir. Özellikle Türkiye Cumhuriyeti tarihi boyunca Türk yöneticilerin Ermeni Soykırımı’nı inkâr etmiş olduğu göz önüne alındığında, Soykırım faillerinin ilk önce Türkiye tarafından mahkûm edilmiş olması, ilk bakışta absürt gibi gelebilir.
Türkiye’nin, Birinci Dünya Savaşı sonunda bulunduğu ortamı ve durumunu anlamak, bu açıdan önemlidir. Osmanlı İmparatorluğu’nun yenilgisi sonrasında ülkede ağır şartlar hâsıl olmuştu. Talat paşa hükümeti istifa etmiş, aralarında Talat’ın da bulunduğu 7 İttihat ve Terakki lideri bir Alman denizaltısıyla Almanya’ya kaçmıştı. Ateşkes antlaşmasından sonra Müttefik Devletlerin birlikleri, Büyük Britanya’nın önderliğinde İstanbul’a girmiş ve Osmanlı İmparatorluğu’nun farklı bölgelerini ele geçirmişti. Türkiye’de, muzaffer devletlerle imzalanacak olan ve daha ağır olacağı tahmin edilen nihai antlaşma beklenmekteydi. Bu arada ittihatçılar, devleti bu ağır duruma vardırmış olmakla suçlanmaktaydı.
Bu yargılamalar bir başka açıdan da önem arz etmektedir. Bilindiği üzere, Ermeni Soykırımı ile ilgili İttihat ve Terakki Komitesi’nin gizli oturumlarında kabul edilen kararlarla ilgili belgelerin önemli bir bölümü henüz Soykırım gerçekleşirken imha edilmiş ve bu süreç daha sonra da sürdürülmüştür. Ermeni Soykırımı ile ilgili belgelerin imhası cumhuriyet döneminde de sürdürülmüş, önemli belgeler hükümet emriyle imha edilmiş veya gizli tutulmuştur.
Ermeni Soykırımı’nın belgelenmesi açısından özellikle Osmanlı belgelerinin öneme haiz olduğunu ve Türkiye’de, belirtilen döne ait belgelerin belli bir oranda korunmuş olduğu arşivlerin hemen her zaman ve özellikle Ermeni araştırmacılar için ulaşılmaz olduğunu hesaba kattığımızda, benzer belgelere ulaşabilmenin özel önemi belli olmaktadır.
Vuku bulanın bir soykırım olduğunu şüphe götürmez bir şekilde kanıtlayan İttihat ve Terakki yargılamaları belgeleri, bu açıdan, son derece önemli veriler barındırmaktadır
Knar Tadevosyan: Bu Osmanlı kaynaklarına ulaşmayı nasıl başardınız?
Meline Anumyan: Ermenistan Cumhuriyeti Bilimler Milli Akademisi 2002 yılında beni İstanbul’a yolladı ve ben orada Tarih Vakfı kuruluşunda hızlandırılmış Osmanlıca derslerine katıldım. O dönemde bana kaynak bulma konusunda “Agos” haftalık gazetesinin müteveffa baş redaktörü Hrant Dink çok yardımcı oldu. İstanbul’daki eğitimim esnasında bu konuda son derece önemli belgeler bulmayı başardım. Belirtmek isterim ki, İstanbul olağanüstü askeri mahkemesinde Ermenilerin tehcir ve katledilmesi suçlamasıyla açılan 63 dava arasında, İttihat ve Terakki partisi ve hükümet üyelerinin davaları başlıca davalar olarak kabul edilmekteydi. Başlıca davaların kayıtlarının yayınlanmış olduğu Osmanlı Devleti’nin o zamanki resmi organı olan “Takvim-i Vekâyi” gazetesinin tüm sayıları Tarih Vakfı’nın kütüphanesinde mevcuttur.
Knar Tadevosyan: Ermenistan’da ve dünyada, İttihatçıların yargılanmasıyla ilgili başka araştırmalar da yayınlanmıştı o zamana kadar, sizin araştırmanız ne yenilikler sunmaktadır?
Meline Anumyan: 2011 yılında Batı Ermenileri Sorunları Araştırma Merkezi Bilimsel Araştırmalar Vakfı tarafından yayınlanan ilk kitabımda ilk defa olarak Yozgat, Trabzon, Harput ve Büyükdere bölgelerindeki Ermenilerin tehciri ve katliamları ile ilgili yargılamaların süreciyle ilgili açıklamalar ilk defa olarak bilimsel dolaşıma girdi. O zamana kadar Avedis Papazyan ve diğer araştırmacılar tarafından, anılan davaların sadece yargı kararları yayınlanmıştı. O dönemdeki davaların sürecini aydınlatan yayınlar ise, 1919-1920 yıllarında Osmanlı “Alemdar” gazetesinde yayınlanmış olup, tez başkanım Prof. Dr. Arsen Avagyan sayesinde bu belgelere ulaştım. 2013 yılında Ermeni Soykırımı Müze-Enstitüsü tarafından yayınlanan diğer kitabımda ise, ilk defa olarak 1919-1921 ve1926 yargılamaları arasında kıyaslamaya yer vermekteyim.
İttihatçıların, Birinci Dünya Savaşı’nı takip eden aylarda hükümetin başına gelen ve İttihatçılara muhalif Hürriyet ve İtilaf partisinin haricinde, daha sonraki dönemde de, Mustafa Kemal’in (daha sonra Atatürk) bir zamanlar İttihat ve Terakki partisi üyesi olmasına rağmen, Kemalistler tarafından yargılanmış olduğu dikkate şayandır. 1926 yargılamalarına değinmemdeki amacım, hem 1919-1921 yılları, hem de 1926 yılı yargılamalarında sadece İttihat ve Terakki Partisi’nin bazı üyelerinin yargılanmış olup, bu yargılamaların kesinlikle İttihat ve Terakki partisinin ideolojisine yönelik olmadığını ortaya koymak olmuştur.
Dahası, Türkiye Cumhuriyeti’nin tüm tarihi boyunca yöneticilerin amaç edindikleri, sürekli olarak Türk devletini etnik açıdan tek unsurluya dönüştürme ideolojisi ve çalışma prensibi, İttihatçıların sürdürmüş olduğu siyasete uymaktadır.
Knar Tadevosyan: Sizin “Tanıma ve Telin, İttihat ve Terakki Yargılamaları (1919-1921 ve 1926)” kitabınız, önce İngilizce ve daha sonra Türkçe olarak yayınlandı.
Meline Anumyan: Evet, 2017 yılında Beyrut’ta İngilizce olarak yayınlandıktan sonra (çevirmen: Ara Gabrielyan, redaktör: Arevik Gabrielyan), bu yıl da İstanbul’da, “Pencere” yayınları tarafından Türkçe olarak yayınlandı (çevirmen: Diran Lokmagözyan, redaktör: Arsen Avakyan). Ben özellikle kitabın Türkçe yayınlanmış olmasına önem vermekteyim, çünkü bu durumda Türk okurlarına da ulaşmaktadır. Bu arada, kitabın Arapça olarak yayınlanması da öngörülmektedir.
Knar Tadevosyan: Türk tarafı şüphesiz ki, bu önemli yargılamaların olgusunu inkâr etmeyi deneyecektir.
Meline Anumyan: Evet, benzer denemeler çok olmuştur. Ferudun Ata’nın nezdinde Türk resmi tarihçiliğinin de bu yargılamalara değinmiş olduğu dikkat çekicidir. Ata’nın “İşgal İstanbul’unda Tehcir Yargılamaları” başlıklı çalışmasında yargılamalarla ilgili çok sayıda kanıt çarpıtılmakta veya farklı bir şekilde yorumlanmaya çalışılmaktadır. Bu davaların, Ermenilerin tehcirinin haricinde, toplu katliamlar suçlamasıyla da açılmış olduğu, Ferudun Ata’nın belirtilen çalışmasında bilinçli olarak göz ardı edilmektedir. Bunun haricinde, Ferudun Ata çok sayıda kanıtı çarpıtarak, tüm bunlara sadece resmi tarihe uygun bir şekilde yanaşmakta, örneğin, yargılamalar esnasında davalılara karşı sadece Ermeni tanıkların ifade vermiş olduklarını iddia etmektedir, hâlbuki oturumlar esnasında çok sayıda Türkler ve yabancılar, hatta bakan ve vali statüsünde bulunan bazı üst düzey memurlar da tanık olarak suçlayıcı ifade vermiştir.
“Osmanlı Basınına İstinaden İttihat ve Terakki’nin 1919-1921 Yargılamaları” başlıklı ilk kitabımda benzer çok sayıda tanıklardan örnekler vermekte ve bu sayede sözde tarihçiyi tekzip etmekteyim.
Knar Tadevosyan: Siz bu konuyu Türk ve yabancı dinleyiciler önünde de ortaya koydunuz, benzer görüşmeler özellikle Türklerle nasıl bir ortada geçiyor?
Meline Anumyan: Hemen her seferinde sakin ortamda geçiyor çünkü tüm sunumlarım, Soykırımı inkâr eden Türklerin dahi karşı veriler sunamayacağı şekilde, inkâr edilemez kanıtlar üzerine kuruludur. İlginç bir örnek vereyim, 2014 yılında Türkiye’nin Kocaeli vilayetinde bir sunum gerçekleştirdim. Türk katılımcılardan birinin “Türk milleti bu katliamlardan sorumlu tutulabilir mi?” sorusuna cevap olarak, 1918 yılı sonlarında Osmanlı İmparatorluğu içişleri bakanı Cemal’in, “Türk hükümeti ve halkı ancak tehciri ve tüm katliam tertipçilerini fark gözetmeden telin etmediği zaman, bu suçlar için sorumlu kabul edilebilir” sözlerini belirttim. İttihat ve Terakki yargılamaları esnasında Ermeni Soykırımı sorumlularının büyük bir kısmının Türkiye’de cezasız kalmış olması ve sınırlı sayıda suçlunun yargılanmasının daha ziyade şeklen olmasından dolayı, bu yargılamaların gerçekleşmiş olması olgusuna rağmen, Türk devleti ve milleti bu büyük cürümün sorumlusu olmayı sürdürmektedir.
Ermenistan Savunma Bakanlığı resmi gazetesi “Hay Zinvor”
Röportajı gerçekleştiren: KNAR TADEVOSYAN
Fotoğraf: AREG VARDANYAN
Çeviren: Diran Lokmagözyan
Akunq.net
Leave a Reply