Ermenistan Cumhuriyeti cumhurbaşkanı tarafından partnör kuruluş olarak tanınan Ermeni Gençlik Fonu’nun, “Türkiye Cumhuriyeti’nde Ermenilerin sorunları ve hakları” başlıklı tahsisatı çerçevesinde 31 Mayıs 2014 tarihinde, saat 17:30’da, Batı Ermenileri Sorunları Araştırma Merkezi’nde, “Toplum ve Kültür” adlı sivil toplum kuruluşu tarafından “Türkiye Alevileri ve Alevileşmiş Ermeniler” konulu bir seminer düzenlenmiştir. Konuşmacılar, “Türkiye Alevileri, Tarih ve Siyaset Sorunları” konulu sunumuyla türkolog, tarih doktoru Vardan Harutyunyan ve Alevileşmiş Ermenilerin sorunlarını takdim eden, Batı Ermenileri Araştırma Merkezi yöneticisi, edebiyat doktoru Haykazun Alvırtsyan olmuştur. Seminere doğu bilimcileri, gazeteciler, Ermeni Soykırımı Müze-Enstitüsü çalışanları ve konuyla ilgilenen kişiler katılmıştır. Aşağıda Vardan Harutyunyan’ın sunumu takdim edilmektedir.
Vardan Harutyunyan
Tarih doktoru
Hemen tüm diğer Yakın Doğu ülkeleri gibi Türkiye de, büyük şehirlerde ve taşrada dini ve etnik özelliklerini koruyan, karışık etnik ve dini topluma sahiptir. Türkiye nüfusu yaklaşık 75,5 milyon kadardır. İslam’ın Sünni kolunun takipçileri dini çoğunluğu teşkil etmektedir. Bu gruptan sonra gelen en büyük dini cemaat, sayıları hakkında net bir sayının bulunmadığı Alevilerden oluşmaktadır. „Minority Rights Group İnternational“ kuruluşu tarafından 2004 yılında yayınlanan bir rapora istinaden Aleviler, Türkiye nüfusunun yaklaşık %15-20’sini temsil etmekte, bu da 12-15 milyon kişiye tekabül etmektedir. Amerika dışişleri bakanlığı tarafından 2012 yılında yayınlanan bir diğer veriye göre Türkiye’de yaşayan Alevilerin sayısı 20 milyona ulaşmaktadır. „Milliyet“ tarafından 2008 yılında konuyla ilgili yayınlanan bir araştırmaya göre ise, Türkiye’deki Alevilerin sayısı, yaklaşık 9 milyon olarak gösterilmektedir. Alevi toplumu da kendi içinde mono etnik olmayıp Türk, Kürt ve Ermenilerden oluşmaktadır. Aleviler, Osmanlı İmparatorluğu’nda olduğu gibi, Türkiye Cumhuriyeti tarihi boyunca da sürekli olarak İslam-Sünni devlet görevlilerinin baskısına maruz kalmış, bu baskılar Osmanlı döneminde sadece katliamlar ve sürgünlerle kendisini göstermiş olmakla birlikte, cumhuriyet döneminde, ideolojik baskılar aracılığıyla, asimilasyon siyaseti de uygulanmıştır. Devlet tarafından reddedilip, görmezden gelinmeleri, Aleviliğin araştırılmasını engellemiştir. Bundan dolayı, Alevilerin dini öğretisi, adetleri ve yaşamlarıyla ilgili araştırmalar bölük pörçüktür.
Ermeni tarih yazımında da günümüze kadar, Osmanlı öncesi dönemden başlayıp Türkiye Cumhuriyeti dönemine kadar gelen, ayrıca Avrupaya yerleşmiş Alevilerin kısa, fakat içerik dolu Alevi tarihine yönelik derli toplu bir çalışma yoktur. Bazı araştırmacılar, XIX. yüzyıl sonu ve XX. yüzyılın ilk yarısında, Alevi sorunuyla ilgili araştırmalar yapmış, daha çok Kızılbaş veya Alevilerin dini ayinlerine eğilmiş, yaşamları ile yerleşim yerlerini betimlemişlerdir. Yeni dönemlerin bazı araştırmacıları ise, kısmen olaylara değinmişlerdir.
Bu konunun araştırılması, Türkiye tarihi sürecinde vuku bulan bazı olayları, günümüzde de süregelen siyasi süreçleri ve son dönemde Avrupa Birliği-Türkiye ilişkileri bağlamında Türkiye hükümeti tarafından atılan bazı adımların içeriğini daha iyi idrak etme açısından büyük öneme haizdir.
Aleviliğin doğuşu ile Osmanlı İmparatorluğu sürecindeki Alevi tarihine paralel olarak, özellikle Alevilik sorununun araştırılmasının günümüz aşamasında, Alevilerin günümüzde ne sorunları olup, Türkiye devletine ne tür talepler sundukları ve bugüne kadar bu sorunların çözüme kavuşturulmamış olmasının nedenlerini tahlil edeceğiz.
Aleviliğin kökenleri ve tarihini araştırırken, sık-sık, Hıristiyanlığın bu din üzerindeki etkisi olgusuna rastlamaktayız. Aleviliğin şekillenmesinin erken döneminin Ermeni Yüksek Platosu’nda, Pavlikyan ve Tondrakyan tarikatları döneminden başlayarak, Osmanlı’nın son yüzyılına kadar olan süre içinde gerçekleşmiş olduğundan dolayı, esas olarak Ermeni unsurunun etkisi neticesinde gelişmiştir.
XIX. yüzyılın sonunda vuku bulan Ermeni katliamlarından başlayarak Ermeni halkının soykırıma uğratılması yılları arasında, Ermeni unsurun etkisinin belli bir oranda zayıflamış olmasına rağmen, katliamlardan kurtulan çok sayıda Ermeninin, Dersim’in erişilmez yerleşim yerlerine, Alevilere sığınıp, yüzyıllardır burada yaşayan Ermenilerin sayısını arttırdığından dolayı bu durum sadece bazı belirli bölgeler için geçerlidir. Bu son olgu da, Alevi adetlerinde, ayinlerinde ve hatta gündelik yaşamda kendisini net bir şekilde gösterip, Alevi cemaati üzerindeki Hıristiyanlık etkisini daha da güçlendirmiştir.
Alevilik, İslam’dan kopma sonucunda olmayıp, bazı natüralist ve pagan adetlerin etkisini üzerinde taşıyarak, uzun yıllar içinde, Hıristiyan tarikatları da dahil olmak üzere, Hıristiyanlığın ve İslam’ın sentezinden oluşmuştur.
Alevi inanışında ve ritüellerinde görülen ve yukarıda belirtilen dini yönelimlerin farklı unsurlarının var olması olgusunu bununla açıklamak mümkündür. Osmanlı dönemindeki baskılar, Alevileri (Kızılbaşları) uzak ve dağlık bölgelere çekilerek, küçük cemaatler halinde yerleşmeye mecbur eder.
Dini ve sosyoekonomik şartların etkisiyle, zamanla aralarında kendilerine özgün bir dini-siyasi sistem şekillenir. XV.-XVI. yüzyıllarda Osmanlı İmparatorluğu’nda vuku bulan ayaklanmalar ve Şii takibatları, Alevi inancının nihayi şekillenmesini sağlayıp, Şiiliğin güçlü etkisiyle, Küçük Asya’da var olan çok sayıda dinlerin damgasını taşıyan Aleviliğin yoğrulmasının uzun süreli ve karmaşık sayfasını nihayetlendirir.
Çok sayıda benzerliğin Hıristiyanlık, İslam, Şamanizm ve pagan dinleriyle olan bağı göstermesine rağmen, bir taraftan tehlike, diğer taraftan ise himaye altında bulunmanın dış etkenleri sayesinde Alevilik ve diğer dinler arasındaki sınır çizilir.
Osmanlı ordusu, XIX. yüzyılda ve XX. yüzyılın ilk on yılında, genelde Kızılbaş aşiretlerin yaşadığı Dersim bölgesini birçok kez kendisine tabi kılmayı dener. Alevilik inancı, bu olayların sonucunda, tecrit edilmiş halk arasında daha da pekişir.
Erken dönemlerden kalmış olan tüm adetler korunur, farklı inançlardan alınmış olan unsurlar, dış dünyayla bağlantının olmaması sebebiyle nihayi olarak kaynaşır ve eski törenler değiştirilerek, yeni dini ayinler yaratılır.
Tüm bunların neticesinde Alevilik, Dersim’de yaşayan aşiretleri, yerli olmayanlara karşı birleştiren ve farklı kılan bir olguya, daha sonraki dönemlerde ise Türkiye’de yaşayan tüm Aleviler için dini ve kültürel temel ocaklardan birine dönüşür.
Aleviler, Kemalistlerin siyaset sahnesine çıkmasına kadar, yüzyıllar boyunca dış dünyadan, özellikle de Sünnü Müslümanlarla ilişkilerden mümkün olduğu kadar kaçınarak kapalı bir cemaat yaşamı sürmüş, bu durumun mümkün olmadığı durumlarda ise İslam’a has „takiye“ yaklaşımını uygulayarak dini aidiyetlerini gizlemişlerdir. Lakin Mustafa Kemal’in, gerçekleşmesi durumunda Alevileri nihayi olarak Sünnilerin baskılarından kurtaracak olan, laik devlet kurma vaadleri, Aleviler arasında ümit doğurur ve millici hareketin önderlerine yönelik sempati oluşturur.
Aleviler, genel olarak gerçekleşen sürece olumlu yaklaşıp, yeni şekillenen laik düzende kendi Aleviliklerini serbestçe uygulayabilecekleri ümidi besler, fakat Kemalistlerin, zaferden sonra Alevilerin desteğini elde etmek için artık onların sempatisini kazanmaya gerek duymadıklarını daha cumhuriyet ilanının ilk yıllarında fark eder ve durum, takip eden yıllarda Kemalistler tarafından gerçekleştirilen bir dizi faaliyetler sonucunda değişir.
Hükümet, giderek daha sert önlemlerle Alevilere baskı yapma siyaseti gütmeye başlar.
1937-38 yıllarında vuku bulan Alevi katliamları, Alevilik tarihinde silinmez bir iz bırakır.
Kemalist hükümet, Kemalistlerin uğrunda mücadele ettiği devlet düzeninin oluşturulması sürecini olumlu karşılayıp, destek vermiş olan Alevilere zalimce davranır.
Bunun sonucunda Aleviler, hükümetin sürdürmüş olduğu siyasetten nihayi olarak hayal kırıklığına uğrayarak, Alevilik ideolojisine daha sıkı sarılır ve başlangıçta zayıf da olsa, Alevilik hareketinin oluşması için bir temel oluşur. Bu gaddarca baskılar, Türk hükümetinin Alevilere yönelik uygulamış olduğu red siyasetinin temelini oluşturur ve onları, çok partili sisteme geçişten sonra sosyalist güçlerin saflarına iter.
Millici güçlerin hareketlenmesi ve Türkiye Cumhuriyeti’nin ilanı süreci, Alevi cemaatinin tarihinde, etnik aidiyetten bağımsız olarak, serbest bir şekilde dini vecibelerini yerine getirme konusunda içlerinde bir inancın uyanmasına yol açar ve Sünnilerin baskılarından kurtulma imkânı, yüzyıllar boyu tecrit edilmiş bir yaşam tarzı sürdüren Alevilerin dini dışa vurumlarına yeni bir nefes sağlar.
Bu sonuncusunun gerçekleşmemesine rağmen, Alevilik tarihinin bu dönem olayları analiz edildiğinde, her halükârda uyanış benzeri bir olguyu farketmek mümkündür.
1960’lı yıllarda başlayan kentleşme ve Avrupa ülkelerine yönelik göç, bazı Alevi prensiplerinin şekil değiştirmesine ve Türk devleti tarafından Alevi hakları ve genel olarak Aleviliğin Sünni İslam’dan ayrı bir din olarak tanınmasını amaçlayan yeni bir Alevilik hareketinin de şekillenmesini sağlar.
Alevilerin birleşmesi konusundaki ilk denemeler 1960’lı yıllarda, toplumun gelişmesi yollarının arayışının üst düzey askeriye ve Batılı destekçilerin sıkı kontrolü altında, iç çelişkiler ve dış sorunlar şartlarında gerçekleşmekte, siyasi mücadele ise, kentleşme sürecinin etkisi altında, sosyal çelişkiler ile islamistlere karşı mücadele bağlamında daha da sertleşmekteydi.
Tüm bu süreçler, menfi sonuçlarına rağmen, her halükârda Alevileri, 1930’lu yıllardan beri gizli olarak Aleviliklerini sürdürme uykusundan uyandırır ve genç nesli Alevilik kimliğini koruma fikrine iter. Bu süreci, 1970’li yıllarda Türkiye’deki bazı şehirlerde vuku bulan kanlı olaylar dahi engelleyemez ve sonraki yirmi yıl Türkiye’de yaşayan Aleviler için bir dönüm noktası olur. Aleviler, sol güçler bünyesinde mücadele etmelerine rağmen genel bir başarıya ulaşamaz ve kendi Alevi kimliklerini birleştirici bir güç olarak öne çıkarma fikri giderek ön plana çıkar.
1980’lerin ikinci yarısı, darbe sonucunda birçok Alevinin muhalif olarak tutuklandığı birincisine oranla, Aleviliğin korunması açısından daha da tehlikeli olan devletin ideolojik baskılarının artmasıyla göze çarpar.
Bu amaçla, hükümet tarafından gerçekleştirilen kültürel ve dini kaynaşma siyasetine karşı Aleviler arasında tepki artar ve mücadele sokaktan ideolojik alana taşınır.
Bu olgu, Malatya, Sivas ve Kahramanmaraş’ta vuku bulan çatışmalar ile Eylül darbesi sonucunda Aleviler arasında oluşan ve benzer olaylardan kaçınmanın sadece Alevilik mevzilerini ülkenin siyaset sahnesinde ve toplum ortamında ortaya konulmasıyla mümkün olabileceği ve ancak şahsi kimliğin güçlenmesiyle Sünni elit ve milliyetçilere karşı bir denge sağlayabilecekleri fikriyle sıkı bir şekilde bağlantılıdır.
1990’lı yılların ilk yarısının da Alevilere karşı gerçekleştirilen bazı kanlı olaylarla hatırlanmasına rağmen, belirtilen olayların, Alevilik bayrağı altında birleşilmesi gerekliliğini bir defa daha kanıtlamış olduğundan, her halükârda, Alevilik kimliği ve hakları için mücadele açısından önemli olmuştur.
Aleviler, pasif mücadeleyi sürdürerek, hem düzenli olarak fiziki şiddete maruz kalacaklarına, hem de Alevliklerini serbest bir şekilde yerine getirme imkânı elde edemeyeceklerine idrak ederek, haklarını tanımaya mecbur etmek amacıyla devlete açıkça talepler ileri sürmek gerekliliğini anlarlar.
İşte bu dönemde, modern Alevilik hareketinin ilk belirtileri görünmeye başlar.
Alevi toplumu, son yirmi yılda birlik olmaya başlar ve hükümete bazı talepler iletip, aktif bir şekilde toplantılar ve daha başka etkinlikler düzenleyerek bir dizi prestijli kuruluşların önderliğinde yeni bir mücadele yolu seçer.
Bu süreçte, XX. yüzyılın ikinci yarısında başlayan göç sonucunda Almanya ve bazı Avrupa ülkelerinde şekillenerek, Türkiye’de faaliyet gösteren kuruluşlara ellerinden geldiği kadar destek verip, bazı durumlarda maddi yardımda da bulunan Alevi derneklerinin rolü büyüktür.
Bu açıdan, Alevilik hareketinin gelişmesi bazında, dünyadaki diğer ülkelerde faaliyet gösteren Alevi derneklerine nazaran daha iyi örgütlenmiş olup, Alevilik hareketine aktif bir şekilde katılan Almanya’daki derneklerin rolünün araştırılması önemlidir.
1960’lı yıllarda Türkiye’den Avrupa ülkelerine, özellikle de Almanya’ya göç etmiş olan Aleviler, 10-20 yıl zarfında önce sırf milli, daha sonra ise kendileri tarafından kurulmuş olan Alevi teşkilatlarına üye olur.
Daha 1990’lı yıllarda Almanya’da, hem Türkiye’de, hem de Avrupa ülkelerinde Alevilik hareketinin düzenlenmesi ve kültür değerleri ile Alevilik bilincinin güçlendirilmesi konusunda aktif bir şekilde faaliyet gösteren bir dizi Alevi teşkilatları ve federasyonları faaliyet göstermekteydi.
Alevilik hareketi günümüzde, Türkiye’de olduğu gibi bazı Avrupa ülkelerinde de daha da güçlenmektedir.
Modern Alevilik hareketinin temellerini aşağıda belirtilen bir dizi talep oluşturmaktadır.
- Türkiye Cumhuriyeti’nin gerçek vatandaşları olarak eşitlik.
- Okullarda verilen ve sadece Sünniliğin öğretildiği din derslerinin kaldırılması.
- Faaliyetlerinin esasen Türkiye vatandaşları arasında Sünniliğin yayılması ve pekiştirilmesi olup, Alevileri göz ardı eden Diyanet İşleri Müdürlüğü’nün kaldırılması.
- Türkiye’nin siyasi hayatına katılabilmeleri için Alevi dernekleri ile kuruluşlarını tanımak.
- 1993 yılında vuku bulmuş olan kanlı olayların anısına, Sivas’ta bulunan „Madımak“ otelinin müzeye çevrilmesi.
Aleviler, yukarıda belirtilen taleplerin gerçekleştirilmesi için, hareketin müspet çözümüne yardım edecek her adımı kanunlar çerçevesinde atmak için ellerinden geleni yapmaktadır.
Her halükârda, Alevilerin sorunlarının henüz çözüme ulaşmamış olmasına ve 1990’lı yıllara kadar Alevilerin varlığı konusunda resmi olarak konuşulmamasına rağmen, Türkiye partileri ve sayısız devlet görevlilerinin, Alevi unsurunun varlığını her zaman hesaba katıp, bu konuda vaadler verme açısından geri kalmamış oldukları, Alevilik teşkilatları liderleri ile bazı nüfuzlu Alevilerin ise, milyonlara varan Alevi unsurunu artık inkâr etmenin mümkün olmadığı şartların sunmuş olduğu imkânların bilincinde olarak Türkiye Alevilerinin kurtuluşu için tüm uygun fırsatları kullanmış oldukları olgusunu vurgulamamak mümkün değildir.
Türkçeye çeviren: Diran Lokmagözyan
Akunq.net
Leave a Reply