Bu yıl 13-20 Ağustos tarihleri arasında Yerevan’da 5. kez düzenlenen ve 125 kentten binlerce sporcunun katıldığı Hamahaygagan oyunları görkemli bir törenle sona erdi. Türkiye Ermenileri turnuvada İstanbul ve Sasun takımlarıyla temsil edildi. Turnuvaya ilk kez katılan Sasun takımı, Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan’dan, ‘Turnuvaya renk katan takım’ kupasını aldı. Sasunlular, oyunlardan arta kalan zamanlarını Ermenistan’da yaşayan hemşerileriyle geçirdi.
Hamahaygagan özlem çekenlere köprü oldu
Bu yıl 13-20 Ağustos tarihleri arasında Ermenistan’ın başkenti Yerevan’da 5. kez düzenlenen Hamahaygagan (Pan-Armenian) oyunları, açılışta olduğu gibi görkemli bir törenle sona erdi. Rekor katılıma sahne olan turnuvada bu yıl 125 şehirden 3 binin üzerinde sporcuya ev sahipliği yaptı. Bu yıl turnuvaya, Türkiye’den ilk kez katılan Sasun takımı damgasını vurdu. Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan’ın elinden ‘Turnuvaya renk katan takım’ kupasını alan Sasunlular, oyunlardan arta kalan zamanlarında Ermenistan’da yaşayan hemşerileriyle zaman geçirdi. Sasunluların Ermenistan izlenimlerini organizasyon heyetinden Efrim Bağ, Besse Kabak ve oyunculardan aldık.
Katıldığı branşlarda şampiyonluk hedefleyen İstanbul takımı ise talihsizliklerden yakasını kurtaramadı. Sakatlıklarla boğuşan ekip, turnuvadan istediği sonuçlarla ayrılamasa da, 10 gün boyunca Ermenistan’de bulunmanın tadını çıkardı. Maral Müzik ve Dans Topluluğu da Ermenistan opera binasında sahne alarak bir rüyasını gerçekleştirdi ve büyük ilgi gördü.
SARKİS SEROPYAN
Saat 9.30’da başlayacak olan açılış töreni için saat 7’de girdik Vazgen Sargsyan Stadyumu’na. Henüz yerlerimizi almıştık tribündeki Ermenistan bayraklı gömlekler giymiş ikizleri gördük. Eş ve uygun adımlarla koşu pistinde yürüyüşleri öylesine hoş, öylesine sevimli ve tatlıydı ki dayanamayıp saha kenarına indim ve tel örgünün ardından seslendim: “Hanım kızlar, gömleğinizi tedarik ettiğiniz yeri söylemezseniz eğer, inanın, torunlarım için sırtınızdakilere el koyacağım!”
Önce şaşırdılar, ancak tel örgünün berisindeki bir yetkili yardıma yetişti ve kızlara dönüp “Hemen haber verin teyzenize, iki gömlek diksin bu beyin torunları için” direktifini verdi.
Adresler, telefonlar verildi ve adlarının Asdğik ve Liana olduğunu öğrendiğim ikizler, senkronize gidiş-gelişlerine devam ettiler. Ellerindeki şişe suyunu aynı anda başlarına dikiyor, aynı anda indiriyorlardı…
Devreye giren kişinin, organizasyon komitesinden, Ermenistan Devlet Filarmoni Orkestra Müdürü Gagik Manosyan olduğunu öğrendim; üstelik, bizim şirin ikizlerin babasıymış.
Takımların geçit resminin başlamasına kadar Asdğik ve Liana pek çok kez geçti tribünümüzün önünden. Yeni tanıştıkları amcalarına, senkronik bir şekilde el sallamayı da ihmal etmiyorlardı.
İki gün sonra aradılar beni. Merkezde, eski ‘Armenia’, yeni ‘Mariott’ otelinin önünde buluştuk; torunlarımın gömleklerini hediye ettiler bana. Benim de onlara çoban armağanım, Sasun-Mereto Kilisesi’nin, insanları yılan, çiyan ve akrep sokmasından koruyan duvar harcından ve de Mereto Dağı’nı toprağından birer tutam oldu, evlerinde saklamaları için. Asdğik ve Liana, konservatuardan, kendi çevrelerinden ya da ülkeden, gazetemiz Agos için zaman zaman haberler yazmayı vaat ettiler.
Büyük tezahürat içerisinde başladı 125 şehirden gelen 3200 sporcunun görkemli geçit töreni. Yarış pistinde tur atan grupların sahada yerlerini alması ve daha sonra müzikle coşup dans etmesi, kaynaşması, havai fişekler, konuşmalar, törenin ardından sahne alan sanatçıların şarkıları… Her şey öylesine ahenkli ve görkemliydi ki… Bu arada, İstanbullu sanatçımız Sibil Pektorosoğlu da, Majak Toşikyan’ın, adını ‘Ani’yi göreyim, sonra öleyim’ diye çevirebileceğimiz şarkısıyla büyük alkış aldı. Bu şarkının sözleri bana yıllar önce Sofya’da karşılaştığımız Sasun kökenli bir kadının, Sasun’u gezdiğimi duyduğunda, “Ben de aha şu gözlerimle eşsiz Sasun’umu bir göreyim, sonra öleyim” demesini anımsattı.
Çoktu Ermenistan’da Sasunlular. Mereto Dağı’nın tüm toprağını torbalara koyup versek, yine yetmezdi hepsine. Öylesine hasret doluydu ki insanlar, geçit töreninde, ellerinde beyaz Sasun bayrağı, mavi-turuncu formalarıyla Sasunlular pistte göründüğünde, kulakları sağır edercesine alkışlayıp tezahürat yaptılar. Ne de olsa Hamahaygagan oyunlarına ilk kez katılıyordu Sasunlular. Tam da bu nedenle olmalı ki, Ermenistan Cumhuriyeti Başkanı Serj Sarkisyan, Hamahaygagan oyunları katılımcılarına Parvana adlı restoranda verdiği yemek sırasında, Sasun grubunun plaketini almak için masasından hızla kalkıp piste geldi, Efrim Bağ’ın elinden aldı armağanını. Hepimizi kutladı, ve ardından, sporcuların da girdiği bir karede ölümsüzleşti bu tarihi buluşma.
Sasunlular oynadılar, maçlara çıktılar, yendiler, yenildiler, berabere kaldılar… Sonunda madalya değil, ama kapanış töreninde, yine Cumhurbaşkanı Sarkisyan’ın elinden, yekpare cevizden oyulmuş, Ermeni motifleri, rölyefleriyle bezeli, muhteşem bir centilmenlik kupası aldılar; karşılığında da, Efrim Bağ, hepimizin boynunda bulunan beyaz Sasun kaşkolunu Sarkisyan’ın boynuna taktı.
Çoktu Ermenistan’da Sasunlular. Mereto Dağı’nın tüm toprağını torbalara koyup versek, yine yetmezdi hepsine. Öylesine hasret doluydu ki insanlar, geçit töreninde, ellerinde beyaz Sasun bayrağı, mavi-turuncu formalarıyla Sasunlular pistte göründüğünde, kulakları sağır edercesine alkışlayıp tezahürat yaptılar.
EFRİM BAĞ: ‘Ermenistan’daki Anadolulular özlem içinde’
İlgi, beklediğimizin çok üzerindeydi. Herkes, her dakika, her saniye bizimle tanışmak, sohbet etmek, bizi yemeğe davet etmek için peşimizdeydi. Bir ara bana “90 yaşında bir dayımız var, ille seni görmek istiyor” dediler. Köyünü, evvelden gidenlerin çektiği video kayıtlarında bir kez görmüş. O videoda sık sık benim ismim geçiyormuş. Yaşadığı köydekiler, Türkiye’den Sasunluların geldiğini söyleyince “Mutlaka onları bana getirin” demiş. Gittik, sohbet ettik. Meğer ikimiz de aynı köydenmişiz. Biz 1963’te Mutki’den ayrılıp, 90 yaşındaki dedenin ailesinin terk ettiği eve yerleşmişiz. Yayam bana anlatırdı, köydeki evimizde daha önce kimlerin yaşadığını. Aynı isimleri dededen de duyunca heyecanlandım, çok duygulandım. Köyünün fotoğraflarını, annesinden duyduğu ceviz ağacını görünce çok sevindi. Mereto Kilisesi’nden yanımda götürdüğüm toprağı verince hele, ağlaşmaya başladık. Toprağı aldı, öptü, dili tutuldu. Hiç görmediği toprağına müthiş bir özlem duyuyordu.
Orada yaşayan Sasonlular ve tüm Anadolu kökenliler bizlerin hasretini çekiyorlar. Bize sarılarak memleket kokusunu aldılar. Bizim artık yükümüz ağırlaştı. Her turnuvaya katılmamızı istiyorlar. Ciddi bir şekilde hazırlanıp gidersek daha çok renk katabiliriz. Bu gidiş-gelişlerin Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkilere de olumlu yansıyacağını umuyorum.
BESSE KABAK: ‘Bu kadar ilgiyi tahmin etmemiştik’
Sasun ruhunun Ermenistan’da yaşadığını, yaklaşık yüz yıldır topraklarından uzak olmalarına rağmen, 3-4 yaşındaki çocuğun bile Sasun kültürünü taşıdığını gördük. Kültürel özellikler artık genlerine işlemiş, Sasun’a ait değerleri çok iyi muhafaza etmişler. Sasunlular her yerde Sasunlu. Biz bir yarımızı onlarda gördük, onlar da bir parçalarını bizde gördüler; bu bütünlüğü yaşadım Ermenistan’da.
İlginin bu kadar çok olacağını tahmin etmemiştim. Gitmeden önce, kafiledeki insanların hangi köyden olduğunu listelemiştik. Bu soruyla karşılacağımızı tahmin etmiştik. Nitekim, orada yanımıza gelen herkes, grupta kendi köyünden birinin olup olmadığını sordu, bugüne kadar haber alamadığı akrabalarını bulmak umuduyla.
Bir Sasunlu için en anlamlı hediye ne altın, ne de gümüştür; memleketinin taşıdır, toprağıdır, o dağlarda yetişen çiçeğidir. Bunu bildiğimden, Maruta Dağı’ndaki kilisenin adak kutlamalarına gittiğimizde, zirvede yetişen müron çiçeklerinden küçük bir demet toplamış, bir miktar toprak, küçük taş parçaları ve kilisenin sınırları içerisinden, kötülüklerden koruduğuna inanılan minik harç parçaları almıştım yanıma, Ermenistan’daki Sasunlulara armağan etmek için. Açılışta, Türkiye’den gelen 300 kişilik Sasun grubunu gören Sasunlular bizlerle bağlantıya geçince, yetişmedi yanımda getirdiğim hediyeler. Kimi “Hamahaygagan’ın açılışında Sasunluları görünce inanamadım, dizlerim titredi” diyordu, kimiyse “On beş dakika boyunca gözyaşlarıma engel olamadım…”
SASUNLU GENÇLER: ‘Bize her yer Sasun!’
Zeki Kap: Sasunluyuz deyince akan sular duruyor, insanlar sanki bizde kendilerinden bir parça buluyordu. Ermenistan’da yaşayan Sasunluların, Bitlislilerin, Muşluların, Vanlıların, o toprakları en az bizim kadar benimsendiğini gördük. Açılışta Sasun adı anons edilince statta müthiş bir uğultu yükseldi, tüm stat coştu adeta. Oyunlar dışında da çok eğlendik. Köylerde çok sıcak karşılandık. O kadar çok Sasunlu gördük ki, artık “Bize her yer Sasun” demeye başladık.
Yılmaz Kır: Bundan önceki tüm Hamahaygagan oyunlarına katılmıştım, ama bu yıl hepsinden farklıydı. Sasun ismi ve formasıyla orada bulunmak apayrı duygular yaşattı bana. Daha önce mektuplaştığımız, ancak hiç görmediğim akrabalarımı buldum. Bizi evlerinde misafir ettiler, konuştuk, ağlaştık, şarkılar söyledik. Bunlar kelimelere dökemeyecek kadar güzel anlardı.
Aras Bağ: Oraya büyük fedakârlıklar sayesinde gittiğimizi biliyorduk. ‘Sasun’ ismiyle orada olmanın ağırlığının da farkındaydık. Maçlarımızı hep dolu tribünlere oynadık. Davul-zurna sesleri yüzünden karşılaşmalara konsantre olamadık. Bazı arkadaşların zaafı var davul zurna sesine, duydular mı otomatik olarak omuzlar sallanmaya başlıyor. Gol atıyoruz, davul zurna çalıyor, gol yiyoruz yine davul zurna çalıyor. Turnuvaya renk kattığımızı, iz bıraktığımızı düşünüyorum.
Yetvart Hampartsumyan: Herhalde kafilenin en şanssız sporcusu bendim. İlk maçta bir kaburga kemiğim kırıldı. Çok güzel bir arkadaşlık ortamı vardı aramızda. Seyircilere destekleri için teşekkür etmek isterim. Zorlandığımızda bize güç verdiler, kazanamayacağımız maçları onların desteğiyle kazandık. Karşılaşmalardan arta kalan zamanda Dzidzernagapert’e, Soykırım Anıtı’na gittik, Sardarabat’ı ve Eçmiadzin’i gezdik, çok duygulandık, çok mutlu olduk.
Arman Taş: Açılışta yürümek, o statta olmak inanılmaz bir mutluluk yaşattı bana. Kalbim çok hızlı atıyordu, yaşanmadan anlaşılamayacak bir şey… Farklı deneyimlerimiz oldu, mesela siyahi bir Ermeni’yle tanıştık. Pazar günü tanıştığımız Eskişehirli yaşlı bir Ermeni, Sasunlu olduğumuzu ve Türkiye’den geldiğimizi öğrenince gözyaşlarını tutamadı. Bizimle konuştukça mutlu oldu, birlikte resimler çektirdik. İnsanların memleketlerine olan özlemini görmek beni çok duygulandırdı.
GAZAROS UNAN: ‘Organizasyon gittikçe gelişiyor’
Hamahaygagan Dünya Ko-mitesi, bize, şehrini en iyi temsil eden takımın İstanbul olduğunu söyledi. Ancak, 2007’de de bu başarıyı gösterdiğimiz için, üst üste iki turnuvada aynı ödülü aynı şehre vermiş olmamak için, bu yıl ödülü Arjantin’e verdiler. Sasun takımına da özel bir ilgi vardı. Tabii, biz de memnun olduk Sasun’un katılmasından. Açılış ve kapanış törenleri çok görkemliydi. Tüm sporculara ve katılımcılara özel yemek verildi. İki yemeğe de cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan ve birçok bakan geldi. Ortam çok güzeldi. Sporcular birbirleriyle çok çabuk kaynaştılar. Önceki yıllarda ufak tefek tartışmalar oluyordu maç esnasında, ama bu yıl hiç öyle bir olay yaşanmadı. Hatta maçlardan sonra tüm oyuncular sırtlarındaki formaları rakip takım arkadaşlarına hediye etti. Hamahaygagan oyunları, her yıl daha iyiye gidiyor. Bu yıl organizasyon için 1700 gönüllü emek vermiş. Gayet başarılı bir organizasyondu, hiçbir eksiklik yoktu.
Garbis Çapkan: “Hayalimiz gerçek oldu”
Maral Müzik ve Dans Topluluğu olarak, oraya 45 kişilik bir kafileyle gittik. Açılış ve kapanış törenlerinde sahne aldık. 16 Ağustos’ta opera binasında verdiğimiz konsere katılım yoğundu. Davetliler arasında Diaspora Bakanı Hranuş Hagopyan ve ünlü şarkıcı Ara Kevorkian gibi birçok ünlü isim vardı. Bir buçuk saat süren gösterinin ardından, ben ve eşim İris Çapkan, Hranuş Hagopyan tarafından ödüllendirildik. Maral olarak opera binasında sahne almak bizim için bir hayaldi; hayalimizi gerçekleştirmiş olduk. Çocuklar bu deneyimi yaşadıkları için çok mutlu oldular.
“Agos”, sayı:803
Leave a Reply