Aşağıda yer bulan makale hakkında bir çift söz
Pantürkizm fikri, gerçekte günümüzde hâlâ var olmakla kalmayıp, açıktan veya gizli bir şekilde bu fikrin gerçekleşmesi açısından çalışmalar sürdürülmektedir.
Örneklerle konuşalım.
Birincisi, 3 Ekim 2009 tarihinde hayata geçirilen ve Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan ve Türkiye’nin üye olduğu Türkçe Konuşan Devletlerin İşbirliği Konseyi’dir (The Cooperation Council of Turkic Speaking States).
Bu fikir yeni değildir, Türkiye 1992 yılında Türkçe Konuşan Devletler Zirvesi (Turkic Speaking States Summit) girişiminde bulunmuş, bu ise yukarıda belirtilen konseyin hayata geçirilmesine varmıştır.
Kuruluşun projeleri arasında Türkî işadamları konseyi, Türkçe konuşan devletlerin nakliye gereçleri yönetim kuruluşları, Türkî araştırma vakfı, mülk elde etme konusunda kanunların uyum heyeti, Türkçe konuşan devletlerin geliştirme vakfı, Türkçe konuşan devletlerin ortak hakem mahkemesi, Türk üniversitelerarası birliği ve ortak sigorta teşkilatının kurulması[1] vardır.
Bu durum, Türkiye’nin, Orta Asya’da bulunan Türkçe konuşan ülkelerle ekonomik, kültürel, araştırma ve daha farklı konularda işbirliğinin tesisi ve geliştirilmesi konusunda yollar aramakta olduğunu ifade etmektedir.
Türkî konseyin bayrağı
İkincisi, 12-13 Mayıs 2012 tarihlerinde Ankara’da, İran Azerbaycanlılarının (düzenleyenlerin belirttiğine göre birinci) konferansı düzenlenmiş, bu konferansa Irak’tan ve farklı ülkelerden temsilciler katılmıştır.
İki günlük oturumların sonunda sözde Güney Azerbaycan Türkleri Uluslar Arası Milli Konseyi (International South Azerbaijani Turks’ National Council) hayata geçirilir. Konseyin sözcüsü, konferans sonrasında düzenlenen basın konferansı esnasında, nihai amaçlarının Güney Azerbaycan’ın bağımsızlığı olduğunu açıklar.
Bu konuyla ilgili öncelikle, sözde “Güney Azerbaycan’ın” var olmadığı ve bu isimle uydurulmuş Pantürkist akımların, Güney Azerbaycan diyerek, İran Azerbaycan’ını ima ettiklerini belirtmek gerekir.
İkincisi, İran Azerbaycan’ı halkı Türk değil, Türkçe konuşandır. Üçüncüsü, Uluslar Arası Ulusal Konseyi’nin ne manaya geldiği anlaşılmazdır. Nihayette bu konsey ulusal mıdır, uluslar arası mıdır?
Oturumlara, Azerbaycan Cumhuriyeti eski kültür bakanı Firudin Celilov, Azerbaycan meclisi milletvekillerinden Ferec Ulusoy ve Sabir Rüstamkhanlı (Rüstemxanlı), Türkiye meclisi eski vekillerinden Cemil Ünal ve Orhan Kayıhan, Irak parlamentosu Türkmen vekili Fevzi Ekrem ve daha başkaları katılır[2].
Konuyla ilgili bir dizi sorun oluşmaktadır.
Örneğin.
– Türkiye neden komşusu İran’dan toprak koparmayı ve bağımsızlık elde etmeyi niyet edinmiş olan konferansın Ankara’da tertip edilmesine izin vermektedir.
– Bu toplantıya neden Türkiye meclisinden en azından eski vekilleri ve Azerbaycan Cumhuriyeti kültür eski bakanı ve meclis vekilleri katılmaktadır.
– Tüm bunlar, Türkiye ve Azerbaycan elit tabakası arasında var olan, İran’a yönelik toprak talepleri niyetinin bir göstergesi değil midir?
Kanımızca bu ve benzer adımları, Pantürkizm fikrinin gerçekleştirilmesine yönelik adımlar olarak değerlendirmek gerekmektedir.
Pantürkizm’in modern ideologları ve stratejistlerinden biri de Sabirzyan Badretdin’dir.
Aşağıda bu şahsiyetin “Pantürkizm, geçmişi bugünü, geleceği” başlıklı makalesinin çevirisini sunmak istiyoruz. Bu makale ilk olarak Londra’da yayınlanan “Türkmen” (Turkoman) dergisinin Aralık 1998 sayısında basılmıştır.
Makalenin önemini göz önünde bulundurarak, okurlara tercümesini sunmak istiyoruz.
Belirtilen örnekleri, Badretdin tarafından önerilen stratejinin ilk aşaması dâhilinde görmek gerekmektedir.
PANTÜRKİZM, GEÇMİŞİ, BUGÜNÜ, GELECEĞİ[3]
Sabirzyan Badretdin
Pantürkizm’in (Pan-Turkism) gelişimi, hem Sovyetler Birliği’nin yıkılması sonucunda oluşan yeni Türkî (Turkic) devletleri, hem de Rusya ve Çin gibi Türkçe konuşan azınlıklara sahip milletler (Nation) için hayati önem taşımaktadır.
Pantürkizm fikri, radikal milliyetçilik, köktendinci İslam ve dünyevi batılılaşmaya karşın, daha çekici bir seçenek önermektedir.
Lakin Pantürkizm, Türkçe konuşan halkların daha fazla entegrasyonu konusunda başarıya ulaşabilmek için, bu hareketin, Ankara’nın siyasi amaçlarından başka bir şey olmadığı konusundaki suni intibadan oluşan olumsuz imajın üstesinden gelmesi gerekmektedir.
Dolayısıyla hareketin, en azından yakın gelecekte dil, kültür ve insan haklarına daha çok eğilmesi gerekmektedir.
Pantürkizm’in, herkes tarafından kabul edilen bir betimlemesi yoktur.
Pantürkizm, genel olarak ideolojik, siyasi ve kısmen de kültürel bir hareket olup, amaçları, Türkçe konuşan halkların daha yüksek bir ittifak derecesine erişmesidir. Nihai amacı büyük bir ihtimalle Türkî devletlerin konfederasyonu hatta Türkî federasyonudur.
Bazıları, Pantürkizm’in, tüm Türkçe konuşan halkları sömürgeci baskılardan kurtarmak istediği veya ortak alfabe veya dil gibi ortak kültür değerlerine ulaşmak istediğini öne sürebilir.
Pantürkizm Türkiye’de, daha çok Ankara’nın etkisinin doğuya yayılması anlamına gelmektedir.
Türkçe konuşan halkların entegrasyonunun kültürel yüzünün herhangi biri tarafından tehdit olarak algılanmadığı durumunda dahi, Pantürkist siyasi gündem, Türkî devletlere komşu ülkelerin başkentlerinde veya sınırları içinde Türkî azınlığa sahip olan ülkelerde korkular doğurmaktadır.
Bu açıdan Rusya, Bulgaristan, Yunanistan, Çin ve daha başka ülkelerde Pantürkizm’in betimlenmesi, genellikle olumsuz çağrışımlara yol açmakta “gerici”, “yayılmacı”, “geri alıcı” (İrredentist) ve benzeri terimlerle donatılmaktadır.
Geçen on yıllar içinde batıda Pantürkizm’in olumsuz betimlenmesi daha geniş bir yayılım göstermiştir. Rusya ve batı ile ilişkilerinin kötüleşmesini istemeyen Türkiye, Türkçülüğün diriltilmesi konusunda fiili bir rol oynamak istememektedir.
Pantürkizm’in batıdaki olumsuz imajı, Türklerin birleşmesi konusunda Ankara’nın yönetici pozisyonda olmasını engellemektedir.
Sovyetler Birliği’nin yıkılması ve beş bağımsız Türkî devletlerin oluşması, şüphesiz ki, bu uzun soluklu siyasetin yeniden değerlendirmesini beraberinde getirecektir.
Pantürkizm hareketinin temelleri bir asırdan fazla bir süre önce atılmıştır. 1883 yılında İsmail Bey Gaspıralı (İsmail Gasprinski-S.M.) tarafından “Tercüman” gazetesinin yayınlanması, Pantürkizm tarihindeki ilk büyük olay olmuştur.
Tercüman sayesinde Türklerin birleşmesi fikri, Rusya’daki Türkî azınlıklar arasında yayılmaya başlar.
Gaspıralı’nın sloganı “fikir birliği, dil birliği, iş birliği” (Fikerde, telde ve eşte berdemlek) Volga Tatarları ve Azerbaycan aydınlarını coşkulandırmaktaydı.
Gaspıralı, Osmanlıcanın (Ottoman Turkish) basitleştirilmiş varyasyonundan, Farsça ve Arapçadan ödünç alınmış olan kelimeleri ortadan kaldırarak, genel bir Türkî dil şekillendirmeye çabalamaktaydı.
Lakin o dönemin Türkî şiveleri, diller olarak kabul edilmekteydi ve Osmanlı Türkçesi de bunlardan biriydi.
Böylelikle, genel bir dil yaratma denemesi başarısızlıkla sonuçlanır. Daha sonraki dönemde Sovyetler Birliği, kendi bölgesinde bulunan Türkî halklara farklı alfabeler dayatarak, bu farklılıkları bilinçli olarak arttırır.
1902 yılında Kahire’de yayınlanan “Türk” dergisi de Pantürkizm’i, Panislamizm’e ve batılılaşmaya bir alternatif olarak teşvik etme konusunda faal olmuştur.
Pantürkizm’le ilgili ilk teorik çalışmalar Kazanlı bit Tatar olan Yusuf Akçura tarafından yazılmıştır. Akçura, Pantürkist ideolojinin temel özelliklerini açıkladığı “Üç Tarz-ı Siyaset” makalesini 1904 yılında yayınlar.
Dört yıl sonra, 1908 yılında, Ali Hüseyinzade adlı bir Azerbaycanlı[4] “Türkleşmek, İslamlaşmak, Zamanlaşmak” başlıklı bir makale yayınlar. Bu makalede Pantürkizm fikirleri daha genişletilmiş bir şekilde irdelenmektedir.
Lakin bu ideolojinin teorisi, bir Türk[5] olan Ziya Gökalp tarafından geliştirilmiştir. Gökalp’ın “Türkçülüğün esasları”[6] kitabı 1923 yılında yayınlanarak, Pantürkizm ideolojisinin temelini oluşturmuştur.
1917 yılındaki Bolşevizm ihtilalı, Pantürkizm’in başını ezer.
Türklerin birleşmesine yönelik herhangi bir çaba Komünistler tarafından bastırılmakta, dahası, Moskova, Türkî halkların zayıflaması ve parçalanmasına yönelik önemli çalışmalar yapmaktaydı.
Sovyetler Birliği’nin 1991 yılında yıkılması, Pantürkizm hareketinin yeniden doğması için şartlar oluşturdu. Türkiye artık tek bağımsız Türkî devleti değildi. Özbekistan, Azerbaycan, Türkmenistan, Kırgızistan ve Kazakistan sömürgeci egemenlikten kurtulur.
Aynı yıl içinde, Kazan’da, Türkî Halkların Kurultayı hayata geçirilir. Hareketin kurumlaşmasının başlangıcının bir işareti olduğundan dolayı bu adımı, Pantürkizm tarihinde önemli bir temel taşı olarak görmek gerekir.
Pantürkizm, 1991 yılına kadar bir tek ideoloji olarak var olmuştur.
Türkî Halkları Kurultayı’nın oluşturulmasıyla, ilk Pantürkizm teşkilatı kurulmuş olur.
Türkî Halkları Kurultayı, günümüzde Türkî devletlerin başkentlerinde düzenli olarak toplantılar gerçekleştirmekte ve üyeleri, Türkî milletler ve etnik grupların büyük bir kısmını temsil etmektedir.
Hareket ne tür gelişme perspektifine sahiptir? Pantürkizm’in, Türkî dünyasının çevre ülkelerinde düşmanlık ve direnişle karşılanacağı tartışılmaz.
Rusya, Çin, İran, Bulgaristan, Yunanistan ve Afganistan, dikkate değer çapta Türkî azınlıklara sahiptir ve Türkî halkların birleşmesine yönelik herhangi bir hareketi, kendi toprak bütünlüklerine karşı bir tehdit olarak göreceklerdir.
Batı ülkelerinin büyük bir kısmı da, Türklere karşı tarihi olarak şekillenmiş önyargılı anlayışları nedeniyle dehşet içine düşeceklerdir.
Bu düşmanlıklar ve önyargılar sebebiyle Pantürkizm’in ağır ve dikkatli bir çalışma gerçekleştirmesi gerekir. Bu yaklaşım “sünnet prensibi” (Principle of circumcision) olarak anılmaktadır. Sünnet esnasında çocuğun dikkatini çelmek için oyuncaklar ve şekerlemelerle ilgisi çekilir.
Kaçınılmaz olan vuku bulduğunda, ağlamak ve direnmek için artık vakit geçtir.
Türkî milletlerin, bu mantıkla hareket ederek, hareketin ilk aşamasında vurguyu, Türkî milletler arasında kültürel, sosyal ve ekonomik bağlar üzerinde yapmaları daha uygundur.
Siyasi amaçlar, ekonomik ve kültürel uyum başarıya ulaştıktan sonra, hareketin diğer aşamasına kadar ertelenebilir.
İkinci aşamada, siyasi açıdan sağlam yere basmak öncelikli olmalı, fakat altı bağımsız Türkî devletlerle yetinmek gerekir.
Altı bağımsız Türkî devletlerin siyasi açıdan güçlenmesi belli bir dereceye ulaştığında, sömürgeci baskı altında kalmış olan Türkî halkların en önemli hedefleri tüm Türkî halkların kurtuluşu ve siyasi birliği olmasıyla birlikte, dikkatlerin merkezi haline gelecektir.
Bu birlik, Rusya (Tatarlar, Başkirler, Yakutlar vs.), Çin (Uygurlar), İran (Azerbaycanlılar[7]) ve diğer ülkelerde yaşayan Türkî azınlıkları kapsamaktadır.
Pantürkizm’in bir diğer önemli yüzü ise Türkiye’nin rolüdür.
Türkiye’nin yayılımcılığı, batı ve Rusya tarafından her zaman için şüpheyle takip edilmiştir.
Bu açıdan, Türkiye’nin entegrasyonunun ön aşamasında, siyasi açıdan Türkiye’nin öncü rolünü vurgulamamak, buna karşın Türkiye’nin önderliğinin kültürel yüzüne vurgu yapmak daha uygundur.
Son olarak, Pantürkizm hakkında dünyada var olan kanıyı değiştirmek önemlidir.
Pantürkizm’e yönelik düşmanlığı görmezliğe gelmeye gerek yok.
Türkî halkların kolonyal baskıdan kurtulmasının amacı ile kültürel, siyasi ve ekonomik birleşme, ahlâk sahibi herkesin savunması gerektiği asil bir niyettir .
[1] http://www.turkkon.org/eng/icerik_multi.php?no=13
[2] http://www.todayszaman.com/news-280353-iranian-azeris-set-up-national-council-in-turkey-aspire-for-independence.html
[3] http://tatargazeta.tripod.com/eng_099.html
[4] O tarihte Azerbaycan adlı bir devlet yoktu-S.M.
[5] Ziya Gökalp Kürttür-S. M.
[6] 1908 yılında Azerbaycan adlı bir devlet var olmadığından dolayı, Azerbaycanlı da olamazdı. Hüseyinzade, Kafkasya’lı bir Tatar’dır. Konuyla ilgili bk. “Pantürkizm, gerialıcılıktan işbirliğine”, Jakob Landau, 1995, Londra, Farsça tercümesi, 2003, Tahran, s.38-39-S.M.
[7] İran’daki Türkçe konuşan toplum, makalenin yazarı Sabirziya Badredtin tarafından Azerbaycanlı olarak anılmaktadır-S.M.
Türkçeye çeviren: Diran Lokmagözyan
Akunq.net





Leave a Reply