HEMŞİN DANSLARI VE ÖZELLİKLERİ: 19. yy.ın ikinci yarısı ve 20.yy.

J.K. Khaçatryan

Ermenistan Cumhuriyeti, Bilimler Milli Akademisi,

Arkeoloji ve Etnografi Enstitüsü

             

Karadeniz’in kuzeydoğu kıyılarında bugün hâla kendi özgün lehçeleriyle konuşan, atalarından miras kalmış ananeleri, inançlarıyla yaşayan, isimlerini ve yaşadıkları yer isimlerini koruyan ve anavatanları, yaşam tarzı ve ananeleriyle Karadeniz’in Anadolu kıyılarında bulunan Hemşinli Ermenilerle bağlı olan çok sayıda Ermeni yaşamaktadır. Bu insanlar kendilerini Trabzonlu, Ordulu, Canikli ve Samsunlu, genel olarak ise Hemşinli veya Homşetsi olarak adlandırırlar.

Hemşin, merkezi Hamşen veya Hamamşen (Tambura) şehri olan, yüksek ve erişilmez dağlarla çevrili bir Ermeni sancağıydı. Hemşinliler uzun yıllar Müslümanların baskılarına maruz kalarak Trabzon, Kurşunlu, Kara-Dere, Sürmene ve hatta Ord ile, Samsun’a, Nikomedia’dan (İzmit) Baberd’e (Bayburt) kadar göçmüşlerdir. Hemşinliler, özellikle Karadeniz’in Güney kıyılarına yerleşip, Batıya doğru Trabzon’a, Doğuya doğru ise Batum (Khupta) ve Rize’nin Kuzeydoğusuna, Çoruh Nehri vadisine  kadar yayılarak,  yeni köyler kurmuşlardır. (Mıkhitar Abba’nın Öğrencileri, Özel İsimler Sözlüğü, 2. Cilt, 1769)

1715 yılındaki korkunç Sürmene ve Kara-Dere katliamlarından sonra Hemşinliler bakışlarını Doğuya, Karadeniz’in Doğu ve Kuzey kıyılarına yöneltmişlerdi. XIX. yy.ın 60’lı ve 90’lı yıllarında başlayan toplu göçler sonucunda çok sayıda Hemşinli temelli olarak Sukhum, daha sonra ise Soçi ve Tuapse bölgelerine yerleşip çok sayıda Ermeni köyleri meydana getirmişlerdir.  Etnograf A.H. Muratyan’a göre 1901 yılında Karadeniz’in tüm Kafkasya kıyıları boyunca Kırım’a kadar yaklaşık 15 000 Hemşinli yaşamaktaydı. (Hemşinli Ermeniler, Etnografya Dergisi’nden alıntı, Tiflis. 1901. s.9 )

Hemşinliler, Hemşin’de de olduğu gibi yeni yerleşim yerlerinde de büyük köyler kurmamış, sülale prensibine göre kurulan yerleşim yerleri, tümünün aynı sülalenin farklı kollarına ait oldukları (erkek ve kız kardeşler, çocuklar, torunlar) toplam 20-30 evden oluşmuş, bu sebepten dolayı köyler sülale isimleriyle anılmışlardır. Örneğin Artin usti geğ (Artin ustanın köyü), Papaztsonts geğ (Papazların köyü), Galactsonts geğ (Galacların köyü) veya eski yerleşim yerlerinin isimlerine göre Süngürdtsots geğ (Süngürtlülerin köyü), Ordetsots geğ (Orduluların köyü), Aznabtsots geğ (Aznablıların köyü), Sınabtsots geğ (Sınablıların köyü) vs.

Hemşinlilerin folkloru ve manevi kültürüyle ilgili araştırmaların sayısı çok olmadağından dolayı bu makale Sovyet yönetimi yıllarında kaydedilmiş olan verilerin neticelerinin yayınlanmasından ibarettir. Bu kitap, tarihi Hemşinle ilgili bir dizi makaleden oluşmaktadır. Bu makalenin niyeti, manevi kültürün biri bölümü olan dans sanatı üzerine yoğunlaşmaktır. Bu konuda sadece iki makale yayınlanmıştır (J.K. Khaçatryan, Birkaç Hemşin dansı, Bülten, Yerevan, 1964, N3, s.71. Э.Х.Петросян, Ж.К.Хачатрян, Собрание произведении арм. танцевального фольклора, Сов. этнография,  но. 1, стр. 155). 

Sovyet iktidarının kuruluşu ile İkinci Dünya Savaşı yıllarında yaşanan ağır olaylar sonucunda, bu topraklarda yaşayan Hemşinli Ermeniler de yeni baskılara maruz kaldıklarından dolayı gözlerini daha uzağa, yeni diyarlara diktiler.

1950 yılında Ermenistan Cumhuriyeti’nin bilim ve kültür merkezlerinde Hemşinlilere yönelik ilgi artar ve bunun sonucu olarak 1958 yılının Temmuz-Ağustos aylarında ESSC BA (Ermenistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti Bilimler Akademisi) Sanat Enstitüsü ve Bestekârlar Birliği tarafindan ortaklaşa düzenlenen bilimsel araştırma gezileri düzenlenir. 4 kişiden oluşan grubun başkanlığını Müzikoloğ M.T. Manukyan yapmaktaydı. Yapılan çalışmalar sonucunda 250 aşık ve halk şarkısı derlenmiştir.

1961 yazında aynı kurumların Arkeoloji ve Etnoloji Enstitüsü çalışanı, etnodans uzmanı Srb. Lisistsyan, Sukhum şehrinde birkaç Hemşin dansı ve bunlarla ilgili bazı bilgiler kaydetmiştir. Özellikle Tırtıruk (titreme) ve Karabdal oyunlarıyla ilgili bilgiler enteresandır.

Aynı enstitüden beş kişilik bir araştırma grubu 1962 yılında etnograf D.S. Vardumyan önderliğinde Sukhum şehrinde çalışmalar yapmıştır.

1966 yılında şahsi görevle gidip danslar, halk bayramları ve Hemşin düğünleriyle ilgili geniş çapta malzeme kaydetim. Lâkin Tikko Dansı’nın notaya geçirilmesi haricinde elimizde müzik kayıtları yoktur. Bu durumun sebeplerinden biri de, 1967 yılında Ermenistan Tarih Müzesi Etnografya Bölümü’nün etnograf V.A. Abrahamyan yönetiminde gerçekleştirdiği bilimsel araştırma gezisine şahsi inisyatifimle katılmam olmuştıur.

1972 yılında bilimsel araştırma gezisine bir defa daha katılma imkânı elde ettim. Yerevan Konservatuarı Halk Müziği Bölümü’nün, müzikoloğ M.A.Brutyan yönetiminde ve öğrenci ve öğretmenlerden oluşan bir grupla düzenlediği bu sefer Krasnodar Bölgesi, özellikle de Adler ve çevre köylerine düzenlenmişti.

1967 yılında düzenlediğimiz ilk gezi Sukhum’dan başlayarak Lazarevsk’te son bulmuştu. Hızlı çalışma sonucunda Sukhum, Anapa ve Tuapse bölgelerinde bulunan hemen-hemen tüm Ermeni köylerinde bulunma,  danslar ve oyunlarla ilgili bilgi toplama imkânı elde edip bu sayede Hemşin düğününü (o zamanlar kullanılan lehçesiyle) 20 farklı dans ve oyunu müzikal metinleriyle birlikte tamamlayabildik. Bunların hepsi bugün artık ender bulunacak malzemelerdir.

1972 yılındaki araştırma gezisi özellikle müzikal malzeme belirleme ve kaydetme imkânı sundu.

Malzemeyi elde ettiğimiz kişiler genellikle altmışın üzerinde erkek ve kadınlardı. 30-40 yaşlarındaki Hemşinlilerin büyük bir kısmı bilgi sahibi olmalarına rağmen dansları takdim edemiyor veya soruları tam olarak cevaplandıramıyorlardı. Yaşlılar, bilaistisna, danslarına son derece ciddi ve iç mutlulukla yaklaşıyorlardı. Haykadzor’da yaşayan Vartan Petros oğlu Ğukasyan, dansları hakkında konuşurken “danslarımız çok çekicidir” diye  açıklamaktaydı Büyüklerinden dans, şarkı veya ananelerini öğrenmiş olan gençler çok azdı. Bayram günlerinde Hemşinlilerin köylerden gelip şehir meydanlarında dansetmek için toplandıklarını anlattılar. Tuapse bölgesi köylerinden toplanıp tüm gün boyunca Glor Barlarını (halay) oynadıkları 1967 yılı 1 mayıs şenliklerini anıyorlardı. Dans edenlerin sayısı o denli büyükmüş ki, geldikleri gibi, birbirleriyle tanışamadan eve dönmüşler. (J. Khaçatryan arşivi, Yerçanik Sahak oğlu Harutyunyan, Tuapse, 1967, s.37). Benzer bir durum 1937 Sovyet Cumhuriyetleri Arası Olimpiyat Oyunları esnasında meydana gelmiş. (J. Khaçatryan arşivi, Karapet Harutyun oğlu Vaizyan, 1966, s.77). Anlatılana istinaden bayram toplantıları, anavatandaki yıllık bayramlar ve ziyaretlerde yapılan eğlencelere benzemekteydi. Görünüşe göre, benzer halk eğlenceleri eski bayramların ayakta kalmış şekillerini oluşturmaktadır. 1970’li yıllardan sonra, Ermenistan’ın birşok köy ve şehirlerinde olduğu gibiHemşinliler ortamında da çok sayıda amatör dans grupları kurulmuş ve repertuvarlarına mümkün olduğu kadar çok oyun dâhil etmeye çalışmaktaydılar. Karadeniz’in Kuzeydoğu kıyılarında yaşayan Hemşinli Ermenilerin dans ve tiyatro kültürü XX. yy.ın 90’lı yıllarına kadar sürmüştür. Bu durumun günümüzde ne ölçüde devam ettiği ve ne değişimlere maruz kaldığını söylemek zordur. Bu makale için tarafımdan kaydedilmiş malzemeler ve günümüze kadar yayınlanmış ve arşivlerde korunan malzemeler temel alınmıştır.

Hemşinli Ermeniler anavatanlarında ve yeniden yerleştikleri yerlerde Yılbaşı, Noel ve Haçı suya atma bayramlarında, Karnavalda, Paskalyada ve bir yas gününden çok ataları anma günü olan Ölüleri anma günlerinde, ziyaret yerlerine giderken ve adak adarken dans etmişlerdir. Yeni yerleştikleri yerlerde kutsal yerleri olmadığından dolayı azizlerin anma günlerinde köy meydanı, pınar başı ve su kıyısı gibi uygun yerlerde toplanıp tuttukları adağı yerine getirmiş ve ziyafet tertip etmişler. Bu toplantılar, güreş müsabakalarının Gpçuş, köpek, camız, koç ve horoz döğüşlerinin ve atyarışlarının tertiplendiği toplumsal eğlencelere dönüşmüşler. En çok Karnaval’ın ikinci haftasının Perşembe günü ve Cumartesi ile Pazar (asıl Karnaval) günlerinde dans etmişler. “Bargendonkn”da (Karnaval günleri) genel olarak düğünler yapılırmış. Düğünlerde, Karnaval’ın yukarıda belirtilen günlerinde ve Paskalyada genellikle erkek dansları oynayıp (tüm erkekleri gdriç –yiğit- adlandırmışlar), Karnaval’ın normal günlerinde ve diğer günlerde ise karışık ve kadın dansları oynamışlar. Karnaval’ın, belirtilen günleri haricinde kalan günleri kadınların hüküm sürdüğü ve yönettiği günlerdi. (J. Khaçatryan arşivi, Karapet Hovsep oğlu Koçkonyan, Mdsara, 1966, s.29). Karnaval’da ve düğünlerde sadece Klor bar (halay) oynamış, Tekhvakh veya Cukht (çift) Par oynamamışlar. Tekhvakh oyununu Tuşi olarak adlandırmışlar. Büyük ihtimalle bu bir yenilikti veya artık unutulan özel ayinlere bağlı tek kişilik oyunları vardı. (J. Khaçatryan arşivi, Petros Stepan oğlu Ğukasyan, Soçi, 1966, s.42). Dans şarkılarını sadece erkekler söylemiş ve içlerinden biri bir dörtlük söyledikten sonra bir diğeri ikinci dörtlüğü söylemiş veya bir dörtlüğü söyledikten sonra ikinci dörtlüğü Kemaniyle çalmışlar. Zurna ve davul kullanıldığında dans ezgisini sadece çalarak icra etmişler.

Par (oyun, dans) terimi Hemşin lehçesinde Bar olarak telaffuz edilmektedir. Etnodans uzmanı Srb. Lisitsyan, Yeremia’nın “Bargirk Hayotsi”de (Ermenice sözlük) yer bulan Pararutyun (muhteviyat) kelimesini döllenme, gebelik (ayinsel olarak, dans sayesinde doğurganlık sağlamakla ilişkilendirilmektedir) anlamıyla açıklamakta ve neslin çoğalması ve bar (meyve) anlamına bağlamaktadır. Bilindiği gibi, Ermenice’de bar kelimesi meyve anlamına gelmektedir, örneğin nubar – ilk meyve, ilk tadılan meyve vs. Bar kökeni aynı zamanda bari (iyi), bareatsakam (yardımsever), bareber (bereketli), bereğen (iyilik, hayır), barepaşt (mümin), barev (selam) kelimeleriyle de anlam olarak bağlantılıdır. Srb. Lisitsyan, barev (selam) kelimesini barik (iyilik) dileme arzusuna bağlamaktadır. Barevel (selamlamak), karşıdakine iyilikle kal, bereketli ol temenni etmek anlamına gelmekte, bu ise sonradan değişime uğrayarak iyilik ve bereket temenni etmeye dönüşmüştür. Ermeni halk oyunlarından biri barev brnel (selam durmak) olarak anılmaktadır. Yeni gelinlerin kollarını göğüs üstünde çapraz tutmaları ve ölülerin ellerinin çaprazlanması da barev brnel (selam durmak) olarak anılmaktadır. Barekendan (Karnaval) veya Baregendonk (Hemşin lehçesiyle) bayramı da İyilik, sağlık, mutlu bir ömür, başarı ve refah temennisiyle bağlantılıdır. Bu bayramın Hemşinliler için her zaman özel bir yeri olmuştur. (Srb. Lisitsyan, Ermeni halkının antik halk oyunları ve tiyatro temsilleri, I. cilt, Yerevan, 1985, s.64-65).

Eskiden beri kapalı daire şeklinde Klor (yuvarlak, halka, halay) oyunları oynanmıştır. Sadece oynayanların sayısı az olduğu durumlarda yarım daire şeklinde oynanmıştır. Anlatanlardan çoğu, kendi kültürlerinde Tek bar, Tekhvakh bar veya Cukht bar oyunlarının olmadığı görüşündeler. Lâkin 1966 yılında kaydedilen halk oyunları listesinde, “kadınların tefle oynadığı”  “kız mendilTekhvakh barı kaydedilmiştir (J. Khaçatryan arşivi, Baydzar Harutyun kızı Kuyumcuyan, Tsebelda, 1966, s.3).

Genelde genç ve orta yaşlı erkekler bu oyunları oynamış ve erkek oyunlarına kadınlar katılmamıştır. Nadiren, kırkını geçmiş uyanık, kendi deyimleriyle ğoçağ (koçak) ve iyi oynayan bir kadın, erkek oyunlarına katılma hakkı elde edebilmiştir. Genel olarak, karışık (erkekli kadınlı) oyunlara genç kızlar ve yaşlı erkekler katılmamaktadır. (J. Khaçatryan arşivi, Minas Mıgırtiç oğlu Gasparyan, Soçi, 1966, s.45). Kayıt edilen oyunları sadece oynayanların cinsiyeti ve yaşına göre sınıflandırmak mümkündür.

  • Erkek veya yiğitlerin yuvarlak oyunları
  • Kadın oyunları
  • Karışık oynanan oyunlar

Özel çocuk oyunları kayıt edilmemiştir. Sadece 1966 yılında Yukarı Atara’da Ayçon oyunu adında bir oyun kaydedilmiş olmasına rağmen, bu oyunla ilgili toplanan veriler ışığında bunun bir çocuk oyunu olmayıp, erkek tören oyunu olduğu tespit edilmiştir. Ananeye göre, oyunları erkekler tertip etmiş ve oyunların yöneticiliğini, önderliğini üstlenmişlerdir. Oynayanlar toplandığında, oynama onayı aldıktan sonra iyi oynayan, sayılan ve sözü geçen bir erkeğe barin aracnordı antsir (oyunun önderliğini al) önerisi yaparlar. Oyunun önderi Kumonda anoğ (kumanda eden, idare eden) (J. Khaçatryan arşivi, Matevos Harutyun oğlu Bicosyan, Aşağı Loo, 1967, s.50), Bari glekh (barbaşı) (Srb. Lisitsyan arşivi, Harutyun Bağtasar oğlu Gaylacyan, Sukhum, 1961, s.30) olarak anılmıştır. Oyunun yarım daire şeklinde oynandığı durumlarda ikinci bir iyi oynayanı da düzeni sağlaması ve oynayanlara adımları hatırlatması için yarım dairenin sonuna geçmeyi önermişlerdir. XX. yy.da artık hiçkimse oyunları gençlere öğretmeyi veya aktarmayı düşünmemekteydi. Bilmeyenler, fırsat çıktığında kendi inisyatifleriyle öğreniyorlardı.

Barbaşı, oyunu başlatmadan önce, görevi yarım dairenin veya dairenin ortasında veya sıranın herhangi bir yerinde durmak olan bir yardımcı seçmekteydi. Oynayanların sayısının çok büyük olması durumunda yöneticinin, oynayanları gruplara bölüp gruplar halinde oynatma hakkı vardı. Yöneticinin, katılımcıların önerilerini dinleyip, dikkate alıp, kabul veya reddetme zorunluluğu vardı.  Sıçrama, yön değiştirme ve sağa-sola dönme komutlarını vs. zamanında vermeliydi. Komutlar haykırarak veriliyordu. En çok kullanılan komut Yallah çağrısıydı.  Yönetici, oyun adımlarının doğru atılmasını gözetmeliydi. Yöneticinin en önemli görevi, saygınlığı sayesinde düzeni korumaktı.

Herhangi biri yersiz haraketler ve haykırışlarla oyunu bozduğu veya -oynayanlara karşı bir saygısızlık işareti olarak kabul edilen,- sıranın sonuna geçtiği takdirde yönetici tarafından cezalandırılmaktaydı. Bu kişi kadın olması durumunda sıradan ve daha sonra da oyundan atılırdı. Erkekse, eli ayağını bağlayıp, özür dileyip tekrar oyunu bozmayacağına dair söz verene kadar hapsettirirdi. Oyun bilmeden sıraya geçmek de oyunu bozma denemesi olarak algılanıp ceza verilmekteydi.

Yönetici yardımcısı da benzer selahiyetlere sahipti, fakat onun en önemli görevi adımlara dikkat edip, zaman-zaman uygun komutlarla, oyunu ve hareketleriyle oynayanları şevklendirmek olmuştur.

Barbaşı ve yardımcısının zaman-zaman oyunu terk edip tekrar geri gelme hakları vardı.

Barbaşını seçtikten sonra herkesin onu dinleme ve ayaklarına, hareketlerine ve yaklaşımına uyma mecburiyeti vardı.

Toplantılarda, oyun bitince barı baş eğav (bar baş oldu) derlerdi, oyun bitti anlamında.

Hemşin oyunlarının bazı özellikleri vardır. Bu oyunlardan 15’i XX. yy.ın sonuna kadar gündelik yaşamlarında korunmaktaydı. Tüm bu oyunların isimleri açıklayıcı ve tanımlayıcı özelliğe sahiptir. Örneğin, Dzondr bar ismi somut bir oyunla ilgili olmaktan ziyade dans özelliklerinden birinin tanımlamasıyla ilgilidir. Dzondr bar, karmaşık dans şekli ve zor dans figürlerini betimlemektedir, Tırtıruk oyununda olduğu gibi.

Anlatanların hemen hepsi oyunlar için belirli zaman, yer ve sıralamanın olmadığını iddia etmekteydi. Lâkin söylediklerini unutarak sıklıkla Tırtıruk oyununun her zaman oynanmadığını belirtmekteydiler. Genellikle düğünlerde, Barekendan’ın (karnaval) Perşembesinde ve Paskalya’da oynanmaktaydı. Genellikle, Tırtıruk’tan sonra muhakkak Toynalı oyununu oynadıklarını belirtmekteydiler. Toynalı oyunu büyük bir ihtimalle Karapdal oyunudur. Bir başka seferinde de Ayçon oyununun sadece yağmur yağdırma ayini esnasında oynandığını veya Haysi oyununu sadece düğün sonunda oynadıklarını belirtmektedirler. Tüm bunlar, oyunların belli bir sıralamasının olduğu ve yer ile zamanla ilgili kesin kuralların bulunduğunu kanıtlamaktadır. Bu kurallar, oyunların törensel içeriğini sıkı sıkıya korumakla ilgili antik zamanlarda şekillenmiş özelliklerdir. İnançlara göre, kutsal dansların sunuşundaki en ufak değişiklik veya bozukluk, bilhassa ritmde, tören katılımcıları için yıkıcı olabilirdi. Bu inanç yüzünden bazı törensel danslar günümüze kadar korunup ulaşabilmişlerdir. (E.A. Koroleva, Tiyatronun İlk Şekilleri, Kişinev, 1977, s. 185. C. Frezer, Altın kol, M., 1931, s. 38).

Yukarıda belirtilen 15 oyundan her biri birkaç variasyonla günümüze ulaşmıştır. Toplam sayının sadece beşi erkek oyunlarıdır, bunlardan dördü Glor (yuvarlak, halay), biri ise tek kişilik oyundur. Sadece bir tek kişilik kadın oyunu, –Kız mendil,  günümüze ulaşmıştır. Diğer oyunlar erkek-kadın karışık oynanan danslardır. Biri haricinde hemen tümü sağa yönelen oyunlardır. B. Torlakyan’ın tespitine göre Holomendza veya Kholomendza oyunu sola doğru yönelen bir danstır. Dizi iyice kırıp tekrar eski duruma dönülerek yapılan sağ ayakla sola doğru atılan adımlar Hemşin oyunlarının özelliklerindendir. Bu hareket, genelde Ermeni halk danslarına özel olmayıp nadiren görülmektedir. Hemşin oyunlarının özelliklerinden biri de ritmin devamlı vurgulanması ve hızlı hareketlerdir. Tüm oyunlarda vücut kısımlarını titreten hareketler vardır. XX. yy. sonlarında bazı etkiler gözlemlenmiştir. Oyunların isimlerinde Tasnıçors (ondört), Al ayluğıs (al mendilim), Araç mi dzap (önce bir alkış), Krung bar (turna oyunu) ve doğrudan Közeğ tekvari, yani, -kendi deyimleriyle, uzundara benzeri, istendiği şekilde oynanan ve Hemşin oyunlarıyla hiçbir ilgisi olmayan oyunlar belirtilmektedir. (B. Torlakyan arşivi, 4., s.69).

Hemşinli Ermeniler oyunlarını davul zurna eşliğinde oynamışlar, büyük buran ile büyük ve küçük zurna kullanmışlardır. Büyük davul kullanmış ve davulu yere koyarak tokmaklamışlardır. Bir diğer müzik enstrümanı ise Kimona’dır. Hemşinli B. Torlakyana’a göre, gayda, boru ve çoban kavalı da kullanmışlardır. (B. Torlakyan arşivi, 4, s.69).

Anlatanların tümü de Kimona ve Kemani’yi kendi öz çalgıları olarak kabul etmekte, fakat filolog Hayrik Muratyan, Şatakh’ta (Van bölgesi-çevirmenin notu) Kemona kullandıklarını ve Şaver olarak adlandırdıklarını belirtmektedir. (S. Vardanyan, Bilinen ve Bilinmeyen Hemşinliler, Garun dergisi, 1982, sayı 11, s.61 .)

Hemşinli Ermeniler kıyı, orman ve dağ bölgelerinde yaşadıklarından dolayı uğraşlarıyla ilgili olarak yağmur yağdırma ve yağmur dindirme törenlerine özel bir ilgi beslemekteydi. Ermenistan’ın diğer bölgelerinde olduğu gibi, Hemşinli Ermeniler arasında da yağmur gelini dolaştırma töreni yaygın olmuştur. Söz konusu zaman diliminde, Hemşin törenlerinde çok tipik antik kalıntı formları belirgindir. Belirgin, hatta son derece önemli edevatlar merasim düzeni dışında kalmışlardır. Banların en önemlilerinde bire de gelin-kukla-kudzkudzura hazırlanmasıdır. Bu isimle de kukla kudzkudzura gezdirme merasimi anılmış ve kalıntı biçiminde günümüze ulaşmıştır. Kukla kudzkudzura görünüşte bulunmamakta, fakat törenin kendisi kudzkudzura, bazı yerlerde ise kukla gezdirme veya tören yemeğinin adıyla Kuşkurik olarak anılmaktadır (gudza yeme günü). Anlatılanlara göre Kurağ (kurak) yıllarda, yağmur yağmadığı zaman yaşlı kadın ve erkekler adak adama ve gudza yemek için toplanmaktaydılar.

Yaşlılar grubu evden eve gezerek para ve yiyecek toplamakta, bunun satışıyla elde edilen parayla ham (kısırlaştırılmamış) bir sığır alıp sabah erkenden kiliseye veya kutsal bir yere götürüp kutsal yerin etrafında üç kere dolandırıp kutsanmış tuz yediriyorlardı. Ardından hep birlikte pınarın etrafında toplanarak adaklık hayvanın yüzünü doğuya çevirip haç çıkarıyor ve kuban ediyorlardı. Kurbanı kesen, namuslu ve temiz ellere sahip olma, ailesinin ilk erkek çocuğu olma gibi kriterler göz önüne alınarak (sadece insan değil hayvan dahi öldürmemiş olması gerekmekteydi) önceden belirlenmekteydi.

Kurban eti haşlanmalı ve yağni (haşlama) yapılmalı, kesinlikle ateş üzerinde ızgara yapılmamalıydı. Adak eti herkese dağıtılırdı, başta yoksullara, hastalara ve yaşlılara, daha sonra ise tüm orda bulunanlara.

Adak-ziyafete katılanların kural gereği pınara gidip su içip, yıkanıp, bu sudan da biraz orda bulunanlara serpiştirmeden adağa el sürmeye hakkı yoktu. Tören esnasında su haricinde başka bir şey içilmez, tören sona erdikten sonra ise muhakkak temizlik ayini yapılıp etraf-taraf toplanır, kullanılan tüm kap-kacak yıkanır ve sadece tüm bunlar yerine getirildikten sonra evlere dönülürdü.

 Araştırmalarımız sonucunda, artık hiç kimsenin gelin-kukla Kudzkudzura’nın nasıl hazırlandığını hatırlamadığı ortaya çıkmasına rağmen, gudza yeme günü olarak anılan yağmur yağdırmayla ilgili çocuk töreni, bunun eskiden var olduğunu kanıtlamaktadır.

Eski zamanlarda Kudzkudzura yeme ayini yaşlı kadın ve erkekler tarafından yapılırken, daha sonraki dönemlerde değişime uğrayıp oyun-dans-tören şekline dönüşerek genelde çocuklara geçmiş, kukla ise yerini elden yapma bir bayrağa veya en küçük çocuğun Kudzkudzura yapılmasına dönüşmüştür.

Anlatılanlara göre, yağmur yağdırmakla ilgili daha eski dönemlere ait tören, gudza yeme günü olarak anılmakta, tören geçişini ise birkaç kız çocuğundan meydana gelmiş grup gerçekleştirmektedir. Çok büyük olmayan bir sopanın ucuna bir bez parçası bağlayarak (rengi belli değil) yürüş kolunun önünden gidenlerin eline tutuşturmuş veya eski paçavralar giydirdikleri çocukların en küçüğünü yağmur gelini yaparak Kudzkudzura ismi vermişler ve bu yürüyüş kolu şarkı söyleyip dans ederek evden eve dolaşmış. Şarkının kelimeleri unutulmuştu, büyük bir ihtimalle içinde kudzkudzura veya gudza kelimeleri geçmekteydi, fakat maalesef bu konuda bilgi toplayamadık. Çocuk grubu para, kaymak, mısır unu, tavuk ve yumurta toplamış, ev kadınları hediyeleri çocuklara verirken, yağmur yağmasını sembolize ederek üzerlerine su serpmişler. Merasim, gudza yiyerek sona ermiş. Gudza, mısır unu, süt ve yağla hazırlanan lapa benzeri bir yemektir.

Antik ve genel haliyle kudzkudzura dolaştırma ayini olarak anılan yağmur yağdırma merasimi, ileriki dönemde tören yemeklerinden birinin,  gudza yemenin tören günü anlamını belirten ismi elde etmiş, kukla ise yerini bayrak ifade eden elden yapma bir eşya veya yürüyüşe katılan çocuklardan biriyle yer değiştirmiştir.

Kendi tören kuralları içinde kayıt edilen bir törensel dans belgelerde çok önemli bir yer tutmaktadır. 1962 yılında yağmur yağdırma ve yağmur dindirmeyle ilgili törenleri kaydederken, törensel bir erkek dansının, Ayçon Bar’ın (Ayı dansı) günümüze ulaştığı ortaya çıktı. Bu dans, Oçamçiri bölgesindeki Ermeni köyündeki okulun bahçesinde kaydedilmiştir. Parlak, güneşli bir Eylül günü aniden başlayan iri damlalı yağmur üzerine bayan öğretmenlerden biri, Nunik Babgen kızı Çermakyan, çocukları, Ayçon Bar dansedelim diyerek hemen toplar. Orada bulunan diğer öğretmenler de onlara katılır ve 8–10 yaşındaki erkek çocuklarla halka oluşturarak, Hop, hop, Ayçon Bar, Ayçon Bar kelimeleriyle bir nevi şarkı tutturup dans etmeye başlarlar.

Bu dans-oyun yağmur dinene kadar sürer. Herkes, yağmurun yapılan bu tören sayesinde kesildiğine emindi. Bu dans Hemşinliler arasında çok yaygındır. 1966 yılında Yukarı Loo’dan Semyon Hovhannes oğlu Grigoryan, Ğeapon vrayeg (çakal düğünü yağmuru) geldiğinde Ayçon Bar dans ettiklerini ve vrayeg’in (yağmur) kesildiğini anlatmaktadır. (J. Khaçatryan arşivi, 1966, s.58). Grigoryan’ın belirttiğine göre çocuklar dans etmeye başladığında genellikle yaşlı kişiler de onlara katılmaktadır.

Ayçon Bar sıçrama halayıdır. Yüzler merkeze dönük, halka şeklinde dizilip, 90 derece katlanan sol diz bele kadar kaldırılarak sol kol ön taraftan kaldırılmış bacağın altından geçirilerek sol tarafta duranın sağ eli avuç-avuca tutulmaktadır. Vücudun ağırlığı sağ ayak üzerindedir. Dans adımı, sağ ayak üzerinde 6 birbirine benzeyen sıçramalardan ibarettir. Her bir sıçrayış, yukarı doğru sıçrama ve geri dönme olarak 2 bölüme ayrılmaktadır. Ritmin senkopların sekizliklerinde yukarı sıçrayış, vuruşun sekizliklerinde ise ayağı parmaklardan tüm tabana kadar yere koyup dizi kırarak aşağı iniş. Ardından iki sekizlik es gelmektedir.

Ayıların bulunduğu tüm bölgelerde ayılara tapınmayla ilgli danslar ve oyunlar yaratılmıştır. Ormanlık alanlarda yaşayan Hemşinli Ermeniler istisna teşkil edemezlerdi. Bu durum ilk olarak bu tören dansıyla, daha sonra ise canlı ve kıyafet değiştirmiş, yani ayı kılığına girmiş insanların danslarıyla kanıtlanmaktadır. Hemşinlilerle ilgili folklorik metinlerde bize ulaşan bir geleneğe göre ayının bir zamanlar insan olduğuna göre bir inançın var olduğuna rastlamaktayız. Adamın biri bir gün ağaca çıkmış armut yiyormuş. Ağacın altında İsa Mesih havarileriyle geçer. İsa Mesih adamdan üç defa armut ister ve karşılığında sadece khrdiç (çöpü) alır. Buna kızan Mesih baş üstü çıktın, baş aşağı inesin diyerek beddua okur ve adam ayıya dönüşerek ağaçtan başı aşağıya dönük olarak iner.

H.V. Bjişkyan, Pontus Ermenileri hakkındaki anlatılarında Ermeniler’in en önemli ziyaret yerlerinden biri olan, Khaçkar Manastırı’nın yanında bir ayı mezarı bulunduğunu ve üzerindeki yazıtta ayının sadakatle manastıra hizmet etmiş olduğunun yazılı olduğunu belirtmekte, manastırı ziyaret edenlerin mezar başında mum yakıp dua ettiğini anlatmaktadır. (Pontus tarihi, Venedik, 1819. s.96). Benzer bir mezar Khaçen’deki (Hacın) Ptksaberk Kilisesi yakınında da bulunmakta, ziyaretçiler burada mum yakıp dilek tutmaktadırlar. Ermenilerde, ayının bir insan, üstelik değirmenci olduğuna dair inanış mevcuttur. (Varanda, AH’den alıntı, Tiflis, 1898, s.215-216). Antik Ermeni halk inanışlarına istinaden ayı atadır, hayvanların kralı, ormanın efendisi, tüm bitki dünyası üzerine hükmeder, kısırlık başta olmak üzere çeşitli hastalıkları iyileştirebilir. Burada, Hemşinlilerin evlerinin, eşyalarının ve hemen-hemen her şeylerinin tahtadan yapılmış olduğunu belirtmek gerekir. Ayılara yönelik ilgiyi, birinin ayı yakaladığında, ona bakıp, toplum içinde dolaştırıp oynatmak için alıştırmasından görebiliriz. Oyunun başlıca kısmı ayıyı oynatmaktan ibaretti. Bunun haricinde, Yılbaşı sabahı, İsa’nın doğuşuyla ilgili tüm günler boyunca, Barekendan’da (karnaval) ve Paskalya’da ayı kostümüyle oyunlar tertiplemek çok yaygındı. İki genç erkekten biri kalın palto giyip, eline büyük bir değnek alıp, başına da yün kalpak giyerek yüzünü is, un ve kırmızı pancarla boyayıp, komik bir bıyık ve sakal yapıştırır. Diğer delikanlı ise derilerden dikili, tüm vücudunu örten bir elbise giyer. Bazen bu elbisenin ayı pıostundan hazırlanmış olduğu da gözlenmiştir. El ve ayaklara yün pençeler giyip, yüzüne gözler, burun ve ağız için açıklıkların bulunduğu meşinden maske takıp, başına da yün kalpak geçirip boynuna zorunlu olarak çıngırdayan, madeni bir kolyenin asarlardı. Çoğu zaman, ayı yavrusu olarak, aynı şekilde giyinmiş 2-3 çocuk da onlara katılmaktaydı. Ayının oyunu, genelde dans etmek ve sahibinin emirlerini yerine getirmekten ibaretti. Sahibi, ona insanlara yaklaşması, onları kaçırtması, ellemesi, okşaması veya tehdit etmesini emrederdi. Bu oyun da Hemşinlilerin hafızalarında Ayçon Bar olarak kalmıştı. Ermeniler ve Partlar arasında ayının, totem olarak belirli bir tapınmaya konu olduğu, günümüze kadar kullanılan Arşak (Aršaka, Arç – Erm. Ayı) şahıs isminde görülmektedir. (Hr. Açaryan, Şahıs adları sözlüğü). Eskiden, ayı-toteme ithaf edilen danslarla gerçekleştirilen tören ayinleri hayvanın çoğalıp gelişmesiyle ilgiliyken bu oyunlar kutsal olarak kabul edilmekteydi. Daha sonraları, bu tören anlamlarını kaybettikten sonra dünyevi-şaka oyunları halini alıp çocuk oyunlarına dönüşürler.

Ermenistan’ın tüm bölgelerinde yapılan düğünlerde, kapanış olarak Haysin Bar (gelin dansı) oynanır ve bu oyundan sonra hem oyunlar hem de düğün son bulmuş olur. Bu dans özel bir törendir ve yeni evli çifte belli bazı görevler ve haklar vermektedir. Hemşinli Ermenilerde de, düğünün sona ermek üzere olduğu zaman gelin dansı oynanmaktadır. Masayı yöneten kişi önceden, Haysin Bar’ın yaklaşmakta olduğunu haber verir. Tüm evli çiftlerin bu dansa katılmaları gerekir. Dans başladığında, çalgıcı tek-tek evli çiftlere yaklaşarak dans sırasına girmelerini önerir. Bu merasim Gorşlamış etmek (karşılamak) olarak anılır. Oyun şöyle gelişir. Çalgıcı, sağ dizi üzerine çökerek özellikle o çift için biraz çalar. Çalgıcı, kadının önünde diz çökmüş olmasına rağmen erkek hediye olarak para vererek ona teşekkür eder. Sonunda bu paralar çalgıcılar arasında eşit bir şekilde paylaşılır. (J. Khaçatryan arşivi, Bicosyan Matevos, 1967, s.30). Oyunun başlaması açıklanırken aynı zamanda dans esnasında kimsenin sıradan çıkmaya veya girmeye hakkı olmadığı kesin bir dille ifade edilir. Böyle bir davranış törene saygısızlık olarak telakki edilir ve şayet biri böyle bir şey yaparsa sertlikle cezalandırılır, toplum ise o kişiyi dengesiz biri olarak kabul eder ve artık saygı duymazdı. Bu dansa tüm çiftler katılmaktaydı, gelin ve damat, sağdıç ve eşi, iki tarafın ebeveynleri, evli erkek ve kız kardeşler, daha sonra da kalan akrabalar çiftler halinde. Dulların ve bekârların katılması yasaktı. Gelin artık duvağı açık olarak dansa katılırdı. Dans sadece üç tur sürmektedir. Haysin Bar, oyun şekliyle en basit adımlarla oynanan Srabar’ın bir variasyonudur. Bu oyunun temel yönü sağa doğrudur. Hemşinlilerin Haysin Bar’ının bir özelliği daha vardır. Bu dans iki kere oynanır, birincisi gelin evden çıktığında, ikincis ise düğün sonunda. İlk seferi görünüşe göre veda barıdır. Gelinin dansı aynı zamanda, hayatın bir döneminin bitip diğerinin başladığı bir sınır çizgisini belirlemektedir. Dans şöyle oynanmaktadır. Çiftler, evin ortasını teşkil eden ocağın etrafında kapalı bir halka teşkil ederler. Yan yana, kollar 90 derece katlanmış ve yüzler halkanın merkezine dönüktür.

1-      Sağ ayakla sağa adım, yarım adım mesafede.

2-      Sol ayakla adım atılıp birleştirme, dördüncü durumda.

Ayaklar kaydırarak atılır, yerden kaldırmadan.

Erkekler bazen hareket ettikleri ayağı hafif kaldırıp havada oynatırlar. Bu dans kesin törenseldir. Düğün esnasında kızların, Kız mendil oyunu adımlarıyla törensel tek kişilik danslar yaptıkları konusunda bazı veriler bulunmaktadır. Bu danslar damad evinin önünde oynanmaktadır. Bu danslardan biri de, halanın, tepsiyle gelinin etrafında yaptığı danstır. Bu dans esnasında kızlar da, gelini ve kız kardeşini çembere alıp dansa katılmaktadır. Tepsi içinde gelin evinden getirilip dans edenlere ikram edilen kuru yemiş ve yiyecekler bolluk ve mutluluk sembolleri olarak kabul edilmekteydi. (B. Torlakyan arşivi, IV., s.46). Benzer bir dans oğlanın evinde de, damat traşı töreni esnasında yapılmaktaydı. Lâkin bu sefer tepsi üzerinde mutlaka, sağdıç, damat ve arkadaşları için en iyi hediye olarak kabul edilen gelin evinden gönderilmiş ve iki ucuna horoz işlemeli havlular bulunmalıydı. Horoz, Hemşinliler tarafından totem hayvanı olarak kabul edilmekteydi. Horoz, kuğu, güvercin, leylek, turna ve karga bilgiç kuşlar olarak birçok milletin hikâye ve masallarında, sırları açıklayan, akıl veren ve öngörüler yapan olarak görülmektedir. Antik Ermeni inançlarına göre ise kuğular tanrıların habercisi kabul edilip, müjde ve haber getiren kuş olarak Ermenilerin ataları tarafından saygı beslenilmiştir. Ermeni lehçelerinde khukhu, gugu, toy olarak da geçmektedir.  Toynalı dansı, ismini buradan alıp büyük ihtimalle Karabdal (karab – Erm. kuğu) ifade etmektedir. Sukhum’da yaşayan Avedis Tzaduryan ve Harutyun Galaycyan, Karabdal Barı’nı kuğu oyunu olarak kabul etmekte ve şöyle bir açıklama getirmekteydiler, karabin dal/tal (kuğuya vermek) kuğuya benzemek anlamına gelmektedir. (Srb. Lısıtzyan arşivi, 1960).

N. Mar, Karapet isminin önder, öncü, anlamını karap (kuğu) kelimesine bağlamaktadır. Kuğu adıyla anılan bir yıldız kümesi vardır. Karap adında bir şehrin var olduğuna dair veriler mevcuttur. “Karap küçük bir şehirdi, Antitoros dağlarının kuzeyinde, Sıvas’taki Fırat Nehri yakınlarında” (Mkhitar Abba’nın öğrencileri, BHL, II. Cilt, 1769).

Şahumyanovka Köyü’nden, Sargis Toros oğlu Uzlıyan, Platana Köyü çeşmesinin yakınlarında, Karabdal adında bir kutsal mekânın varlığını hatırlamaktadır. Karabdal bayramında (harman ayında), sadece erkekler, daha sonraları ise kadınlar da dâhil olmak üzere bu kutsal yeri ziyarete gidip, yanlarında götürükleri yiyecekleri yiyip, pınardan su içtikten sonra gölde yüzüp, ardından da Karabdal oyununu oynarlarmış. Harutyun Galaycyan’a göre, “kadınların Karabdal oynamaları ayıp olarak kabul edilirdi”. Bu durum, Karabdal oyununun erkeklere mahsus törensel bir oyun olduğunu göstermektedir. Avedis Dzaduryan’a göre, Trabzon’un 100 km uzağında Karabdal adında yüksek bir dağ bulunmakta ve Kara Abdal burada gömülüdür. Karabdal kutsal mekânı işte bu mezardır. Hemşinlilerde Toynalı oyunu vardır. Toynalı, Karap oyunu (kuğu oyunu) veya Karabdal anlamına gelmektedir.

Titreme, sarsıntı, ürperti, dehşet anlamına gelen Tırtırug oyunu da enteresandır. (Магазаник, Турецко-русский словарь, 1945).

Bu oyun gıdriçlerin (yiğit) oyunudur. Bu oyunun ayak hareketleri bir muharebe oyununa has saldırı ve savunma unsurları barındırmaktadır. Tüm vücutla, kollarla, omuzlarla sallanıp titrenilmektedir. Hemşinliler genellikle tırtırug oyununa özgün ayak hareketleriyle Danagi par (bıçak oyunu) veya Biçag-Khoromi anılan tek veya çiftli bir oyun oynamaktadır. Bu, tek kişilik bir döğüş oyunudur ve özel durumlarda oynanmaktadır. Oyun başladığında erkekler dans edeni kapalı bir halkayla çevrelemektedir. Oyun esnasında saldırı, bıçakla tehdit unsurları mevcuttur. Dans eden, yeniliyormuş gibi yere düşmekte, tekrar ayağa kalkıp nazari bir düşmana karşı döğüşmektedir. Dans eden kişi karın üstü ve yana düşebilir, fakat asla sırtüstü düşmemelidir. Oyun zafer edasıyla biter, sağ elde bıçak hazır, sol el ise yukarıya doğru uzatılmış olarak.

Karabdal, Tırtırug, Biçag-Khoromi isimli erkek oyunları yeni yerleşim yerlerinde arzu edildiği zaman, bayramlarda ve düğünlerde oynanmaktadır. Bu oyunlar benzetme oyunlarıdır ve pantomim unsurları ihtiva etmektedir. Oyun adımları karmaşıktır, hareketler, ritmin hızlanmasıyla birlikte  giderek gelişmektedir. Erkek oyunlarından Tik khoran muharebe oyununu sayabiliriz. Bu oyun, birinci kısmı ağır, ikinci kısmı ise hızlı olmak üzere iki kısımdan meydana gelmiştir.

Anlatılanlara göre, Sra bar olarak anılan bir kadın Tırtırug’u da vardır. Hemşinliler, Sra barı, Tırtırug ve Dzondr bar arasında bir oyun veya Tırtırug’un ağır variasyonu olarak kabul etmektedir. Sra barın şarkıyla söylenen bir aşk metni de vardır, fakat şarkı söyleyerek oynanması çok enderdir. Genelde Kemani eşliğinde oynanmaktadır.

Karışık, yani kadın-erkek birlikte oynanan oyunlardan Hemşinliler arasında Kholomendza veya daha çok düğünlerde oynanan Hedirğona yaygındır. Kholomendza’da katılımcıların sayısı sınırlanmamıştır. Hem gençler hem de yaşlılar tarafından oynanır. Oyunun temposu ağır, ritmi yeknesaktır. Kholomendza, bir tek ağır bölümden meydana gelmiştir. Dans figürü, ayakların sağa yönelik biraz ileri ve geri sallanan hareketlerinden oluşur.

Topal bar, komik oyundur. Altı vuruşlu olan bu oyun iki kısımdan meydana gelmektedir. Hareketler topal bir insanı andırmaktadır. Birinci bölümde topallık sağ ayağın sola doğru çapraz adımıyla, sağ ayağı sol ayaktan uzak basarak taklit edilmektedir. Dizler iyice katlanıp vücudun ağırlığı geri verilerek sol ayağa değiştirilmektedir. Bundan sonra ise sağa doğru dört adım atılmaktadır. Ikinci kısımda ilk iki sıçrama ileri geri sallanarak yapılmakta, ardından sağa doğru dört sıçrama gerçekleştirilmektedir. Oyunu seyredenlerde bir alay intibası uyanmaktadır.

Tek tanzara ve Cukht (Çift) tanzara şaka oyunları isimlerini Tamzara (Tumarza, Tomarza) adlı Ermenilerle meskûn yerleşim yerinden almıştır. Şarkının metninde de bu yerleşim yeri anılmaktadır. Oyun altı vuruşludur. Iki kısımdan meydana gelmiştir. Birinci bölümde ilk adımdan itibaren çeyrek dönüş yaparak sağa dönülmekte, arka arkaya dizilmektedirler. Böylece üç adım atılır. Altı ölçü sonra ayaklar birleştirilir. Ikinci bölümde tekrar arka arkaya dizilerek aynı şekilde, fakat adımlar yerine sıçramalar yapılır.

Bir elmacuğ (bir elmacık) ve Cukht bir elmacuğ (tekrarlanan bir elmacık) oyunları hemen-hemen aynı oyun figürlerine sahiptir. Anlatılanlara göre, ikinci oyunun başlığındaki cukht (çift) terimi oyun figürünün tekrarlanmasından dolayı eklenmiştir. Elma gibi bir kız Bir elmacık olarak adlandırılıp oyun da ona ithaf edilmektedir.

Sari kız (dağlı kız) şaka-oyunu lirik bir şarkı metnine sahiptir. Oyun şekli ayağı yere vurarak gerçekleştirilir ve dörder kere ayaklar yere vurarak oynanır.

Hromi bar (Rum oyunu) oyununu Hemşinliler, Yunanlılara has bir oyun olarak kabul etmelerine rağmen, oyun figürlerinden yola çıkarak bu oyunun bir Ermeni epik dansı olduğunu belirtmek gerek. Oyun, ayak sallayarak oynanır.

Hromi barın uzun, 16 vuruşluk dans figürü vardır. Dört kere ayak değiştirerek sağa sola sallandıktan sonra sağ ayağı çapraz atıp sol ayağı birleştirerek sola doğru dört adım atılmaktadır. Enteresan olan, 12 vuruşa kadar, her çift vuruşta ellerin yukarı-aşağı sallanmasıdır.

Son altı oyun karışık ve farklı yaşlarda Hemşinliler tarafından istenildiği zaman  oynanmaktadır. Hepsi de iki kısımdan meydana gelmiştir, yeknesak ritme ve gitgide hızlanan tempoya  sahiptir.

 

HEMŞİN VE HEMŞİNLİ ERMENİLER

(k o n f e r a n s   m a k a l e l e r i)

ERIVAN  – 2 0 0 7

One response to “HEMŞİN DANSLARI VE ÖZELLİKLERİ: 19. yy.ın ikinci yarısı ve 20.yy.”

  1. elinize sağlık çok güzel yazı

Hoş Geldiniz

Batı Ermenistan ve Batı Ermenileri’yle ilgili bilgi alış verişi gerçekleştirme merkezinin internet sitesi.
Bu adresten bize ulaşabilirsiniz:

Son gönderiler

Sosyal Medya

Takvim

September 2025
M T W T F S S
1234567
891011121314
15161718192021
22232425262728
2930