Erdoğan’ın sadece Habertürk ve Milliyet’ten gazetecileri değil, iktidar medyasından da iktidara yakınlığı ile tanınan yazarları da kovdurduğu iddia edildi.
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın sadece Habertürk ve Milliyet’ten gazetecileri değil, iktidar medyasından da iktidara yakınlığı ile tanınan yazarları da kovdurduğu iddia edildi. Konuşmalarında “Benim türbanlı kardeşlerimin önünü kestiler, mağdur ettiler” diyen Erdoğan’ın kovdurduğu yazarlardan biri de türbanlı.
Sosyal paylaşım ağlarından Twitter’daki “Başçalan” isimli hesabından Erdoğan ile Star Gazetesi Medya Grup Başkanı Mustafa Karaalioğlu arasında geçtiği iddia edilen telefon görüşmelerine ilişkin ses kayıtları yayınlandı.
İddialara göre; Başbakan Erdoğan, Karaalioğlu’nu arayarak, iktidara geldiğinden beri AKP’yi destekleyen, ancak son dönemlerdeki baskı yönetimi nedeniyle tavır değiştirerek kendisini eleştirmeye başlayan Mehmet Altan’ın kendi sözlerinden bir “cımbızlamakla” suçluyor.
Erdoğan’a ait olduğu öne sürülen ses, “Bugün yine şeyin yazısı var, Mehmet’in. Bu adam aslında önünü arkasını bilmeden sadece belli bir yerini kapıp şey yapıyor. ‘Yani biz bize yeteriz’ ifadesi vardı ya benim konuşmalarımda. Bu sadece ekonomik alanı kapsayan bir ifade değil ki, bizim ordaki şeyimiz ekonomiyle ilgili kısımda. Bunu başka yerde yaptığım konuşmalarda zaten açıkladım. Hatta siyasi, askeri, ekonomik, ticari alandaki dayanışmamızı hep vurguladık konuşmalarımızda. Bu oradan işin bir yeri cımbızlanıp onun üzerinden konuşma yapıyor” diye konuşuyor.
Karaalioğlu olduğu iddia edilen kişi ise Başbakan Erdoğan’a konudan haberdar olduğunu belirtiyor, “Malum dün o bahsettiğiniz konuyla ilgili, şey sezonu bu” diye diyor. Erdoğan ise “Bu adam böyle sezonlar peşinde koşuyorsa, hadi güle güle o sezonu yakalayacağı yere gitsin” diye Altan’ın Star’dan ayrılmasını istiyor. Karaalioğlu da “Alakadarım konuyla ben, biliyorsunuz, şey yapmıştım size” yanıtını veriyor. Erdoğan bunun üzerine “Gereği neyse uzatmadan yapılmalı” diye Altan’ın kovulması emrini veriyor.
İkinci ses kaydında ise konu, gördüğü yanlışları eleştirmekten, tavır koymaktan çekinmeyen AKP’li olduğu bilinen türbanlı yazarlardan Hidayet Şefkat Tuksal’ın 2011’de Star Gazetesi’nde yayınlanan bir yazısı.
TÜRBANLI YAZARA DA ACIMADI
Yine Erdoğan ve Karaalioğlu arasında geçen bir telefon görüşmesine ilişkin olduğu iddia edilen ses kaydına göre; Erdoğan, Tuksal’ın, Erdoğan’ın her söylediğini yanlış bile olsa alkışlamanın yalakalık olduğunu, bunun ülkenin selametini tehlikeye soktuğunu belirterek, bunu yapanların halkın sillesini yiyeceğini vurgulayan yazısı nedeniyle Karaalioğlu’nu arayarak adeta ateş püskürüyor.
Erdoğan, o dönem Star’da yazan Tuksal’ı kasteederek, “Mustafa bu senle geçen konuştuğum kadın vardı ya” diye söze başlıyor. “Evet efendim” diyen Karaalioğlu’nu, “Arkadaş ya, bunları burada siz hala şey yapıyorsunuz” diye fırçalıyor. Karaoğlu “Haklısızın efendim” deyince “Ne ya hem bana haklısınız diyorsun hem de burada tutuyorsun” diye adeta haşlıyor.
Konuşmanın sonraki bölümlerinde Karaalioğlu yediği fırçanın etkisiyle konuşmakta, diyecek şey bulmakta zorluk çekerken, ihmal olduğunu söylüyor. Erdoğan ise “Nasıl ihmal oldu ya, siz bu gazeteye, yazıları gözden geçirmiyor musunuz” diyerek niye yazılara sansür uygulanmadığının hesabını soruyor.
Erdoğan Tuksal’ın yazısındaki kendisinin her dediğini alkışlayanlara yönelik “halkın sillesi” sözleriyle kendisine hakaret edildiğini savunuyor: “Şuna bak ya, yani bana onun hakaret etmeye hakkı var mı ya? Kim o ya?” Erdoğan ardından Tuksal’ın televizyonlarda yaptığı konuşmalardan da rahatsız olduğunu belirten sözler söylüyor.
“Evet efendim”, “Hata oldu efendim” yanıtlarını veren Karaalioğlu ise ilgileneceğini söylüyor.
TUKSAL NE DEMİŞTİ?
Bu olayın ardından Star Gazetesi’nden kovulduğu belirtilen Hidayet Şefkatli Tuksal’ın ses kayıtlarında geçen, “Halk sillesiyle uyarıyorum” yazısı şöyle:
Başbakanın son çıkışlarına liberal ve demokrat yazarlardan gelen eleştiriler, hak etmedikleri bir karşılık alıyorlar ne yazık ki. Ben yaşama biçimi itibarıyla dindar/muhafazakâr olan ancak bu ülkede toplumsal barışın muhafazakârlık ekseni üzerine kurulamayacağına inanan başörtülü bir kadın olarak, liberal ve demokratlara yönelik haksız eleştirilerden son derece rahatsız olduğumu belirtmek istiyorum.
ALDIĞIM CEVAPLAR BENİ ŞAŞIRTTI
AK Parti’ye yakın, görüştüğüm ve aklı başında olduğuna inandığım bazı kişilere, Başbakanın son çıkışlarını nasıl yorumladıklarını sorduğumda aldığım cevaplar beni şaşırtıyor. Bir kere, bu çıkışların gereğinden fazla abartıldığını düşünüyorlar. Pratikte değişen bir şey olmadığını, Başbakanın muhafazakâr ve milliyetçi tabanın hassasiyetlerine uygun mesajlar vererek, seçim öncesinde safları sıklaştırmaya çalıştığını düşünüyorlar. Başbakanın bu sert üslubunun, evet bazı liberal ve demokratları rahatsız ettiğini ama diğer kesimlerden partiye gelecek oyları arttırdığı yolunda bir inanca sahipler. Dolayısıyla sakin ve serinkanlı bir biçimde seyrediyorlar, hatta Başbakanın bu seçim atmosferinde böyle davranmasının anlayışla karşılanması gerektiğini ileri sürüyorlar.
Ancak onların anlayışla karşıladıkları bu seçim atraksiyonlarını ben endişe ile karşılıyorum. Pratikte değişen pek bir şeyin olmadığı doğru olsa da, Başbakanın iktidara yürürken çizdiği muhafazakâr-demokrat profilin geldiğimiz şu yeni aşamada fazlasıyla yara aldığını düşünerek üzülüyorum.
BU DURUMU NASIL İÇLERİNE SİNDİREBİLİYORLAR
Olan bitene, “canım ne olacak, muhafazakâr bir başbakanın muhafazakâr tavırlar sergilemesi normaldir” genişliği içinde bakanlara, profilin “demokratlık” kısmını böyle bir kalemde feda etmeyi nasıl içlerine sindirebildiklerini sormak isterim. Medyada kahir ekseriyetin, “bunların gizli ajandası var” diye muhalefet yaptığı günlerde epey özgürlükçü ve demokrat olan AK Parti mensupları ve taraftarlarının, bugün muhafazakarlık üzerinden savunmaya geçmiş olmalarını bir tür riyakarlık olarak görüyorum.
İKTİDARLARINI KAYBETMEMEK İÇİN YALAN SÖYLEMİŞLERDİ
Bana göre bu yaklaşım, ilkelerden çok iktidarı yani gücü elinde tutmayı önceleyen ve etik açıdan son derece sorunlu bir yaklaşım. Çünkü geçmişte pek çok politikacı, çeşitli konularda sergiledikleri tutarsız davranışları, “dün dündür, bugün bugündür” vecizesiyle (!) izah ettiler ama “dünler” geçti ve “bugün” kendilerini hayırla yâd eden çok az kişi var. Köşelerinde unutuldular, kaderlerine terk edildiler. Çünkü dürüst değillerdi, ilkeli değillerdi; kendi çıkarlarını ya da kendi çıkarları ile uyuşan kesimlerin çıkarlarını her zaman bu ülkenin selametinin, zenginliğinin ve barışının üstünde tutmuşlardı. İktidarlarını kaybetmemek uğruna yalanlar söylemiş, kirli işleri desteklemiş, cinayetlere göz yummuş, şaibeli ittifaklardan güç almışlardı. Ama zaman geçti, devran döndü ve tarihin çöplüğüne atıldılar.
BU BİR TÜR YALAKALIKTIR
Başbakanın her yaptığını alkışlamak, apaçık yanlışlara dahi konjonktürel, politik vs. gerekçeler üreterek destek olmak, sözümü hiç sakınmayacağım, bir tür yalakalıktır. Başbakanın hiddetinden çekinip, hem onu hem kendilerini hem de ülkenin selametini tehlikeye sokanları, herkesin hatırlaması geren bir dize ile uyarıyorum:
“Hak sillesinin sadası yoktur!
Bir vurdu mu, devası yoktur!”
İnşallah bu devasız duruma düşmeyiz!
http://www.gazetecileronline.com/newsdetails/13152-/GazetecilerOnline/erdogan-yandas-yazarlari-da-attirmis

Leave a Reply