Dünya azınlıkları, birleşiniz!Algı(lamak)Sayi:694,

 Azınlıklar, bir sınıfa mı desem, kendine özgü bir millete mi desem, öyle bir şeye dönüşüyor günümüzde. Eskiden öyle değildi, çünkü her azınlık ayrıydı, birbirinden habersizdi ve her biri kendi bacağından asılmıştı. Dolayısıyla güçsüzdü ve ezilmesi de kolaydı. fiimdi, iletişim çağımızda ve küreselleşme sonucunda farklı ülkelerde yaşayan azınlıklar yakınlaştı birbirine.
Birliğe giden bu yolun başka bir boyutu da var. Zaman içinde bir bütünleşme sağlanıyor. Büyükbabalarımızın dünyasında, genel bir eğitimsizlik ve dokümantasyon eksikliği yüzünden, gelmiş geçmiş olaylar ‘geçmiş’ sayılıp unutulmaya terk edilirdi. Zaten okuma yazması olan insanların yüzdesi de çok düşüktü. Kuşaktan kuşağa bilgi aktarma sınırlıydı. Günümüzde ise geçmiş inceleniyor, yazı ve görsel malzeme biçiminde bugünkü insanlara sunuluyor. Eskiden yaşananlar sinema ekranlarında, televizyonda izleniyor, dergi, gazete, kitap, sergi gibi araçlarla güncelleşiyor. Geçmiş unutulmuyor. Aksine, unutulanlar bile tozlu raflardan indirilip masamızın ortasına yerleştiriliyor. Bu gelişme, azınlıklara ifade olanakları sağlıyor. İfade hakkı, özgürlüğü ve fırsatı ise, tarih içinde hep güçlünün özelliği olmuştur. Azınlıkların birliği, bir güç kaynağıdır.

Agos’un ve Azınlıkça’nın yayınları bu gelişmelere örnektir. Biri İstanbul’da, diğeri Gümülcine’de çıkan bu ‘azınlık’ yayınlarının yazı kadrosuna bakarsanız, ‘azınlığın’ yeni kimliğini görürsünüz. Her iki yanda da çoğunluk diye bilinen, ama insan haklarından yana olan kimseler de yazmakta. Azınlıktan olanlar da artık kendi dar cemaat sınırlarının çok ötesindeki konularla ilgileniyorlar. Genel toplumu ilgilendiren gelişmelerde aktif aktör olma çabasındalar. Belki daha ilginci, her iki yayının da yanı başlarında yaşayan ama farklı azınlık cemaatlerine bağlı olan, veya komşu ülkede yaşayan azınlıkların dertlerini dert edinmişçesine yazılar yayımlamaları. Batı Trakya’dakiler Türkiye’ye, Türkiye’dekiler Yunanistan’a da eleştirel bakabiliyorlar. Bu, azınlıklar arasındaki dayanışmanın işaretidir. Bundan on yıl önce böyle bir yaklaşımın izi bile yoktu. Her yan kendi (dar) derdinin sözcüsüydü – o da çekine çekine!

Başka yeni bir gelişme, bazı azınlık yazarlarının her iki azınlık yayın organında da yazıyor olmaları. Bu da çok doğaldır aslında, çünkü azınlıktan (gerçekten) yana olanların ‘bizim’ ve ‘onların’ azınlığı diye ayırım yapıp yalnız bir tek azınlıktan yana olmaları çelişkili olurdu. Azınlıklar bir bütündür, dertleri ortaktır; düşmanları aynı ırkçı kaynaktan beslenmektedir, dolayısıyla savunucuları da ortak olmalıdır. Azınlıkların birleşme çağrısının da anlamı budur.

Zaman içinde bütünlük edinmek konusundaki gelişmeler ise çok yönlüdür. Bu alanda tarih çalışmaları önem kazanmıştır. Lozan Mübadilleri Vakfı’nın ve KEMO’nun (Azınlık Grupları Araştırma Merkezi) öncülük ettiği çok önemli çalışmalar, bu yönde ve kapsamdadır. Azınlıkların zaman içindeki serüvenine, eskiye uzanan gerçekliğine el atan bu araştırmalar, bugünü anlamamıza yardım etmektedirler. Edebiyat da bu konuda çok etkili olmaktadır. Yeni bir edebiyat türü, konu alanına bir yenilik getirmiştir. Ulusal sınırları aşan azınlık anlayışını ama küçük cemaatlerin, etnik ve dini grupların öykülerini de okuma olanağı buluyoruz.

Örnekler çoktur. Bu paragrafları yazarken, aklımda birçok çalışma var. Hepsine değinmek olanaksız. İki, görece eski ve öncü örneğe kısaca değinmekle yetineyim. Biri roman, diğeri ise bir tarih çalışması. Sabâ Altınsay’ın, Yunancaya da çevrilen ‘Kritimu’ – Girit’im Benim’ (Can Yayınları) adlı romanı, Girit Müslümanlarını konu alıyor. Bu çalışmada –Türk romanında çok nadir bulduğumuz– empati duygusu örnektir: “Biz, şimdi, kendi istiklalimiz için harp etmekte haklıysak, istiklali için Osmanlı ile harp eden Giritli Hıristiyanlar haksız mı?” sorusunu buluyoruz bu romanda. Her türlü kıyımı yeren cümleleri de: “Hıristiyanlar Müslümanları öldürüyor, Osmanlı’nın askeri dağları basıyor, önünden geçen keçileri bile kesiyordu.” Azınlıkların yeni dünyası ve katkısı işte böylesine mesafeli kalıyor, çoğunluğun ‘dar’ dünya görüşüne.

Bu yazıyı, Melike Kara’nın ‘Girit Kandiye’de Müslüman Cemaati, 1913-1923’ (Kitap Yayınevi) adlı kitabından esinlenerek yazdım. Kitabın içerdiği bilgilere on yıllar önce sahip olsaydık, azınlıkların sesi daha gür çıkardı. Azınlıkların hakkını tanımak isteyenler de, üzerinde tezlerini bina edecekleri bir temele sahip olurlardı. Örneğin, 24 Mayıs 1881 tarihinde imzalanan İstanbul Uluslararası Sözleşmesi’nin “etnik bir ötekiliğin azınlık temeli üzerinde direnişinin ilk uluslararası örneklerinden biri” olduğunu bilmiyordum. Bu anlaşma, Osmanlı İmparatorluğu ile Fransa, Almanya, Avusturya-Macaristan, Büyük Britanya, İtalya ve Rusya arasında imzalandı. Anlaşma ile Girit’teki Müslümanların hakları güvence altına alınmıştı: Mal, onur, din ve gelenekleri gözetilecek, Yunan kökenli yurttaşların siyasi haklarına sahip olacaklardı. Yani, bu tür haklar, birçok devlette bundan 130 yıl kadar önce öngörülmüştü.

Gümülcine, İstanbul veya Kandiye, dün veya bugün, sorunlar aynı. Azınlıklarla ilgili bu tür kitapları okurken ‘azınlıkların’ aslında insan haklarından yoksun, çok geniş bir çoğunluk olduğunu anlıyoruz. Onlara ‘azınlık’ dememizin nedeni, hak-yiyici bir gruba göre azınlıkta olmalarıdır. Yoksa, farklı coğrafyalarda yaşayan bu azınlıkları bir araya getirince, temelde bir çoğunluktan söz ettiğimizi anlarız. İnsan haklarından yoksun olanlar şu an dünya çapında ama kendi çevremizde de kesin çoğunluktadır. Azınlık haklarını gözetmek, en temel demokratik mücadeledir. Yeter ki hayali duvarlar yıkılsın.

 Agos  17. 07. 2009

Hoş Geldiniz

Batı Ermenistan ve Batı Ermenileri’yle ilgili bilgi alış verişi gerçekleştirme merkezinin internet sitesi.
Bu adresten bize ulaşabilirsiniz:

Son gönderiler

Sosyal Medya

Takvim

September 2025
M T W T F S S
1234567
891011121314
15161718192021
22232425262728
2930