Tarih Doktoru
- Mondros Ateşkes Antlaşması’nın imzalanmasını (30 Ekim 1918) takip eden aylarda, Osmanlı İmparatorluğu toplumunda, Birinci Dünya Savaşı süresinde Hıristiyanlara karşı gerçekleştirilen katliamlar konusunda İttihatçıları suçlayarak, onlardan soyutlanma yaklaşımı belirgindi. Bu dönem Osmanlı basınında İttihatçılara karşı sert suçlamalar yer bulmaktadır. İttihatçıların, özellikle Ermenilere karşı sürdürmüş oldukları siyaset sert bir şekilde tenkide uğrar. Ermenilerin tehciri ve katliamları sorunu, o dönemin Osmanlı meclisinin gündemine de gelir ve 1918 Ekim-Kasım aylarında sert tartışmalara yol açar. Osmanlı meclisinde sürdürülen tartışmalar sonucunda, İttihat ve Terakki Partisi ile hükümet tarafından gerçekleştirilen yolsuzluklar ve caniliklerin gerçekliği kanıtlanır. Bu suçları araştırmak amacıyla Osmanlı meclisinde oluşturulan Beşinci Şube, İttihat ve Terakki Partisi’ni, diğer suçlarla birlikte, savaş yıllarında Ermeni halkını sebepsiz yere tehcir etme, kitlesel katliam ve bu katliamları gerçekleştirmek amacıyla Teşkilat-ı Mahsusa olarak anılan gayrikanunî bir kuruluş teşekkül etmekle de suçlar.
- Osmanlı İmparatorluğunda, Ermeni Soykırımı sorumlularının soruşturulması, üç farklı soruşturma komisyonları tarafından, hemen-hemen aynı zamanda gerçekleştirilmiştir. Osmanlı meclisinin Beşinci Şubesi, soruşturulan bakanların yorumları ve itirafları, içlerinde katliamlarla ilgili çok gizli talimatnamelerin de bulunduğu, çok sayıda belgeyi de ekler. Bu belgeler daha sonra Divan-ı Harp savcılarına teslim edilir. Mazhar Komisyonu olarak da anılan Suçları Soruşturma Komisyonu da Ermeni Soykırımı sorumlularını bulmak amacıyla önemli soruşturmalar gerçekleştirilmiştir. Bu komisyon, iki ay içinde, aralarında Ermeni katliamlarıyla ilgili, aralarında şifreli telgraflar, resmi yazışmalar, talimatlar ve emirler ile görgü şahitlerinin tanıklıklarının bulunduğu çok sayıda kanıt elde ederek, bunları da 1919 Ocağında İstanbul askeri mahkemesine teslim eder. Lakin 1. Divan-ı Harp mahkemesi, belirtilen soruşturma komisyonları tarafından elde edilen verileri eksik olarak kabul ederek oluşturduğu 5 soruşturma komisyonu da, bir dizi ek veri elde edip askeri mahkemelerin savcılarına teslim eder.
- Osmanlı İmparatorluğu yöneticileri, 1919 yılında, İttihat ve Terakki Partisi ile hükümet üyelerinin yargılanması esnasında, Ermenilerin toplu katliamlarını tertipleme konusunda tüm sorumlulardan ziyade, sadece İttihat ve Terakki Partisi ile yönetimindeki hükümeti suçlu tanımaya çabalar. İttihatçılar ve taraftarları ise tersine, ellerinden geldiği kadar partinin adının kötülenmemesine çalışıp, suçu teşkilattan ziyade şahıslara yüklemeye çalışmışlardır.
- 1919 yılındaki İttihat ve Terakki Partisi ve hükümeti üyeleri dosyasının iddianamesinde, İttihat ve Terakki Partisi ile hükümetin, Ermenilerin katledilmesi için açıkça emir vermiş olduğu belirtilmiştir. İddianamede, İttihatçıların Birinci Dünya Savaşı’nın sunmuş olduğu imkândan, gizli planlarını (Ermeni Soykırımı) gerçekleştirmek amacıyla faydalanmış oldukları vurgulanmaktadır., Ermeni Soykırımı’nı gerçekleştirenlerin ve bu olguyu inkâr eden Türk tarihçilerin, tehcirin bir askeri etkinlik olarak gerçekleştirilmiş olduğu “argümanı” da bu iddianameyle çürütülmektedir.
- Büyük Britanya, bazı siyasi olaylar ve hesapların etkisi altında içinde Ermeni tehciri ve katliamlarıyla suçlanan bazı Türk savaş suçlularını, daha güvenli bir yer olarak düşündükleri Malta Adası’na nakletmeye karar verir. Büyük Britanya, aralarında Ermeni Soykırımı sorumlularının da bulunduğu, Malta’ya sürgün edilen savaş suçlularını başlangıçta gerçekten mahkûm etmeye niyetli olmasına rağmen, zaman içinde kararlılığı giderek zayıflar ve İngiltere, Ermeni Soykırımı’nı gerçekleştirmiş olan canileri, nihayetinde İngiliz savaş esirleriyle takas eder. Malta sürgünleri Türkiye’ye döner, Kurtuluş Savaşı’na katılır ve cumhuriyetin ilanından sonra önemli siyasi mevkiler elde ederler. Böylece, Ermeni Soykırımı sorumluları, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu kadrosunu oluşturur.
- Ermenilerin tehciri ve katliamları suçlamasıyla gerçekleştirilen soruşturmalar neticesinde Divan-ı Harp mahkemeleri heyetleri, idam cezası verme konusunda, firarda bulunan sanıklara yönelik daha “bonkör” davranmışlardır. Belirtilen suçlamayla açılan ve bilinen 63 dava sonucunda toplam 20 idam cezası verilmiştir. Bu cezalardan sadece 3’ünün infaz edilmiş olduğu ilginçtir. Mahkemede hazır bulunan sanıklarla ilgili idam cezası vermekten imtina edilmesi, davaların formalite icabı görülmüş olmasıyla ilgilidir. Hükümeti, Ermeni tehciri ve katliamları sorumlularını mahkûm etmeye iten etken, adaleti yerine getirme arzusundan ziyade, savaşta galip gelen devletler üzerinde benzer bir intiba bırakma çabası olmuştur. Ülkeyi Birinci Dünya Savaşı’na sürüklemek ve savaş zamanında, özellikle gıda konusundaki yolsuzluklarla ilgili suçlamalar, 1926 yılında İttihatçılara karşı yürütülen yargılamalar esnasında tekrarlanmış olduğundan dolayı, bu sözler, diğer suçlamalarla ilgili değildir.
- Ermeni katliamlarının 1919-21 yıllarındaki soruşturulmasının bölge-bölge gerçekleştirilmiş olması daha uygun olmakla birlikte, söz konusu olanın aynı canilik olmasından dolayı, nazari olarak tümünün de bir dava kapsamında görülerek, genel bir kararla nihayetlendirilmesi mümkündü. Lakin Ermeni katliamlarını düzenleyenlerin soruşturmalarının bölge-bölge gerçekleştirilmesi, Divan-ı Harp için zaman kazanmak ve davaları müttefik devletler nezdinde kullanmak imkânı sunmaktaydı.
- 1919-21 İttihatçı yargılamaları, salt İttihat ve Terakki Partisi’nin üst düzey yöneticilerine yönelik olup, hem Ermenilerin imhası, hem de Osmanlı İmparatorluğu’nu savaşa sürükleme suçu bu kişilerin üzerine yüklenmişti. Üstelik bu plan, başarısızlık durumunda partinin kurtulup, sadece yöneticilerin sorumluluk taşıması niyetiyle, İttihatçıların kendileri tarafından hazırlanmıştı. Teceddüt Partisi’nin oluşması kararında, üst düzey İttihatçıların bu partiye üye olamayacakları belirtilmiş olması, bunun kanıtıdır.
- 1919-21 ve 1926 yargılamaları arasında bazı paralelliklerin çizilmesi durumunda, bu davalarla ilgili suçlamaların, ülkenin Birinci Dünya Savaşı’na sürüklenmesi ve savaş döneminde, özellikle gıda konusunda yapılan yolsuzluklar olduğu görülmektedir. Yukarıda belirtilen suçlamalara, 1926 yılında, ülkeyi savaşa sürüklemiş ve yurtdışına kaçmış olan İttihatçıların, yabancı ülkelerdeki faaliyetleri ve yönetimi ele geçirmek amacıyla, İttihatçılar tarafından Türkiye’de yeniden parti kurma denemeleri eklenmiştir. Lakin 1926 suçlamalarında, Hıristiyanların, özellikle de Ermenilerin tehciri ve katliamı suçlaması tamamen ortadan kalkmıştır.
- 1919-21 ve 1926 yargılamaları arasındaki temel fark, 1919-21 yıllarının İttihatçı sanıklarına avukat tutma ve kendi yararlarına şahit gösterme izni verilmiş olmasına rağmen, 1926 yılındaki davalarda bu haklar tanınmamıştır. Bunun haricinde, 1919-21 yıllarında İttihatçıların yargılanmaları esnasında sanıkların, idam cezasını temyiz etme imkânı olmasına rağmen, 1926 yılında bu haktan da mahrum olmuşlardır. Belirtilen kanıtlar, bazı Türk tarihçileri tarafından, 1919-21 yıllarındaki Ermeni tehciri ve katliamları davalarının uluslar arası baskı sonucunda gerçekleşmiş olduğundan dolayı, objektif olmadıkları görüşünü boşa çıkarmaktadır. Tersine, İttihatçıların 1926 yılında gerçekleşen Divan-ı Harp mahkemesindeki yargılamaların aksine, sanıklara kendilerini savunma konusunda tüm imkânlar sunulmuştur.
- İttihat ve Terakki Partisi üyeleri ile hesaplaşmaya yönelik yargılama, gerçekte 1919-21 yılındaki güçsüz İtilaf hükümeti tarafından düzenlenen İttihatçıların dava süreci olmayıp, fiili olarak tekrar İttihat partisinden müteşekkil Kemalist hükümet tarafından geçekleştirilen, 1926 yılındaki İzmir ve Ankara yargılamaları olmuştur.
- İttihatçıların, 1919-21 ve 1926 yıllarındaki yargılanmaları, İttihat ve Terakki Partisini bir parti olarak tarih sahnesinden uzaklaştırmakla birlikte, cumhuriyet dönemindeki tüm siyasi partilerin bu partiden doğmuş olup, aynı ideolojiyi kullanmış olduklarından dolayı, ne İttihatçı geleneklerini, ne de zihniyetini siyaset sahnesinden uzaklaştırmaya yönelik olmamış ve olamamıştır. Cumhuriyetin ilanından sonra, Türklerin haricinde, diğer tüm milletler yabancılaştırılmış ve devlet tek dil, tek din, tek kültür ve tek millet yaratma, kalan diğer halkları Türkleştirme siyaseti güdülmüştür.
- İttihatçıların 1926 yılındaki yargılanmaları, Türkiye’de İttihatçı derin devlete bir son vererek, Ermenilerin intikamından kaçan bazı İttihatçı liderlerle hesap görerek, bir diğer, Kemalist derin devletin şekillenmesinin temelini atmış, fakat İttihatçı ideoloji ile devletin yönetim katında benimsenmiş olan çalışma şekli siyasi hayatta değişmeden bırakılmıştır.
Türkçeye çeviren: Diran Lokmagözyan
Akunq.net
Leave a Reply