Bir fotoğrafla başladı, dostlukla derinleşti, cinayetle yarım kaldı:
- “Bu hikaye, bir kadının başka bir kadının izini, varlığını hafızada nasıl taşıyabileceğini gösteriyor. Elizabeth’in hikayesini anlatmak, hem onu yaşatmak hem de sürekli kaybıyla yüzleşmek anlamına geliyordu.”
HAKAN TÜRKMEN/BERLİN
Ezgi Kılınçaslan’ın “Elizabeth’in Biricik Yaşamı” belgeseli, Beyrut’ta bir sokakta rastlanan fotoğrafla başlayan, 93 yaşındaki Elizabeth Keçeciyan’ın yaşamına uzanan ve trajediyle sonlanan gerçek bir hikayeyi anlatıyor. Sevgiyle kurulan bir bağ, yasla yoğrulmuş bir anlatıya dönüşüyor. Yönetmen Kılınçaslan ile ilk gösterimi geçtiğimiz ay Berlin’de yapılan filmi ve Elizabeth’in hikayesini konuştuk.
Bir fotoğrafla başladı
Ezgi Kılınçaslan 2008’de Lübnan’da bir sanat atölyesine katılmak için Beyrut’a gider. “İlk gün karşılaştığım bir kuaför vitrinindeki poster, hayatımı ve sanatımı etkileyecek bir hikayenin kapısını araladı” diyen Ezgi, Elizabeth ile ilişkisini şöyle anlatıyor: “Posterdeki yüze duyduğum merak beni, elimde kamerayla gece yeniden o sokağa götürdü. Saat 01.30 civarıydı. Posterin fotoğrafını çekerken Ermeni olan Elizabeth ile karşılaştık. İlk başta iletişim kurmakta zorlandık. ‘Aslında Almanya’da yaşıyorum ama Türkiyeliyim’ deyince, ‘Adana’dan geldim, bilir misin?’ dedi. Böyle başladı aramızdaki bağ.”
Belgeleme süreci filme dönüştü
Elizabeth yaşam dolu, kendinden emin ve oldukça davetkar bir kadındır. “Beni hemen evine davet etti. O gece başlayan bu ilişki, yıllar sürecek bir belgeleme sürecine ve ardından üç filme dönüştü” diyen Ezgi devam ediyor: “Bazen düşünüyordum, ‘O mu beni çekti, ben mi onu?’ Hatta bazen diyordum, ‘Ben kamerayla çekerken acaba fark ediyor mu?’ Ama sonra öyle bir şey yapıyordu ki, her şeyin farkında olduğu çok belliydi.”
Yüzünde bir kahkaha belirdi
Ezgi, 2008’den 2011’e kadar Elizabeth’i düzenli olarak kamerayla takip eder: “Gündelik hayatını, ifadelerini, yalnızlığını, gücünü kayda aldım. İlk kısa filmi bitirdikten sonra kendisine gösterdiğimde Elizabeth’in yüzünde bir kahkaha belirdi. İzlerken çok eğlendi. Kendini izlemekten keyif aldı.”
Hayat farklı bir senaryo yazdı
Elizabeth’le birlikte Türkiye’ye, kendi memleketi Adana’ya gitme planları yaptıklarını anlatan Ezgi Kılınçaslan, bu sırada başka bir Ermeni büyükanneyle daha tanışır. Projeyi genişletmek ve daha kapsamlı bir çalışma yapmak ister. Ancak bu hayalin gerçekleşebilmesi için maddi destek gerekir. Almanya’daki çeşitli sanat kurumlarına başvurur. Türkiye’den de destek alabilmek için bir referans mektubuna ihtiyaç duyar: “Agos Gazetesi’nden rahmetli Sarkis Seropyan sayesinde Osman Kavala’ya ulaştım. Kavala projeye olumlu baktı, destekleyici bir mektup verdi, hatta beni farklı kurumlara yönlendirdi. Ancak bir yıl boyunca süren başvuru süreçleri sonuç vermedi. Umutsuzluk artarken projeyi rafa kaldırmaya hazırlanıyordum ki, Elizabeth’in öldürüldüğü haberini aldım.”
Bir kadına bunu kim yapar, neden?
Elizabeth, Lübnan’daki evinde boğularak ve tecavüz edilerek öldürülmüştür. “Önce inanamadım. 93 yaşında bir kadına bunu kim yapar, neden?” diye soran Ezgi, “Bu acı gerçek, beni hem kişisel hem de sanatsal yolculuğumda derin bir yara ile baş başa bıraktı” diyor. Ezgi o an bir karar verir:“Bu acıyı boğazıma koyacağım, öyle devam edeceğim.”
Ölümünü kimseye anlatamadım
Elizabeth’in yerine tanıştığı diğer Ermeni büyükanne Berjuhie Erzurumian ile Türkiye’ye gider. O zamanki duygularını şöyle anlatıyor: “İstanbul’da Elizabeth’in fotoğraflarının da yer aldığı sergimizi açtık. Elizabeth ile ilgili ilk kısa filmimizin gösterimini de yaptık. O dönemde Elizabeth’in ölümünü kimseye anlatamadım. ‘Sadece gelemedi’ dedik. Çünkü bu, gerçekten yas tutulması gereken bir şeydi. Ve ben o yasın ağırlığını uzun süre taşıdım.”
Elizabeth’in hayalini gerçekleştirdi
İkinci filmde Elizabeth’e bir mektup yazdığını belirten Ezgi, “Bu film, onun ölümünü ve iç dünyamda bıraktığı derin izleri anlatıyordu. Filmi tamamladığımda katilin yakalandığını öğrendim. 17 yaşında bir gençmiş. Evde çekilen canlandırma görüntülerini defalarca izledim. İnanamadım. ‘Bu çocuk bunu nasıl yapabilir?’ dedim hep kendime” diyerek, yaşadığı duygu karmaşasını aktarıyor.
Bu iş böyle olmamalı
2014’e gelindiğinde içinde güçlü bir hisle yeniden harekete geçtiğini belirten Ezgi, “Bu iş böyle bitmemeli” diyerek üçüncü bir film için yola koyulur. “Elizabeth’in hayalini gerçekleştirmek, onu doğduğu topraklara, Adana’ya götürmek istedim. Yanımda sadece kameram değil, onun resmi ve çok sevdiği o şarkının kaydı da vardı: Ölürsem Yazıktır Sana Kanmadan.
Gözleriyle görse ne derdi?
2019’da Goethe Enstitüsü ve Tarabya Kültür Akademisi’nin desteğiyle prodüksiyon tamamlanır. Küçük bir ekiple Adana’ya giderler. Ezgi, “Ne Elizabeth’in anlattığı dört çeşit üzüm vardı ne de toprağın altın gibi olduğu o eski Adana… Ama onun anısı oradaydı. ‘Gözleriyle görse ne derdi acaba?’” diye sık sık düşündüğünü belirtiyor.
Birbirimize yurt olduk
Elizabeth’in üvey kızı da sürece dahil olur. Katilin yakalanması için de çok uğraştığını belirten Ezgi, “Onunla da röportajlar yaptık. Arşiv görüntüleriyle birlikte üçüncü film 2024’te tamamlandı ve belgesel olarak izleyiciyle buluştu” diye aktarıyor.
Elizabeth ile yalnızca üç yıl zaman geçirdiğini ama film süreci boyunca onu derinlemesine tanıdığını vurgulayan Ezgi şöyle devam ediyor: “Bana bıraktığı notlar, fotoğraflar ve kızının paylaştığı belgelerle kişisel bir arşiv oluşturdum. Elizabeth, Ermenice alfabe ile Türkçe notlar yazardı fotoğraflarının arkasına. Bu notları çözmek, onun geçmişine ulaşmak beni onunla daha derin bir bağa taşıdı.”
Kadınlar arasında yaş farkı olmaksızın kurulan dostlukları çok önemsediğini söyleyen Ezgi, “Elizabeth’le böyle bir dostluk kurduk. Yaşadığımız zorluklara rağmen birbirimize güven duyduk. Kadın dostluklarının esneyebilen, birbirine yurt olabilen bağlar olduğuna inanıyorum. Bu film de böyle bir bağın ifadesiydi” diyor.
Artık sadece ben taşımıyorum
Bu üç filmlik sürecin sadece bir sanat üretimi değil, aynı zamanda derin bir yas çalışması olduğunun altını çizen Ezgi, “Elizabeth ile ilgili ilk filmin gösterimi yapıldı. İkinci film Elizabeth hayatını kaybedince gösterime giremedi. Ama çekimlere devam ettim ve ortaya ‘Elizabeth’in Biricik Yaşamı’ çıktı” diyor. Ezgi, Elizabeth’in hayatındaki önemini ise şöyle özetliyor: “On yılı aşkın bir zamana yayılan bu hikaye, bir kadının başka bir kadının izini, varlığını hafızada nasıl taşıyabileceğini gösteriyor. Filmi tamamlamak benim için çok zordu ama bir o kadar da kıymetliydi. ‘Keşke bu projeyi biri benden çalıp bitirse’ diye düşündüğüm zamanlar bile oldu. Çünkü Elizabeth’in hikayesini anlatmak, hem onu yaşatmak hem de sürekli kaybıyla yüzleşmek anlamına geliyordu. Ama Elizabeth’in o mücadeleci ruhu bana hep güç verdi. Tırnaklarında katilin parçaları vardı. Bu kararlılık, bu direnç beni derinden etkiledi. Ve şimdi artık bu hikaye yalnız bana ait değil. Artık filmi izleyen herkes Elizabeth’ten bir parçayla ayrılıyor. Bu hikayeyi sadece ben taşımıyorum artık.”
***
Ezgi Kılınçaslan kimdir?
1973’te Semsûr’un Adıyaman Bêhiştî (Besni) ilçesinde doğdu. Marmara Üniversitesi’nde resim eğitimi aldı, ardından Berlin Sanat Üniversitesi’nde sanat pratiğini derinleştirdi. Çalışmalarında özellikle toplumsal cinsiyet, iktidar ilişkileri ve kadınların görünürlüğü üzerine yoğunlaşıyor. Video, fotoğraf ve yerleştirme gibi farklı mecraları kullanarak bu meseleleri işlerken, kişisel hikayelerle evrensel meselelere dokunuyor.
https://www.ozgurpolitika.com/haberi-aciyi-bogazima-koyup-devam-ettim-202259