2015’ten 50 yıl önce ne olmuş?

2015Anahit Kartaşyan

Gazeteci Serdar Korucu ile Aris Nalcı, soykırımın 50. Yılında Türkiye medyasında yer alan haberleri mercek altına alıp kitap haline getirdiler. ‘‘Akunq’’, Ermeni diasporasının 1965’te dünyanın dört bir yanında düzenledikleri Ermeni Soykırımı’nın anma etkinliklerini aktaran kitap yazarlarıyla 50 yıl önceki 24 Nisan’da neler yaşandığını, hangi dinamiklerin etken olduğunu, dünya kamuoyunda soykırımın nasıl yankılandığını, bu etkinliklerin ve taleplerin Türkiye basınındanasıl yansıdığını konuştu.

  • Kitabınız Türkiye Cumhuriyeti başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın taziyesine denk geldi. Okurlarımıza kitabınızı anlatabilir misiniz?

S.K. –2015 yılına gelmeden birproje sunmak istedik.1965, Ermeni Soykırımı’nın ilk uluslararası anmasının olduğu yıl. Bu yıl hem uluslararası alanda, hem Türkiye’de neler yaşandı, Ankara nasıl baktı, Türkiye medyasına bu nasıl yansıdı, işte bu sorulara cevap vermeye çalıştık. Buradan bir derleme alıp 50. yılda bunların yaşandığını,100. yılda da yansıyabileceğini göstermek istedik, çünkü kitapta da göreceksiniz,1965’te yaratılan tezler Türkiye tarafından 49 yıldır kullanılmakta ve 50. yılda kullanacağı benzemektedir.

A.N.-Biz bu kitabı yazarken böyle bir taziye açıklaması düşünmüyorduk. Kitabı 24 Nisan’a denk getirmeye çalıştık ve öyle de oldu ama 2015’e bırakmak istemedik. 100. yıl öncesinde insanlar okusun ve bilsinler ki böyle şeyler oluyor. Araştırma başlarkenelimizde bu kadarçok bilgi yoktu. Önce makale sonra rapor yapmayı düşünüyorduk, sonra Türk tarih tezlerinin üretimi aşamasına denk geldik. Bu tez 1965’te üretilmiş, çünkü diaspora o zaman soykırım demeye başlıyor. Düşünün, soykırım bile yok ortada, jenositdiyorlar. Buradakiler de gazetelerde jenosit kelimesini kullanıyorlar, çünkü tahminen tam neye denk geldiğini bilmiyorlar. İşte bunun üzerinden tezler ve söylemler üretiliyor.

Aslında kitabımız tam taziyeye denk geldi. Başbakan R. T. Erdoğan’nın taziyesiyle 1965’te yaşananların hepsinin 49 yıl sonra Türkiye’de yine aynı şekilde yaşanabildiğini gördük. Tezde bir değişiklik yok, söylemde de bir değişiklik yok. Bence tek farkı dili. Nefret söylemi o zamanlar konuşulmadığı için yürü yürü gidiyor. Meselâ Türklük ve vatandaşlık tanımıfarklı. 1965’te Türk dediğin herkes vatandaş, şimdi ise mesela Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı diyoruz.

Başbakanın taziyesinin arkasından “iyi Ermeniler” çıkması, teşekkür etmesi aynı şekilde 1965’te yaşandı. 1965’te Lübnan’da başlıyor. Yine bir takım Ermeniler birdenbire gazetelere mektup yazıyorlar “Emeniler bir susun”, “Batı Ermenistan hayaldir”, “bu bir sıtma:hastalık bir fikir” v.s. Bunları da Ermeniler söylüyorlar.

S.K.-Aslında bu söylettiriliyor. “İyi Ermeniler” durumumuz var, çünkü bu söylettiriliyor.

Hürriyet’te Cüneyt Arcayürek’in yazısı çok önemli. O önce diasporaya yanıt veriyor arkasından dönüyor ve diyor ki bunların en doğru yanıtlarını Türkiye Ermenileri verecektir.

A.N.- Ertesi gün de Türkiye Ermeniler birden bire mektup yazmaya başlıyor. Yalan mektuplar değil,hepsinin isimleri doğru. O mektupları yazmanın zihniyeti de 1915’ten itibaren Türkiye’de kalan Ermenilerin rahatsız ve hasta psikolojisinin sonucudur, bir katastrofi var içeride, farkında olmadan bunu yapıyorlar. Araştırdıktan sonra kendime “bu kadar olur mu, farkında mi” diye sordum. Ama meslâ aynı şeyi şimdi de yapıyorlar. Bence bu biraz hastalıklı yaklaşım, çünkü yurtdışına gidenler niyeo zaman gittiler, hava değişikliği için mi Suriye’ye gittiler? Türkiye’de yaşayan bir Ermeni’ye Suriye’ye giden Ermeniler neden gittiler sorarsak acaba ne diyecek, ne düşünüyor? Kendimizi koruyalım, aynı şey olmasın diye 1965’te bunları söylüyorlar.

  • Geriye bakarsak,1965 yılında Türkiye’de neler oluyor, azınlıkların endişeleri nereden geliyor?

S.K.-1964’te başlarına gelenler var çünkü. Ermeniler baktığında Rum toplumu hedefte. Zaten benzer bir kırımı yaşamış olan bir başka toplum1950’lerin, 1960’ların Türkiye’sinde herkes Ankara’nın ve medyanın hedefinde. Neden hedefte, çünkü Kıbrıs sorunu var. Kıbrıs sorununun nedeniyle 1955’te zaten bir fitil ateşlenmiş, İstanbul’da 6-7 olayları yaşanmış. O olaylarda aslında Rumlar hedef alınmasına rağmen Ermeniler de, Yahudiler de zarar görmüş. Ermeniler şoyle düşünüyorlardı “çok ses çıkartırsak, başımıza benzeri şeylergelir”. Rumlarla Ankara arasındaki gerginlik İstanbul Rumlarının hiç bir şey yapmamasına rağmen sırf Kıbrıs Rumlarıyla Türk toplumu arasında adada çatışma olduğu için 1964’te ilişkiler geriliyor ve Cumhuriyet döneminin ilk Rum tehciri yaşanıyor. Yunan tebaaası olan Rumlar ‘‘20 dolar, 20 kilo’’ dediğimiz olayla Yunanistan’a gönderiliyorlar. 1964’te başlayan süreç hemen bitmiyor, gazete sayfalarına baktığımızda 2 000 Rum Yunanistan’a gitti. Niye gitti? Kendi isteğiyle mi gitti?Bir Rumun, herhalde yüzyıllarca yaşadığı toprağından hava değişikliği için hiç görmediği, bilmediği Yunanistan’a gidecek hali yok. O durumda haklı olarak Ermeniler de acaba  ‘‘sıra bize mi geliyor’’ diye düşünüyor. Yine benzer şekilde Rum patrikhanesinin kapatılması gündemde. 1453’teOsmanlı sultanıFatih, Konstantinopolis’ialdığında yaşamasına izin verdiği Rum patrikliği 1965’te kapatılmaya çalışılıyor, yani orta çağda bile yaşamasına izin verilen kurum Cumhuriyet Türkiye’sinde kapatılmaya çalışılıyor. Tabiiki bunu gören Ermeniler korkuyorlar biraz.  Aslında şimdi bu ‘‘iyi Ermenileri’’ biraz eleştiriyoruz ama bence gerçekten eleştirilmesi gereken, onları bu ruhu hale sürükleyen sistem.

A.N.-Rumları sınırdışı etmişler.Şimdi bunu okuyan Ermeniler ‘‘kesin sıra bize geliyor’’ diyor. Her an gönderilme korkusuyla yaşıyorsan ister istemez ‘‘sıra bize geliyor’’ diye düşüneceksin. Onu gören patriğimiz de tahminen korkuyordu.

Diasporadaki Ermeniler kalkıp Türkiye’ye, Anadolu’ya  cesaretle gelip eski topraklarını gezebiliyorsa, Ermenistan’a gidip orada çalışıyorsaburadaki Ermeniler de bu hastalıklı  haldençıkıp belki de gerçek neyse söyleyebilmeli. Halen İstanbul’daki Ermeni toplumu siyaset yapan Ermenilere iyi gözle bakmıyor: “Aman o da CHP’ye, AKP’ye HDP’ye gitmiş, aman girmesinler”. O kadar önemli olmuş ki bir kişinin bile ölümü önemli. Ermeni gazetelerindeki en önemli sayfa ölüm ilanı sayfası hâlâ. Gazeteleri ölüm haberleri okumak için alıyorlar. Çok kayıp vermeye tahammülümüz artık yok.Evlilikler bile tartışmalı. Patrikhane karma evliliklere karşı, Ermenilerin Rumlarla evlenmesini kabul etmiyor.

  • Peki, yıllar süren sesizlikten sonra Ankara kendi halkına durumu nasıl alatıyor. Bu Ermeni Soykırımı birden bire nereden çıktı?

S.K.-Olayı Kıbrıs sorununa bağlayarak dış mihrakdiyorlar. Türkiye medyasına göre Ermenileri kışkırtan, Türk ve Ermenilerin arasını bozanlar‘‘şeytan Rumlar’’.

Türkiye medyasının tavrı şoyle: ‘‘Ermeniler iyi Türktür, biz onları severiz, içimizde de Ermeniler yaşıyor, onlar Osmanlıya son derece sadıktı, bağlıydı, Ermeniler zaten kötü bir toplum değil, Millet-i sadıkaydı, ama onlarsürekli dış mihraklarla ilgilenliyor. Bir zamanlar Ruslara bağlanmışlardı, onların bir kısmı isyan etti, bugün de Ermeni soykırımı gibi düşüncüleri yok. Şimdi de Kıbrıs Rumları Türklerle araları kötü olduğu için Diaspora Ermenilerini kışkırtıyorlar’’. Türkiye medyasının tavrı Ermenileri dışlamak değil, o dönemin şeytan olarak koyduğu figur Rumlar.

A.N.-Zaten Orta Doğu’dan çıkıyor mesele. Lübnan “suçlu”. Bazı gazetelerde de Amerikan, İmperializm düşmanlığı diyor. Meselâ Aziz Nesin Ermeni sorununu Amerikan parmağının kışkırtması olarak gösteriyor. 50 yıl sonra da hâlâ paralel devletler suçlu.

Lübnan’dan çıkıyor, çünkü 1915’te İstanbul Ermeni topluluğu zihni yani entelektuel olarak yok olduktan sonra Lübnan ikinci yer oldu, Ermeniler oraya geçtiler. Dolayısıyla Lübnan bir entelektüel üretim merkezi oldu. Bütün kitaplar orada basıldı. O entelektüel güç doğrudan Ermenistan’a gitmedi, halen de gitmiş değil. Bugün de bir şey olduğunda Hıçakların, Ramgavarların ve Taşnakların bir arada olduğu ve birlikte hareket edebildiği, siyaset  üretebildikleri, yazı yazdıkları, fikir üretiminin yeri Lübnan. 1915 Ermeni Soykırımı’yla Ermeni edebiyatının Zartonk (uyanış) dönemi bitiyor ama yok olmuyor, Lübnan’da yeni bir dönem başlıyor, yoksa Batı Ermenicesiyle edebiyat da olmazdı. İstanbul’daki Ermeni yazarların bir kısmı hayatının bir dönemini Lübnan’da geçirdi sonra yine İstanbul’a döndü. Lübnan, Orta Doğu bağlamında Ermeniler için ilim merkezi olmuş.

Şimdi de öyle. Kesap’tan nereye kaçtılar? Lübnan’a.

S.K.-Diasporanın ‘‘kötü’’, “iç Ermeni” ve “dış Ermeni” görünmesi 1965’te başlıyor. Medyada 1965“ihanetin  yıl dönümü” gibi ifadeler var.Bu zihniyeti taşıyanların gözünde Türkiye’de kalan Ermeniler “sadık”, yurtdışındakiler “hain”. Ama bu konunun gerisine girilmiyor, kimse sorgulamıyor.Meselâ bu insanlar neden Lübnan’da, Paris’te doğup büyüdüler, niye Amerika’ya gitiler? Sanki Diaspora Ermenisi başka bir Ermeni. Halbuki bu insanların kökleri bu topraklarda.

  • Sovyet Ermenistanı Türkiye basınına nasıl yansıdı?

A.N.-“1965 Yerevan mitingi” diye geçiyor. Sovyet Ermenistan’da en büyük eylem oluyor. On binlerce insan katılıyor. Tabii rakamlar tartışır: Ermenice kaynaklar yüz binlerce diyor, Rusça kaynaklar başka bir şey diyor. Miting Opera meydanında yapılıyor. Sovyetler’de bir başka halkı hakaret etmek veya milliyetçilik yasak olduğu için başka yollar arıyorlar. Meselâ 1965’te Yerevan mitinginde “ölülerimizi anacağız bir anıt istiyoruz” diye eylem yapılıyor. Silva Kaputikyan, Paruyr Sevak öncülüğünde yapılıyor miting. Onlar çok önemli figürler. Daha sonra Moskova buna yok diyemiyor, Sevak’la Kaputikyan Kremlin’e çağrılıyor, orada söyledikten sonra onaylanıyor ve Soykırım Müzesi inşaatı başlıyor. Kompleksin onayı orada alınıyor. 1967’de tamamlanıyor. Ama bunu da söylemek gerek ki ilk anıt 1965’te açılıyor, o da Gacigortsaran (Alçıfabrikası) yanında bir çeşme yapılıyor. Oradaki insanlar para toplayıp anıta çıkmak istiyorlar.Üzerinde de ‘1915’te Türklerin katlettiği Ermenilerin anısına’ diye bir yazı yazılması planlıyor. Ancak çeşme planları imar müdürlüğüne sunulduğunda üzerindeki ifadelerden dolayı plan kabul edilmiyor. Bir kaç denemenin ardından bu ifadeler kaldırılırsa çeşmenin yapılabileceği söyleniyor. Onlar da yazıları kaldırıyorlar, hemen planı geçiyor ve o bölgede yaşayan insanlar para topluyorlar. O dönemde büyük paralar toplamak yasak olduğu için küçük kopek* topluyorlar. O çeşmenin parası çıkarılıyor ve çeşme yapılıyor. Tam 23 Nisan akşamı çeşme bitmiş, her şeydikilmiş. 23 Nisan akşamı tamam boşverki, görmez diyorlar ve çeşme üzerinde yazıyazıyorlar “1915’ta Soykırım’da ölen Ermeniler için açılmış bu çeşme”. Bu çeşme hakkında “Agos” gazetesi’nin Ermenice sayfaları sorumlusu ve yazarı Sargis Seropyan anllatı. Ermenistan’daki arkadaşlarımız da gittiler ve fotoğrafları çektiler, gerçekten de öyle yazılı ve şimdi de duruyor. İşte ilk anıt o.  Bir de 1965’te Arjantin’de açılmış. Ermenistan’daki Soykırım müzesi de iki sene sonra 1967’de açılıyor.

  • Türkiye medyasına göre Sovyet Ermenileri nasıl, meselâTürkiyeErmenileri “iyi ve sadık”  Diaspora Ermenileri “kötü” olarak gösteriliyor.
    A.N.
    -Gazetelerde Rusya’yı hedef alan hiç bir şey yok, sadece Moskova’daki Türkiye Büyükelçiliğinin önünde yapılan gösteri hakkında haber var. Aslında Rusya ile araları iyi olduğu için Rusya’ya ve Sovyet Ermenistan’a çok dokunmuyor. Meselâ Amerika emperyalist bir ülke olduğu için daha büyük bir tehdit.
  • Türkiye Başbakanı’nı ve Dışişleri Bakanı’nın hitaplarına baktığımızda sanki Ankara, Yerevan’I taraf olarak görmüyor. Son taziyede de öyle, Diaspora’ya muhatap ediyor. Sizce neden?

A.N.-Olabilir. Zaten son taziyede bile “şimdisıradiasporada”dedi. DışişleribakanıDavutoğlu da Diaspora’ya hitap ediyor. Halen değişen bir şey yok, o zaman da Diyaspora’yı muhatap kabul ediyorlarmış, şimdi de Diyaspora’yı muhatap kabul ediyorlar. Ankara’nın gözünde Diaspora da homojen değil. Meselâ Dışişleri bakanı Davutoğlu: ‘‘Diaspora homojen bir yapıya sahip değil, dolaysıyla orada da dikkate alınacak insanlar var ve bir de konuşulmayacak insanlar var’’ diyor. Taziye ardından ilk gelen tepkiler de uçlardan geldi. Uç dediği şey ANCA’nın başkanı A. Hambaryan. 
Aslında merak ediyorum Türkiye’nin temasta olduğu Ermeniler kim? Yani “sıcak Ermeniler” diyorlar ya? O insanlar kimi temsil ediyor, dernek adımı mı, belediye başkanı mı bu insanlar? Ankara’nın gözünde ‘‘kötü Ermeniler’’var daha. O Ermeniler burada da var. Mesela onlara göre Gezi’de eylem yapan Ermeniler iyi değil.

S.K.-1965’ten sonra Türkiye’nin tezi bu. Soykırım tezini bizim önümüze getiren Ermenistan değil, diaspora Ermenileri. Ermenistan “iyi” ve “kötü” Ermeniler arasında. Zaten Sovyet döneminde Ermenistan bağımsız ulusal bir ülke değildi. Genelde Moskova’ya muhatap ediliyordu. Ama neden Ermenistan’I taraf olarak görmüyor, çünkü Diyaspora Ermenileri Türkiye’nin gözünde Ermenistan’dan daha güçlü. Bugün Ermenistan Türkiye’ye ne yapabilir? Erivan’dan Ankara’ya gelebilecek en büyük tehlike ne? Ekonomik olarak yaptırım gücü yok, siyasi olarak yine sınırlı. Asıl yaptırım gücü olan Diaspora. Fransa’da Diaspora Ermenileri sayesinde Soykırım meselesi Hollande’e kadar çıkabiliyor, Amerika’da medyayı dedirten, Obama’nın seçim konuşmasında “Soykırımı tanıyacağım” dedirten yine Erivan değil, Diaspora Ermenileri. Şimdi Diaspora Ermenilerinin böyle bir gücü varken Ankara doğal olarak Erivan’a değil Diaspora Ermenileriyle muhatap oluyor.
Başbakanlıktan ve Dışişleri Bakanlığından gelen mesajların altında bu konu hep istismar ediliyor. Resmi teze göre uluslararası alanda yaşayanları bu kötü Ermeniler istismar ediyor.
Başbakanın taziyesinden hemen sonra Dışişleri bakanı yaptığı açıklamada: “Biz Erivan’la görüşürüz, sorunumuz yok, biz Erivan’ı ikna edebiliyoruz, konuşabiliyoruz ama Diaspora ikna olmuyor, o da Erivan’ı sıkıştırıyor” diyor. Yani Türkiye’nin kafasında Erivan daha iyi. Erivan’la oturup konuşabiliyor, ama Diaspora’dan baskı olduğu için Erivan ne yapacağını bilmiyor, iki dağ arasında. Ankara’ya gore Ermenistan zor bir ekeonomik dar boğazda olduğu için Diaspora’dan gelen maddi desteklere ihtiyacı var. Dolaysıyla para kimdeyse o da yol gösteriyor.

  • Bu yıl 24 Nisan’da İstanbul’da gerçekleşen Ermeni Soykırımı kurbanları anma programlarında Diaspora’dan gelen çok Ermeni vardı. Ama İstanbul Ermenileri büyük katılım göstermiyordu. Devletin çizdiği sınırdan geçmemek korkusundan mı yoksa başka bir nedeni mi var?

A.N.- Türkiye’de hala insanların yaşam kaygısı var. İstanbul Ermeniler hiç bir zaman siyasi bir tepki göstermedi. Hrant öldürüldüğü zaman bile hepsi sokağa çıkmadı. Zaten hepsi çıkmaz. 45  bin Ermeni varsa 20 bini ancak çıkıyor. O yarısından da 24 Nisan anmasına gelen insan sesi bence yine artıyor. Bu sene hem organizasyonda, hem de katılımcılar arasında önceki yıldandaha fazla Ermeni gördüm. Ermeniler tamamen organizasyon yapmıyor, çünkü bence eğer Ermeniler bunu anacaksa başka şekilde anmalılar. Gerçekten Taksim meydanında bunu yapması gereken Türkler. Biz başka bir şekilde anmalıyız. Türkiye’de yapılacak bir anmayla Diaspora’da yapılacak bir anma arasında fark görmüyorum. Diaspora’da nasıl Türk Büyükelçiliğine gidilip katil Türkiye bağırıyorlarsa burada da katil Türkiye bağırılmalı. Katil Erdogan bağırmıyorlar mı? Eğer bu ifade özgürlüğü varsa bu eylemler deşarjolma gerek. Şu andaki, bence Türk’lerin ve Kürt’lerin deşarj olma yeri, Ermeni’lerinse ‘‘ah bak, bizim için ağlıyorlar’’ dedikleri. Ben mesela bu kadar sessiz bir eylem istemem, çünkü içimde yangın var.Benim dedem öldürüldü diye ağlamıyorum, kızgınım. Bunu söylemem lazım. Bu ifade özgürlüğü Erdoğan’ın yaptığı bir şey mi yoksa Türkiye’nin geldiği nokta itibarıyla zorunlu mu bilmiyorum ama günden güne artıyor.

S.K.-Azınlık psikolojisiyle dünyada 2007  bir kırılmaydı. İlk kez bu topraklarda Müslüman olmayan bir kişi öldürüldü ve onun arkasından geniş bir kitle anmasına katıldı. Hrant Dink’in öldürülme haberini alınca herkes evlerinde korku yaşadı, çünkü 2007 bir Hıristiyan katliamı senesi, sonra Zirve Katliamı, çok karanlık bir dönemdi. Dolayısıyla insanlar bu haberleri aldığında ister istemez kapı-pencereyi kapatalım, kimseyle konuşmayalım diye düşünüyorlardı. Ama o kalabalığı görünce o insanlar için sırt sırta, omuz omuza durabileceğimiz insanlar var bu ülkede, çıkıp konuşabileceğiniz bir dönem galiba. Yine de bu ikilemde gelip gidiyor. Bu ülkenin insanları bu topraklara güven duymuyor. 2004-2005’te Avrupa Birliği konuşuldu, 2007’de de bu karalık Hıristiyan katliamları oldu. Bu ülkenin inişi-çıkışı çoktur. 2. Meşrutiyetten sonra hepimiz vatandaşız bagırıyorlardı, üzerinden çok fazla yıl geçmeden herkes tehcir edilmeye başladı. O nedenle herkeste bir yandan cesaret var, mesela bak beraber sesimizi çıkartabiliyoruz, Taksim’deki anmaya da gidebiliyoruz, öbür yandan da acaba 3-5 yıl sonra herşey yine kötüye gider mi, başka bir karanlık döneme girer miyiz endişesi var. Şimdi tamamen geçtiğini düşünmüyorum. Ben de, çevrem de hala telaşlarda.Meselâ oturduğum semtte komşularım Berkin Elvan’ın eylemlerinde bile “evladım aman, Allah aşkına bu ülkede karışıklık çıkartmayalım, katılmayın böyle şeylere, nümayişlere, sonra geliyor bize patlıyor”, çünkü Türkiye hep bunu yaşamış.

  • 10 sene öncesine bakarsak bugünkü Türkiye’de daha rahatlıkla bazı konular tartışabiliyor, bir sürü tabu kırıldı, sizce Türkiye geldiği bu noktadan geri adım atabilir mi?

S.K-Türkiye’de ilerleyiş her zaman Mehter marşı gibidir, üç adım ileri atar, iki geriye atar sonra yine üç ileriye atar, iki geri adımı ne zaman atacağını asla bilemezsin.

P.S. Mülakat sırasında kafede yanımızda oturan Ermeniler, konuştuğumuz konudan rahatsız olup kalktılar ve başka bir yere oturdular. Ya gerçeği duymak hoşlarına gitmiyordu ya da başlarına bela açmak istemediler.

Serdar Korucu

CNN Türk’te editör olarak çalışıyor. Radikal, Agos, Express ve Birgün’e haberler yapan, yazıları Taraf Gazetesi ve Milliyet Kitap Eki’nde yayınlanan Serdar Korucu, 2009 yılında Güncel Yayıncılık’tan “Yabancı Gazetecilerin Gözüyle Kürt Sorunu”, 2014’te “Suriye Yerle Bir Olduktan Sonra” adlı kitapları çıkarttı.

Aris Nalcı

İMC Televizyonu’nda haber Müdürlüğü görevini yapıyor ve Gamurç isimli programı hazırlıyor. Yazıları düzenli olarak T24 sitesinde yayınlanıyor. Makaleleri Agos, Birgün, Evrensel, Özgür Gündem, Radikal ve Zaman gazetelerinde yayınlandı.

*SSCB’de en küçük para birimi.

Akunq.net

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *