Edebiyat doktoru
Batı Ermenileri Araştırma Merkezi müdürü
Osmanlı İmparatorluğu’nda Ermenilerin zorla İslamlaştırma siyaseti 300 yıllık bir maziye sahip olmakla birlikte, 1915-1918 yıllarında Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşayan Ermeni ve diğer Hıristiyan halkların soykırım, katliam, tehcir ve kısmen de zorla İslamlaştırılmaya tabi tutulması, ülkenin etnik-dini görünümünün temelden değişmesine yol açmıştır.
1923 yılında, Ermenilerin İslamlaştırılma ve Türkleştirilmesinin yeni etabı başlar ve Cumhuriyet Türkiye’sinin resmi politikası haline gelir. Bu durum, iki ünlü devlet adamının, aşağıda belirtilen sözlerinde en iyi şekilde dile getirilmektedir “Biz açıkça milliyetçiyiz. Milliyetçilik, bizi birleştiren tek nedendir. Türk çoğunluğunun yanında diğer unsurların hiçbir etkisi yoktur. Her ne pahasına olursa olsun, ülkemizde yaşayanları Türkleştirecek, Türklere ve Türkçülüğe karşı çıkanları yok edeceğiz.” (Türkiye başbakanı ve ilerdeki cumhurbaşkanı İsmet İnönü, 1925 yılında yaptığı bir konuşmasından), “Biz Türkiye denen dünyanın en hür ülkesinde yaşıyoruz. Mebusunuz inançlarından samimiyetle bahsetmek için buradan daha müsait bir ortam bulamazdı. Onun için hislerimi saklamayacağım. “Türk” bu ülkenin yegâne efendisi, yegâne sahibidir. Saf Türk soyundan olmayanların bu memlekette tek hakları vardır; hizmetçi olma hakkı, köle olma hakkı. Dost ve düşman, hatta dağlar bu hakikati böyle bilsinler.” (Türkiye Cumhuriyeti adalet bakanı Mahmut Esat, 1930 yılında yaptığı konuşmasından).
Bu siyaset, tüm Türkiye vatandaşlarının Türk olduğuna dair anayasa maddesi sayesinde resmiyet kazanmıştır.
Ermenilerin Türkleştirilmesi ve İslamlaştırılmasının netice vermediği durumlarda sosyal, ekonomik ve daha farklı mekanizmalar sayesinde onlardan kurtulma alternatifleri uygulanmaktaydı. Bu durumun en belirgin ifadesi, Varlık Vergisi kanunu uygulanmasında kendisini göstermektedir.
Lakin tarih, çok sayıda Ermeni, Süryani, Rum ve Yahudi’nin ülkeyi terk etmesine rağmen, Türkiye yöneticilerinin, gayrimüslimlerden nihai olarak kurtulmayı başaramadığını kanıtlamaktadır. Sonuçta, zorunlu asimilasyon ve İslamlaştırma siyaseti, ortak Türk kimliği hayalinin içerden yıkılmasına yol açmıştır.
Bu süreçlerin yol açtığı faktörlerden bazılarını özellikle vurgulamak gerekir
- Kürt silahlı mücadelesi
- SSCB’nin yıkılması
- AB’ne üye olma siyaseti
Tüm bunlar, belli oranda söz ve basın hürriyetinin oluşmasına, ulusal-dini sorunlar ve insan haklarının ele alınmasına ve Batıcı demokratlar ile yönetimdeki İslamcıların giderek Kemalizm’den uzaklaşmasına vs. yol açmıştır.
Milli, insani, dini ve eğitim ayrımcılığına son verme konusundaki ilerici Türk aydınlar, Avrupa Birliği, diğer ülkeler ve farklı uluslar arası teşkilatların talepleri ve çağrıları, ülke yöneticilerini çelişkili durumlara gark etmekte, milliyetçi çevreleri ise açık tepki vermeye itmektedir. Bu çelişkili durumların en açık ifadesini, başbakan Erdoğan’ın tutumunda görmekteyiz.
Erdoğan, 2009 Martında Hakkâri’de “Tek dil, tek millet, işine gelmeyen çeker gider (Milliyet, 13-3-2009)”,- dedi, Mayıs ayında yapılan parti kurultayında ise “Yıllarca farklı etnik kimlikte olanlar ülkemizden kovuldu. Bu aslında faşizan yaklaşımın sonucuydu” (Radikal, 24-5-2009)”,- yaklaşımıyla herkesi şaşırttı.
Lakin görünür olumlu ilerlemelere karşın, birleşen milliyetçi cephe (on yıllar boyunca Ermenilerin varlığını inkâr eden farklı resmi ve gayri resmi kuruluşlar, siyasi güçler, basın ve aydınlar) son yıllarda, her yerde İslamlaştırılmış Ermeni keşfetme konusunda çaba sarf etmekten geri durmayarak, Halaçoğlu sayesinde bu insanların sayılarını bir buçuk milyona ulaştırmışlardır.
Sayı o kadar da olabilir, ondan fazla veya az da olabilir. Lakin sorun, sayının büyük olmasından ziyade, sözde, Türkiye’nin bütünlüğünü tehdit eden ve onlardan gelebilecek tehlikededir.
Türk toplumunda Ermeni karşıtı yaklaşımlar depreştirme vasıtasıyla iç düşman imgesi yaratıp, milliyetçi cephenin buna karşı bütünleşmesine niyetlenmenin, uzağa giden amaçları olduğu aşikârdır.
Kısa vadeli amaç, Türkiye’de yaşayan İslamlaşmış Ermeniler (ve diğer milletlerin) arasında görülen benliğine dönme uyanışını boğmaktır. Bu konuda İslamlaşmış Ermenileri hedef haline getirmek, Ermeni-Türk ilişkilerinde bir yandan Ermeni Soykırımı’nın tanınıp, telin edilmesi talebi, diğer taraftan ise Türk yönetiminin inkârcı politikası gereği yeni bir şekil elde eden tarihi sorunla ilişkilidir.
Bu siyasetin desteklenmesi, tehlikeli gelişmelere gebe olup, ancak ilerici siyasi güçler ve aydınların çabalarının birleştirilmesi sayesinde bundan kaçınmak mümkündür.
Leave a Reply