Tarih Doktoru
“…Bana bin cilt belge okutsalar, buraları bugün gördükten sonra fikrimi değiştiremezler artık. O tarihte, 1915 yazında insanları yüzlerce kilometre öteden kaldırıp, çoluk çocuk, yaşlı ve kadınlarla buraya göndermenin hiçbir ‘askeri önlem’le açıklanması söz konusu mümkün değildir. Bunun tek açıklaması olabilir: Gönderilen insanları imha etmek! Bugün bile kafileler halinde, üstelik Haziran-Temmuz ayında bile değil, Nisan ayında onbinlerce insanı buralarda yürütmeye kalkışmak, imha edilmelerini istemek demektir. Bunu Deir ez-Zor’u görmeden anlayamazsınız. Ya da Der Zor mıntıkasını görünce gayet iyi anlarsınız…”,-diye yazıyordu gazeteci Cengiz Çandar, Türkiye’de yayınlanan “Radikal” gazetesindeki, “Suriye çölünün ortasında bir 24 Nisan” başlıklı makalesinde[1].
Günümüz Türk gazetecisinin, 2010 yılının Nisan ayında (yaz sıcağında değil) Der Zor’u ziyaret edip, çölü kendi gözleriyle gördükten sonra, Ermeni halkının oraya sürgün edilmesinin tek sebebinin, Ermenilerin imha edilmesi olabileceği konusunda ikna olmasına ve artık bu konuda ikna olmak için hiçbir belgeye ihtiyaç duymamasına rağmen, Ermeni Soykırımı’nı inkâr eden Türk tarihçilere ve aydınlara daha çok sayıda belge takdim etmek mümkündür.
Bu belgelerden biri de, 28 Nisan 1920 tarihinde Osmanlı İmparatorluğu’nun olağanüstü askeri mahkemesinde verilen karar[2] olup, Der Zor sancağı eski mutasarrıfı Zeki Bey, bu kararla gıyabında ölüme mahkûm edilmiştir.
Bu belgede, Der Zor’a sürgün edilen Ermenilerin, kaçınılmaz olan ağır yaşam şartlarından hayatlarını kaybetmiş olmalarından ziyade, Osmanlı hükümetinin emriyle, mutasarrıf Zeki tarafından kurulan atlı ve piyade çeteleri tarafından katledilmiş oldukları belirtilmektedir.
Bilindiği gibi, Batı Ermenistan ve Osmanlı İmparatorluğu’nun diğer bölgelerinden sürülen Ermeniler Suriye çöllerine, özellikle de Der Zor’a gönderilmiştir.
Ermenilerin, sürgün yollarında korkunç katliamlara uğramış olmasına rağmen, Aram Andonyan’ın belirtmiş olduğu gibi, “…en korkunç canilikler ve en büyük katliamlar 1916 yılında ve daha sonraki yıllarda, o uzak çöllerde gerçekleşmiştir”[3]. “Büyük canilik” kitabının yazarı, tüm Ermenilerin çöle sürülmüş olduğu ve Kilikya Ermenilerinin de onlara katıldığı 1916 yılından sonra, hükümet tarafından tertiplenen üç büyük katliamın burada gerçekleşmiş olduğunu yazmaktadır. Bunlardan ilki, 70 bin Ermeni’nin katledildiği Res-ul Ayn’da, ikincisi, 50 bin kişinin hayatını kaybettiği İntilli’de, üçüncüsü ise 200 bin kişinin imha edildiği ve böylece en korkunç ve en çok sayıda insanın öldürüldüğü Der Zor çölünde gerçekleşmiştir.
Aram Andonyan’ın belirtmiş olduğu gibi, yukarıda belirtilen rakamlar sadece katliamlar sonucunda öldürülen Ermeniler hakkında olup, bu üç yerde hastalık, bireysel öldürülme, açlık ve susuzluk sonucunda hayatını kaybetmiş olan Ermeniler de katıldığında, bu sayı bir milyonu geçmektedir[4].
Rahip Grigoris Palakyan, “Ermeni Golgotası” başlıklı anılarında sunmuş olduğu iki Ermeni askerin şahitliğine göre, Der Zor’a ulaşmış olan Ermenilerin, çöl haydutlarından müteşekkil silahlı çetelerin kurbanları olmuşlardır[5].
Yukarıda belirtmiş olduğumuz gibi bu çeteler, Der Zor sancağının mutasarrıfı Zeki Bey tarafından yönetilmektedir. Ermeni Soykırımı’ndan sağ kurtulan ve bu bölgedeki korkunç katliamların şahidi olan Anuş Vardanyan, Zeki Bey hakkında şöyle anlatmaktadır: “Bağdat’tan bir paşa geldi, adı Zeki veya Zohedi idi, adını tam hatırlamıyorum, “Der Zor’da bir tek Ermeni kalmayacak” diye emir verdi. Çünkü Ermeniler dükkân açmaya, ticaret, fırıncılık ve demircilikle uğraşmaya başlamışlardı. Bu emre istinaden, tüm Ermeniler Suvar’a gönderildi (…).
Hayatta kalmış olan erkekler ayrılarak, katledilmek için, konumu açıdan uygun olmasından dolayı mezbahaya dönüşmüş olan Merkete Dağı’na yollandı (…). Kervanlar genellikle akşama doğru Merkete’ye ulaşmakta ve katliamlar ertesi sabah gerçekleştirilmekteydi. Bazen kurşunla, bazen kılıçla, bazen ucuna demirden veya kurşundan bir topuzun yerleştirilmiş olduğu sopalarla, bazen de taşlayarak veya yakarak öldürüyorlardı (…)”[6].
Der Zor katliamı, Osmanlı devleti tarafından baştan beri planlanmış olmakla birlikte, Bağdat’ın yeniden ele geçirilmesi planı bu katliamı hızlandırır.
Aram Andonyan’ın, yukarıda belirtilen kitabında belirtmiş olduğu gibi, hem Alman, hem de Osmanlı yöneticileri tarafından verilen, katliamı hızlandırma talimatının sebebi, Ermeni sürgünlerinden arta kalanların toplanmış olduğu Fırat’ın bu kısmının, “Yıldırım” ordularının ikmal çizgisi olup, tüm topların ve cephanenin bu kesimden geçirilmesi gerekliliğiydi[7].
Yazar, buraya kadar varabilmiş olan Ermenilerden arta kalanlarının sorununu nihai olarak çözme (imha etme) konusunun, hem Halep valisi Mustafa Abdulhalik Bey, hem Der Zor davası kararında Ermeni katliamları konusunda suçlu olma şüphesiyle resmi inceleme gerçekleştirmek amacıyla savcılığa yazı gönderilmesi talebinde adı geçen[8] Der Zor mebusu Nuri Efendi, hem Eyüp Efendi, hem de Jön Türk komitesi murahhası Cemal Bey’in ilgilendiği, fakat bu konuda en sabırsızının Der Zor yöneticisi Zeki Bey olduğunu belirtmektedir[9].
Der Zor’da düzenlenen katliamı Aram Andonyan şu şekilde sunmaktadır “Halk, Musul’a götürülme bahanesiyle, ayrı-ayrı gruplar halinde Der Zor dışına çıkarıldı, fakat bu insanlar Şeddade’den öteye geçemedi. Şeddade’ye kadar uzanan yol üzerinde, Zeki Bey tarafından öncelikle Marat ve Suvar çölleri seçildi. Bunca kişinin, öldürerek ortadan kaldırılması da mümkün olmadığından, suni bir açlık oluşturuldu (…)”[10].
Yazar, buradaki Ermeni katliamlarında Der Zor yöneticisine destek vermiş, fakat mahkeme kararında belirtilmemiş olan canilerin isimlerini de saymakta ve Zeki’nin gaddarlığının derecesini göstermektedir. “Zeki Bey’e destek olanlar Zor mebusu Muhammet, komiser Mustafa, Ras-ül Ayn belediye başkanı Hüseyin Bey ve iki oğlu, Suvar müdürü Şeyh Süleyman, Hasiçe müdürü Eysa Skhta, Çerkez Ömer Al Hâkim, göçmen sevkiyatı görevlisi Abdullah Paşa’dır – sadece en önemlilerini belirtmekteyiz.
Zeki Bey, yanındakilerin katletme şevkini yüksek tutmak amacıyla, sık-sık atından eğilip, küçük çocukları kollarından tutarak, bir iki kere çevirdikten sonra yere vurup öldürdükten sonra, yanındakilere –Bir masumu öldürdüğümü sanmayın, bunların bebekleri dahi suçludur, çünkü içlerinde intikam tohumunu taşıyacaklardır. Yarını güvenceye almak istiyorsanız, küçüklere acımayın-. Onlar da acımıyorlardı…”[11].
1919-1921 yıllarında, Ermeni katliamları suçlamasıyla Osmanlı İmparatorluğu’nda açılan yaklaşık 63 dava arasında ele alınan Der Zor sancağı katliamları davasının oturum tutanakları günümüze ulaşmamış olmakla birlikte, Der Zor mutasarrıfı Zeki Bey’i gıyabında ölüme mahkûm eden karar, Osmanlı “Alemdar” gazetesinde yer bulmuştur.
Der Zor yöneticisinin firarda olduğundan dolayı, bu davada gıyaben ölüme mahkûm edilmiş olduğunu belirtmek gerekir. Dava kararında belirtildiği üzere, mahkeme tarafından ifadeleri alınan çok sayıda şahidin anlatımlarına göre, Der Zor yöneticisi Zeki, Osmanlı İmparatorluğu’nun farklı bölgelerinden Der Zor sancağına sürgün edilmiş olan çok sayıda Ermeni’yi, yeniden sürülmek bahanesiyle, kendisi tarafından kurulan atlı ve piyade çeteler vasıtasıyla farklı yerlere sürmüş, bu çeteler, suçlunun huzurunda ve onun emriyle Ermenilere saldırmş, üzerlerindeki para ve ziynet eşyalarını yağmalamış, birçoğunu zalimce katlederek, Habur Nehri havzası geçitlerinde imha etmiş olduğu vurgulanmaktadır[12].
[1] Cengiz Çandar, “Suriye çölünün ortasında bir 24 Nisan…”, Radikal Gazetesi, 25.04.2010.
[2] Osmanlı “Alemdar” gazetesinin 30 Nisan 1920 tarihli sayısında neşredilmiş olan mahkeme kararı, Osmanlıca ve Latin harfleriyle yazılmış olarak, Taner Akçam ve Vahagn Dadryan tarafından derlenmiş olan “Tehcir ve Taktil” Divan-ı Harb-i Örfî Zabıtları. İttihad ve Terakki’nin Yargılanması 1919-1921” kitabında yayınlanmıştır, bk. Vahakn N. Dadrian, Taner Akçam, “Tehcir ve Taktil” Divan-ı Harb-i Örfî Zabıtları. İttihad ve Terakki’nin Yargılanması 1919-1922, İstanbul, 2008, s. 715-716.
[3] Aram Antonyan, “Meds Vocirı”, Boston, 1921, s.15.
[4] A.g.e., s.18-19.
[5] Rahip Grigoris Palakyan, “Hay Goğgotan”, I. cilt, II. baskı, Beyrut, 1977, ss.469.
[6] “Huşamatyan Meds Yeğerni (1915-1965)”, III. baskı, Beyrut, 1987, Sahmrketsutsiç vkayutyunner, s.537-544.
[7] Aram Antonyan, a.g.e., s.78.
[8] Deyr-i Zor Davası Karar Sureti, Cezâ-yı İ’dâm, “Alemdar” Gazetesi, 30 Nisan, 1920.
[9] Aram Antonyan, a.g.e., s.105-106.
[10] A.g.e., s.109.
[11] A.g.e., s.111.
[12] Deyr-i Zor Davası Karar Sureti, Cezâ-yı İ’dâm, “Alemdar” Gazetesi, 30 Nisan, 1920.
Türkçeye çeviren: Diran Lokmagözyan
Akunq.net
Leave a Reply