Suzanne Khardalian: “Bizim geri dönmemize yardım edin. Gelip ölülerimizi bulalım ve onları usulüne göre gömebilelim. Toplu mezarlarımızı bulmamıza ve onları anıtlara çevirip, kaybettiklerimizi onurlandırmamıza yardımcı olun.”
SUZANNE KHARDALİAN
Stockholm
Hiç görmediğim yerlerin ve isimlerin zihnime kazınmış olması çok absürt. Kars, Van, Ahtamar, Malatya, Maraş ve Adıyaman gibi yerlerin görünmez haritaları, âdeta bedenimde birer dövme. Hepsini ezbere biliyorum. Belki eski haritalar ama aynı zamanda bugünün Türkiyesi’nin haritaları.
Memleketimden tuhaf ayrıntılar, sesler ve kokular bana geçmiş durumda. Van Gölü’ndeki o şahane balığı, Diyarbakır’ın muhteşem karpuzlarını, Sasun’a yağmur yağdığında toprağın nasıl koktuğunu biliyorum. Nasıl olur da, bire bir tecrübe etmediğim şeyler hakkında bu kadar çok bilgim olur? Yanıt çok basit; çünkü kodlanmış bir hafızasıyla doğdum. Memleketin, kaybedilen yurdun hafızası…
Babamın annesi ve babası Maraş ve Adıyaman’dan, annemin annesi ve babası ise Musa Dağı ve Belen’den gelmiş.
Dördü de, çocuklarına ve torunlarına kaybedilmiş toprağı sevmeyi ve ona kıymet vermeyi öğrettiler. Dedem Maraşlı bir çocuktu, bir yetimin oğluydu; tüm ailesini kaybetmişti. 11 kardeş… Babaları ortadan kaybolmuş, anneleri ise tehcir yürüyüşünde soğuktan donmuş…
Ninem kaçırılmış ve cinsel istismara uğramış. Sadece 12 yaşındaymış. Hiç gülmezdi. Yüzü hiçbir zaman gülmedi, beni hiçbir zaman kucaklamadı. Yürüyen bir ölüydü. Kelimeleri sessizliğinde saklıydı.
Büyükdedem, mahkemede asistanı ile birlikte infaz edilmiş bir yargıçtı. Ninelerim ve dedelerimin ellerinden alınan, hayatlarıydı; iyi bir eğitim alma, mutlu olma ve normal bir yaşam sürme şansıydı.
Ben, omuzlarımda büyük bir yükle büyüdüm. Ebeveynlerimin, ninelerimin ve dedelerimin bir ricası vardı: Unutmamak. Asla unutma! Çölün kumlarında kaybolan sevdiklerimin, katliam meydanlarında kaybolan halkımın hatırası…
Bugün, insanın bir aile mezarlığının olmamasının ne demek olduğunu anlıyorum. Mezar kendini, şimdini, geçmişini ve geleceğini gördüğün yerdir. Benden alınan şey bu süreklilik ve aidiyet duygusuydu. Bugün dünyanın her yerinde geziniyorum, köklerimi arıyorum, beni besleyecek olan, hafızamızı ve ruhlarımızı besleyecek olan köklerimizi…
Umuyorum ki Türkiye halkı benim acımı anlayacaktır. 1915’te, soykırımda yaşanan acı yok olmadı; aksine, o ‘ah’lar daimi ve müzmin bir hal aldı. İyileşme ancak adaletle olacak.
Dileğim o ki, Türkiye ve onun cesur vatandaşları, seslerini çıkarma cesaretini gösterecek ve adaletin yerini bulmasını sağlayacaklardır.
Bizim geri dönmemize yardım edin. Gelip ölülerimizi bulalım ve onları usulüne göre gömebilelim. Toplu mezarlarımızı bulmamıza ve onları anıtlara çevirip, kaybettiklerimizi onurlandırmamıza yardımcı olun.
Eve dönmek istiyoruz.
Eve dönmek istiyorum!
http://www.agos.com.tr/haber.php?seo=iyilesme-adaletle-olacak&haberid=7036
Leave a Reply