“Derviş” rumuzlu (yeva isimli) okurumuzdan aldığımız metubu yoğunluktan dolayı gecikmiş cevapladığımız için önceden özür dileriz. Aşağıda, okurumuzun mektuplarını ve cevabını takdim etmekteyiz.
1. Uzun bir süredir ANADOLU HAY tarihini incelemekteyim..bir konuya dikkatinizi çekerim..DİKRANAGERT hep HAY antik şehri olarak kabul görmekte idi ve KÜRT’lerle bu konuda şehrin esas antik kurucusu ve sahipleri konusunda hep tartışırdık.. aniden bazı HAY sitelerinde bizim DİKRANAGERT şimdiki DİYARBAKIR sınırlarında değil başka bir yerde diye BÜYÜK DİKRAN’ın mirasından vazgeçme..ya da Kürtlerle paylaşma gibi teslimiyetçi tutum başladı..bu uzlaşma arayışı sadece DACİK lere karşı işbirliği içinse YAZIK etmekteler HAY tarihine…özellikle SASON lu HAY’lar karar vermeli HAY mısınız ???? KÜRT mü ??? ( 2 sene önceki ile şimdiki yayınları izleyin “ANADOLUDA ERMENİLER VARDI..HALA VAR” İSİMLİ SİTEDE ) …PAREVNER
2. USA da bulunan sarı,kırmızı,siyah,beyaz renkte ve binbir çeşit dinde ve siyasi görüşte olan insanlar YURTTAŞLIK İMTİHANINDA ve okullarda ne ve nasıl AND içiyorlar ??? bilmiyormusunuz ?? bilmektesiniz ama gerçeği yazmıyorsunuz oradaki Ermeni kardeşim bu AND’ı okuyorken rahatsız olmuyor da..burada edince niye rahatsız olmaktasınız ? olay TÜRKİYE ve TÜRKLER olunca neden bu karşı çıkış…. aynı yemin ve And AB ülkelerinin bazılarında ve BRİTANYA’da var neden sizi okuyanlara saygısızca yalan haber vermektesiniz…özellikle rica ediyorum bana özelimden de cevap verebilirsiniz..sizin bu kadar cahil olduğunuza inanmıyorum HAY milleti entellektüeldir..o halde amaçlı haber yapmaktasınız…çağrım olsun gelin bu birbirini SEVEBİLEN halkın arasını açmaya çalşmayın… bu yorumu da eklemezseniz HZ.İsanın ışığından mahrum kalın…yolunuz GEHENNA olsun
Cevap
Sayın Derviş
Web sayfamıza sizden iki mektup ulaşmış bulunmaktadır. Dikkat çeken durum, ikisinin de (nedense) önyargılı bir üslupla yazılmış olması. Birinde, yorumunuzun sitemize eklenmeyeceğini varsayarak, önceden lanetler okuyorsunuz, ikincisinde ise, (bu darbe sadece bize yönelik değil) tüm Ermeni sitelerini “Büyük Dikran’ın mirasından vazgeçmek” veya “teslimiyetçilikle” suçluyorsunuz.
Sayın Derviş, Ermeniler miraslarından vazgeçselerdi veya teslimiyetçilik gösterselerdi (öyle olanlar da var tabii) dünyada zaten “Ermeni Sorunu” diye bir şey olmazdı. Hem mektubunuzda “Ant”la ilgili “teslimiyetçi” duruş sergilememizi istiyor, daha sonra da Diyarbakır’ın Dikranagert olarak gösterilmediği için Ermeni sitelerini “teslimiyetçilikle” suçluyorsunuz, sizce de bir ikilem yok mu acaba sözlerinizde?
Öncelikle, otoriter ülkeler haricinde, dünyanın hiçbir ülkesinde, özellikle de okullarda (Ermenistan’da da) öğrencilere “Ant içirme” egzersizleri yaptırılmaz. Bunu ya bilmiyorsunuz, ya da bilmezlikten geliyorsunuz. USA’da da sadece vatandaşlığa alınırken size ant içirirler. USA doğumlu biri de böyle bir ant içmez. Kaldı ki, USA’da ant içmek ve Türkiye’de ant içmek arasında çok büyük bir fark var. Sizin de söylediğiniz gibi USA, herhangi bir ırkın, kavmin, milletin, aşiretin vs. dominant olduğu bir ülke olmayıp, diğerleri bu ırkın veya milletin adına ant içmezler. O ülkelerde hiç kimse, kendisinden olmayana kendi adına ant içirmez.
Söz konusu yazıda (antla ilgili) sadece bir kişinin kendi adını kullanacak kadar cesaretli olması dahi ortada başka problemlerin de olduğunun kanıtı değil mi sizce? O da zaten neredeyse Bahçeli’yle rekabet edecek. Türkiye’de yaşayan toplumları nasıl anacağını bilemiyor. Türk demek bir ırkı işaret etmezmiş, sevsinler. Yalakalığın bu derecesi bazen insanı insanlığından utandırıyor. “Türk olmayanlar” hakikaten rahat ve sorunsuz yaşasaydı, belki bu buram-buram faşizm kokan anttan dahi gocunmazlardı. Mesela, Almanya’da yaşayıp hiçbir ayrımcılığa uğramasalardı benzer bir andı içmekte de bir sakınca görmez, “bu da bizden gitsin” diyebilirlerdi, fakat işte… orda böyle bir ant yok. Böyle bir andın olmadığı, benzer problemlerin, ayrımcılığın, milliyetçiliğin, asimilasyon çabalarının olmadığının da göstergesidir.
Enteresan, “birbirini sevebilen” hangi halklardan bahsediyorsunuz? Fazla ayrıntıya gerek yok, Selçuklu ve Osmanlı tarihinin nasıl kanlı bir tarih olduğunu bilmiyor musunuz? Cumhuriyet tarihinin dahi, ne denli kanlı, ne denli ayrımcılık ve etnik düşmanlık dolu olduğunu bilmiyor musunuz? 6 Eylül, 20 kura askerlik, varlık vergisi, Trakya olayları, mübadele, Sivas katliamı, Malatya katliamları, Maraş olayları, Çorum katliamları, Dersim soykırımı (!!) Kürt katliamları ve daha ufak-tefek bir sürü “işler”. Son 120 yıl içinde sadece Ermeniler bir Soykırım ve çeşitli irili-ufaklı katliamlara maruz kaldılar. 1896’da İstanbul’un göbeğinde kan akıyordu, 1909’da, Adana’da 30 bin Ermeni katledildi, Zeytun ve Sasun katliamları (tabii bunlar sana “ayaklanma” olarak öğretilmiştir). Tüm bunlar, bu olayların “münferit” olmayıp, periyodik ve sistematik olduğunu ziyadesiyle kanıtlamaktadır. Bunu anlamamak için insanın kör olması gerekmektedir. Gördüğünüz gibi “amaçlı” iş gören bizler değiliz, o “amacı” bambaşka yerlerde aramanız gerekmektedir. Gördüğünüz gibi “cahil” de değiliz, tüm bunları biliyoruz, ya siz? Siz de biliyor muydunuz? Yoksa milyonlarca Türk vatandaşı gibi üç maymunu oynayıp, sustuğunuz, konuşmadığınız sürece tüm bunların bir gün son bulacağını, bunun da tam da bugün olacağını, nihayet o günün gelmiş olduğunu (100 yıldır her Ermeni bu rüyayla yaşıyor) mu sanıyorsunuz? Yoksa üç kişi çıkıp Ermenilerin dudağına bal çaldıklarından dolayı Türkiye’de bazı şeylerin değiştiğini düşünenlerden misiniz? 100 küsur yıl önce Avrupa’da öğrenim görüp, kostüm, redingot giyerek, Fransızca konuşan 3-5 Türk’ü gören Avrupa (hele-hele de Ermeniler) “Türkler değişmiş” deyip onları “jön Türkler” diye anmaya başladılar. Ermeni Soykırımını tertipleyip, uygulama aşamasını da bizzat yönetenlerin bu insanlar olduğu, dahası, Nazım ve Bahaeddin Şakir gibi iki doktorun, yani insan hayatı kurtarmak için yemin etmiş kişilerin bu işin başını çekmiş olması ise özellikle düşündürücü değil mi? Herhalde bu da “münferit” bir durumdur. Nedense bu “meczuplar”, “manyaklar” (Hrant da “sokaklarda dolu olan manyaklar”la tehdit edilmişti) hep Türkiye’de kol geziyor, biraz garip değil mi?
Milletlerin birbirini sevmesi ve barış içinde yaşaması güzel bir şey, fakat sevgi için iki taraf gereklidir, yoksa bu aşk “platonik” olur, Siz, Türk milletinin Ermenileri “sevdiğini” iddia edebilir misiniz? “Ederim” derseniz yalancı olursunuz. Ermeniler konuşuyormuymuş, daha ne istiyorsunuz? İtham edeceğiniz taraf, konuşan değil, eylemsel taraf olmalı. Sesinizi haksızlık yapana yöneltin, kendisine haksızlık yapıldığından dolayı bağıran, adalet arayana değil.
Uzunca bir süre Ermeni tarihini incelediğinizi söylüyorsunuz. Nereden, hangi kaynaklardan? Hiçbir ciddi kaynak Diyarbakır’ı Dikranagert olarak belirtmez. Öncelikle belirtelim, Dikranagert bir tek şehrin adı değildir. Kral II. Dikran, Ermenistan dâhilinde birkaç şehir kurup, hepsini de Dikranagert olarak adlandırmıştır. Günümüzde Diyarbakır (aslında Diyarbekir veya Diyarbekr daha doğrudur) olarak anılan şehir eski Amit’tir. Kral Dikran’ın kurmuş olduğu Dikranagert ise, bazı araştırmacılara göre günümüz Silvan’dır. Bazıları ise bunu da doğru bulmamaktadır. Doğru olan, Diyarbakır’ın, Dikranagert olmadığıdır. Zamanla bu isimler birbirine karışmış, Ermeniler Diyarbakır’ı Dikranagert olarak anmaya başlamışlardır. Diyarbakır’ı kimin kurmuş olmasıyla ilgili ise, en azından Kürtlerin bir katkısının olmadığı kesin.
1. Kürtler, günümüzde Anadolu olarak anılan bölgeye ancak XVI. yüzyılda gelmeye başladılar ve ancak XVII. yüzyıldan sonra daha büyük oranda geldiler. Şehir bu tarihten çok önce vardı.
2. Diyarbakır gibi bir şehir inşa eden milletin belli bir şehircilik ve mimari kültürünün olması gerekmektedir. Hâlbuki Kürtler, tüm tarihleri boyunca dağların en yüksek kısımlarında yaşayıp, hemen sadece hayvancılıkla geçinmiş, ancak günümüzde yeni-yeni şehirleşmeye başlamışlardır. Bugün Diyarbakır sakinlerinin hemen tümünün Kürt olması, şehrin Kürtler tarafından inşa edilmiş olduğu anlamına gelmez. Aynen, Türkiye sathındaki hiçbir şehrin Türkler tarafından kurulmuş olmadığı gibi…
30.12.2011
Saygılarla
Akunq.net
Leave a Reply