20. yy Ermeni şiir dünyasının zirvelerinden biri olan Zahrad, İstanbul’da dünyaya geldi (1924). Asıl adı Zareh Yaldızcıyan’dır. Üç yaşındayken babası veremden öldü. Bu olay, onu bütün yaşamı boyunca derinden etkiledi. Çocuk Zahrad’ın bakımını dedesi Levon Vartanyan üstlendi.
Pangaltı Mıkhitaryan Lisesi’nden mezun oldu (1942). İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde ancak üç yıl okuyabildi, öğrenimini yarıda keserek ticarete atıldı.
Şiire ilk gençlik yıllarında ilgi duyar, Klasik Ermeni şiirini özümseyerek hayal gücünü ve duyarlığını zenginleştirir. İlk şiirinin okurla buluşması fazla gecikmez (1943). Dönemin Batı kaynaklı Türk şiirinden de etkilenir. Başlarda, daha çok anlamı ön plana çıkaran, çocuksu akıl yürütmeler, şaşırtmacalar, basit karşıtlıklar ve safça benzetmeler üzerine kurulu Garip Akımı’nın rüzgârına kaptırır kendini.
İlk şiiri ile ilk kitabı Büyük Şehir’in yayımlanması arasında yaklaşık yirmi yıl geçer. 1960’lı yıllarla birlikte üretken bir döneme girer. Başlıca eserleri: Renkli Sınırlar, İyi Gökyüzü, Yeşil Toprak, Bir Taşla İki Bahar, Bir Elek Su, Ucu Ucuna, Su Duvardan Yukarı, Kabak Tadı’dır.
Yerleşik kalıpları kırarak şiirini sıra dışı bir temele oturtur. Bu çabası, aslında, Garip Akımı’ndan ikircikli bir kopuşun belirtisidir. Nitekim bu akımın Zahrad şiirindeki etkisi, giderek azalmakla birlikte bütünüyle yok olmaz. Ohannes Şaşkal, Zahrad’ın şiirindeki özgünleşme sürecini özlü bir dille betimler: “Sözünü, düşünce ve coşkusunu gerçeküstücü bir teknikle dile getirerek şiirlerinde çarpıcı imgelere yer verir. Dizelerinde felsefi derinlik göze çarpar. Yaratıcı zekâsı apaçık hissedilir. Mizah ve ironi dizelerinde ışıltı, parıltı olarak yansır. Gereksiz ayrıntı ve süslerden uzak, anlaşılır, yalın, özgür ve güler yüzlü bir anlatım tutturarak, kendine has bireşimsel bir yapı, kişisel bir şiir dili oluşturur. Yeni bir özle birlikte yeni bir söyleyiş biçimi getirir. Yeni bir şiirsel beğeni dalgası, taze bir soluk yaratır…”
Zahrad, kısa zamanda geniş bir okur kitlesi kazanırken İstanbul Ermeni Şiiri’nde kendinden sonraki şairleri derinden etkilemekle kalmaz, Diaspora ve Ermenistanlı şairleri de derinden etkiler. Dahası, şiirleri yirmi beş dile çevrilir. Böylece Zahrad salt kendi ana dilinde değil, farklı diller aracılığıyla da şiir coğrafyasının sınırlarını genişletir. Artık o bir zirvedir.
Zahrad’ı “ince buluşların şairi” olarak niteleyen Şaşkal, bilgeliği bakımından da onu Doğu’ya konumlandırır gibidir. Doğulu bir şaire, “Şiir nedir?” diye sorulsa, yanıtı, “Şiir bir alınyazısıdır” olması muhtemeldir.
İngilizceye çevrilmiş iki kitabı var: Gigo Poems (ABD, 1968) ve Selected Poems, (Kanada, 1974). 2000’li yılların başlarına kadar şiirlerinden çok azı Türkçeleştirilmişti. Bunlar Yağ Damlası ve Yapracığı Gören Balık adlı kitaplarda toplandı.
Zahrad’ın çok sayıda şiirinin Türkçeleştirilerek kapsamlı bir kitapta derlenmesi ise şiir dünyasının beklentisine bir yanıttı. Bu yanıtın adı Işığını Söndürme Sakın’dı*. Şiirleri her iki dile hâkim olan Ohannes Şaşkal titizlikle çevirdi. Öyle ki bazı şiirlerin Türkçesinin asıllarından daha başarılı oldukları kesindir.
Dünya şiirinin evrensel bir eylemcisiydi Zahrad. Dünya şairlerini bir araya getiren uluslararası birçok toplantıya katıldı. Çeşitli ödüllerle onurlandırıldı. Şiirleri yirmi beş dile çevrildi.
Mutlu Şair
Mutlu şairim
Hangi kapıyı ya da kimin kapısını çalsam
Açık-kucak kabul ederler beni
Gülüşlerin en güzeli ışıldar yüzlerinde –
Mutluluk budur derim kendime
Hangi kapıyı ya da kimin kapısını çalsam
Ardına dek açılır
Konuksever bir şarkı sarar gönlümü bal tatlısı
Her bir kapı içtenlikle açılır
En sıcak selamlarla tutuşur kalbimin ateşi
Ve unuturum neden geldiğimi
neden bu kapıyı çaldığımı
Mutluluk budur derim kanmış
Ben bir mutlu şairim
Ve bu gece toplandığınızda siz masanın çevresine yemeğe
Gündelik dertlerinizden sıyrılmış
Dilimlediğinizde taze ekmeği
Bir tabak da benim için koyun bir köşesine masanın
Bakarsınız gelir kapınızı çalarım
Yeni yıl Armağanı
Yarı gecede ışığını söndürme sakın
Hiç değilse perdeye düşen gölgeni izleyeyim özlemle
Ve yaz güneşlerinden kopardığım ışıl ışıl hediyeni
bırakıp eşiğine uzaklaşayım
Yarı gecede düşlerimin ışığını söndürme sakın
Fosiller
Fosiller yanıtlar
yüzyıllık soruları
Her yanıttan sonra
yeni sorular biter topraktan
Günbatımının kızıl ufkunda
kaygan bir daire çizer zaman
Orada dolanır bellek
başlangıç noktasına varmak için
Bir köpek toprağı eşeler
sakladığı kemiği bulmak için
Ludmilla Motalova
– Ölüm yıldönümü için-
Bu sabah Ludmilla geldi bana yeniden
Oturduk lavaş yedik ayran içtik
Şarkılar söyledik sonra birbirimize
Sonra bitkin düşüp sustuk ikimiz de
Uzakta şarkılar titriyordu hâlâ
İki elimden tuttuğunda Ludmilla
O an gördük ki bir gölün üstündeyiz
Ve gölün dört kıyısından
Badem gözlü şairler
Dize atarlardı suya
O an gördük ki bir dağın üstündeyiz
Ve dağın doruğundan
Kartal burunlu yiğitler
El sallarlardı bize
Sonra soluksuz gülümsedik ikimiz de
Gökyüzü hazindi
-nemliydi her zamanki gibi-
Işık oldu Ludmilla -usulca eridi-
Lavanta
Düşleriniz lavanta kokmaya devam edecek
Büyükannelerinizin çeyizi gibi
Paçavraya dönecek
eski zaman dantelaları
Pas tutacak saat
bitkin bir tik-tak’tan sonra
Her şey sözbirliği edip
soracak
Hayat ne bekliyordu senden?
-sen
ne kattın hayata?
Düşler sürdürecek lavanta kokmayı
Bir büyükanne – son kez
Kapatacak
sandığın kapağını
* Işığını Söndürme Sakın, Zahrad, Çeviri Ohannes Şaşkal, Adam Şiir Klasikleri, 175 s, Aralık 2004, İstanbul.
YAPRACIĞI GÖREN BALIK
Minnacık bir balık bir yaprak gördü
Körpe – yeşil – ve yemiş bahar güneşini
-yaprak değildi
Bahardı gördüğü-
Ve o düşle fırladı denizden
Ve düştü kaldı
Balık ki yaprağı görüp sarhoşladı
O ben’im işte
Erik ağacından düşen yapracık
Damarlarında hâlâ özsuyun hazzı
Bir gözyaşıyla
Sapından sarkan
Yaprak ki düştü erik ağacından
O ben’im işte
Ve çiçekler arasındaki erik ağacı
Güneşe ve yağmura dikmiş gözünü –
-Güneş ki olduracak meyvasını
Yağmur ki besleyecek meyvasını
Meyva ki sürdürecek erik ağacını
Ağaç ki çiçekler arasında
O ben’im işte
Ve meyva ki güneş kokar
Usulcana erir ağzında
Ve bir an emip de çekirdeğini
Ya yere atarsın ya da denize
O çekirdek ki mutlu
O ben’im işte
ZAHRAD
Çeviri: Can YÜCEL
ZAHRAD
10 Mayıs 1924 tarihinde İstanbul’da doğdu, 21 Şubat 2007 tarihinde yine aynı kentte bu dünyayı bize bırakıp gitti. Asıl adı Zareh Yaldızcıyan’dır. Hukukçu, baştercüman, dışişleri bakanlığı danışmanı olan babası Movses Yaldızcıyan, Zahrad 3 yaşındayken veremden öldü. Anne tarafından dedesi Levon Vartanyan (Hacı Levon) tarafından yetiştirildi. 1942’de Pangaltı Mıkhitaryan Lisesi’ni bitirdi. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’ ndeki eğitimini yarım bırakıp ticaretle uğraştı. Zahrad, Filipin Hükümeti, Leonardo da Vinci Akademisi ve Kaliforniya Yuvarlak Masa Şövalyeleri tarafından onur belgeleri ile ödüllendirildi. Ermeni Bilim ve Sanat Ansiklopedisi ile İngiltere’de yayımlanan “International Who’s Who In Poetry”nde (Uluslararası Şiirde Kim Kimdir Ansiklopedisi) yer aldı. 1991’de Erivan’da Katolikos I. Vasken tarafından “Aziz Sahak – Aziz Mesrop” nişânına lâyık görüldü. 1999’da Ermeni Yazarlar Birliği tarafından ‘Movses Khorenatsi’ nişânı ile onurlandırıldı.Bir Taşla İki Bahar kitabı ‘Haygaşen Uzunyan’ ve ‘Eliz Kavukçuyan-Ayvazyan’ edebiyat ödüllerine değer bulundu. Zahrad, “İstanbul Ermeni Şiiri” olarak da anılan Çağdaş Ermeni Şiirinin ustalarındandı. Klasik Ermeni şiirinin esintisindeki ilk dönem şiirlerinden sonra, bir süre Garip Akımı’nın etkisinde kalan Zahrad, daha sonra yeni yaratım biçim ve yöntemleri denemeye, düşünce ve coşkusunu gerçeküstücü bir teknikle geliştirerek çarpıcı imgeler, şaşırtmacalar, ayrıntıyla bezenmiş yaşama parçacıkları ile özgün bireşimsel bir yapı ve dil oluşturdu. Şiirleri 25 dile çevrildi.
http://mamasyria.blogspot.com.tr/2015/12/yalcn-cilingir-zahradn-siiri-bir.html?view=flipcard
Leave a Reply