Mondros Mütarekesi’nin imzalanması sonrasında Türkiye siyasi ortamı. Ermeni Soykırımı’nın, Osmanlı basınında irdelenmesi

Meline AnumyanMeline Anumyan

Tarih doktoru

Osmanlı İmparatorluğu’nun Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıkması sonucunda ülkede ağır şartlar oluşur. 15 Eylül 1918 tarihinde müttefik devletlerin orduları Makedonya’da cepheyi yarıp İstanbul için doğrudan bir tehdit oluşturduklarında, İttihatçı liderler barış dileğinde bulunur, fakat müttefikler onlarla görüşmelerde bulunmak istemez[1].

7 Ekim 1918 tarihinde Talat Paşa hükümeti istifasını verir. Kasım 1’i 2’ye bağlayan gece, içlerinde başbakan Talat ile Enver, Cemal, Doktor Nazım gibi bakanlar, Teşkilât-ı Mahsusa liderlerinden Bahaettin Şakir, polis şefleri Bedri ve Azmi’nin bulunduğu yedi İttihatçı lider, bir Alman denizaltısıyla Odessa’ya, oradan da Almanya’ya kaçar[2]. 30 Ekim 1918 tarihinde müttefik devletlerle yapılan ateşkes antlaşması, 19 Ekim 1918 tarihinde meclisten onay alan yeni sadrazam (başbakan) Ahmet İzzet Paşa hükümeti tarafından Mondros’ta imzalanır[3]. Ahmet İzzet’in, Hıristiyanların imhası da dâhil olmak üzere, savaş suçlarından dolayı hesap verme endişesiyle hükümet yönetiminde “kendi adamının” bulunmasını isteyen Talat Paşa’nın girişimiyle sadrazam görevine tayin edilmiş olduğunu belirtmek gerekir[4]. Müttefik devletlerin orduları, ateşkes antlaşması sonrasında Büyük Britanya’nın önderliğinde İstanbul’a girerek Osmanlı devleti topraklarını denetim altına almaya başlar. Ateşkes antlaşması şartlarının beklenildiği kadar ağır olmamasına rağmen, Osmanlı hükümeti ve toplumu, nihai barış antlaşması maddelerinin nasıl olacağı konusunda endişeli bir bekleyiş içindeydi[5].

Yeni başbakan Ahmet İzzet tarafından 19 Ekim 1918 tarihinde Osmanlı meclisine sunulan programda, savaş süresince İttihat ve Terakki Partisi tarafından yürütülen siyasetle ilgili herhangi bir tenkit yer almamakta, “tehcir olayı” dahi, “savaş durumu gereği” olarak açıklanmaktaydı[6]. Ahmet İzzet Paşa’nın, ittihatçıların soruşturulmasına engel olmakla kalmayıp, canilere yönelik soruşturma imkânı sağlayacak olan tüm belgelerin de imha edilmesini emretmiş olduğunu belirtmek gerekir[7]. Sadrazam tayin edilmesinin akabinde, Teşkilât-ı Mahsusa’nın çalışmalarını durdurarak, teşkilatın tüm arşivinin imha edilmesi emrini verir ve Ermeni katliamlarıyla ilgili aranan şüphelilerin İstanbul’dan serbestçe uzaklaşmasını sağlar[8]. İzzet Paşa kabinesinde adalet, bahriye ve içişleri bakanlığı gibi stratejik görevlere tayin edilen en azından 4 tanınmış ittihatçı bulunmaktaydı. Bunlar, içişleri bakanı Ali Fethi Okyar, daha önce şeyhülislamlık yapmış olan adalet bakanı Hayri Efendi, bahriye bakanı Rauf Orbay ve maliye bakanı Cavit Bey’di[9]. Dahası, İzzet’ten önce sadrazam görevi teklif edilen Ahmet Tevfik Paşa’ya Talat tarafından, İttihat ve Terakki Partisi’nin iki üyesini, özelikle de Cavit’i kabinesine dâhil etmesi şartı koşulur, fakat Tevfik, üst düzey ittihatçıları hükümetine dâhil etmeyi onaylamaz ve baskılara dayanamayıp sadrazamlık önerisini geri çevirdiğinden dolayı Ahmet İzzet başbakan tayin edilir[10].

İttihatçılar ve cumhuriyet döneminde milletvekilliği yapmış olan tanınmış gazeteci ve ittihatçı Yunus Nadi Abalıoğlu, Talat’ın istifa etmesinden önce iki şey elde etmeye çalışmaktaydı. Biri, İttihat ve Terakki Cemiyeti ağını her ne pahasına olursa olsun korumak, ikincisi ise, yeni hükümetin tesadüfü olmaması[11]. Bu yaklaşım, haliyle, savaş yıllarında gerçekleştirilen canilikler, özellikle de Ermeni tehcirinden dolayı hesap vermekten kaçınmak niyetinden kaynaklanmaktaydı.

Mondros Ateşkesi’nin imzalanmasından iki gün sonra, 1 Kasım 1918 tarihinde İttihat ve Terakki’nin kurultayı gerçekleştirilir. Yaklaşık 120 delege, parti merkez komitesi tarafından hazırlanan ve kurultaya takdim edilen tasarıdan habersiz, Talat’ı dinlemekteydi. Talat, partinin Balkan Savaşlarından (1912-1913) bu yana gerçekleştirdiği faaliyetlerini ve Birinci Dünya Savaşı süresinde Osmanlı İmparatorluğu’nun durumunu ayrıntılı bir şekilde sunar. Kurultay, İttihat ve Terakki Partisi’nin feshedilmesine ve partinin tüm mal varlığının, yeni kurulacak olan Teceddüt (yenilik) partisine devredilmesine karar verir[12]. Bu dönemi incelemiş olan Türk tarihçi O. S. Kocahanoğlu’na göre bu karar, kurultay üyeleri tarafından alınmamış, İttihatçı liderlerinin günler önce yapmış oldukları, kendilerinin ve partinin durumunu ayrıntılı bir şekilde tartışarak, sadece 5-6 kişi tarafından bilinen, ülkeden kaçma planlarını dahi hazırlamış oldukları gizli toplantılarının neticesinde oluşturulmuştur[13]. 1918 yılının Kasım’ın 1’ini 2’ye bağlayan gece Talat’la birlikte uzaklaşan parti merkez komitesi üyesi Doktor Nazım, parti merkez komitesinin tüm belgelerini de yanında götürerek, Ermeni Soykırımı’yla ilgili tüm belgeleri böylece ortadan kaldırmıştır[14]. Yeni kurulacak olan Teceddüt Partisi’nin ismi, tüzüğü ve partinin çekirdeğini oluşturacak kişilerin isimleri dahi önceden belirlenmişti[15].

Mondros Ateşkes Antlaşması’nın imzalanmasından sonra ülkenin iç siyasi hayatında oluşan kaygı verici durumun hâsıl olması ve kötümser öngörülerle ilgili, İttihatçı hükümetin ve partinin Ermeni Soykırımı konusunda sahip olduğu sorumluluk durumu önemli rol oynamaktaydı.

29 Eylül-9 Ekim 1911 tarihlerinde gerçekleştirilen İttihatçıların dördüncü kurultayı, Ermeni Soykırımı tarihinde özel bir yere sahiptir. Parti delegelerinin büyük bir kısmı, bu kongre esnasında, imparatorluğun Osmanlılaşması için tek bir yolun var olduğu, bunun ise Türk olmayan halkların zorunlu asimilasyonu olduğunu onaylamıştır[16]. Bu kongrenin kapalı oturumu esnasında Osmanlı İmparatorluğu halklarının, öncelikle de Ermenilerin ve Yunanlıların (Rumların) zorunlu Türkleştirilmesi programının gerçekleştirilmesiyle ilgili ve halkın zorunlu tehciri ile tehcir yolunda veya varış noktasında yok edilmesiyle ilgili somut projeler belirlenmiştir[17]. Ermeni tarihçi A. G. Avagyan’ın belirtmiş olduğu gibi, “Batı Ermenistan halkının imha edilmesi programının hazırlığı, büyük bir ihtimalle, İttihatçıların 1913 yılının baharında gerçekleştirdikleri merkez komitesi oturumunda son şeklini almıştır”[18].

Balkan savaşlarındaki yenilgi, İttihatçıları, hiç değilse Batı Ermenistan’ın da dâhil olduğu, imparatorluğun Küçük Asya bölümünü kaybetmemek için daha 1911 yılı kurultayında radikal önlem olarak kabul edilen Türk olmayanların tehcir edilmesine başvurmaya iten 1913 yılı, bu açıdan bir dönüm noktası olmuştur[19]. Bunun haricinde, 1913 Ocağında askeri darbe neticesinde kati hükümdarlığa ulaşan ve özellikle aynı yılın 11 Haziranında sadrazam Mahmut Şevket Paşa’nın öldürülmesi sonrasında ülkede diktatörlük tesis etmiş olan İttihatçılar, 1911 yılında tespit edilen planlarını hayata geçirme imkânı elde eder. Ermeni Soykırımı’nı gerçekleştirmek için ise Birinci Dünya Savaşı fırsat yaratır.

Ermenilerin ilk tehciri 2 Mart 1915 tarihinde Dörtyol Ermenilerinin göç ettirilmesiyle[20] başlamış olmakla birlikte, Soykırım’a “hukuki görünüm” sağlama niyetiyle “geçici” olarak adlandırılan ve daha Meclisin onayına sunulmadan önce Sadrazam Sait Halim Paşa tarafından imzalanmış olduğundan dolayı hukuk dışı olan “Tehcir Kanun-ı Muvakkat” kanunu 27 Mayıs 1915[21] tarihinde yayınlanır[22]. Dört maddeden[23] oluşan bu kanunun tam olarak “Vakt-i Seferde İcraât-ı Hükümete Karşı Gelenler İçin Cihet-i Askeriyece İttihâz Olunacak Tedâbir Hakkında Kanun-ı Muvakkat” olarak adlandırılmaktaydı[24].

Türkolog R. A. Safrastyan tarafından belirtilmiş olduğu gibi, yukarıda belirtilen kanunun aceleyle hazırlanmasında, özellikle 3 müttefik devlet olan Rusya, Büyük Britanya ve Fransa hükümetleri tarafından 24 Mayıs 1915 tarihinde Osmanlı İmparatorluğu’na verilen ve Ermeni katliamlarının sert bir şekilde telin edildiği nota rol oynamıştır. “Talat, bu caniliklerin tüm suçunun kendi üzerine kalacağı konusunda endişelenmekteydi. Bundan kaçınmak için, tek başına sorumlu olma tehlikesinden kaçınarak, katillerin sorumluluğunu, hükümet üyeleri arasında dağıtarak, kolektife dönüştürecek bir süreç oluşturdu”[25].

Talat, “Tehcir” kanununun kabul edilmesinden sonra bir kereden iki amaca ulaşmaya çalışarak Ermeni tehciri, sürgünü ve katliamlarına hukuki bir görünüm sunmak ve katliamların sorumluluğunu sadece hükümet ile İttihat ve Terakki Partisi’nin üst düzey yöneticilerine yükleyerek, partiyi dışarıda tutmaya çalışmaktaydı. Ayrıca, ilerde sorumluluktan kaçınmak isteyen Talat Paşa, tehciri “haklı kılmak” amacıyla 1916 yılında içişleri bakanlığı eliyle “Ermeni Komitelerinin Amâl ve Harekât-ı İhtilâliyyesi İlân-ı Meşrutiyetten Evvel ve Sonra” (İstanbul, 1916) kitabını yayınlar[26].

Talat, hatıralarında yazdığına göre “Prensip olarak, ihtar mahiyetli askeri önlemler haricinde başka hiçbir niyet gütmeyen tehcir, vicdansız ve zayıf karakterli insanlar sayesinde faciaya dönüşür. Belirtmek isterim ki, sırf bu olaylar sebebiyle tüm hükümet ve İttihat ve Terakki Partisi Merkez Komitesi’ni ve bu olayla hiçbir ilgisi bulunmayan üyeleri suçlamak, haksızlık ve bencilliktir. İttihat ve Terakki Partisi’nin komite üyeleri, Ermenilere yönelik gerçekleştirilmiş olan ameliyeler nedeniyle son derece müteessir olup, olayları önlemek için sürekli olarak hükümet üzerinde baskı oluşturmaya çalışmışlardır”[27].

“Tehcir kanununun” kendisi tarafından şahsen hazırlanmış olması olgusunu çarpıtan Talat, anılarında kendisini aklamaya ve sorumluluğu ordunun genelkurmayına atmaya çalışmaktadır. “Bundan sonra genelkurmay tarafından “Ermeni tehciri” kanunu hazırlanır ve bakanlar kuruluna sunulur. Bu kanunun tamamıyla uygulanmasına karşıydım. Jandarmalar tamamen, polisler ise kısmen orduya dâhil edilmişler onların yerini yarı-askeri güçler almıştı. Tehcirin, bu şartlarda uygulanması durumunda, çok çirkin sonuçlara varacağını biliyordum. Bu yüzden, geleceği düşünerek, bu kanunun yürürlüğe girmemesi konusunda inat ettim ve bu kanunun yürürlüğe girmesini erteledim”[28].

Hâlbuki kanıtların gösterdiği gibi, Ermeni Soykırımı planı, İttihat ve Terakki Partisi tarafından hazırlanıp, tüm hükümet erkânı tarafından uygulanmıştı. Bu durum, herkes tarafından bilinmekteydi. Bu cürüm, o denli barizdi ki, savaş döneminde zorunlu olarak sessizliğini korumuş olan Osmanlı basını, İttihatçı hükümetin düşüşünden sonra Ermenilerin imha edilmesi olgusunu aktif bir şekilde tartışmaya başlar. Zamanın Osmanlı basını ve İstanbul’da farklı dillerde yayınlanan gazetelerin büyük bir kısmı, Ermenilerin tehcir edilip katledilmelerini betimleyen anlatılar ve açıklayan yazılara büyük oranda yer verir[29]. Bir dizi Osmanlı gazetelerinde Ermenilere yapılanlar lanetle anılmaktaydı. Görgü şahitlerine de basında önemli yer verilmiş ve Osmanlı gazeteleri, bazı suçluların açığa çıkartılması konusunda önemli rol oynamışlardır[30]. Bunun haricinde, bu sorunlar, farklı gazeteler arasında sert tartışmalara sebep olmuştur[31]. Bu dönemde, Ahmet Refik’in (Altınay) “İki Komite, İki Kıtal”, İstanbul, 1919 ve Hasan Amca’nıın “Tehcirin Gerçek Yüzü, Çerkes Hasan Bey’in Hatıraları”, Alemdar, 19-27 Haziran 1919 benzeri, İttihatçıların, Ermenileri imha siyasetini açığa çıkaran çalışmalar yayınlanır[32].

Dönemin Osmanlı basınında yayınlanan çok sayıda makalede, İttihat’ın, Ermeni Soykırımı konusundaki sorumluluğu vurgulanır. Örneğin, “Alemdar” gazetesinin redaktörü Refi Cevat Ulunay, 28 Mart 1919 tarihinde yayınladığı “Tehcir ve Katliamlarla İlgili” makalesinde, katliamlarla ilgili olarak, haberdar olup, engellemeyenler dâhil, tüm İttihatçıların suçlu olduklarını vurgulayarak, “Çetenin (İttihat ve Terakki Partisi’ni ima etmektedir-M.A.) içinde olup, tehcir ve katliamlar konusunda suçlu olmayan çok az kişi tanımaktayız. Bu cinayetleri işleyenler suçludur, onlara alet olanlar da suçludur, sessiz olanlar da. Tehcir ve katliamlar, İttihat ve Terakki Partisi’nin oynadığı en ürpertici trajedidir. Ülke açısından üzüntü duymamak, insanlık açısından nefret etmemek mümkün değil. Sessizlik, öldürücü sessizlik korumak da, katletmek gibi bir cürüm değil midir?”[33],- demektedir.

Ateşkesten sonra, Türk basını ve toplumunda, özellikle Talat ve İttihatçı diğer liderlerin ülkeden gizlice kaçışıyla ilgili büyük bir protesto ve tenkit dalgası baş gösterir. Soykırım araştırmacısı V. Dadıryan’ın belirtmiş olduğu gibi, Osmanlı basınında baş gösteren bu gecikmiş teessüf ve acı gösteriminin sebebi yenilginin haricinde, kendilerini de kurban olarak gösterme denemesinden kaynaklanmaktaydı[34]. Hâlbuki Birinci Dünya Savaşı esnasında Osmanlı Meclisi başkanı ve dışişleri bakanlığı ile adalet bakanlığı koltuklarında bulunmuş olan Halil Menteşe, “Bu tehcir işiyle alâkadar olmayan Türk Anadolu’da pek azdır”[35],- diye anılarında itiraf etmekteydi. Menteşe’nin adaşı, Enver’in amcası ve 19 Nisan 1919’da altıncı ordu komutanı tayin edilen bir diğer Halil, Halil Paşa (Hali Kut), “Bekirağa Bölüğü” adlı tutukevinde, İngiliz komutanın, 300 bin Ermeni’nin katliyle ilgili sorusuna, yazılı olarak “300.000 Ermeni… Fazla veya eksik olabilir. Saymadım. Devletime karşı nerede isyan ettilerse ihtiyat kuvvetlerimle tenkil ve tedip ettim. Nerede isyanları muhtemel ise tehcirlerini mülkî makamlara emrettim ve tehcir ettirdim”[36],- diye cevaplamaktaydı.

Ateşkesi takip eden ilk aylarda, Osmanlı İmparatorluğu müttefik devletlerin kararını beklerken, Osmanlı toplumunda İttihatçıların suçlanması ve mesafe konulması arzusu belirgindi. Bu sürede, basında, İttihatçılara yönelik suçlamalar yayınlanmakta, özellikle Ermenilere yönelik yürüttükleri siyaset sert bir şekilde eleştirilmekteydi. Mustafa Kemal Paşa dahi Ermenilerin toplu imhasını “fazâhat” olarak betimlemiş[37], Mustafa Kemal’in desteğine sahip olan “Minber” gazetesi ise, Ermenilerin imhasını “tarihe karşı en büyük ve en affedilmez”[38] ameliye olarak tanımlamıştır.

Osmanlı İmparatorluğu’nda, öncelikli olarak İstanbul’daki İttihatçı karşıtı ve muhalif İtilaf kitlesi, basın aracılığıyla, Ermenilerin tehcir ve katliamlarının sorumlularının tutuklanıp sert cezalara çarptırılmasını talep etmekteydi. Örneğin “Alemdar” gazetesi, “…sehpalar bu adamlara lâyık değildir. Koparılması lâzım gelen bu kafalar, kütükler üzerinde kesilip günlerce orada tutmak lazımdır!”[39],- diye yazmaktaydı.

Osmanlı basınının, Ermeni Soykırımı’yla ilgili sorunlara yönelik gösterdiği büyük ilgi, Ermeni tehcir ve katliamları suçlamasıyla yürütülen davaların başlamasından sonra da sürer[40]. Bu açıdan, özellikle, sarayın habercisi olan “Alemdar” gazetesi karakteristikti. Örneğin, gazetenin 25 Nisan 1919 sayısında, gazetenin müdürü Ahmet (Pehlivan) Kadri’nin, askeri mahkeme başkanı Nazım Paşa’ya yönelik açık mektubu yayınlanır[41]. “Alemdar’ın” müdürü, açık mektubunda, Ermeni katliamlarının vahşetinden bahsetmekte, yapılan kötülükler hakkında ilgili mercileri bilgilendirdiklerinden dolayı, hükümet tarafından görevden alınan bazı görevlilerin isimlerini vermekte, askeri mahkeme başkanından, görgü şahitlerinin tanıklıklarını daha ciddiye alınması ve tüm suçluların cezalandırılmasını rica etmekteydi[42].

“Alemdar’ın” sorumlu müdürü Refi Cevdet Ulunay’ın, Ermeni Soykırımı ile ilgili yazı dizisi dikkate şayandır. “Alemdar” gazetesinin sorumlu müdürü Ermeni tehciri, katliamları ve bunlarla ilgili açılan davalarla ilgili makalelerinde, İttihatçıların davalarının hızlı bir şekilde gerçekleştirilmesi ve suçluların hemen cezalandırılması gerekliliğini özellikle vurgulamakta, 14 Şubat 1919’da yayınlanan “Tehcir ve katliamlarla ilgili” başlıklı makalesinde, Ermeni katliamları davalarının, Türkiye tarafından zorunlu olarak gerçekleştirildiği ve davaların gerekçesinin, adaletin yerine getirilmesinden ziyade, sadece Avrupa karşısında adil gözükme arzusunun yatmakta olduğu konusunda endişelerini bildirmekteydi[43]. Refi Cevat, aynı makalesinde, Ermeni katliamlarının kitlesel içeriğini vurgulayarak, “Hükümet tehcir ve taktil meselelerinden dolayı üç beş kişiyi mahkemeye tevdi etti. Mesele bununla hitam bulunuyor mu? Tehcir ve tektil mesâili gibi şümullü bir hadiseyi bu kadar mahdud bir daireye sokmak nasıl olur?”[44],- demektedir. “Alemdar’ın” redaktörü, 20 Şubat 1919 tarihinde yayınladığı “Arabanın beygirleri nasıl imiş?” makalesinde, Yozgat duruşmaları sanıklarından Boğazlıyan kaymakamı Mehmet Kemal’in bir cani olmakla birlikte, Ermeni Soykırımı’nı düzenleyenlerin elinde basit bir araç olduğu, asıl suçluların ise hâlâ cezalandırılmamış olmalarından öteye, tutuklanmış dahi olmadıklarını vurgulamaktadır. “Kemal Bey kimdir; hakikati araştıracak olursak kanlı bir baltadan ibarettir. Adalet onu işleten eli kesmeli, bu eller, bu beyinler elan aramızda gezip yüyüyor”[45].

“Alemdar” gazetesinin redaktörü, 9 Nisan 1919 tarihinde yayınladığı “Bir müdafaa karşısında” başlıklı makalesinde, Ermeni katliamlarının planlı içeriğini ve planlayan ile ifa edenin ortak olduklarını vurgulamaktadır. “Ortada bir şahsiyet farz edecek olursak ve bu şahsiyetin bir cinayet yaptığını kabul edecek olursak onun düşünen dimağı ile hareket eden kolunu ayıramayız. Buna ne kanun, ne de mantık müsaade eder. Bahattin Şakir şeâmetler doğuran bir dimağ ise, Kemal Bey ve rüfekası bu dimağın matemler hazırlayan bir kolu idiler. Kanun kolu da keser, dimağı da söndürür”[46].

Refi Cevat, bir diğer makalesinde, canilerin layık oldukları şekilde cezalandırılmaları gerektiğini vurgulamaktadır “Bu yazılarımızla doğrudan doğruya adaleti istiyorduk. Adalet demek zulmü yapanın mizan-ı adalette tartılarak cezasını görmesi demektir. (…) Bugün âlem-i medeniyet ve insaniyyet hiçbir zaman deşilmiş barsaklara, oyulmuş gözlere akıtılmış beyinlere karşı lâkaydâne durup seyredemez. Bu feci menâzırı ihdâs edenleri de büyük vatanperver addedemez. Bizim için yapılacak yegâne şey bir unsuru mahva doğru sürükleyen katilleri tgecziye etmektir”[47].

Ermenilerin tehciri ve katliamları sorunu, ateşkes döneminde Osmanlı toplumu ve basını tarafından dile getirilen sert tenkitlerin baskısı altında dönemin Osmanlı meclisinin[48] gündemine de alınır ve sert tartışmalara yol açar[49].

Talat Paşa’nın istifasından sonra (7 Ekim 1918) Osmanlı meclisi, çalışmalarına 21 Aralık 1918’e kadar devam eder[50]. Savaş nedeniyle parlamento seçimleri yapılamadığından dolayı, Meclis-i Mebusan’ın hukuki süresi, 1876 yılı anayasasının 70. maddesine bir öğe daha eklemek sayesinde bir yıllığına uzatılmıştı[51].

1918 yılının Ekim-Kasım aylarında, Meclis-i Mebusan’da ve senatoda en çok tartışılan konu, Osmanlı İmparatorluğu’nu Birinci Dünya Savaşı’na sokmak ve Ermeni katliamları düzenlemek konusunda suçlananların adli sorumluluğa çağrılması konusuydu. İttihatçıların siyasi sahneden görünürde uzaklaşması, özellikle de liderlerinin kaçışı sonrasında, o zamana kadar suskun kalmış olan milletvekilleri, eski hükümetin başına tenkit yağdırmaya başlar.

Ahmet İzzet Paşa’nın 19 Ekim 1918 tarihli oturumda sunmuş olduğu yönetim taslağı sonrasında, Osmanlı parlamentosunda sıkı görüşmeler ve sert tartışmalar başlar. İzzet Paşa’nın, taslağında savaş zamanı gerçekleştirilen suçların araştırılması konusuna taslağında yer vermemiş olduğundan dolayı milletvekilleri, hükümet tarafından sunulan bu taslağı[52], okunduktan sonra sert bir şekilde eleştirirler[53]. Ahmet İzzet Paşa tenkitleri “Biz adalet sözü veriyoruz ve bunu yerine getireceğiz”[54],- diye cevaplar. Yeni tayin edilmiş olan Ahmet İzzet Paşa’nın hazırlamış olduğu taslakta, Ermeniler ile diğer vatandaşların, zamanla eski yerleşim yerlerine dönme izni verilmesi ile her türlü zararın tazmin edilmesi gerekliliğine değinilmekteydi[55].

Meclisin 4 Kasım 1918 tarihli oturumunda da Ermeni katliamlarıyla ilgili gergin görüşmeler yaşanmış, özellikle 1-2 Kasım 1918 gecesi yedi Jön Türk liderinin ülkeden kaçışı sert tartışmalara yol açmıştır. Ermeni katliamları konusu bu oturumda farklı yazılı öneri, başvuru ve soru önergeleri şeklinde gündeme gelmiştir. Böylece, önce Aydın vekili Emanuel Efendi, bu meclisin, eski hükümetin işlemiş olduğu suçlarla bağlantılı olduğunu ve meclis sözcüsü Halil Menteşe de dâhil olmak üzere bazı üyelerinin doğrudan bu suçlara karışmış olduğundan dolayı, meclisin yeniden seçilmesi gerektiği sorusunu ortaya atmıştır[56].

Bu sert tartışmalara 7 Ermeni milletvekili de katılmaktaydı. Kozan (Sis) milletvekili Mateos Nalbantyan, İzmir (Zımürniya) milletvekili Onnik İhsan, Erzurum (Karin) milletvekili Hovsep Madatyan, Halep milletvekili Artin Boşgezenyan, Maraş milletvekili Hakob Khırlakyan, Muş milletvekili Geğam Ter-Karapetyan, Sivas (Sebastia) milletvekili Tigran Parsamyan[57], bu mebusların tümü, İttihat ve Terakki Partisi listesinden seçilmişti[58].

Aynı oturumda, Bağdat sancaklarından biri olan Divaniye’den seçilen milletvekili Fuat Bey’in sunmuş olduğu ve 10 noktadan oluşan takriri, daha sonra savaş dönemindeki hükümet üyelerini sorgulamış olan Osmanlı meclisinin Beşinci Şube’sinin oluşmasına temel oluşturmuştur. Belirtilen önerge, Fuat Bey tarafından daha 28 Ekim 1918 tarihinde sunulmuş olmasına rağmen, Ermeni Soykırımı sorumlularından biri olan, meclis sözcüsü Halil Menteşe tarafından önergenin sürüncemeye bırakılmasından dolayı ancak 2 Kasımda gündeme getirilmiş, görüşülmesine ise 4 Kasımda başlanmıştır[59].

Aydın Vilayeti’nden seçilmiş olan Emanuel Efendi ve iki başka Rum mebus tarafından 4 Kasım 1918 tarihinde, doğrudan Ermeni katliamlarıyla ilgili önerge sunulur. Milletvekilleri, altı noktadan oluşan bu önergeyle Talat ile suç ortaklarının, Ermeni halkına karşı gerçekleştirmiş oldukları şiddet olaylarından ötürü cezalandırılmalarını teklif eder[60]. Önergenin ilk noktasında “Ermeni milletine mensup olmaktan başka suçu olmayan bir milyon insan, aralarında kadın ve çocuklar da olmak üzere, öldürülmüş ve ortadan kaldırılmıştır”,- diye belirtilmekte, beşinci madde ise Ermeni milletvekilleri Zohrab ile Vardges’in katline değinmekteydi[61]. Önergeyi sunduktan sonra söz alan Emanuel Efendi, bu olaylardan sorumlu olanların sayısını sadece 3-4 kişiyle sınırlandırılamayacağını, bu suçların güçlü bir akım tarafından işlenmiş olduğunu vurgular. Mebus, bu olayların sorumlusunun sadece bu akımın da olmadığı, bu akıma destek verenler, hatta tüm milletin olduğunu belirtir[62]. Emanuel Efendi’nin sözleri Türk milletvekillerinin tepkisini çeker. 4 Kasım 1918 tarihli oturumda, Türk ve Ermeni ile diğer milletlerden oluşan milletvekiller arasında konuyla ilgili ilk siyasi çekişme meydana gelir, “…Ermeni mebuslar bazen yumuşak, bazen sert, bazen de manalı veya gizli ifadelerle, Soykırımla ilgili gerçekleştirilmiş olan cürümler için Türk meslektaşlarına meydan okumaktaydı”[63].

Ermenilerin tehciri ve imhasıyla ilgili belirtilen oturumda ikinci bir önerge de Kozan milletvekili Mateos Nalbantyan ve birkaç arkadaşı tarafından takdim edilir. Bu önergeyle, “Tehcir” ve “Emval-ı Metruke” ile ilgili geçici kanunların geçersiz ilan edilmesi talep edilmekte ve bu kanunların anayasaya aykırılıkları belirtilmekteydi. Hükümet adına bu önergeyi cevaplayan içişleri bakanı Ali Fethi Okyar, konuyla ilgili bir inceleme başlatma sözü verir[64].

Ermeni katliamlarıyla ilgili Osmanlı meclisindeki tartışmalar, İzzet Paşa’nın yerine gelen Tevfik Paşa’nın başbakanlığı döneminde de sürer. Görüşmeler 18 Kasım 1918 tarihli oturumda, Tevfik Paşa’nın hükümet taslağının sunulduğu zaman tekrar başlar. Halep Ermeni milletvekili Artin Boşgezenyan, hükümet barış görüşmelerinde gerçekten olumlu netice almak istiyorsa, bunun tek yolunun Ermeni katliamlarının suçlularının mahkûm edilmesi konusunda bazı adımlar atmasından geçtiğini[65], soruşturma başlatmak için başvuruların yapılmasını bekledikleri konusundaki içişleri bakanının açıklaması için ise bu yaklaşımın doğru olmadığını, çünkü şikâyet edecek adam kalmamış olduğunu belirtir[66].

Ermeni kırımları sorununun görüşülmesi 23 Kasım 1918 tarihli oturumda da ele alınmış, bu oturumda Ermeni ve Rum mebuslar İttihat ve Terakki Partisi’yle sınırlanmayarak, Türklerin toplu sorumluluğundan bahsetmişleridir[67].

Aynı oturumda Trabzon vekili Mehmet Emin, Ermenileri, Samsun’a gönderme bahanesiyle mavnalara doldurup denizde boğduklarını açıklayarak, Ermenilerin katliamlarıyla ilgili önemli bilgiler sunmuştur[68].

Diğer oturumda Ermeni milletvekillerinden Mateos Nalbantyan, Ermenilerin imha edilmiş olduklarını ve “Anadolu içlerinin mezaristana çevrildiğini” vurgulayarak, Türklerin bir millet olarak sorumluluktan kurtulamayacaklarının altını çizmiş, sorunun çözümü için tüm suçluların tespit edilip cezalandırılmasını talep etmiştir[69].

Ermenilerin tehciri ve katliamları sorunu Osmanlı senatosunda da görüşülür. Bu sorunla ilgili 19 Ekim 1918[70] tarihinde gerçekleştirilen senatodaki ilk görüşmede senatonun açılışıyla ilgili söz alan senato başkanı (eski İttihatçı önderlerden) Ahmet Rıza, “vahşice öldürülmüş olan Ermenilerden” bahseder[71]. Rıza, iki gün sonra daha ileriye giderek, Ermenilerin, kullanıma sokulan “resmi” siyaset sonucunda “devlet eliyle” imha edildiğini açıklar[72]. 4 Kasım 1918 oturumunda mebuslar kanadında da aynı zamanda, aynı konuyla ilgili sert tartışmalar yaşanır, Ermeni soykırımı döneminde başbakanlık yapmış olan ve senato üyesi Sait Halim Paşa, senatoya vermiş olduğu önergeyle gerekli olan soruşturmanın gerçekleştirilmesi için Yüce Divan kurulmasını önerir[73]. Senato üyeleri, Çürüksulu Mahmut Paşa’nın önergesini kendilerine yol gösterici olarak kabul ederek, o anda senatoda var olan yedi komisyonun haricinde, senatonun 5 farklı büyük komisyonlarının üyelerinin katılımıyla yeni bir özel komisyon (Encümen-i Mahsus) oluşturulmasına karar verir[74]. Sekiz kişiden oluşan bu komisyona, aynı meclisin Beşinci Şubesi’ne[75] yüklenmiş olduğu gibi, savaş esnasında işlenen cürümlerle ilgili hükümet soruşturmasını yürütme görevi verilmişti.

Senato tarafından düzenlenen bu özel komisyonun çalışmaları, 9 Kasım 1918’de, nihai raporu ise 14 Kasımda sunulmuştur. Komisyon, Çürüksulu Mahmut Paşa’nın elindeki verileri açıklama kararı alır, fakat tüm bu girişimler, 21 Aralık 1918’de Osmanlı parlamentosunun lağvedilmesi nedeniyle sonuçsuz kalır[76].

Böylelikle hem Osmanlı basını, hem meclisi, hem de senatosunda yer bulan bu sert tartışmalar esnasında, Ermeni Soykırımı olgusu kanıtlanmış ve diğer cürümler ve yolsuzluklar haricinde, Ermenilerin tehciri ile katliamlarını düzenlenme konusunda, savaş döneminde ülkeyi yönetmiş olan Sait Halim ve Talat Paşa’ların hükümet üyelerini soruşturacak olan Osmanlı meclisinin Beşinci Şubesi oluşturulmuştur.

Türkçeye çeviren: Diran Lokmagözyan

Akunq.net


 

[1] Шамсутдинов, Национально-освободительная борьба в Турции, 1918-1923 гг,1966, с. 15.

[2] Dadıryan V., Haykakan tseğaspanutyunı khorhrdaranayin yev patmagitakan knnarkumnerov, (Parlamenter ve tarih-bilimsel irdelemeler açısından Ermeni soykırımı), “Paykar”, Massachussets, 1995, s.5.

[3] Akçam T., İnsan Hakları ve Ermeni Sorunu. İttihat ve Terakki’den Kurtuluş Savaşı’na, 2. Baskı, İmge Kitabevi, İstanbul, 2002, s. 390.

[4] A.g.e., s.388. Türk gazeteci ve cumhuriyet dönemi milletvekillerinden Falih Rıfkı Atay’ın, anılarında belirtmiş olduğu gibi, “O zamanlar insanlara vurulan damga “adam” kelimesiydi. Cemal Paşa’nın adamı, Enver Paşa’nın adamı, Talat Paşa’nın adamı… Bunların her birinin de kendi “adamları “ vardı. Gruplar genişlediğinde artık Enver Paşa’nın tayfası, Talat Paşa’nın tayfası, Cemal Paşa’nın tayfası denmeye başlandı”, bk. Atay F.R., Zeytindağı, Bateş, İstanbul, 1981, s. 38.

[5] Dadrian V., Akçam T., “Tehcir ve Taktil”, Divan-ı Harb-i Örfî Zabıtları, İttihad ve Terakki’nin Yargılanması 1919-1922, Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2008, s. 6. 

[6] Akçam T., İnsan Hakları ve Ermeni Sorunu, s. 390.

[7] A.g.e., s.391.

[8] A.g.e.

[9] Tunaya T.Z., Türkiye’de Siyasal Partiler, Cilt 3, İttihat ve Terakki, Bir Çağın, Bir Kuşağın, Bir Partinin Tarihi, İletişim Yayınları, İstanbul, 2000, s. 40.

[10] Selek S., Anadolu İhtilali, Cilt 1, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2000, s. 40. Kısa süre sonra İzzet’in yerine Ahmet Tevfik geçer.

[11] Nadi Y., Kurtuluş Savaşı Anıları, Erdini Basım ve Yayınevi, İstanbul, 1978, s. 8. 

[12] Kocahanoğlu O.S., İttihat Terakki’nin Sorgulanması ve Yargılanması (1918-1919), Temel Yayınları, İstanbul, 1998, s. 18. 

[13] A.g.e.

[14] Doktor Nazım, partinin kurucularından biri ve en nüfuzlu üyesi olarak, aynı zamanda teşkilatın arşivcisi olmuştur. partinin tüm arşivi Nazım’ın elinde bulunmakta olup, bu arşivin yok olması da Nazım’la ilişkilendirilmektedir, bk. Bleda M.Ş., İmparatorluğun Çöküşü, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1979, s. 112. Parti Merkez Komitesi genel sekreteri Mithat Şükrü, bu olguyu İttihat ve Terakki Partisi üyeleri yargılamasının 4 Mayıs 1919 tarihli ikinci oturumunda da tasdik etmiştir, bk. Takvîm-i Vekayi, 8 Mayıs, 1919, s. 20.

[15] Kocahanoğlu O.S., İttihat Terakki’nin Sorgulanması ve Yargılanması (1918-1919), s. 18.

[16] Авакян А. Геноцид 1915 г.: Механизмы принятия и исполнения решений/ НАН РА, Музей Геноцида армян / [Отв. ред. Г. Р. Симонян], Ереван: Гитуцюн, 1999, с. 14.

[17] A.g.e., s.16-17.

[18] A.g.e., s.31. Bu iddianın kanıtı, Ermeni Soykırımı planını esas düzenleyen ve uygulayanlardan biri olan Behaettin Şakir’in, 1913 yılındaki Batı Ermenistan’ı ziyareti ve valilere emirler ihtiva eden gizli zarfların teslimidir, bk. Avagyan A., 1915 t. tseğaspanutyan nakhapatrastakan pulits Behaeddin Şakiri aytsn arevelyan nahangner, (1915 yılında Soykırımın ön hazırlık aşamasında, Behaettin Şakir’in doğu vilayetlerini ziyareti), Turkagitakan yev Osmanagitakan hetazotutyunner IV, Yerevan, Asoğik, 2006, s.245-251.

[19] Azınlıkların tehciri, mübadelesi ve kovulması fikirleri, daha 1909 yılında Doktor Nazım’ın “Journal de Salonique” gazetesine vermiş olduğu mülakatta, İttihat ve Terakki Partisi bünyesinde dolaşıma girerek, görüşülmüştür, bk. Bayur Y.H., Türk İnkılâbı Tarihi, Cilt 1, Giriş: Berlin Muahedesinden Trablus-Garp Savaşına Kadar, Maarif Matbaası, İstanbul, 1940, ss. 305-306. 

[20] Osmanlı Belgelerinde Ermeniler (1915-1920), T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Ankara, 1994, s. 20.

[21] Ermenilerin tehcir edilmesiyle ilgili kararın kabulü esnasında yer bulan bir dizi hukuk ihlalleri, daha sonra Osmanlı meclisinin Beşinci Şubesi tarafından gerçekleştirilen soruşturmaları esnasında ortaya çıkartılıp tenkide uğramıştır. Enver’in “Yok kanun, yap kanun” yaklaşımı ile savaş zamanında, aralarında “Tehcir” ve “Emval-i Metruke” kanunlarının da bulunduğu, çok sayıda geçici kanun “Kavanin-i Muvakkatiye” ilan edilmiş olduğunu belirtmek gerekir.

[22] Dadıryan V., Haykakan tseğaspanutyunı khorhırdaranayin yev patmagitakan knnarkumnerov, (Parlamenter ve tarih-bilimsel irdelemeler açısından Ermeni soykırımı) s.20.

[23] Soykırımdan hayatta kalan araştırmacı Haykazn Ğazaryan’ın belirttiğine göre, Tehcir hakkında kanun aslında 8 maddeden oluşmuş olup, bunlardan 5’i, Ermeni mallarına el koymakla ilgili olduğundan dolayı gizli tutulmaktaydı, bk. Ğazaryan H., Tseğaspan turkı (Soykırımcı Türk), Hamazgayin matbaası, Beyrut, 1968, s.328.

[24] Bardakçı M., Talât Paşa’nın Evrak-ı Metrûkesi, İstanbul, Everest Yayınları, 2009, s. 25-26. Տե’ս նաև` “Meclis-i Vükela’nın Tehcir Kararı”, 30 Mayıs 1915, Osmanlı Belgelerinde Ermeniler, ss. 30-32.

[25] Safrastyan R., Osmanyan kaysrutyun, Tseğaspanutyan dsragri dsagumnabanutyunı (1876-1920) (Osmanlı İmparatorluğu, Soykırım planının menşei), Yerevan, 2009, s.174-176.

[26] İttihat ve Terakki Partisi’nin adını lekelememe, tehciri haklı kılma, tehcir edilenlerin imha edilmesi sorumluluğundan kaçınarak, bu sorumluluğu sadece birkaç şahsın üzerine yıkma yaklaşımı Talat Paşa’nın anılarında da görülmektedir. Anılarını yazma konusundaki esas etken de bu olmuştur, bk. Herbert A., Ben Kendim. A Record of Eastern Travel, Hutchinson, London, 1924, pp. 323-324.

[27] Çavdar T., Talât Paşa, Bir Örgüt Ustasının Yaşam Öyküsü, 4. Baskı, İmge Kitabevi, İstanbul, 2001, s. 402. 

[28] Talât Paşa’nın Hatıraları, H. Yalçın’ın Önsözüyle, Yeni Matbaa, İstanbul, 1958, s. 59. 

[29] Osmanlıca ve İstanbul’da faklı dillerde yayınlanan basının sütunlarında yayınlanan yazıların belli bir kısmı, Griker (Grigor Kerkeryan) tarafından yayınlanmıştır. Bk. Griker, Yozğati hayaspanutyan vaveragrakan patmutyunı (Yozgat Ermenileri katliamının belgesel tarihi), New York, 1980, s.11-67. Gazetelerde yayınlanan makaleler, C. Kirakosyan, “Yeritturkerı patmutyan datastani arac” (Jön Türkler tarihin yargısı önünde), Yerevan, 1983, çalışmasının üçüncü cildinde ayrıntılı bir şekilde incelenmiştir.

[30] Akçam T., İnsan Hakları ve Ermeni Sorunu, s. 397.

[31] Bu konuda daha ayrıntılı olarak bk. Anumyan M., Meds yeğernı havastoğ vkayutyunner osmanyan “Alemdar” oratertum (Osmanlı “Alemdar” gazetesinde, Soykırımı belgeleyen tanıklıklar), “Banber Hayastani arkhivneri”, No 1 (107), Yerevan, 2006, s.310-317.

[32] Bu kitaplar Ermeniceye de çevrilip yayınlanmıştır, bk. Ahmet Refik, Yerku komite, yerku voçir (İki komite, iki kıtal), Türkçeden tercüme eden ve önsözü yazan S. P. Muratyan, Ermenistan Cumhuriyeti Bilimler Milli Akademisi, Ermeni Soykırımı müze-enstitüsü, Yerevan, 1998, Hasan Amca, Teğahanutyun yev voçınçatsum (teğahanutyan irakan patkerı) (Tehcir ve imha (tehcirin gerçek yüzü)), Osmanlıcadan tercüme eden, önsözü ve dipnotları hazırlayan A. G. Avagyan, Ermenistan Cumhuriyeti Bilimler Milli Akademisi, Ermeni Soykırımı müze-enstitüsü, Yerevan, 2007.

[33] Anumyan M., belirtilen çalışma, s.312-313.

[34] Dadrian V., Akçam T.,  “Tehcir ve Taktil”, s. 11.

[35] Osmanlı Mebusan Meclisi Reisi Halil Menteşe’nin Anıları, Hürriyet Vakfı Yayınları, İstanbul, 1986, s. 239. 

[36] Halil Paşa, İttihat ve Terakki’den Cumhuriyet’e Bitmeyen Savaş, Derleyen: Taylan Sorgun, Kamer Yayınları, İstanbul, 1997, s. 274. 8 Ağustos 1919 tarihinde hapisten kaçan Halil Kut, İttihat ve Terakki Partisi üyeleri davasının iddianamesinde Teşkilat-ı Mahsusa üyesi olarak belirtilmektedir, bk. Takvîm-i Vekayi, No 3540, 5 Mayıs 1919, s. 5. 

[37] Dadrian V., Akçam T., “Tehcir ve Taktil”, s. 11.

[38] Akçam T., İnsan Hakları ve Ermeni Sorunu, s. 395.  

[39] Akşin S., İstanbul Hükümetleri ve Milli Mücadele, Öztürk Matbaası, İstanbul,  1983, s. 199. 

[40] Bu suçlamayla bakılan ilk dava olan Yozgat davası, 5 Şubat 1919 tarihinde başlamıştır.

[41] “Alemdar’da” yayınlanan bu makalenin tam tercümesi için bk. Anumyan M., Yozğati yev Trapizoni teğahanutyan u kotoradsneri datavarutyunnerı ıst “Alendar” oraterti (“Alemdar” gazetesine istinaden Yozgat ve Trabzon tehcir ve katliamları davaları), “Ermeni Soykırımı tarihi ve tarih yazımı konuları”, No 9, Yerevan, 2004, s.72-74.

[42] Ahmed Kadri, Divan-ı Harb-i Reisi Nazım Paşa Hazretlerine Açık Mektup, “Alemdar”, 25 Nisan 1919.

[43] Refi Cevad, Tehcîr ve Taktil Münasebetiyle, “Alemdar” 14 Şubat 1919.

[44] A.g.e.,

[45] Refi Cevad, Arabanın Beygirleri Nasıl İmiş?, “Alemdar”, 20 Şubat 1919.

[46] Refi Cevad, Bir Müdafaa Karşısında…, “Alemdar”, 9 Nisan 1919.

[47] Refi Cevad, Ne Diyoruz, Ne İstiyoruz, “Alemdar”, 10 Nisan 1919.

[48] Osmanlı Meclisi, biri mebuslar kamarası, diğeri ise senato olmak üzere iki kısımdan müteşekkildi.

[49] Osmanlı meclisinde yapılan görüşmelerle ilgili daha ayrıntılı olarak bk. Dadıryan V., Haykakan tseğaspanutyunı khorhırdaranayin yev patmagitakan knnarkumnerov, (Parlamenter ve tarih-bilimsel irdelemeler açısından Ermeni soykırımı).

[50] Tunaya T. Z., Türkiye’de Siyasal Partiler, cilt III, s. 654.

[51] Kocahanoğlu O. S., İttihat Terakki’nin Sorgulanması ve Yargılanması, s. 26.

[52] Ata F., İşgal İstanbulu’nda Tehcir Yargılamaları, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 2005, ss. 21-22.

[53] Akçam T., İnsan Hakları ve Ermeni Sorunu, s. 398.

[54] A.g.e., s.399.

[55] Ata F., İşgal İstanbulu’nda Tehcir Yargılamaları, s. 21.

[56] Akçam T., İnsan Hakları ve Ermeni Sorunu, s. 400. 

[57] Dadıryan V., Haykakan tseğaspanutyunı khorhırdaranayin yev patmagitakan knnarkumnerov, (Parlamenter ve tarih-bilimsel irdelemeler açısından Ermeni soykırımı), s.12.

[58] Dadrian V. , Akçam T., “Tehcir ve Taktil”, s. 21. Osmanlı senatosu üyesi Ahmet Refik, Ermenilerin imhasına adanan kitabında, Anadolu Ermenilerinin Der-Zor’a sürülüp imha edilirken, Ermeni mebusların İstanbul’da Talat ve Ermenilerin imhasını düzenleyen diğer İttihatçı liderler ile iyi ilişkiler içinde olduklarından dolayı hayretlerini dile getirmekteydi, bk. Refik A., Kafkas Yollarında. İki Komite İki Kıtal, İstanbul, Temel Yayınları, 1998, s. 177.

[59] Dadrian V. , Akçam T., “Tehcir ve Taktil”, s. 21.

[60] Akçam T., İnsan Hakları ve Ermeni Sorunu, s. 401. 

[61] Ermeni mebuslardan Grigor Zohrap ve Vardges Serengulyan’la ilgilidir. A.g.e., s.401-402.

[62] Akçam T., İnsan Hakları ve Ermeni Sorunu, ss. 403-404.

[63] Dadıryan V., Haykakan tseğaspanutyunı khorhırdaranayin yev patmagitakan knnarkumnerov, (Parlamenter ve tarih-bilimsel irdelemeler açısından Ermeni soykırımı), s.19.

[64] Akçam T., İnsan Hakları ve Ermeni Sorunu, ss. 405-406.

[65] A.g.e., s.409.

[66] A.g.e., s.409-410.

[67] A.g.e., s.411-412.

[68] A.g.e., s.414.

[69] A.g.e., s.415-416.

[70] Ata F., İşgal İstanbulu’nda Tehcir Yargılamaları, s. 30.

[71] Dadrian V. , Akçam T., “Tehcir ve Taktil”, s. 32. 

[72] A.g.e.

[73] A.g.e., s.32.

[74] A.g.e.

[75] A.g.e.

[76] A.g.e., s.37.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *