‘Yeni Anayasa’da, Kürtlerin statü sorunu mutlak çözülmeli’

AMED – “Demokratik Özerklik 2 Çalıştayı”nda konuşan DTK Eş Başkanı Aysel Tuğluk, Kürt sorununun küresel bir sorun olduğunu ve nedeninin de inkar ve statü sorunu olduğunu belirterek, çözümün Demokratik Özerklik olduğunu söyledi. Özerkliğin, toplumsal gerçekliğin tüm görüngülerinde radikal demokrasiyi öngördüğünü ifade eden Tuğluk, modelin anayasal güvenceye alınması gerektiğini belirterek, “Yeni anayasa, gerçekten yeni bir anayasa olacaksa, bu anayasada Kürtlerin statüsü sorunu mutlak bir surette çözüme kavuşturulmalıdır!” dedi.

Demokratik Toplum Kongresi (DTK), Kürt sorununda önemli bir çözüm projesi olarak görülen ve 17-18 Aralık 2010 tarihinde Diyarbakır’da ilkini düzenlediği Demokratik Özerklik çalıştayının 2.’si başladı. Bağlar Belediyesi Konferans Salonu’nda düzenlenen çalıştay ile DTK, Demokratik Özerklik modelini tüm yönleri ile masaya yatırdı. Yeni Anayasa’nın yazım sürecinin başlaması ile Kürtlerin siyasal statü olarak kabul ettiği Özerklik modelinin anayasal güvence altına alınması bağlamında da değerlendirilen “Kürt Sorununun Çözümü İçin Demokratik Özerklik Çalıştayı 2”, bir önceki çalıştaydan farklı olarak katılımlarla uluslar arası boyut kazandı. Düzenlenen çalıştaya, DTK Eş Başkanı Aysel Tuğluk ile DTK Koordinasyon ve Divan Kurulu üyelerinin yanı sıra Bask Ülke Üniversitesi’nden Francısko Letamendia Belzunce, Queen’s Üniveristesi’nden Ephrahim Nimni, Barcelona Özerk Üniversitesi’nden Ricard Vilaregut Saez, Sinn Fein Başkan Yardımcısı Raymond McCartney, emekli MİT Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş, Yazar Ferda Koç, Yazar Metin Yeğin, Prof. Dr. Mesut Yeğen, Pir Sultan Abdal Derneği, TTB, MAZLUMDER, Diyarbakır Barosu, DİTAM, GÜNSİAD, Ermeni Vakfı, ÖDP, ESP, SDP, EMEP temsilcileri de katıldı.

KÜRT SORUNU KÜRESEL BİR SORUNDUR’

Çalıştayın açılış konuşmasını yapan DTK Eş Başkanı Aysel Tuğluk, yüz yılı aşkın bir süredir varlığını sürdüren Kürt sorununun çözümünü net bir biçimde dayattığını söyledi. “Gerek ülkemizde, gerek bölgemizde Kürt sorununun çözümüne ilişkin konjonktür muazzam bir basınç uygulamaktadır” diyen Tuğluk, “Ülkemizde yaklaşık 30 yıldır Kürt sorununun daha da sert bir biçimde gündeme gelişi, sorunun çözümsüzlüğünden ileri gelen çatışmalı ortam ve yaşanan acılar ‘artık yeter’ dedirtmekte, demokratik bir çözüm isteği her kesimin talebi haline gelmektedir. Öte yandan bölgemizde Arap Devrimleri olarak ifade edilen süreç, halkların demokrasi istemlerini kuvveden fiile geçirmekte, Kürt sorununun çözülmesi için itici bir faktör işlevi görmektedir. Dolayısıyla tüm bunları değerlendirdiğimizde Kürt sorunu küresel bir sorun mahiyetinde önümüzde durmaktadır. Kürt sorunu küresel bir sorundur, zira idari olarak Türkiye, Suriye, İran ve Irak ulus-devletlerinin sınırları içerisinde ortak bir coğrafyada yoğunlaşan Kürt nüfusunun varlığını hatırladığımızda, Kürt sorununun çözümüne ilişkin hamlelerin tüm bölgeyi-Ortadoğu’yu ve dolayısıyla dünya siyasetini etkileyeceği ortadadır” dedi.

Kürt sorununun demokrasi sorunu olduğunu ifade eden Tuğluk, “Artık karnımızdan konuşmanın manası yok. Kürt sorunu, bir halkın kimliğinin inkar edilip statüsüz bırakılması sorunudur. Peki bu noktaya nasıl gelindi? Nasıl oldu da modern ulus-devletlerin inşa edildiği bir süreçte, günümüzde yaklaşık 40 milyonluk bir nüfusa sahip olan Kürtler, en büyük devletsiz halk konumunda bırakıldı? Nasıl oldu da koskocaman bir halkın kimliği inkar edildi, dünya siyaseti yeniden dizayn edilirken bu halk statüsüzlüğe mahkum edilip, 20. yüzyıla gömülmek istendi? Aklıselim olan herkes bu işte bir tuhaflık olduğunu görmeli, bu soruları sormalı ve yanıt aramalıdır” dedi. Tuğluk, ardından Kürt sorununun tarihsel gelişimi üzerine sunum yaptı. Tuğluk, “Esasında, her dönemde iktidarda kim olursa olsun, Kürt sorununda mantık değişmemiş, maalesef devletçi mantık egemenliğini sürdürmüştür. Bunun temel nedeni ise Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu resmi ideolojisi, siyasal mantığı ve felsefesidir” dedi. Tuğluk, “Oysa, lamı cimi yok. Kürt sorunu bir demokrasi sorunudur. Bir halkın kimliğinin inkar edilip statüsüz bırakılması sorunudur! Dolayısıyla önce sorun, güvenlikçi ve devletçi mantıktan çıkartılarak doğru bir biçimde tanımlanmalı, ardından bu tanım temelinde çözüm yolları aranmalıdır. Çözümümüzü de demokrasinin derinleştirilmesinde, tüm kurumlarıyla ihdas edilmesinde, yani radikal demokraside görüyoruz. Bizim çözüm projemiz radikal bir demokrasi projesi olan Demokratik Özerkliktir” dedi.

RADİKAL DEMOKRASİ

Çözüm için Demokratik Özerklik’teki ısrarlarını dile getiren Tuğluk, “Bu proje, ülkeyi bölme projesi değil, bilakis demokratik bir biçimde bir arada yaşamayı mümkün kılacak ortak yaşama projesidir. Bütün ezilen grupların kolektif varlığını güvenceye alacak demokratik bir çoğulluk kurmak gerekli olduğunun bilincindeyiz. Biz, sadece Kürtler için değil, ülkemizdeki herkes için Demokratik Özerklik istiyoruz! Çünkü bu projenin Kürt sorununun çözümünü de içeren bütünsel bir toplumsal demokratik dönüşüm projesi olduğunu düşünüyoruz.

Toplumun radikal bir demokratizasyonuna yönelen bir çözüm projesi olarak Demokratik Özerklik, birçok farklı boyuta sahip. Çünkü devrimci bir proje olarak Demokratik Özerklik, toplumsal gerçekliğin tüm görüngülerinde radikal demokrasiyi öngörüyor. Sistemik çözüm önerisi olarak toplumsalın her cüzünü demokratik yeniden inşa sürecine dahil etme hedefini önüne koyuyor. Demokratik özerkliğin ana ilkesi, radikal demokrasiyi, tüm kurum ve ruhuyla toplumsal devrimci dönüşüm programının kurucu ruhu olarak belirlemek. Sistem tüm alanlarda örgütlü ise, buna alternatif olarak önerilen bir çözüm modelinin de sistemin örgütlendiği tüm alanlara yönelik projeleri olmalı! Yani sorun sistemikse, çözüm de sistemik olmalıdır” dedi.

‘ÖZERKLİK, GERÇEK DEMOKRASİ’Yİ BENİMSİYOR’

“Demokratik Özerklik projesi aynı zamanda, demokrasiyi salt siyasal alana sıkıştıran liberal yaklaşımın ‘biçimsel demokrasi’sinin karşısında yer alarak ‘gerçek demokrasi’yi benimsiyor” diyen Tuğluk, “Kapitalist modernitenin toplumsal gerçekliği birbirinden ilişkisiz bir biçimde ekonomi, siyaset, kültür gibi kutucuklara ayırmasının aslında kurmaca bir hile olduğunu açık ediyor. Anti-kapitalizmi her alanda örmenin gerekli olduğunu savunuyor. Siyasal alandaki demokrasi talebiyle, ekonomi alanındaki demokrasi talebinin esasında birbirinden ilişkisiz değil, bilakis birbiriyle zorunlu bir ilişkisellik içerisinde olduğunu haykırıyor.

Demokrasiyi toplumsal gerçekliğin tüm görüngülerinde derinleştirme hedefi olarak Demokratik Özerklik, birçok boyuta sahip. Toplumsal cinsiyet ilişkileri, ekonomi, siyaset, insan-doğa ilişkileri ve kültür alanları Demokratik Özerklik projesinin radikal demokratik dönüşüm programının temel ayaklarını oluşturuyor. Demokratik Özerklik projesiyle toplumsal gerçekliğin her türden görünümünün radikal demokratik dönüşüm kapsamına alınmasını öngörüyor, böylece demokrasiyi teknikleştiren daraltan yaklaşımlara karşı ‘demokrasinin demokratikleştirilmesi’ fırsatını hayata geçirmek istiyoruz!” şeklinde konuştu.

Demokratik Özerkliğin temel iki kaygısının olduğunu ifade eden Tuğluk, “Bunlardan birincisi ulus-devlet ile kapitalist modernite arasındaki ontolojik zorunluluğa dikkat çekerek, bu bağa muhalefet etmek. Çünkü ulus-devlet kapitalist modernite evreninde varlık bulan bir aygıt. İkisi de birbiri olmadan yapamaz. Ve ulus-devlet katı merkeziyetçilik ve homojenite zorunun iktidar formu olmuştur. İkincisi ise komünal bir özyönetim esprisiyle toplumla siyaseti yeniden gerçek anlamda buluşturarak, siyasal olana itibarını iade etmek, siyasetin özgürleştirici fonksiyonunu bütün kurumsal altyapısıyla muhtemel kılmak. Bu ana ilkeler ve temel kaygılar ışığında, farklı dinsel-kültürel-etnik grupların eşitçe temsiliyetini hayata geçirme bağlamında yerelleşmeyi gerçek demokrasiyi kurumsallaştırma ölçeği olarak görüyoruz” dedi. Tuğluk, “Ancak şunu da ifade etmek gerekir ki, özcü bir mantıkla yaklaşıp yerelleşmenin bizatihi demokrasiyi getireceği varsayımıyla da hareket etmiyoruz. Yerelleşmeyi büyülü bir mutlak çözüm zemini olarak da tanımlamıyoruz. Fakat şunu iddia ediyoruz ki yerelleşmenin demokratikleşme potansiyeli açığa çıkarılırsa katı merkeziyetçiliğe, siyaseti idareye indirgeyen teknikleştirme mantığına ve farklılıkları dıştalayan yönetim zihniyetine karşı toplum lehine bir alan açmak son derece mümkündür. Yine Kürt sorunuyla benzer kategoride yer alan sorunların çözümünde Bask, İrlanda ve Katalonya deneyimlerini de masaya yatırıp Demokratik Özerklik projesinin pratik iskeletinin oluşması bağlamında değerlendirmeye almalıyız” dedi.

DEVLET İLE KÜRT HALKI ARASINDAKİ HUKUK YENİDEN TANIMLANMALIDIR’

“Peki AKP ne öneriyor! Çözüm modeli var mı?” diye soran Tuğluk, “Yeni anayasa yapım süreci gündemdeyken AKP bu anayasada Kürtlere ne vaat ediyor! Biz gerçekten ‘yeni’ bir anayasa istiyoruz, gerçek anlamda yeni bir anayasa yapma sürecini destekliyoruz! Yeni anayasa tartışmalarının bencil iktidar hırslarıyla başkanlık sistemine sıkıştırılıp hedef şaşırtılması ve Kürt sorununun anayasal çözümünün tekrardan ertelenmesi kabul edilemez. Yapılacak anayasa gerçekten yeni bir anayasa olacaksa, devlet ile Kürt halkı, devlet ile toplum arasındaki hukuk, demokratik bir biçimde yeniden tanımlanmalıdır. Mevcut 1982 Anayasası’nın dibacesindeki ifadelerde net bir biçimde dillendirilen paternalist zihniyet, demokratik çoğulcu bir topluma zinhar izin vermez. Devlet ile toplum arasında bir hiyerarşi öngörerek, devletin mutlak bir biçimde toplumun aleyhine kutsallaştırılmasını içeren anayasal ruhtan demokrasi devşirmek olanaksızdır. Ne devlet bu toplumun babasıdır, ne de bu toplum o devletin evladıdır! 1982 Anayasası’nda yer alan dibacenin ne ruhu ne de lafzı, oluşturulacak anayasa gerçekten yeni bir anayasa olacaksa asla yer almamak zorundadır!” dedi.

‘YENİ ANAYASA, ‘YENİ’ OLACAKSA, KÜRTLERİN STATÜSÜ ÇÖZÜME KAVUŞTURULMALIDIR’

Eğer yeni anayasa gerçekten yeni olacaksa, Demokratik Özerkliğin ülkenin her bir yanında kurumsallaşmasının önünü kapatacak hükümlere değil, aksine toplumun radikal demokratik dönüşümüne fırsat tanıyacak eşitlikçi bir ruha sahip olması gerektiğini kaydeden Tuğluk, “Yeni anayasa, gerçekten yeni bir anayasa olacaksa, bu anayasada Kürtlerin statüsü sorunu mutlak bir surette çözüme kavuşturulmalıdır! Yeni anayasa gerçekten yeni olacaksa, homojenite ısrarına değil farklılıkları zenginlik addeden birleştirici ve kapsayıcı bir ruha sahip olmalıdır. Bu noktada, AKP rejiminin söyleminin tuhaf bir çelişkisinden söz etmek yerinde olacaktır. AKP Kürt sorununun çözümü bir yönetmelik sorunu değil, bizzat bir anayasal sorun olduğunu görmelidir! Kürt sorunu anayasal bir sorundur, çözümü de anayasal olmalıdır! Abdullah Öcalan’ın önerdiği gibi, anayasada yer alacak sadece bir cümle, sorunun çözümünde önemli bir ön açıcı olacaktır. ‘Türkiye Cumhuriyeti devleti, yurttaşlarının farklı kültürel-inançsal-etnik kimliklerini tanır, zenginlik olarak görür ve kendilerini ifade edebilmelerini ve geliştirmelerini güvence altına alır.’ Kürt sorununun çözümünü başka bahara ertelemeyelim” diye konuştu.

“20. yüzyılı kaybeden Kürtler, 21. yüzyılı da kaybetmek istemiyor!” diyen Tuğluk, “20. yüzyılı ıskaladık, 21. yüzyıl barış yüzyılı olsun! Kürt halkının bir yüzyıl daha bekleyecek ne takati ne sabrı kaldı! Kürtleri değil, Kürt sorununu 20. yüzyıla gömen demokratik bir anayasa istiyoruz!” dedi. Özerkliğin ilanı sürecini hatırlatan Tuğluk, “Biz özetle şunları ilan ettik: 1- ulus devlet mantığını ve çerçevesini reddedip yerine demokratik ulus mantığı ve çerçevesini getireceğiz. 2- Tekelci kapitalist ve doğa düşmanı endüstriyel yapıları reddedip, kominal ekolojik kurum ve üretim süreçlerimizi inşa edeceğiz. 3- bağımlılık ilişkileri içinde çağdaş kölelik altında tutulan tüm kimliklerin üzerindeki tüm ağırlıkların kaldırılacağı bir sürecin ilk adımlarının atılacağı bir kişilikten söz ediyoruz. Bütün bunlar fazlısıyla soyut bulabilirsiniz. Ancak bu bizi balık çiftliğimizi kurmaktan, bir ceviz ağacının gölgesini cem evi haline getirmekten, eski bir hangarı kadın sığınma evi haline getirmekten, yarı bırakılmış bir inşaatta anadil eğitimi yapmak alıkoyamaz. Dahası sokağımızı temizlememiz, ya da il meclisimizi toplamamız neden imkansız olsun. ‘Bütün uzun yolculuklar başlangıçtaki basit bir adımla başlar demiş’ Çinliler. Sanırım iyi demişler” dedi.

Açılış konuşmasının ardından basına kapalı devam eden çalıştay, “Bölgesel Yönetimlerde Dünya Deneyimleri” başlıklı oturumla sürüyor.

http://www.firatnews.com/index.php?rupel=nuce&nuceID=62569

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *