Soykırımın İlk Günleri Diran Mesropyan’ın Ağzından Vartan Gadaryan

Soykırımın İlk GünleriKara sabahtı. Haftanın hangi günü olduğunu bilmiyorum. 1915’in sonbaharındaydı. Şaşkın bir şekilde uykumuzdan fırladık. Sabah erkenden, bahçelerin içinden atların kişnemeleri duyuluyordu. Hava aydınlandı. Köy ayaktaydı. Ayakta ve sessizdi, ölüm sessizliğinde. Hepimizin üzerine kara, korkunç bir ürperti çökmüştü. Kuşatılmıştık. Üç yüzün üzerinde asker, bağları ve bahçeleri, Kürtler ise Kayrat ve Larver’i, Havav’ın çevresindeki tepeleri tutmuştu. Kaymakam, yanında 40-50 askerle Gasparların harmanına gelmişti. Öğlen olur ve kaymakamla köy arasında hiçbir olay veya ilişki olmaz. Daha sonra iki tanıdık asker M. Mesropların evine gelip, muhtarı, Anto’yu ve daha başkalarını kaymakamın yanına gitmelerini önerir. Hayatının en zevkli günlerini Havavlılarla şarap ve rakı masaları etrafında geçirmiş olan zat, köye girmekten çekinip, Anto’dan dostça 30 büyük ve bazı küçük silahları (mavzer ve altıpatlar) kendisine teslim edilmesini rica edip, karşılığında hemen köyü terk edeceği sözü verir. İsteği yerine getirilir. Bu durumdan yüreklenen komiser yüzlercesini daha talep eder. Gece, 300 askerle köye misafir olur. Her eve bir-iki asker davet edilir. Bazı köylü gençler, çıkmaz durumları için bir hal çaresi bulmak amacıyla kısa bir toplantı düzenlerler. Bazıları, artık bardağın taşmakta olup, tehlikenin savuşturulamaz olduğunu belirterek, davetsiz misafirleri boğmak veya zehirlemeleri yolunda tüm evlere haber verilmesini, ardından da köyü kuşatmış olan Kürtlerin ve diğerlerinin işlerini kendilerinin halledeceklerini önerirler. Yaşlılar ve temkinliler ise bekleyip, ümitlerini ittihatçı dostları kaymakamın inayetine bağlamalarını telkin eder. Lakin o kurnaz canavar, ikinci günün sabahında köyün tanınmış şahıslarından Tovmas Celal’ı, Vahan Papaz’ı ve diğerlerini gizlice şehre gönderip, gençlerin hemen-hemen tümünü kiliseye doldurup etrafını askerlerle kuşatır. Perde açılmıştır. Korkunç ve görülmemiş işkenceler başlar. Gençler, dört asker eşliğinde tek-tek yukarı çeşmeye götürülüp, değirmenin oluğunda paçavra gibi ıslatılıp, ayaklarında ve başlarında kırıklarla geri getirilir. Komiser amacına ulaşmıştı. Üçüncü günü, köyün göze çarpan gençleri zincire vurulmuş bir halde, 4 kağnı ve birkaç eşeğe silah yüklenmiş olarak şehre (Balu/Palu) götürülür.

Köyün kuşatması kaldırılır. Havav nefes alır, daha doğrusu gelecek olan korkunç eziyetlere dayanabilmesi için nefes aldırılıyordu. Sıra Palu’nun diğer köylerindeydi. Det, Khoşmat, Nerkhin ve Nıpşin sistematik olarak aynı akıbete uğrar. Şehre götürülen Havavlı gençler on beş gün sonra atların kuyruklarına bağlı olarak, burunları ve kulakları kesilmiş, saçları yakılmış, yüzleri parçalanmış bir şekilde köye getirilir. Büyük acı daha gelecekti. Daşnakların silahlarının ve belgelerinin yeri ele verilmişti. Havav’ın pisliği Içpo, Tefo’nun direktifiyle komiserin karşısına çıkarak köyün tüm saklı silahlarının yerini gösterir. Falaka başlar. Alman-Türk ittifakının ortaya koyabileceği en vahşi ve adi yöntemlerle, en korkunç ve utanası işkenceler uygulanır. Daşnak delikanlılardan Sisak kuyuya atılıp üstüne taşlar atılır. Kanlar içinde ve yarı baygın çıkartılıp ilaçlarla kendine getirilir. Cellâtlar tekrar işe başlar, tırnakları çekilir, kulakları burnu, dudakları kesilir, ardından ayak parmaklarından başlayarak parça-parça doğrarlar. Boğos, Onnik ve diğerleri de aynı şekilde şehit edilir. Nanaların evi kuşatılır, Manuk’u yakalayıp karısı ve çocuklarının gözü önünde şeytanca işkencelerine başlarlar. Daha sonra üzerine gaz dökerler, fakat şaşılacak şekilde karısı ve çocuklarının ağlaması ve acısı kaymakamı insafa getirerek Manuk’u tamamen haşat edilmiş şekilde şehre gönderilmesiyle yetinilir. Tabii o da diğerleriyle aynı yolu paylaşıp, Fırat Nehri’ni boylayacaktı. Cinayetler ve aramalar genişler. Pıkhların evinden yerel komitenin belgeleri bulunur, bir başka evden dinamit, Taç at’ın ve komşu evlerden 4-5 tahta top, yukarı çeşmenin başından 8 teneke barut. Açpar’ın önderliğinde şüpheli bahçeler kazılıp önemli miktarda silah ele geçirilir. Bir tarafta kaymakam ve komiser, iki kana susamış kasap kanlı faaliyetlerine devam ederken, diğer taraftan başkaları ellerine geçirdikleri gençleri şehre götürüp yollarda geçici bir süre çalıştırdıktan sonra Balu mezbahasına, ardından köprüye ve nehre götürürler. Zavallı Fırat, ne kadar kan ve katliam gördün, istemeden ne kadar ceset aldın kucağına. İşte, binlerce işkence edilmiş ceset parçaları, Nukek’in (Fırat’ın ortasında sudan dışarı sivrilen bir kaya) önünde dolarak senin akıntının önünü aldı. Kanlı sularını yükselt ve yak kıyılarında serpilmiş yaban arısı inlerini.

Sadece bir avuç genç Hacı’nın (Pağtasar Adamayan) önderliğinde canlarını kurtarıp Mıkhsun ağber’e, manastırın bulunduğu dağın mağaralarına sığınır. Bu kaçış komiserin gözünden kaçmaz. Komiser, çocuklar ve erişkinlerle ilgilenme işini (15-45 yaş), onları askere götürme bahanesiyle Palu’ya götüren kaymakama bırakıp askerler ve başıbozuklardan müteşekkil yüz kişilik bir birlikle gençleri kuşatır. Mığsun ağber’e sığınan gençler bir haftadan uzun bir süre askerlere ve başıbozuklara kahramanca direnip, düşmana önemli kayıplar verdikten sonra açlık ve mermi eksikliğinden dolayı çatışmaya devam edemediklerinden hemen oracıkta öldürülürler. Sadece Hacı, güruha karışıp ortadan kaybolmayı başarır. Oğullarıyla birlikte kurtulur ve günümüzde Dersimde bulunmaktadır. Havav trajedisinin ikinci perdesidir bu. Köy ölüm sessizliğindedir ve 15 yaşın üzerinde erkek kalmamış, sadece Anto, köyün muhtarı olarak hayattadır. Henüz yağma yoktur.

Kaymakam ve komiser hunharca başarılarından memnun, tamamıyla korkusuz ve sakin bir şekilde şehre döner. Gözlerinde bir diken olarak duran Hav av’ı, beklenmedik bir başarı ve önemsiz kayıplarla küle dönüştürmüşlerdi. Hav av’ın, diğer küçük köyler için iyi bir örnek teşkil edeceğini, Hav av’ın artık onlara öncülük edemeyeceğinden dolayı onlardan artık korkmaya gerek kalmadığını iyi biliyorlardı. Bu silah arama denemesi büyük köyde çok başarılı olmuştu. Aynı şekilde ve daha hunhar ve utanmaz bir şekilde Dest, Khoşmat ve Kaş köyleriyle davranırlar. Bu köylerin kadınları da erkeklerle aynı akıbeti paylaşır. Ağızlarından sır alabilmek için bazılarını baş aşağı asar, diğerlerinin göğüslerini keser ve donlarına kedi atarlar. Pakh’ta kadınlar en aşağılık aramalara maruz kalır. Aralarında kadın kılığında buldukları erkeklerin en büyük parçası kulakları kalmıştır. Fırat’ın kıyısında bulunduklarından dolayı şehirlilerin (Palu) sesi fazla uzağa gitmez. Onların sonunu da tahmin etmek kolaydır. Üçüncü hafta içinde talan başlar. Dersimliler, Havav ve Kayrtutsitev köylerinin sürülerini götürür. Sahipsiz kalmış köyün korunması için rica etmek niyetiyle Anto kaymakama gider. Kaymakamın kendisi, elinde bulunan askerlerle, köyün savunmasını şahsen ele almak için Havav’a gelir. Kendi ifa ettiği kırımı halka savaş gereği olarak yutturmak, onları rahatlatmak ve daha kim bilir ne tür şeytanca düşüncelerle yüz kadar Dersimli tutuklar, köylülerin gözü önünde iyi bir dayak attıktan sonra halkın dayağına ve hakaretlerine terk eder.

Kaymakam, aynı gün, zincire vurulmuş Dersimlilerle birlikte, Havas’ın korumasını, havaya kurşun sıkmaya başlayan Kurumlulara bırakarak şehre döner. Dersimliler, soydaşlarına yapılan bu hakaretleri duyunca, intikam duygularıyla dolu olarak Havav’a saldırır, fakat Allahtan akıllı Kürtler hırslarını Havavlılar yerine Kurumlulardan çıkarmasını bilir. İki aşiret arasında çatışma başlar. Havav’ın harmanları savaş alanına döner. Talana ara verilir ve halk bu fırsattan faydalanarak aklının estiği yöne kaçar. Dersimlilerin asaletine güvenenler o tarafa kaçar ve kurtulur, sahte dostları Kurumluların tarafına kaçan çoğunluk ise katledilir. Gece bastırır. Kurumlu Kürtler mevzilenerek köyün aşağı mahallelerini yağmalar, Dersimliler ise yukarı mahalleleri. Ertesi sabah köyde artık iki genç haricinde hiçbir Ermeni kalmamıştır, (biri, Pağtik Keçyan) bu gençler beceriklilikleri sayesinde Kürt kılığına girip yağmaya katılmayı başarır. Bu olaylardan bir süre sonra Dersimliler, bazı kurtulmuş Ermeni gençlerini de aralarına alarak bize komşu Kürtlere saldırıp ondan fazla köyü yerle bir eder. Havav’ın tarlalarının sınırlarına kadar ulaşırlar, fakat hükümet orduyu onlara karşı getirip geri püskürtür. Dersimlilerin Ermenilere yönelik yakınlığını göstermek için bir örnek vermek gerekir.

Kaymakam tarafından aşağılayıcı bir şekilde dövülen, ardından da Havavlı kadınların dayağına maruz kalmış bir Dersimli, daha sonra bazı Havavlıları kurtarmıştır, bu arada bu satırların yazılması için anlatanı da. Günümüzde Dersim’de kalan Havavlılar şunlardır; Pağtasar Aramyan ve çocukları, Artaşes Khanlıyan, karısı ve çocuğu, Boğos, Garabed, Mardiros ve Andrias Mesropyanlar aileleriyle (eşleri), Vahan Der-Stepanyan ve karısı, Bağtasar Tarpinyan, Bağtasar Keçyan, Vartan Dıntikyan, Susluların Gro’su, Parseğ, Tığtiğ Vardan, İskuhi Der-Mıkhseyan, Sırpik Hambardzumyan, Margarit Hambardzumyan, bayan Khatun Leylekyan, Varduhi Nemtsyan (Amerika’ya gitti), Diran Mesropyan (Tiflis), Aram İstikyan, karısı ve çocukları (Erzurum). Dzet Köyü’nden ise Sargis Bayraktar, Garnik Masoyan, Sedrak Galoyan, Mariam Aramyan ve çocukları.

http://www.aykiridogrular.com/haber-728-Soykirimin-Ilk-Gunleri–Diran-Mesropyanin-Agzindan-Vartan-Gadaryan.html

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *