Peder Daniel Kukuyan
Tarih doktoru, Krasnodar
Hemşinli Ermenilerin tarihi, hayat tarzı, folkloru ve diğer kültür formlarını araştırmak her zaman çok ilginç olmuştur. Farklı açılardan esrarengiz bu grubun din-kilise bilinci meselesini inceleyip günümüzde kilise ile olan ilişkilerini taslak olarak vermeye çalışacağız. Krasnodar ilindeki Ermeni kiliselerinin büyük bir kısmı Hemşinli Ermenilerin toplu yerleşim bölgelerinde kurulmuştur.
Bunlar, Maykop’ta Aziz Hovhannes Mıkırtiç, Proletarskiy köyünde Aziz Harutyun, Apşeronsk’ta Aziz Georg, Şahumyan köyünde Aziz Eçmiadzin, Novo-Mikhayelovsk köyünde Aziz Nikoğayos, Tenginka köyünde Aziz Karapet kiliseleri, Soçi’de Aziz Haç şapeli, Adler’de Aziz Sargis kilisesi, Anapa bölgesindeki Haykadzor köyünde Aziz Sargis ve Aziz Samuel şapelleri, Fanagoriyskoye köyünde aziz Haç ve Adler’e bağlı rahiplerin hizmet verdiği Gagra’daki Aziz Gayane şapelidir.
Hemşinliler (Trabzonlular ve Canikliler) bu kiliselerin yapım ve yönetimine aktif bir şekilde katılmış ve genel olarak da kilise hayatına bugün de bilfiil katılmaktadırlar. Fakat bu durumu sadece Hemşinlilerin kiliseye ve dine duydukları özel ilgiye ve sevgiye bağlamak pek doğru olmaz. Hatta dikkatli bir bakış ilginç ayrıntılar fark edecektir. Bilhassa, kilise hayatının yeniden yapılanmasına önayak olan Hemşinliler şu veya bu ölçüde kendi Hemşin kültürü çerçevesini aşmış olanlardır. Bir kısmı büyük şehirlerde öğrenim görmüş, diğerleri ise uzak bölgelerde yaşamışlardır. Örneğin, Apşeronsklu Valeri Khastyan gençliğinin büyük kısmını Krasnoyarsk ilinin kuzeyindeki Dudinka şehrinde geçirmiştir. Diğerleri, büyük kısmı Rus olmak üzere, yabancı kadınlarla evlilik yapmış olan kişilerdir. Şahumyan ve Novo-Mikhaelovskiy köylerindeki kiliselerin yapımına teşebbüs eden ve hamisi olan Nikolay Koçyan’ın annesi Rustur. Proletarskiy köyünde doğup büyümüş ve Trabzon-Canik kültürünü derinden benimsemiş olan Yuri Şekeryants aslen Hemşinli değildir. Yaşadığı yer, işi ve çok uluslu aile yapısı onun geniş kültür bilincini göstermekte, güçlü tarih hafızası ise kendini beslemiş olan kültür ile olan bağlılığını göstermektedir.
Kilise yaptıran Hemşinlilerden çoğu için, ana kültür içinde kök salmış olmanın ve diğer kültürleri benimseme hoşgörüsünün birlikteliği belirgindir. Birinci durumla bağlı olan diğer özellik ise belirtilen yönelimi sağlayan motor gücünün çoğunlukla Hemşinliler olmadığıdır.
Örneğin rahmetli Hayk Oganesyan (Eçmiadzin – Apşeronsk) ve Sargis Koçaryan (Lori – Garyaçiy Klyuç) Ermenistanlı, Nikolay İspiryan ise Gürcistanlıydı (Tiflis – Anapa). Bu insanlar hem göze çarpan liderler hem de biraz gölgede kalmış olabilirlerdi, fakat onların oynadığı “maya” rolü barizdir. Yeteri kadar faal olmayan ve süreklilik göstermeyen Hemşinlileri Aziz Eçmiadzin’e yönelten onlar olmuştu. Abhazya’daki Aziz Gayane şapelinin inşası ve kutsanması durumunda aynı özellik ortaya çıkmıştır. Bu, bize bu toplum hareketindeki belirli bir kuralı göstermektedir. Hemşinliler, ruhani yeniden yapılanmaya belirli bir köktencilik getirmiş, Ermenilerin diğer kültür grupları ise fiili şekil vermişlerdir. Kültürlerin kavşak noktasında beliren Hemşinliler ise aracı durumunda olmuşlardır.
Kiliselerin mimarisi ve iç düzenlemesi veya sözlü röportajlar gibi çok yönlü kaynaklara dayanarak Krasnodar bölgesi ve Abhazyalı Hemşinlilerin 21. yy. din-kilise bilinci konusunda ne söyleyebiliriz?
Hemşin folklorunun araştırılması ve yayımlanması bize hayli veri sunabilirdi fakat bu ilerde. İşbu makalede biz bu konuya değinmeyeceğiz.
Krasnodar bölgesinde bugüne kadar Aziz Ecmiadzin’in mimarlık bölümü projeleriyle inşa edilmiş hiç bir dini yapı yoktur. Dolayısıyla, var olan her şeyde Hemşinliler ve buraya yakın zamanda gelmiş olan diğer Ermenilerin dini anlayışının mimariye yansımasını görebiliriz. Dini yapıların gelenekselden uzak mimari yorumu, yani kilise sembolizmi anlayışı ve ortak bir stilin yokluğu, yukarıda belirtilen kilise ve şapellere özgüdür.
Lâkin tüm kiliseler Doğu-Batı ekseninde, mihrapları ise Doğuda bulunmaktadır. Bu gelenek ruhaniler tarafından korunup mimar ile inşaatçılar tarafından kolayca kabul görmüş, belki de bilinçlerinin derinliklerinde dini yapıların belirli bir prototipi korunmuştu. Konik kubbe fikri mimarlar tarafında vücut bulmuş ve Ermeni kiliselerini Rus veya Yunan kiliselerden ayıran başlıca özelliklerdendir. Gürcü kiliselerindeki benzer kubbelerin varlığı, Ermeni mimarisinden alınmış olarak kabul edilmektedir. Diğer bir söyleyişle, konik kubbe Ermenilerin bilincinde dini olmaktan öte daha çok bir milli-kültür sembolü olarak korunmuştur.
Milli kültürün bir diğer sembolü ise kiliseleri tüf taşından inşa etme veya kaplama yönelimidir. Mali ve teknik zorluklardan dolayı bunu gerçekleştirmek her zaman mümkün olmasa da bu arzunun sembolik önemi vardır.
Hemşinlilerin yapı malzemesine karşı ilgisizliği ilginçtir. Onlar için önemli olan görünüş ve sağlamlıktır, sadece Ermenistanlıların etkisi altında “tüf benzerlikleri” aramaktadırlar. İşte Sovyet sonrası Ermenilerin yüreğinde yaşayan milli-dini bilincin üç sembolü. Bunlardan birincisi bilinçlerde uyumakta ve ancak ruhanilerin etkisi altında uyanmakta, ikincisi ve üçüncüsü ise milli kimliğin öncüleri gibidir.
Bu üç unsur haricindekiler ise keyfi yaratıcılıktır. Bölgenin en büyük Ermeni kilisesi olan Aziz Georg kilisesi, Ermeni kiliselerine has olmayan bir şekilde, çok kubbeli Rus kiliseleri etkisi altında çok kubbeli olarak inşa edilmektedir. Mavi ve beyaz renkler, dış yüzeyinin kireçle sıvanmış olması Novo-Mikhaylovsk köyündeki Aziz Nikoğayos kilisesine hafif bir Rus havası vermekte, insanın aklına Rus ruhuyla ilgili şu dizeler gelmektedir “Burada Rus ruhu var, orası Rusya kokuyor”. Kiliseye girişte bu duygu daha da güçlenmektedir. Samandan ikonalar (aziz tasviri) ve ayinler arasında teyple seslendirilen Rus kilise şarkılarının yarattığı tesir ile büyük bir ihtimalle kilise hamisinin isteği olmuştur, -manevi açıdan yakın, fakat birbirinden ayrı iki kültürün karışımı. Tüm artı ve eksileriyle, bu kilise, ruhani ekümenizmin bir örneği olarak kabul edilebilir. Kültürlerin organik karışımı vuku bulmamış, sadece “yenilikçi” yüzeysel bir karışım olmuştur. Denizden görünüşü çok güzel olan bu kiliseyi ziyaret ederken insanın aklına ister istemez bazı modern Hıristiyanların “Ben sadece Hıristiyanım, hiç bir mezhebe mensup değilim” demesi gelmektedir.
Benzer “ekümenik saadetin” karşılığı yüzeysellik ve bayağılıktır. Saadet, çeşitliliğin birleşmesi duygusudur, buna ise yüzeysel farklılıkların törpülenmesi ile değil, köklü birlik algılanmasıyla varılır. Her halükârda Hemşinlileri veya 20. yy. insanlarını bu konuda tenkit etmek anlamsızdır.
Ermeni kilisesinin tasvir perestliği kabul etmemesi Rusya’daki hiçbir Ermeni kilisesinde yansımasını bulmamaktadır, Hemşinlilerde ise bu durumun büyük bir ihtimalle daha derin kökleri vardır. Burada, aslen Artvinli Ermenilerden olan Maykoplu Grigoriy Andreasyan’ın sözlerini hatırlamak gerekir: “Anlamıyor musunuz bunların hepsi (Hemşinliler)Bizanslı, Kalkedonludur”. Bu çok yerinde betimlemeye Hemşinli hamilerin, Ermeniler ve Kalkedonlular arasındaki ezeli yakınlaşma istemeleriyle açıkladıkları, Hemşin köylerinde Kalkedon mezhebi eğilimli Ortodoks kiliseler inşa etme denemelerini ekleyelim. Tabii ki, benzer hareketlerin gerekçeleri çok daha yeni ve yüzeyseldir. Bunun, Ermeni ve Rus seçmenlerin gönlünü hoş tutmaya yönelik seçim öncesi kampanyalar olduğu şüphesiz olmakla birlikte, altında daha derin sebepler de yatmaktadır. Trabzon ve civarında tarafımdan yapılan gözlemler yüzeysel olmalarına ve sistematik olmamalarına rağmen düşündürücüdür. Nıtekim, 1915 trajedisinden sonra korunmuş en büyük Ermeni Amenapırgiç (Kurtarıcı) kilisesi Bizans stilinde yapılmış şahane fresklerle bezelidir. İç bölgelerdeki kiliseler Bizans stilinde inşa edilip Ermeni veya Yunan-Balkan mimari stillerine sahip değillerdir.
Kiliseler, tarihin cilvelerine göre elden ele geçip rahatlıkla Ermeni ve Yunan din-kilise çevresine adapte ediliyorlardı. Şüphesiz, bu durum kendi kültürünü koruyup bir diğerini benimseme esnekliğinin eski geleneklerini göstermektedir. İşte Hemşinli karakterinin bu son çizgisini unutarak, günümüz toplum önderleri anlık şahsi çıkarlar uğruna köklü Ermeni din anlayışını da feda etmeye hazırdır.
Asri evcil mimarlar için en zor bölümler kilise mihrabı ve galerilerdir. Burada, onların dini kültür yoksunluğu daha somut bir şekilde belli olmaktadır. Kutsal mihrap çoğu zaman gerekli özen gösterilmeden, mihrabın alanı, bilhassa arka kısmı törenlerin önemi ve ihtiyacı hesaba katılmadan inşa edilmekte ve bu yüzden sık-sık proje sahipleri ve inşa edenler arasında anlaşmazlıklar çıkmaktadır. Bu durumun en belirgin örneklerinden birini takdim edelim. Kiliselerden birinin takdisinden bir hafta evvel yapımcı, “yürekten gelen bir samimiyetle” kiliseye hediye olarak mihrap yerine İsa’nın vücudu dizlerinde, ağlayan Meryem Ana heykeli yerleştirmeye karar vermişti. Hediyesini avluya nakletme ricasından çok incinen yapımcı heykelini parça-parça etmişti. İnşaatın sorumlularının bu girişimciye çok çekingen ve tereddütle itiraz etmiş ve heykelin mihraptan kaldırılması için papazın nüfuzu ve dirayetinin gerekli olması dikkat çekicidir. Galeriler çoğu zaman dar ve genellikle tamamen göz ardı edilen küçük podyum olmadan inşa edilmektedir. Bu yanlışlar Doğu-Batı yönlendirilmesi ile birleştirildiğinde, daha geç bir kültürel oluşum olan mihrabın mimari yapısının Hıristiyanların bilincinde kökleşmemiş olduğu belli olur. Sebebi belki de mihrabın ve galerilerin dünyevi insanlar için kilisenin en gizemli ve anlaşılmaz bölümleri olmasından kaynaklanmaktadır. Mimarlar arasında hiç bir Hemşinli olmamasını da belirtelim.
Hemşinlilerin din bilinçlerinde birçok putperestlik kalıntıları vardır. Bu Ermeni alt kültür grubunun, diaspora şartlarında dahi toprağa ve ziraata sadık kalmaya devam etmiş tek Ermeni grubu olduğunu da burada belirtmek gerekir. Asıl yerleşim bölgelerinden Abhaz, Çerkez ve Kırım bölgelerine göçerken eski yerlerine benzer bölgeler bulup orman ve dağlarda, denizden uzağa yerleşmişlerdir. Sadece 20. yy.ın 60’lı yıllarda, çoğalan şehirleşme akımlarının etkisi altında, köylerini terk edip şehirlere taşınmaya başlamışlardır. Hemşinlilerin folklorunda Karpat ötesi masal ve hikâyelerle benzerlik taşıyan motifler vardır. Bunlar karışık alıntılar mıdır yoksa kültürlerin tektipliği mi? Her halükârda orman cinleri ve masal kahramanları, Hıristiyan dünya görüşü ile karışıp, Fanagorisk köyü yakınlarında yaşayan Arşaluys ananın basit eserlerinde gördüğümüz bazen korkulu, fakat dünyaya has bir resim ortaya çıkarmaktadır. Temelde bu kahraman kadın sayesinde, daha doğrusu onun anısına kurulan Aziz Haç şapeli belki de eski Ermeni geleneklerini taşıyan tek dini yapıdır. Hemşinlilerin tutuculuğu, toprak ve doğa ile sıkı bağları, bilinçlerine Hıristiyan kültürünün gerçek üstü unsurlarının girmesine ciddi bir engel yaratmıştır. Hemşinlilere özgü olan, kilise hayatına saygıdır ve sadece bu kadar. Günlük problemler, onlar için kilise ayinlerine “gereksiz” katılımdan daha önemlidir. Bu açıdan eski gelenekler ve ateizm birlik olmuş, fakat ateizm, kilise ve vaftiz törenine karşı Hemşinlilerin saygısını yok edememiştir.
Böylece parça-parça Hemşin mozaiğini toplayıp, sadece yüksek sesle dile getirilmekle kalmayıp, bu görüşlerin taşıyıcısı olarak bilinmeyen Ermenilerin bu kendine özgü grubunun ruhunun saklı köşeleri, dünyanın yaradılışı hakkında dünya görüşleriyle ilgili bir fikir sahibi olabiliriz. Fakat Hemşinlilerin din-kilise bilincini genelleştirmeyi denediğimizde, kilise geleneklerine saygı ile “sağduyu”ya hissedilir derecede yer veren ağırbaşlı din sevgisiyle bütünleşmiş olduğunu söyleyebiliriz. Manevi çalkantılar şartlarında Hemşinliler kendilerini sık sık çeşitli tarikatların ağında bulmaktadır. Nitekim Apşeronsk bölgesindeki Ermeniler, nüfusun % 15’ini, aynı bölgedeki Yehova şahitlerinin ise % 20’sini teşkil etmektedirler. Ermeni Apostolik Kilisesi’ni milletimizin ruhani-kültürel değer sisteminin yapısal unsuru olarak kabul ettiğimizde, Ermeni Apostolik Kilisesi’nin manevi değerlerinden atılan geri adımların milli-kültürel özelliklerin kaybı olarak kabul edebiliriz. Buna örnek olarak Katolik mezhebini kabul ettikten sadece bir nesil sonra asimile olan Polonya Ermenilerini gösterebiliriz. Aynı şey Macaristan’da da oldu. Buna karşın Stavropol bölgesi Edessiya köyü sakinleri anadillerini kaybedip Türkçeye geçmelerine rağmen Ermeni Apostolik Kilisesi’ne sadık kalarak sadece Ermeniliklerini korumakla kalmayıp, anadillerini de tekrar diriltmektedirler. Hemşinlilerin de benzer Hemşil örnekleri bulunmaktadır. Bu ciddi tehdide rağmen Hemşinlileri kiliseye geri getirme işi aceleden ve tez neticeye varmaktan kaçınarak sakin, devamlı, ölçülü yapılmalıdır. Kayıplar olacaktır hem de çok, fakat kurtarılanlar çekirdeği oluşturup, özgün bir kültür içindeki özgün yerlerini koruyarak sağlıklı meyve verecektir. Çünkü Ermenilerin gücü, çeşitliliğe rağmen manevi eksenine ve temeline, bir diğer deyişle Aziz Eçmiadzin’e bağlı olmakta yatmaktadır.
HEMŞİN VE HEMŞİNLİ ERMENİLER
(k o n f e r a n s m a k a l e l e r i)
ERIVAN – 2 0 0 7