Dersim Ermenileri etnografyası – 4

Gevorg  Halaçyan

 

Aşiretler arası catışmalar genel olarak Dersim’in savunmasını olumsuz etkileyebilirdi.

Pire piran Sağan köyündendi (SAĞMAN, SOĞMAN) Surp Luys dağının eteklerinde,  Halvori’de Surp Garebet manastırı yakınlarındaki Kızıl kilisede yapılacak toplantının gününü kararlaştırdı. Seyit Cafer,  önceden pire pirandan izin alarak,  benimde toplantıya konuk olarak katılmamı sağladı. Pire piran, hazır olanlara toplantıdaki konuşmaların gizli tutulacağına ve alınan kararların uygulanacağına dair yemin ettirdikten sonra toplantıyı actı.

Yemin metni ” Hazireti Ali, Ömer, Hazireti Hıdır ( Surp Sarkis ) ve aziz mucizesi adına,  dörtlü toplantının kararlarını gizli tutacağımıza ve aynen uyguluyacağımıza yemin ederiz” şeklindeydi.Benim için ilginç olan,  bu yemin metninde alınan Aziz mucizesi sözü oldu. Daha önceleri bir dizi cemaat toplantılarında bulunmuştum,  ama orada Aziz mucizeci sözü anılmamıştı. Buna ilk kez tanık oluyordum. O toplantıdaki yemin metni ” ya pire min devreş ( derviş) Cemal ” veya ” cuve hekği “şeklindeydi.Dört büyük lerin toplantısı bitip her biri kendi ocağına döndüğünde, ben de ev sahibim Seyit Cafer’e eşlik ettim. Eve vardığımızda sordum.

” Piro,  anlamadığım bir şey var, pire piran yemin metninde niçin aziz mucizeci’yi ( Hazireti Mubarek) andı? Hazireti Mubarek hangi Azizdir? Yemin metninde ne işi var?”

” Biko sen bizim kurallarımızı ve dinsel geleneklerimizi bilirsin, nasıl olurda anılan Aziz garebede Halvori’yi ( sözde Kürtleştirdi)

bilmezsin? Pire piran onu iki sebepten andı. İlki, toplantı onun bölgesi sınırlarında yapıldı, ikincisi, o bizim Azizimizdir”

” Nasıl sizin olabilir?” diye sordum hayretle. Orası bizim manastırımız değil mi? Hacı hala üstünde. Yüzyıllardır din adamlarımız orada dua ettiler. Bizim Surp Garebed nereden sizin oluyor?”

” Sen daha cok gencsin,  aklın ermeiyor. Bilmediğine şaşırmıyorum,  zira bunlarbizim dini ve milli sırlarımızdırve biz bunları kimseyle paylaşmayız. Bilmesin ki Mübarek’in kutsal kalıntısını sizinkiler kendilerine mal edmişlerdi ve Surp Krikor Lusavoriç manastırnda saklamaktaydılar. Bir gün bizimkiler caldılar o kutsal emaneti ve Sağana getirdiler. Ancak sizin Halvori deki dedeniz bana müracat etti ve Aziz Garebet adına kutsal emaneti geri istedi. Biz Aziz Garebed’in adıyla yapılan isteği redetmeyiz. Bende iade etmeyi kabul ettim,  ancak bir şart koştum. Surp krikor Lusavoriç manastırına götürülmeyecek,  bizim manastırımızda kalacak. Tüm bunları daha kolay anlıyabilmen için sana bir mucize anlatayım.

Bir seferinde rahmetli dedem Seyit Cafer,  refakatcileri ile birlikte, zalimlere ( Türk’lere)karşı savaşan Telb’lerine( cematine) yardıma gitmekteymiş. Geceleyin Halvori manastırının altında gecerken,  manastırın karşısındaki ormana ışık düştüğünü, yandığını görmüş. Mübarek ise ateşten kanatları olan boz ata binmiş, mızrağı elinde, ucarak geçmiş üzerinden.

Dedemin dili tutulmuş, refakatcileri korkudan dona kalmışlar. Ta ki Dujik baba ürperene, bombalar yağdırana değin. Sabahleyin anlaşılmış, Mübarek Türk ordusunu kırıp gecmiş, Dujik baba da yıldırımlarıyla ve toplarla onu karşılamakta.

İşte bunun için o bizim Azizimiz ve bizde onun adıyla yemin ediyoruz”

Seyit Cafer’in anlattıkları ile ilgili olarak manastırn başrahibinin aşağıda nakledeceğim alıntısı ilginçti.

” Bir keresinde, Erzincan’daki manastırdan bir mektup aldım. Bazı Kürt haydutların gece vakti Surp Lusavoriç manastırına saldırıp tüm kutsal eşyalarını, bu arada Surp Nerses’in kutsal emanetini çaldırdıklarını belirtip, gerekirse para ödeyerek geri alınmasını ve yerine konulmasını riça ediyorlardı. Mektubu okuduktan sonra,  bir hayli masraf ettim. Haberçileri saldım dört yana Dersim Kürt köylerine haber saldım, emanetlerin yerini bilen olursa haber etsin diye. Nihayet biri haber getirdi, emanetler falan yerdedir, Kürtler gece gündüz mum yakarak ibadet ediyorlardı önünde. bu bizim azizimizdir. Ermeniler çalmıştı, geri getirdik hepimizi korusun diye.

Birkaç Ekdorlu Kürtler ve yiğit Ermeniler gönderdim emanetlerin saklandığı Kürdün evine. Emanetleri de haydudu da bana getirmelerini istedim. Yolladığım adamlar üç-dört günden emanetleri ve haydudu alıp döndüler . Hırsızı bir güzel dövüp, üç gün katıksız hapsettikten sonra, yerli halktan birkaç kişinin de mevcudiyetinde,  idam cezasına hükmettim, kutsallıklara el uzattığı için . Aşiret reisleri deonayladılar verdiğim cezayı. Ancak infaz günü geldiğinde, birde baktım bir dizi kocakarı, genc kadınlar, çocukları ile ağlaya sızlaya, bizim Surp Garebed’de hediyeler getirerek huzuruma cıktılar. Yalvardılar canını bağışlamam, bu çocukları yetim bırakmamam için.

Önceleri boş sözlerle bağişlamaya niyetimin olmadığını söyledim. gerçi idam etmeye zaten niyetim yoktu. Ama bir kaç aşiret reisi araya girdiler, kefil oldular. Yanıma çağırdım ve aşiret reislerinin yanında şöyle dedim. Bak Alişan, bu seferlik çocuklarının gözyaşlarına hürmeten, beylerin kefaleti ile canını bağışlıyorum ama eğer birdaha haydutluk edecek olursan, kutsallıklara hakaret edeçek olursan, yılanın deliğinede girsen bulur alırım seni, kimsede elimden kurtaramaz şartlarımı kabul ediyormusun? Yerlere kadar eğilerek söz verdi, değil Ermenilerin kutsallıklarına, her hangi bir Ermeninin yüzüne dahi ters gözle bakmayacağına haydut o suçu işlediğinde de Ermenilere zarar vermek gibi bir niyetinin olmadığını, nenesinden duyduklarına bianen Surp Lusavoriç manastırnda kendi kutsallıklarının saklandığını düşünüp, onları getirdiğini söyledi. O haydut şimdi her yıl manastıra ziyarete gelir, ikide koç kurban eder.

Alevi Kürtler arasında bizim azizlerimizin kendilerine ait olduğu kanaati hakimdir.

 

Dersim Eremenileri etnografyası

Ermeni bilimler Akademisi Yayını, Yerevan, 1973.

Çeviren Miran Pırgic Gültekin  

S. 254 – 256:

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *