“California Courier” gazetesi
yayıncısı ve yönetmeni
Adana’daki Ermeni kıyımlarıyla ilgili Türkleri telin eden ve Mısır’ın İslam din büyüğü tarafından 1909 yılında yayınlanan fetva ile ilgili geçen haftalık yazı geniş çapta ilgi uyandırdı.
Yazı Pakistan, Hindistan, İsrail, Fransa, Rusya, Lübnan, Ermenistan ve ABD gibi farklı ülkelerin internet sayfalarında yer buldu.
Yazılarım hayli sık tercüme edilip, Türk haber kuruluşlarında yayınlanmış olmasına karşılık, geçen haftanın makalesi tüm rekorları geride bıraktı.
Makalem, kısaltılmış olarak onlarca Türkçe gazete ve internet sayfasında yayınlandı. Bunun haricinde, tanınmış köşe yazarı Taha Akyol tarafından “Hürriyet” gazetesinde, “CNN-Türk”te ve farklı yayın organlarında geniş bir tekzip yayınlandı. Akyol, sadakatini “Bozkurtların” önderi, radikal milliyetçi Alpaslan Türkeş’ten, cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve partisi, İslamcı “Adalet ve Kalkınma Partisi”ne doğru kaydırmış olan sağcı bir gazetecidir. Akyol, beni “Ermeni diasporasının kudurmuş yöneticilerinden biri” ve “saldırgan Taşnak” olarak betimlemektedir.
Akyol, benim “radikal” bir Ermeni olduğumu Türk okurlarına kanıtlamak niyetiyle, bölgede öngörülmeyen gelişmelerin meydana gelip, yönetim boşluğu yaratıldığı durumunda, Ermenilerin de günlerden bir gün Batı Ermenistan’a sahip olabileceklerini yazmış olduğum ve daha önce yayınlanmış bir makalemden alıntı yapmaktadır.
Eski Türk elçisi Ömer Engin Lütem de, Batı Ermenistan’ı ile ilgili görüşlerimi telin etme konusunda Akyol’la birleşmiştir. Beni “radikal milliyetçi” olarak anan Lütem, aynı zamanda da “diasporalı Ermeniler tarafından hayran olunarak, makaleleri sıklıkla okunan” bir şahıs olarak takdim etmekte, “değerli yazılar kaleme aldığından ve Ermeni diasporası üzerinde etkili olduğundan dolayı kendisini ciddiye almak gerekmektedir” demektedir. Akyol, Adana’daki Ermeni kurbanların sayısını asgariye indirip, Ermeni kıyımlarını sahte bir şekilde Ermeniler ve Türkler arasında vuku bulan çatışmalar olarak takdim ederek, makalesinde standart inkâr stratejisi kullanmaktadır. Gerçekte ise, Adana’ya bitişik Bahçe Kasabası müftüsü İsmail Hakkı tarafından galeyana getirilen Türk güruh tarafından Adana’da 30 bin Ermeni katledilmiştir. Kanıtların Akyol tarafından geniş çaplı çarpıtılması, Osmanlı İmparatorluğu bakanlar kurulunun 31 Temmuz 1909 tarihli, katliamların tüm sorumluluğunun, bölgenin Türk yöneticilerinin omuzlarına yüklendiği kararına dahi ters düşmektedir.
Çarpıtılmış görüşlerini daha güvenilir kılmak yönünde nafile çaba sarf eden Akyol, inandırıcılığını yitirmiş olan Türk Tarih Kurumu Ermeni masası başkanı ve “geçen ay, 1909 Adana olaylarına dönüş adlı bir kitap yayınlamış olan” prof. Kemal Çiçek’e danıştığını belirtmektedir.
Belirmek gerekir ki, bu kitap bir yıl önce yayınlanmış olup, yazarı da Çiçek değildir. Çiçek, 2009 yılında Ankara’daki konferans esnasında sunulan çok sayıda araştırmanın derlenmiş olduğu kitabın, sadece bir bölümünün redaktörüdür. Akyol’un, Türk müftü tarafından gerçekten benzer bir fetva verilip verilmediği konusundaki sorusuna Çiçek, sözde “Adana mahkemesinin kayıtlarını inceledim, Ermeniler o zamanlar da benzer iddialar öne sürmüşler, fakat bununla ilgili belge veya şahitler ortaya çıkmamıştır. Benzer bir fetva kesinlikle olmamıştır”,- demiştir.
Çiçek’in iddialarının aksine, gerçekleştirilen vahşetin resmileştirilmesi niyetiyle Türk müftü İsmail Hakkı tarafından fetva verilmiş olduğunu tasdik eden kayıtlar mevcuttur.
Çanakkale “18 Mart Üniversitesi” profesörü, Doktor Ali Osman Öztürk, 2009 yılı “Milli folklor” dergisinde “Ermenilerin kanı ve malı helaldir diye fetva verdiğinden dolayı Bahçe müftüsü, hükümet tarafından Dörtyol’da idam edilmiştir”,- diye yazmaktadır.
Fransalı Ermeni tarihçi Reymont Kevorkyan da, “Ermeni Soykırımı, tam tarihi” başlıklı büyük çaplı çalışmasında, Türk fetvasına değinerek iki kaynak göstermektedir, bunlar Z. Ferriman Duckett’in “Nisan 1909 tarihinde Küçük Asya’da, Adana’daki Holokost hakkındaki gerçek ve İttihatçılar” kitabı ile Osmanlı meclisi heyeti denetmenleri Faik Bey ve Harutyun Mostiçyan tarafından sunulan rapordur.
Doktor Vahagn Dadıryan, farklı Osmanlı şehirlerindeki müftülerin yayınladığı bazı fetvalarla birlikte “gaddarlığın şekli ve çapıyla diğer tüm meslektaşlarını gölgede bıraktığı” Bahçe müftüsü tarafından verilen fetvaya da değinmektedir. Dadıryan, daha sonra Alman “Berliner Tageblatt” gazetesinden alıntı yaparak, “Bahçe ve çevre bölgelerdeki fanatik ve kıyacı başıbozukları galeyana getirip teşvik etmekteydi”,- diye belirten Alman görgü şahidi mühendislerin anlatılarına yer vermektedir.
Takdir etmek gerekir ki Akyol, Mısır’daki al-Azhar’ın onurlu büyük şeyhi Salim al-Bişri tarafından verilen fetvayı inkâr etmemektedir. Arap şeyh tarafından benzer bir fetvanın yayınlanmış olmasını Akyol olası görmektedir. Benzer bir fetvanın var olduğuna dair kendisine garanti verebilirim, çünkü bazı bölümlerinden çevirilerini geçen haftaki makalemde yayınlamış olduğum bu belgenin fotokopisi elimin altında bulunmaktadır.
Türk Bahçe müftüsünün, Adana’da yapmış olduğu caniliklerden dolayı asılmış olduğunu da Akyol kabul etmektedir. Özellikle bu fırtınalı dönemlerde, al-Azhari’nin büyük şeyhi tarafından verilmiş olan fetva, yüz yıldan daha uzun bir süre sonra son derece değerli bir belge olarak kalmaktadır.
Bu şerefli fetva ve Mekke şerifi tarafından 1917 yılında verilen şefkat buyruğunun fotokopilerinin Ermenistan hükümeti, kilise önderleri ve sivil gruplar tarafından dünyadaki tüm Müslüman devletler, elçilikler, haber ajansları ve camilerde, özellikle de Türkiye’de, Azerbaycan’da ve Arap dünyasında dağıtılması gerekir.
İngilizceden tercüme eden: Ruzanna Avagyan
Türkçeye çeviren: Diran Lokmagözyan
Akunq.net
Leave a Reply