Sasun 1894, ayaklanma mı, yoksa…?

10458891_1571663309786247_5167621331030019272_nSofia Agopyan

1894 yılında Sasun’da gelişen olaylarla ilgili Ermeni ve yabancı literatürde iki yaklaşım göze çarpmaktadır. Bazıları bu olayı bir ayaklanma olarak adlandırmaktayken, diğer tarihçiler ise Sasun’da vuku bulanın ayaklanma olmayıp, bir öz savunma olduğundan emindir. Ben, bunu bir direniş olarak adlandırmayı tercih ediyorum.

 “Sasun etnografyası” kitabının yazarı Vardan Petoyan, bu olayı bir ayaklanma olarak kabul etmektedir. Hâlbuki bilimsel makaleler ve kitaplar bizi farklı bir görüşe götürmektedir. Stepan Poğosyan, “Ermeni Soykırımı tarihi” kitabındaki Sasun olaylarına ayrılmış olan özel bölümde, bu olaylarla ilgili, Sasun’daki 1894 çatışmalarının ayaklanma olmayıp, öz savunma olduğunu belirtmektedir.

Türkolog Ruben Safrastyan da “Osmanlı İmparatorluğu’nda 1890 yılları ortasındaki Ermeni kırımlarının bilimsel değerlendirmesi konusu hakkında” makalesinde, çok önemli bir kanıta değinmektedir. “Bu planın önemli özelliklerinden biri de, Osmanlı yönetimine karşı herhangi bir toplu başkaldırı olayı yokken, Ermeni nüfusa yönelik acımasızca katliamlar gerçekleştirmekti”.

Bir tek kelimenin değişiminin büyük bir rol oynamayıp, olgunun kendisinin önemli olduğu ve asıl konunun çok sayıda insanın katledilmiş olduğu düşünülebilir, lakin “ayaklanma” ve “öz savunma” kelimeleri arasında doğru seçim yapmak son derece önemlidir.

Sasun’da Ermeniler ile Müslümanlar arasındaki çatışmaların kaynağına inmek için, öncelikle 1894 yılından biraz geri gitmek lazımdır.

Gerçekte bu çatışmalar çok daha eskiye dayanmaktadır. Henüz 1860’larda Sasun’da, Khiyanlı ve Bagranlı Kürtler ile Ermeniler arasında çatışmalar olmuştur. Bu çatışmalar, her zamanki gibi Kürtlerin, Ermenilere ait sürüleri kaçırmasından doğmuştur. 800 Kürde karşı mücadele eden 50 Ermeni genci, sürülerini geri getirmeye muvaffak olur. Ardından, 1877 yılında Sasun’un Şenik Köyü’nde, Ermenilerin evinde yemek yiyen Kürtlerin, aleni bir aşağılama nişanı olarak kabul edilen, kaşıkları geri vermek istememesinden dolayı, bir tartışma çıkar. Bu olay, Ermeniler ve Kürtler arasında aylarca süren çatışmalara sebebiyet verir. Mıcgeğ, Berm, Semal ve Kağkik köylerinde de benzer olaylar vuku bulur. Talvorik köylerinde de durum sık-sık gerilir. Ermenilere yönelik benzer yaklaşımların, tüm Ermeni kazalarında da olmasıyla birlikte, bu gibi olaylar Sasun’da genellikle çatışmalarla son bulmaktaydı, Hacı Ğazar’ın belirtmiş olduğu gibi “Kürt ve Türk onlardan korkar. Onlardan birini Kürtler vurup, öldürdüğünde, Sasunlu Ermeniler birine karşılık elli Kürt katleder”.

Sasun’da, yerel Kürtlerle olan anlaşmazlıkların haricinde, hükümete karşı hoşnutsuzluk da artmaktaydı. Bu durum, 1890’lardaki katliamlardan çok önce başlamıştı. 1877-1878 yıllarındaki Rus-Osmanlı savaşları esnasında Bağdat ve Diyarbakır’dan yola çıkan Osmanlı ordusu, Taron’dan geçerken Ermenilerin hesabına beslenir. Osmanlı askerlerini beslemeye mecbur olan Ermeniler, zaten ağır vergilerden şikâyetçiyken, şimdi de her bir Ermeni aile 5-20 askeri yedirmeye mükellefti. Kendilerine, bu masrafların vergiden düşüleceği sözü verilir, fakat bu söz tutulmaz. Aynısı 1880 yılında olur. Dahası, Hıristiyanların vergileri yükseltilir.

Bu esnada, Batı Ermenileri arasında kültürel ve ekonomik uyanış, milli bilinçlenmenin gelişmesine etki eder. Ermeniler artık daha iyi eğitimliydi (taşralılar dâhil) ve Kürt feodaller ile devlet tarafından istismarlara artık dayanamıyorlardı.

Berlin kongresinde Ermeni sorununun doğmasıyla, Ermenilere baskı siyaseti artık devlet düzeyinde düzenlenir ve tüm Osmanlı İmparatorluğu sathında başlatılır. Sürekli huzursuzluğu ve kahramanlıklarıyla göze çarpan Sasun, Abdülhamit’in kanlı planının ilk hedefi olmasına şaşmamak gerekir. Abdülhamit’in “Ah Sasun, Sasun, ateş yuvası Sasun, bu ateşi söndürmek gerek” sözleri, Sasun trajedisinin asıl sebeplerini net bir şekilde göstermektedir.

Görüldüğü gibi, Sasun’daki Ermeni-Kürt çatışmaları uzun yıllara dayanmakta olup, Ermenilerin eylemleri hemen her seferinde, Müslümanların provokasyonlarına cevap niteliğinde olmuştur. Ermenilerle olan anlaşmazlıklarda kaç Müslüman’ın hayatını kaybettiği devlet için önemsiz olduğundan dolayı, bu çatışmalara hiç müdahale etmemekteydi. Dahası, Osmanlı yöneticileri hem Ermenilerin, hem de Kürtlerin zayıflamasını arzulamakta ve sakin bir şekilde birbirlerinin kanını içmelerini takip etmekteydi.

1890’larda değişen neydi? Sasun’da Ermenilerle Kürtler arasındaki çatışmaların sebebi ırklar arası anlaşmazlıklar olup, devlet tarafından genelde görmezden gelinirken, devlet, 1890’ların başından itibaren burada bir çıkar görüp, siyasi planlarını gerçekleştirmek için bunlardan faydalanmaya başlar. Bu dönemden itibaren devlet, sadece Ermeni-Kürt ilişkilerine müdahale etmekle kalmayıp, diğerlerinden fazla Ermeni öldürmüş olan Kürt ağalarını da ödüllendirir.

Türkler, aynı zamanda tüm bunlara dini ihtilâf süsü vermek için çaba sarf eder ve cahil Müslüman kesim arasında Hıristiyan karşıtı propaganda artar. Çok sayıda din adamı tutuklanıp, kiliseler tahrip edilir, Ermeni köyleri zaptiye birlikleriyle kuşatılmaya başlanır. Yöneticiler, Sasun’u giderek daha sıklaşan bir Müslüman çemberine alma siyaseti ele alır. Böylelikle, oluşan şartlar ve ağır sosyal durum sonucunda çok sayıda Sasunlu, Konstantinopel (İstanbul-çev. notu) veya Halep’e göç eder ve boşalan köylere devletin emriyle Diyarbakır, Bitlis, Halep, Bağdat ve diğer bölgelerden farklı Kürt aşiretleri getirilip, yerleştirilir. Merkezi Sasun’dan ziyade, esasen bölgenin sınırlarına yakın bulunan köyleri Müslümanlarla doldurmaya çalışarak, Ermenilerin giriş-çıkışını kapatmaya çalıştıkları dikkat çekicidir.

Ermeniler, bazı köylerde teşkilatlanmaya başlar. Fedai grupları oluşur.

İngiliz görgü şahidi E. Dilon, Konstantinopel’de bir Sasonluyla yapmış olduğu görüşmesini daha sonra “Daily Telegraph” gazetesinde yayınlar,

–          Karapet, Sasun’dan haberlerin var mı?

–          Evet efendi, var, kardeşim yazmış. Sasun’da her gün katliam yapılıyor, sadece bu sefer biraz fazla ses çıkardık, başka bir şey yok.

Osmanlı hükümeti 1890 yılında Sasun’u isyan bölgesi ilan etti. Sasun çevresinde askeri güç yığınağı yapıldı ve bölgenin önemli stratejik mevzilerini yavaş-yavaş ele geçirmeye çalışıldı.

“Ayaklanma liderlerini” bulma bahanesiyle köylere askerler saldırdı. Onlarca köy tahrip edilip, yağmalandı.

Devrimci lider Damadyan, 1893 yılında Semal Köyü’nde tutuklanır.

Türkler, Damadyan gibi siyasi kişiler üzerinden, Ermenilerin Sasun’da ayaklanma planladıklarını kanıtlamaya çalışıyordu. Lakin Ermeniler ayaklandıklarından dolayı cezalandırıldıysa, tüm Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Ermeni devrimcilerin sayısı 3000’i geçmezken, 1890’lı yıllarda nasıl olup da 300.000 Ermeni öldürüldü?

Önemli bir konu da, 1890’lardaki Ermeni katliamlarında padişahın en faal aleti olmuş olan Hamidiye Alayları, 1894 çatışmaları öncesinde, hatta fedai gruplarının şekillenmesi öncesinde oluşturulmuş olduğudur. Dahası, bu çetelerin komutanlarından bazıları 1891 yılında padişah tarafından Konstantinopel’e çağrılarak, kendilerine askeri unvanlar bahşedilmişti. Hamidiye Alayları’nın en yoğun bulundukları bölge, 36 alayla Muş olmuştur.

Ermeni katliamlarına tabii ki tüm Kürt ağaları katılmamıştır. Örneğin Türkler, Ermeni-Kürt işbirliği sayesinde Sasun’un Hazro bölgesinde yenilgiye uğratılmışlardır. Benzer birkaç örnek daha vardır.

1893’te Sasun’da kuvvetli çatışmalar başlar. İlk büyük çatışma, Haziran ayında Talvorik’te gerçekleşir. Ermenilerin, Hamidiye Alayları’nın silahsızlandırılmasıyla ilgili talebi reddedildikten sonra, başarısız geçen görüşmeler, beklenen büyük çatışmanın habercisiydi. Ermeniler bir toplantı yapıp, silahlı gruplar oluşturma kararı alır. Geliguzan ve Semal köylüleri, Talvoriklilere yardıma gelir.

Çatışmayı, masum halka yönelik korkunç katliamlar izler, fakat Ermeniler sonunda başarıya ulaşır.

Türk ve Kürt çetelerinden oluşan 73.000 kişi, 1894 yılında Sason’a saldırır. Kötü silahlanmış Sasun Ermenileri kısmen silah temin etmeyi başarır ve Talvorik’te 304, Geliguzan’da 742, İşkhanadzor’da 176, Ağbik’de 120, Semal’de 168 ve Aliank’da 189 kişi silahlandırılır.

1 Ağustos 1894 tarihinde Sasun’a karşı genel saldırı başlar. Çatışmalar, aralıklı olarak bir ay kadar sürer. Lakin kuşatma içinde bulunan Sasun,  yeterli silah ve gıda olmadan, bu eşitsiz mücadelede, uzun süre dayanamazdı. Görgü şahitleri, yaş ve cinsiyete bağlı olmadan çatışan Sasunluların cesaretleri hakkında hayranlıklarını dile getirmektedir.

Silahlı çatışmanın sonunda halka yönelik katliamlar başlar. Dağlara çekilmeyip, köylerde kalanların hepsi kılıçtan geçirilir. Önemli bir nokta da, Ermenilerin büyük bir kısmının, asıl çatışmalardan ziyade, çatışmaları takip eden haftalar içinde öldürülmüş olduğudur. Bu açıdan, öldürülenlerin önemli biri kısmı çatışma değil, katliam kurbanlarıdır.

“Mışak” gazetesinin Kasım 1894 sayısında Sason çatışmaları şu sıralamayla verilmiştir,

27 Temmuz; Şenik ve Semal köylerine saldırı, 2 Ermeni ve 34 Kürt ölü.

1-2 Ağustos; Geliguzan çatışması, 36 Ermeni, 359 Kürt ölü.

3 Ağustos; Andok’ta 103 Ermeni, 758 Türk ve Kürt ölü.

13 Ağustos; Andok’ta 232 Ermeni, 681 Müslüman ölü.

20-29 Ağustos çatışmalarında, iki taraftan da belirlenemeyen sayıda kayıplar olmuştur.

Asıl çatışmalar esnasında ölenlerin toplam sayısına baktığımızda, eşit olmayan şartlarda yapılan mücadeleden bağımsız olarak, savunmada bulunan Ermenilerin kayıplarının, silahlı faaliyetler esnasında çok fazla olmadığı, dahası,  tüm çatışmalarda Sasunlu Ermenilerin verdikleri kayıplardan daha çok, kayıp verdirmiş olduğu görülür. Açlığın pençelerine düşmüş ve silahsız kalmış Sason’a giren Osmanlı ordusu, o andan itibaren masum halkı katletmeye başlar.

L. Lazarev’e göre katliamın elebaşları Zeki, Abdullah, Tahsin, Osman ve Fahri paşalar olmuştur.

F. Grin, o dönemde Sasun ve çevresinde bulunan yabancıların yazmış olduğu ve Ermeni kaçaklar ile Türk askerlerin tanıklıklarının yer aldığı 16 mektubu yayınlamıştır. Aşağıda, iki mektuptan tanıklıklara yer verilmektedir.

“Birçok cesedin çukurlara doldurulup, toprakla örtüldükleri, mezarların izlerini de yağmurla silinmiş olduğundan dolayı, öldürülenlerin sayısını sadece yaklaşık olarak tahmin etmek mümkündür. Lakin şüphe götürmez bir şekilde, 40 köy tahrip edilmiş ve en az 16.000 kişi katledilmiştir” (11 Kasım, 1894).

“Konstantinopel’den, Ermenilerin ayaklanmış olduklarına dair yalan haberler ulaşmaktadır. Padişah fermanında, “Erkek, kadın veya çocuklara acıyan herkes, inancına ihanet etmiş olacaktır”,- denmektedir. En yaklaşık hesaplarla 15.000 kişi katledilmiştir. Bazı Türk askerleri, herhalde yapmış olduklarından utanarak, gelip, “Biz ne yapabiliriz ki, emirlere uyduk”,- diye anlatmışlardır” (4 Aralık 1894).

“Nor dar” gazetesine istinaden yaklaşık 5.000 Osmanlı askeri öldürülmüş veya yaralanmıştır.

Sasun’da, Ermenilerin İslamlaştırılması sürecinin büyük oranda, tam da bu tarihten, yani 1894’ten sonra başlamış olduğunu belirtmek önemlidir. 1890’larda Müslümanlaştırılmış olan kişilerin varisleri, günümüze kadar Sasun’da yaşamaktadır ve atalarının konuyla ilgili anlatıları hafızalarında hâlen canlıdır.

“Daily News” gazetesi, 1895 yılında, Sarıkamış’tan gelen bir haberi yayınlar.

“Muş ve Bulanık’tan sürekli gelen Ermeni kaçaklar, son derece korkunç bir durumdalar. Sason’daki katliamlarla ilgili, daha önce aldığımız haberleri doğruluyorlar. Akrabalarından birçoğunun, cebren İslam’ı kabul etmiş olduklarını tasdik ettiler.

Ermenilerin Sasun’dan göçü, katliamlardan sonra kaçınılmaz olmakla birlikte, Sasunluların büyük bir kısmı ya birkaç yıl sonra kendilerine sığınma sağlayan dağlardan inip, tekrar evlerini inşa ederek Sasun’da yaşamayı sürdürmüş, ya da göç edip, ardından da tekrar Sason’a geri gelmişlerdir (başlıca göç yerleri Muş, Konstantinopel, Suriye ile Batı Ermenistan’ın diğer yerleşim yerleri olmuştur). Çok sayıda Sasunlu da o yıllarda artık dönmemek üzere bölgeyi terk etmiştir.

Lakin yeterli sayıda silaha sahip olmadan Kürtler ve Türklere ağır zayiat vermiş olan Sasonluların direnişi nasıl kırıldı? Kuşatma altında kaldıktan haftalar sonra gelen açlık ve silah eksikliğinin haricinde, Sasonluların direnişinin kırılmasının daha başka sebepleri de vardı. Stepan Poğosyan’ın haklı olarak belirtmiş olduğu gibi, “Batı Ermenilerinin, milli bir konuda genel yaklaşım şekillenmesine imkân vermeyen sosyal (burjuvazi ve köylüler), bölgesel (taşra Ermenileri ve İstanbul Ermenileri) ve dini (Apostolik Kilise, Katolikler, Protestanlar) iç çelişkiler de önemli bir rol oynamışlardır”.

Osmanlı hükümeti, büyük devletlerin baskısı altında, Sasun olaylarını inceleyecek olan bir heyet düzenler. Rus, İngiliz ve Fransız temsilcilerden oluşan bu heyetin çalışmaları bazı haber kuruluşları tarafından takip edilir. “Kölner Zeitung” gazetesinde yazıldığı gibi, “Heyet, çok sayıda yıkılmış köyden geçti. Heyettekiler, yaptıkları incelemeler sonucunda, Ermenilerin anlattıklarının doğru olduğuna kanaat getirdi”.  “Taraz” gazetesi, tetkik heyetinin Sasun’da çok önemli vahşet örnekleri ortaya çıkarmış, fakat uzman doktor ve tercüman eksikliği nedeniyle zorluklarla karşılaşmış olduğunu yazmaktadır.

Çok sayıda Kürt aşiret reisi, isimlerinin gizli tutulması şartıyla, devlet tarafından kendilerine yollanan katliam emirlerini göstermeye hazır olduklarını bildirmişlerdir.

Heyet üyeleri S. Vilbir, M. Pırjevalski ve H. Şampley, Sasun katliamlarını inceledikten sonra hazırlamış oldukları raporda, “Sasun’un Şenik, Semal, Geliguzan köyleri ile tüm Talvorik bölgesi tahrip edilmiş, insanlar başları üzerindeki damdan mahrum bırakılmıştır. Bütün bir bölgenin çöle dönüştürülmesini, bir ayaklanma olmuş olsa dahi, bir müeyyide olarak kabul etmek imkânsızdır”.

Aynı heyet tarafından daha sonra sunulan raporda, “Kanıtlar, Sasun’da Ermenilerin ayaklanmaya kalkıştığını kesinlikle ispatlamamaktadır”,- diye belirtilmektedir.

Raporda ayrıca özellikle belirtildiğine göre, askeri faaliyetler esnasında, en sert çatışmalarda dahi Ermeniler az kayıp vermiş ve çatışmalardan sonra düzenlenen katliamlar esnasında imha edilmişlerdir. Talvorikli 11 köylü dışında, başka savaş esiri yoktur. Bu ses getiren rapor, sadece birkaç diplomatın konuşmalarında ve gazetelerde kullanılır, fakat bu da hiçbir şey değiştirmez, dahası,  Sasun ve tüm Batı Ermenistan’daki Ermenilerin daha sonraki katliamlarının önlenmesine katkı sağlayamaz.

Kaynakça:

Stepan Poğosyan, “Hayots tseğaspabutyan patmutyun”

Stepan Poğosyan, “Kırdery yev haykakan hartsı”

Ruben, “Hay heğapokhakani mı hişataknerı”

Lazarev, “Turkiayum hayeri voğbergutyan patçarnern u Sasuni kotoradsneri pataskhanatvutyunı”

Ruben Safrastyan, “Osmanyan kaysrutyunum 1890 tt. Keserin haykakan kotoradsneri gitakan gnahatakani hartsi şurc”

Sait Çetinoğlu, “1894-96 Ermeni Katliamları ve Charmetant Raporu”

Cezmi Eraslan, “I. Sason İsyanı Sonrasında Osmanlı Devleti’nin Karşılaştığı Sosyal Problemler”

Andranik Çelepyan, “Zoravar Andranik”

Çeviren: Diran Lokmagözyan

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Hoş Geldiniz

Batı Ermenistan ve Batı Ermenileri’yle ilgili bilgi alış verişi gerçekleştirme merkezinin internet sitesi.
Bu adresten bize ulaşabilirsiniz:

Son gönderiler

Sosyal Medya

Takvim

September 2025
M T W T F S S
1234567
891011121314
15161718192021
22232425262728
2930