Hafıza geri geliyor

Hakikatin peşine düşen vicdanlarla birlikte “hafıza” bu topraklara geri geliyor

“Diyarbekir merkezinde yapılan sayım sonuçlanmış olup aşağıda açıklanmıştır. Tahrir Müdürlüğü’nden yapılan açıklanan cetvele göre Diyarbekir merkezinde;

… 5 tekke, 6 medrese, 1 Rüşdiye mektebi, 11 İslam mektebi, 3 Ermeni mektebi, 1 Protestan mektebi, 1 Rum mektebi, 1 Rum Katolik mektebi, 1 Keldani mektebi, 1 Süryani mektebi, 1 Yahudi mektebi,

… 2 patrikhane, 5 Hanefi camii şerifi, 30 mescidi şerif, 11 türbe-i şerife, 13 kilise, 1 Yahudi Havrası,… 8 İslam kabristanı, 4 Hıristiyan mezarlığı, 1 Yahudi mezarlığı… mevcut olduğu gösterilmiştir.”

Diyarbakır’a gelip de Keldani Kilisesi’ni ziyaret ederseniz, masaların birinde “1869’da Diyarbakır nasıl bir yerdi?” başlığını taşıyan bir metin görürsünüz. Bu metin, 12 Mart 1869 tarihindeki, Diyarbakır’ı resmeder. Müslümanların, Ermenilerin, Süryanilerin, Keldanilerin, Rumların, Protestanların, Katoliklerin, Yahudilerin ibadethaneleriyle, sosyal ve eğitim kurumlarıyla var oldukları bir Diyarbakır’dır bu. Renklidir, çok kültürlüdür, çok seslidir, çok dinlidir.

Aradan bir buçuk asır geçti ve ne yazık ki Diyarbakır’ın o çeşitli kimlikleri içinde barındıran çoğulculuğundan eser kalmadı. Bizi zengin kılan – nerdeyse- tüm değerleri kaybettik, çorak bir toprağa döndük. Bu da bizi her anlamda yoksul kıldı; kültürel damarlarımız köreldi; toplumsal hayatımızın feri söndü, ekonomi de dibe vurduk.  Peki, bütün bunlar neden oldu? Nasıl oldu? Tarihi 19 Mayıs 1919 ile başlatan Cumhuriyet’in buna uygun cevapları vardı elbet. Kendisi dışındaki “hain”, “satılmış”, “işbirlikçi”, mürteci”, “bölücü” olarak damgalayan, her eylemini “iyi” ve her düşüncesini “doğru” olarak sunan cevaplardı bunlar.  Bizden, devletlûlarımızın verdiği bilgilerle yetinmemizi talep ediliyordu; Makbul vatandaş olmanın yolu, resmî görüşlere biat etmekten ve ona uygun davranmaktan geçiyordu.   Çok etkili oldu bu politika. Cumhuriyetin eğitim tezgâhından geçen milyonlarca insan, devletin söylediğini “tek doğru” kabul etti, doğmalarını amentü belledi. Olayların farklı bir şekilde cereyan edebileceğini ve hakikatin başka türlü olabileceğini aklına dahi getirmedi. Bir toplumun tarihi için daha dün sayılabilecek kadar yakın bir geçmişte burada yaşayanların bugün neden burada olmadıklarını, nasıl yok edildiklerini sorgulamadı. Hafıza kapı dışarı edilmişti.    Ama bu ilelebet sürdürülebilecek bir hal değildi. Nitekim olmadı. Dolaplara kilitlenen cesetler ses vermiyor, halının altına süpürülen günahlar gün yüzüne çıkıyor. Hakikatin peşine düşen vicdanlarla birlikte “hafıza” bu topraklara geri geliyor.     

11-13 Kasım günleri aslında Diyarbakır, hafızanın geri gelmesine tanıklık etti. Hrant Dink Vakfı, ilk kez İstanbul’un dışına çıkarak, Diyarbakır Siyasal ve Sosyal Araştırmalar Enstitüsü (DİSA), Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi ve DTSO’nun ortaklığıyla önemli bir çalışmaya imza attı. “Diyarbakır ve Çevresi Toplumsal ve Ekonomik Tarihi: 1838-1938” başlıklı bu çalışmada önemli konular tartışıldı. Bölgedeki demografik dönüşüm ve bunun maliyeti, eğitim politikaları, farklı kimlikler arasındaki münasebetler, Hamidiye Alayları, Kürt aşiretleri, Kürt isyanlarının altında yatan nedenler, zaman içinde değişen Ermeni-Kürt ve Ermeni-İttihat ve Terakki ilişkileri gibi konularda değerli tebliğler sunuldu.

 “Hafıza bu topraklara geri geliyor” ifadesi Cengiz Aktar’a ait. Açılış konuşmasında bunu dedi ve ekledi: “Çok gerilerden, ulusun inşası döneminde geri geliyor. Nereden baksak yüzyılı aşkın bir zaman dilimi bu.” Hafıza iki şekilde geri geliyor. Bazen “kötü hafıza” formunda gösteriyor kendini. “Ulusun inşa sürecinde bu topraklarda yaşayanlara devlet tarafından reva görülenler, yaşayanların birbirine reva gördükleri, çekilen acılar, yaşanan toplu şiddet, unutulmaya ve esas unutturulmaya çalışılan her türlü kötü hatıra illa ki geri geliyor.”

Ama geri gelen sadece kötü hafıza olmuyor; sayısı her geçen artan çalışmalar ve bilgiler sayesinde bu toprakların farklılıkları ve zenginlikleri de geri geliyor. “Uluslaşma uyarınca varlıkları nerdeyse tamamen silinen Ermeniler ve Süryaniler; yollanan ve yok edilen Rumlar; varlıkları yok sayılan Kürtler, Aleviler; kamusal alandaki varlıkları gayrimeşrulaştırılan Müslümanlar, bu topraklarda yaşayanların neredeyse tamamı ile ilgili hatıra ve bilgi geri geliyor artık. Şeyh Said ile Saidi Nursi ile Krikor Zohrab ile tanışıyoruz.”

Şurası kesin: Cumhuriyet’in “ulus” tanımı, bu ülkede yaşayanları birarada tutamıyor. Bu ulus adına yok edilenler, yok edilmeye çalışılanlar ve yok sayılanlar, gittikçe artan bir dozda dillendiriyorlar ve hafızanın çeşitli yollardan geri dönmesini sağlıyorlar. “Ermenilerden Özür dileriz” kampanyası ile kamusal hafıza gündemi alt-üst ediyor. Gayrımüslim vatandaşlar kişisel hatırlarını paylaşıyorlar, soyağaçlarının peşine düşüyorlar ve bireysel hafızanın önemini gösteriyorlar hepimize. Diyarbakır’da Surp Giragos, Van- Ahtamar’da Surp Haç kiliseleri onarılıyor; dinsel ve kültürel hafıza canlanıyor.

Evet, henüz çok başındayız yolun, kabul. Evet, bu kolay olmayacak, bizi çok sancılı günler de bekleyecek, doğru. Ama artık süreci geriye döndürmek de mümkün değil. Bugüne kadar yapılan sınırlı çalışmalar sanırım şunu görmemizi sağladı: Toplumsal bir uzlaşmayı ve barışı sağlamak için geçmişle yüzleşmek gerekir, geçmişle yüzleşebilmek için ise öncelikle hatırlamak.

Hatırlamak önemlidir; siyasal kültüre şeffaflığı ve güveni hâkim kılmak için geçmişte yaşananlar tüm çıplaklığıyla ortaya konmalıdır. Bireylerin ve grupların, geçmişte yaşananların travmatik etkilerinden kurtulmaları ve geçmişin vesayetinden sıyrılıp özgürleşmeleri de hatırlamaya bağlıdır. Tabi bir de tarihte vuku bulan vahşetlerin bir daha tekerrür etmemesi için de hatırlamak, yüzleşmek ve telafi etmekten gerekir.

Hafızayı paranteze almanın, hatırları buzdolabına saklamanın ve bireyleri)grupları hafızadan kovmanın hiçbir sorunu çözmediğini, aksine insanların ızdırabını katmerli hale getirdiğini yaşayarak gördük. Adorno, “Geçmişi bastırmak ve hatırlamayı engellemek kurbanları, ikinci kez kurban etmek anlamına gelir.” der. Hafıza geri geliyor ve artık kurban olmasına tahammül edeceğimiz tek bir kişi yok. Not: Sempozyumun görüntülerine www.hrantdink.org adresinden ulaşmak mümkün.

VAHAP COŞKUN

Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi
vahapcoskun@gmail.com

http://taraf.com.tr)haber/hafiza-geri-geliyor.htm

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *