Lozan ile bir ile sıkıştırılıp rehin alınıp, giderek eriyen bir halk Ermeniler.1915 soykırımı bile nerdeyse İstanbul ile sınırlı tutulup, sanki bir asırdır sadece acı çeken onlarmış gibi lanse edilip İstanbul dışında kalanlar yok hükmünde kabul edilir.
1942 varlık vergisinin sadece İstanbul’da uygulanmış olduğu algısı yaratılır.Onların ekonomisi çökmüş yerini yurdunu evini terk etmiş gibi.Öyle olmadığını,varlık vergisinde tüm mal varlığını kaybetmiş ailemi anlattım.Satmış olduğu tüm gayrimenkullerine rağmen vergisinin tamamını ödeyemediğinden cezaevinin kötü şartlarından kaynaklı 5 yaşında babasını kaybeden annemi anlattım.Aynı süre içinde amale taburunda askerde olan babamın Adapazarı demir yolu inşaatında nasıl çalıştırılmış olduğunu anlattım.Batı Ermenistanda kaderiyle baş başa bırakılmış olan bir halkın açmazını anlattım.Ben anlattıkça ezberler bozuldu.
Ezberleri bozulanların,çözüm üretmekten uzak olanların,ve giderek sistemin kölesi haline gelmiş olanların saldırılarıda arttı.Kimi zaman özelden,kimi zaman açıktan saldırılar yaparak.
Müslümanlaşan Ermenilerin Ermeni olamayacağı gibi tamamen sistemin,psikolojik harp dairesinin organizasyonu olan bir algı yaratıldı.10 binlerce yıllık bir kültürü bir halkın varlığını getirip 1700 yıllık bir tarihe hapsetmeye çalışmak giderek soykırımın devamı olduğunu anlayamayan aklı evveller bu argümana sımsıkı sarılıp savunma yapmakta,kimliğni geçmişini sorgulayan kripto Ermenilerini yok sakın Hristiyan olmadan Ermeni’yim deme.Zaten olamazsın.Önce Hristiyan ol gibi bir anlayış ile yaklaşmak kültürel soykırıma uğrayan bir halkın yeniden soykırıma uğramasına destek olmaktır.Yaşamlarında kilise görmemiş,ruhani görmemiş,incil okumamış biri kimliğini sorgulayıp Ermeni olduğunu öğrendiğinde yok sen Müslümansın deyip onları dışlamak ihanettir.
Lozan ile azınlık hakkı elde eden Ermeni halkı, bu hakkı İstanbul dışında yaşatmasına izin verilmedi.Patrikhanenin dışarda kalanlar ile iletişim kurmaması adına adeta kuşatıldı.1942 varlık vergisi ve 6-7 eylül olayları sonrası iyicene sinen burjuvazi sistemin içinde eriyip giderken Patrikhane’yide durmadan baskı altında tutmayı ihmal etmedi.
Dışardan İstanbul’a gelen Ermenilerin Patrikhaneden içeri adım atabilmesi adeta bir kaleyi kuşatması kadar güç haline getirildi.Bunun suçlusu,yaşamını tanrıya adamış,dünyevi hiçbir beklentisi olmayan ruhaniler olabilir mi?Değil elbette.Bir yanda sistem tarafından kuşatılan Patrikhane diğer tarafta Patrikhane etrafında,vakıflar vb kurumların başlarındaki belli grupların çıkarlarının zedelenmemesi adına Patrikhane’yi baskı altında tutmaları çıkarları adınaydı.Patrikhane,okul vd.Kurumların giderleri devletin katkısının olmadığı tam aksine nasıl var olanı gasp ederim anlayışının hakim olduğu,tamamen cemaatin katkısı ve vakıflardan gelen gelir ile karşılanırken,bugün ödeneksizlikten kapılarına kilit vurulan kiliselerin varlığı içler acısı.Ve buna sebep olan sistemin yaratmış olduğu beyaz yakalılar.
Kurumlar yıpranmasın deyip eleştiri yapmamak, gelecek nesillerin yarınlarını karanlıklara bırakmaktır.Buna kimin hangi hakla hakkı olabilir?
Bugün patrik başvekili olan Sırpazan Aram Ateşyan’ın çok önemli bulduğum ve takdirle karşılamış olduğum bir söylemini buraya aktarmadan geçmek doğru olmayacaktır.”Ermeni Kilisesi dışında vaftiz olanların Ermeniliğini kabul etmiyorum.”Buradan dünya Ermenilerine yönelik bir çağrı olmayıp,kendisinin kuşatılmış olmasından kaynaklı,halkı ile temasa geçemiyor olmasının iç isyanıdır





Leave a Reply