“Akunq” Ermeni aydın, avukat, yazar, milletvekil ve siyasetçi Krikor Zohrap hakkında, “24 Nisan 1915 İstanbul, Çankırı, Ayaş, Ankara”, “1915 Bir Ölüm Yolculuğu – Krikor Zohrab” kitaplarin yazarı Nesim Ovadya İzrail ile konuştu.
Ermeni edebiyatında ve genellikle Ermeni dünyasında en parlak isimlerden biri olan Krikor Zohrab yalnız Ermenilerin değil aynı zamanda bu topraklarda yaşayan insanların mirasıdır, çünkü Zohrab mağduriyet yaşayan herkesin haklarını savunuyordu. Bu topraklarda yaşayan insanlar onun hakkında ne bilir? Bir yabancı gözüyle K. Zohrab nasıl bir bakışa ve kişiliğe sahipti?
Ermeni aydınları ve onların üretimleri hakkında, bu topraklarda yaşayan insanların bilgisi maalesef yok denecek kadar azdır. Bu, geniş halk kitlesi için ve genel olarak öyledir. Ama aynı zamanda tarihe meraklı kişi ve aydınlar için de bu böyledir.
Bu konuda bir anket yapılsa, “tanıdığınız, bildiğiniz Ermeni aydınları ve ne yapmış oldukları” ile ilgili bir soru yöneltilse, çıkacak sonuçları tahmin edebiliyorum. Mesela 24 Nisan 1915’te İstanbul’dan tutuklanıp götürülen ve önemli bir kısmı geri dönemeyen 250 Ermeni aydınından 3 tane ismi birarada söyleyebilecek kişi sayısı ya yoktur, ya da çok azdır. Belki en fazla Gomidas’ın adı söylenir, ama ikinci bir isim zor çıkar.
Krikor Zohrab, 24 Nisan 1915 listesinde yoktur, ama kaderi onlarınkinden farklı olmamıştır. Son yıllarda Ermeni meselesinin daha fazla konuşulması ve bu konuda yayınların artmasıyla beraber, Krikor Zohrab’ın adı daha fazla duyulmaya başlanmıştır. Popüler olma bakımından, Gomidas’tan sonra en fazla hatırlanacak isim Krikor Zohrab olmaya başlamıştır. Gazeteciler Cemiyetinin şehit gazeteciler listesinde artık Krikor Zohrab ve Diran Kelekyan isimleri de yer almaktadır.
Krikor Zohrab’ın kimliğinden Ermeni kelimesini çıkarırsanız, ortaya bu coğrafyanın bir insanı, bu ülke için çalışan bir aydın kişilik karşımıza çıkar. Elbette Krikor Zohrab bir Ermenidir ve bu kimliği ile bu coğrafyaya bütünleşmiştir. Edebiyatçı yönü ile bir Tevfik Fikret’ten, siyasi kimliği ile bir Ahmet Türk’ten, hukukçu kimliği ile bir Barolar Birliği başkanından farklı değildir. Tek farkı unutturulması, yok sayılması idi. Krikor Zohrab’ın giderek hakkı olan yeri alacağı günler uzak değil bence. Edebiyat ders kitaplarımızda Krikor Zohrab’ın bir hikâyesinin yer alabilmesi, onun edebi yönünün ders konusu olması bana uzak bir ihtimal gibi gelmiyor.
Krikor Zohrab yalnız edebiyat ve siyaset alanlarında meşhur değil o aynı zamanda başarılı bir avukattı. Zohrab siyasi tutuklu ya da kırsallardan gelen Ermenilerin haklarını savunmakla yetinmiyor, o en yüksek Ticaret Mahkemelerinde yabancıların haklarını da savunuyordu. Hukuk alanında K. Zohrab’ın mücadelesi ne yönde ilerliyordu?
Krikor Zohrab, döneminin tanınmış bir hukukçusuydu. Hukuk alanında yazdığı kitabı, makaleleri vardı ve İstanbul’da hukuk fakültesinde Ceza Hukuku dersi veriyordu.
Zohrab’ın hukuk bilgisine hâkimiyeti toplum tarafından bilindiği gibi, mahkemelerin hâkimleri tarafından da kabul görmüştü. Kaybedileceğini baştan tespit ettiği davaları kabul etmez, buna karşılık aldığı dava dosyalarını da kazanması ile bilinirdi.
Önce adaletten yanaydı. Padişah ailesinden gelen davalara da girdiği gibi, grev yapan işçilerin de davasını üstlenir ve başarıyla sonuçlandırırdı. Bir yanda, geçimini sağlamak için aldığı davalara girerken, öte yanda dava masrafları ve avukatlık ücretini ödeyemeyen, ancak haklı olduklarına inandığı, Ermeni, Jön Türk, Bulgar, Makedonyalı, her milletten yoksul insanların siyasi ve siyasi olmayan davalarının avukatlığını üstlenirdi.
Krikor Zohrab, özgürlüklerden, insan haklarından yana, ırkçılığa karşı bir hukukçu olarak, 1899 yılında Fransa’da görülen tarihi Dreyfüs Davasına, hazırladığı savunma ile katılmıştır. Avrupa’da yükselen Yahudi düşmanlığı ve ırkçılığına karşı duran Zohrab’ın, aynı dönemde Abdülhamit’in istibdadı altında inleyen Osmanlı topraklarında yaşadığını unutmamak gerekir.
Kitabınızda son Osmanlıcı K. Zohrab yazdınız. Zohrab her hangi bir millete öncelik vermeyip Osmanlı imparatorluğunun bütünlüğünü savunuyor. Zohrab’ın düşündüğü Osmanlı yönetim modeli nereden kaynaklıyordu ve neydi? Onun bu düşünceleri Ermeni aydınlar ve Osmanlı yönetim çerçevelerinde nasıl kabul edildi?
Farklı milliyetten, etnisiteden ve dinlerden oluşan toplumların barış içinde birarada, demokratik değerler altında yaşamaları fikri günümüzde oldukça mesafe kat etmiştir. Osmanlıcılık, bunun 100 yıl önceki adı idi denebilir. Bugünden geriye doğru baktığımızda bu modelin neden tutmadığını görmek daha kolay olmaktadır. Her milliyetin kendi topraklarına, kendi sınırlarına sahip çıktığı, kendi ekonomik kabuğuna çekildiği ve dolayısıyla ulusların arasında düşmanlıkların en üst seviyelere çıktığı bu dönemde, Osmanlıcılık başarılı olamamıştır. Bu düşüncede olan, Osmanlı Devleti’nin bütünlüğünü isteyen insanların, doğru fikirleri savunduklarını, ama yanlış zaman ve ortamda olduklarını ifade etmek gerekir.
Zohrab’ın da savunduğu bu düşünce, Ermeni toplumu içinde de büyük kabul görmüştür. Hatta milliyetçi görüşleri ile ön plana çıkan Taşnaksutyun’un İstanbul’daki ileri gelenlerinden Agnuni (Haçadur Malumyan), 1910 yılı başında, ABD’ye giderek ve burada yaşayan Ermenilere anavatana, yani Osmanlı anavatanına geri dönme çağrısı yapmıştır. Ne yazık ki Agnuni, 1915 yılında 24 Nisan gecesi tutuklanacak ve bir iki ay sonra Urfa ile Diyarbakır arasındaki yolda, İttihad’ın örgütlediği çeteler tarafından öldürülecektir.
Osmanlıcılık, yönetim çevrelerinin bir bölümünde kabul görmüştür. İttihat ve Terakki’ye muhalif kesimler, bunların siyasal örgütü Hürriyet ve İtilaf Fırkası, Prens Sabahattin çevresi, Osmanlıcılık fikrinin savunucularıydı.
Ancak esen rüzgâr İttihatçılardan yanaydı ve arkadan çıkan Dünya Savaşı’nın oluşturduğu ortam, Osmanlıcı fikirleri tamamen yok etti. Yerine, ulusların birbirini boğazlama siyasetleri hâkim oldu ve güçlü olan taraf, yani İttihatçılar, 1915 yılında Ermenileri Osmanlı coğrafyasında silmek üzere harekete geçti.
Mesela Zohrab’ın kadınlar hakkında, onların hakları üzerinde düşünceleri zaman içinde değişti. Siyasi görüşlerinde bir değişim yaşandı mı?
Krikor Zohrab, Osmanlı toprağının bir insanı olarak, 20’li yaşlardaki kadınlara bakışı ile 40’lı yaşlardaki kadınlara bakışı arasında farklılık vardır.
20’li yaşlarda, kadının, toplumsal ve ekonomik özgürlüğe sahip olması gereğine taraftar olmayıp, aile içindeki mutluluğun belirleyicisi olması fikrinden yanadır. Zohrab, kadını ailenin ve ahlaki erdemin koruyucusu olarak görmekte idi.
Zamanla, düşüncelerinde değişim olmuş ve çağdaş kadın haklarının, kadınla erkeğin eşitliğinin savunuculuğuna geçmiştir.
1911’de Mecliste yapılan tartışmalarda, zina halinde verilecek bir ceza varsa, bu cezanın çoğunun erkeğe verilmesi gerektiğini savunmuştur. Zaten birden fazla eş sahibi olabilen erkeğin, evlilik dışı ilişkiye girmesi halinde, bundan dolayı açılan yasal kovuşturmada, kadına göre daha çok ceza almasını, çok büyük tepkilere rağmen kararlılıkla ifade etmiştir.
Siyasi düşüncelerini de, benzer şekilde, özgürlüklerden, demokrasiden, insan haklarından yana, kişi ve toplumların eşitliğinden yana geliştirmiştir. Zohrab, Batı’da savunulan, döneminin en ileri haklarının, Osmanlı insanı için de uygulanması için Meclis-i Mebusan dâhil her alanda mücadele vermiştir.
Bir siyasetçi olarak, siyasette duygularla değil, çıkarlarla ilerlemeyi savunuyordu. Zohrab kendi milletini kurtuluş yolunu, İttihat ve Terakki Cemiyeti ile işbirliğinde görüyordu. Çünkü, Zohrab’ın sözleriyle “çıkarlarımız buna zorluyor”du. Bu partinin aktif üyesi olup partinin hataları ve kusurları çok iyi biliyordu, ama yine de onları tercih ediyor. Sizce Zohrab parti içinde hazırlanmış planlardan habersiz miydi yoksa boyutlarını tahmin etmiyordu?
Zohrab, Eylül 1908’de kurulan ve Prens Sabahattin’e yakın düşünceleri programına alan Osmanlı Ahrar Fırkası’na üye olmuştur. Zohrab, kısa zamanda Ahrar Fırkası’nın en tanınmış ve popüler şahsiyetlerinden biri haline gelmiştir. Ancak 1909 yılında, 31 Mart Olayı olarak anılan darbeci girişimde, Ahrar Fırkası’nın da adının geçmesi, Zohrab’ın bu siyasi kuruluştan ayrılmasına vesile olmuştur. Bundan sonra bir daha herhangi bir siyasi partiye dâhil olmamıştır.
Meclis seçimlerinde, İttihat ve Terakki Fırkası’nın kontenjanından milletvekili seçilmesine rağmen, bu parti ile iyi ilişkileri devam etmiş, ancak partili olmamıştır.
Aynı şekilde, Ermeni Devrimci Federasyonu (Taşnaksutyun) ile de yakın ilişkileri, hatta zaman zaman birlikte çalışmaları olmasına rağmen, bu kuruluşun da üyesi olmamıştır. Bu konuda, değişik yazımlarda farklı bilgiler yer almıştır. Ancak olayın gerçek özeti, Zohrab’ın hem İttihatçılarla hem de Taşnaksutyun’la yakın mesafede olması, ama örgütlü olmaması ve görev almamış olması şeklindedir.
Parti içinde hazırlanmış planlar derken, herhalde İttihat ve Terakki içinde hazırlanmış planları kastediyorsunuz. Hazırlanan bazı planların varlığını tahmin etmiş, hatta duymuş olabilir. Ancak, bu planların boyutunu tahmin etmemiş olması bir gerçektir. 2 Haziran 1915’te tutuklandıktan sonra, öldürülünceye kadar geçen 47 gün boyunca devam eden Diyarbakır’a gidiş sürecinde, Zohrab’ın herşeye rağmen kurtulacağına dair inancını muhafaza ettiğini görüyoruz. Kaçma, kaçırılma gibi teklifleri, bu inançla geri çevirmiştir. Hukuk bilimine inanan bir kişi olarak, nihai olarak adaletin üstün geleceğini, kendini savunarak suçsuzluğunu ispat edeceğini ve serbest bırakılacağını son ana kadar aklından çıkarmamıştır.
Neden K. Zohrab? Ondan zarar gelecek diye mi yoksa Zohrab’tan şüpheleniyorlar mıydı?
Ermeni toplumunu sıfırlamayı göze alanların en öncelikli olarak ele aldıkları, Zohrab benzeri önder, sözü geçen, topluma hâkim olup harekete geçirebilecek, etkili kişilerin imha edilmesiydi. Yoksa, Zohrab’ın ne “siyasi ihtilal komiteleri” ile ilgisi vardı, ne “Rusya ile işbirliği yaparak, Ermenileri Osmanlı Devleti’ne karşı isyana teşvik etme” çabası vardı. Konunun hukuk kavramları açısından hiçbir açıklaması yoktu. İttihatçı hükümet içinde dar bir kadro, Ermenisiz bir Türkiye için kararlarını vermişti.
Anahit Kartashyan
Akunq.net
25.04.2014
Leave a Reply