Kitlesel katliamlar ve Soykırım sürecinde gerçekleştirilen şiddet olaylarının araştırılması ve bunların sıralandırılması, canilerin, homoseksüellik, grup seksi, seks oyunlarının dışavurumları vs. gibi cinsel aktivitenin tüm şekillerini ihtiva eden “orgiastik kültüre” has tutum sergilemiş olduklarını iddia etme imkânı sunmaktadır.
Sosyal psikanaliz tarafından kabul gören bir görüşe göre, toplu katliamlar ve Soykırım esnasında filogenetik gerileme[1] gerçekleşmektedir. İnsanlar, arkaik dönem psikolojisine ve “vahşi düşünce şekline” (bunun mantıksal ekseni olan geneli ve özeli, münferit formlar olarak şekillenmemişlerdir[2]), bunun sonucunda da arkaik dönem yaklaşımına dönüş yapmaktadır.
Osmanlı İmparatorluğu’nda Ermenilere yönelik gerçekleştirilen toplu katliamlar ve Soykırım esnasında gerçekleştirilen cinsel şiddet ile cinsel yaklaşımın, Soykırım bağlamında sosyal ve kültürel şemalandırılma şekilleri elde etmekte olduğu, aşağıda düzenlenen ve azami belirgin örneklerle sunulmaktadır.
Savaşlar ve soykırımlarla gelişen toplu cinsel şiddet olaylarının temelinde, kural olarak, etnik, milli, dini ve cinsel olarak, bütün bir stereotip kompleksi yatmaktadır.
“Hedef” grubundaki kadın ve çocukların, erkeklerin ve hatta cesetlerin, özellikle etnik veya dini gruba ait olması sebebiyle cinsel şiddete maruz kalması bu olguyu kanıtlamaktadır. Cinsel şiddet, özellikle cinsel aidiyet algısıyla göze çarpmaktadır. Cinsel şiddet olaylarına özellikle güzel kadınların maruz kalmasının sebebi budur[3]. Cinsel şiddetin, edebiyatta sıklıkla “galibin” yaklaşımı olarak sunulmasını, “yenilen” tarafın kadınlarının, gerçekleştirilmiş “kahramanlıklar” için bir “mükâfat” olarak kabul edilmesi olarak açıklamak mümkündür.
Seremonik tecavüzler, çocuk seviciliği (pedofili), ölü seviciliği (nekrofili), çıplaklığa ve cinsel organlara yönelik özel ilgi benzeri alternatif şekillerde cinsel tatmin, toplu katliama ve soykırıma özgündür.
“Törensel” tecavüzler
XIX. yüzyıl sonu ve XX. yüzyıl başlarında Ermenilere yönelik gerçekleştirilen katliamlar sıklıkla alenen, sokaklarda, kiliselerde, kışlalarda, tehcir yolunda, aile fertlerinin gözü önünde gerçekleştirilip, böylelikle “törensel” bir hal almaktaydı.
Örneğin, 1894 yılında Muş bölgesindeki köylerde üç hafta süren katliamlar esnasında yüzlerce Ermeni kadın, katledilmeden önce askerlerin kaprislerine teslim edilir.
Talvorik’teki yerleşim yerlerinden birinde, genç kızlar ve kadınlar kiliseye sığınır. Türk askerler, kiliseye saldırıları esnasında bu kadınlara yönelik cinsel şiddet uyguladıktan sonra hepsini katlederler[4].
1896 yılında, Urfa katliamlarında kadın ve kızların tümü soyularak kışlalara götürülmüştür. Bu kadınlar, kışlalarda beş gün boyunca tecavüz edildikten sonra serbest bırakılır[5].
“Törensel” tecavüz olaylarından biri de ilk Adana katliamı esnasında, 1 (14) Nisan 1909 tarihinde gerçekleşmiştir. Caniler, Boyacıyan ailesinin tüm erkeklerini katlettikten sonra evde bulunan kadın ve kızlara tecavüz edip, kanlı iç çamaşırlarını pencerelerden asmış, tecavüze uğrayanları ise yarı-çıplak bir halde sokakta sıraya dizerek, güruhu da aynı şeyi yapmaya davet etmişlerdir[6].
Ermeni Soykırımı esnasında tehcir yollarında gerçekleştirilen tecavüzler olağan bir hal almıştı. Özellikle zaptiyeler ile jandarmaların, subaylar tarafından düzenlenen çadır partileri bilinmektedir[7]. Bu kişiler henüz reşit olmayan kızları ve bakireleri kaçırıp “kullandıktan” sonra serbest bırakmakta, genellikle ise gaddarca öldürmekteydi. Örneğin 15 Temmuzda Recep Dağı üzerinde Samsunlu genç bir kız, 25-30 zaptiye tarafından alenen kirletilir, zaptiyeler daha sonra yakındaki iki ağacın dallarını birbirine bağlayıp, kızı baş aşağı şekilde asarlar[8].
Çocuk seviciliği (pedofili). Çocuklar cinsel şiddet kurbanı
Toplu katliam ve Soykırıma özgün bir yaklaşım da çocuk istismarıdır. İki yaşından on dört yaşına kadar olan iki cinsten çocuklar, Osmanlı İmparatorluğu’nda cinsel şiddete maruz kalmaktaydı. Bu şekilde, 1894 yılında Yedesia’daki (Urfa-çev. notu) katliamlar öncesinde iki canilik vuku bulmuştur. Bunlardan ilki 14 yaşında bir erkek çocuğun tecavüzüydü. Kırk-elli Türk, çocuğun namusunu kirlettikten sonra, yarı-ölü bir vaziyette baba evinin önüne atarlar[9].
Adana katliamları esnasında da çocuk istismarıyla ilgili çok sayıda olaylar olmuştur. Hamidiye kasabasına saldıran erkeklerden birçoğu, ebeveynlerinin gözleri önünde 6-10 yaşlarında çocuklara tecavüz ederek şehvet duygularını tatmin etmişlerdir[10]. Gözalt’ta, 7-8 yaşındaki tüm erkek çocuklarının tecavüze uğramış oldukları bilinmektedir[11]. Hayatta kalanlardan birinin anlattığına istinaden, Kharberd’ten (Harput) Urfa’ya uzanan tehcir yolunda, tüm kadınlar ve 8-10 yaşındaki çocuklar tecavüze uğramıştır[12]. Almanya’nın Halep elçisi Rössler’in, Almanya Reichskanzler’i Bertman Hollweg’e yollamış olduğu raporlardan birinde, kızların ticaretiyle ilgili kıısmda, Ras-ül Ayn’da Ermenileri denetim altında tutan Nuri Şaukh’un, Doktor Farayev’in huzurunda,
12 yaşın altındaki kızların bekâretini alarak nasıl zevk [vurgu bize aittir-H.G.] aldığını anlatmaktaydı[13]. Bir diğer raporda ise, cinsel organları kanlar içinde, iki yaşlarında bir kız çocuğunun cesedini görmüş olduğunu belirtmektedir[14]. Alman öğretmen Niepage’nin raporunda, “Halep Bağdat demiryolu depocusu Bay Krause’nin, 14 yaşlarında bir kızı korumaya aldı. Türk askerleri tarafından bir gece içinde bu kızın ırzına o denli çok geçilmişti ki, aklını kaçırmıştı”[15],- diye belirtmektedir Hayatta kalanlardan bir diğer kişi “Urfa dışında gördüğümüz sahneler korkunçtu. Katiller, tecavüz etmeden önce, kurbanlarının kollarını bağlamış, ardından da baygın bir şekilde bırakıp, uzaklaşmışlardı. Zileli bir anne, 10-12 yaşlarındaki kızlarını bu halde görüp, çıldırmıştı”[16],- demektedir. Vanlı Magruhi Sahakyan’ın belirttiğine göre “Ebeveynlerinin yanından uzaklaşan, komşumuzun sekiz yaşındaki kızına Türkler, oracıkta, avluda üç kişiyle tecavüz etmişlerdi. Biz samanların içinden görüyorduk. Kız bir saat sonra öldü”[17].
Ölü seviciliği (nekrofili)
Cinsel şiddet içinde, seksüel olan ve seksüel olmayan olarak ikiye ayrılan ölü seviciliği özel bir yer tutmaktadır. Seksüel nekrofili, cesede yönelik seksüel arzuyla, seksüel olmayanı ise, aralarında cesedin parçalanması da olmak üzere, seksüel olmayan arzularla kendisini göstermektedir. Alman ağır ceza uzmanı von Gending, 1. Kadının cesedine yönelik seksüel faaliyetlerin gerçekleştirilmesi, 2. Kadın cesedi görünce cinsel arzu duyma, cinsel organlara yönelik ilgi ve cesetlerin parçalanmasının, nekrofilinin dışavurumlarından olduğunu belirtmektedir.
Bazı araştırmacılar, nekrofilinin sanıldığından daha yaygın olduğunu, fakat uygun şartların elverişli olmadığını belirtmektedir[18]. Nekrofil arzuların gerçekleştirilmesi için öncelikle cesede erişimin gerekli olmasından dolayı, toplu katliamlar ve özellikle de Soykırım esnasında her şeye izin verilmiş olduğu şartlarda, bu yaklaşımın sergilenmesi için tüm olumlu şartların var olduğunu söylemek mümkündür.
Hamidiye katliamları zamanında gerçekleşen şu olay, bir ölü seviciliği örneği teşkil etmektedir. Türkler Birecik’te, güzelliğiyle ünlü kızını kaçırmak amacıyla Ermeni Karapet’in evine saldırır. Kız, başına gelecek olan korkunç olaydan korkarak, kendisini kuyuya atar ve ölür. Türkler, evdekilerin hepsini öldürür ve ardından kızın cesedini kuyudan çıkartıp “Muhammet’e şükür” nidalarıyla tecavüz ettikten sonra, kahramanlıklarını her yerde anlatıp böbürlenirler[19]. Adana katliamları esnasında, Misis’te, 60 yaşında bir kadına kırk kişi sırayla tecavüz eder. Kadın, bu eziyetlere dayanamayarak ölür ve caniler, cesedine tecavüz etmeyi sürdürür[20].
Konuyla ilgili olarak, Urfa katliamının bir görgü şahidinin sözlerine yer vermek yerindedir “Onlar (Türkler) çok sayıda kadını ve kızı, babaları ve kocalarının gözleri önünde lekeliyor, lekelediklerinin göğüslerini kesiyor, taşlıyor ve öldürüyorlardı. Bu rezaletten kurtulmak için hayatlarına son vermiş olan kızların cesetleri üzerinde arzularını tatmin eden yabaniler de vardı”[21]. 1916 yılında Konstantinopel’den (İstanbul-çev. notu) Halep’e doğru seyahat eden, tanınmış İranlı yazar M. A. Camalzade gördüklerini kaydetmiştir “Her yerde, yol kenarına düşmüş ve ölmüş veya ölmek üzere olan Ermeni erkek ve kadınları görüyorduk. Daha sonra duyduğumuza göre, bu bölgelerdeki gençlerden bazıları, ölmek üzere olan veya ölmüş Ermeni kızlarının namusunu kirleterek şehvetlerini tatmin etmekten geri durmamışlardı”[22].
Dominik kardeşliği üyesi kardeş Yaset Simon, 1915-1916 yıllarındaki Mardin faciasının görgü şahidi olarak, Ermeni kadınlarına yönelik cinsel şiddet olaylarına da değinerek “Şehvet, Kheneş’te de ziyadesiyle tiksindirici bir cesaret elde etti. Arzularını tatmin etmek amacıyla sağların haricinde, ölmüş kadınlara da saldırdılar. Ve vahşet nihayet iğrençliğin doruk noktasına ulaştı. Tigranakert (Diyarbakır) Vadisi’nde geçici bir sergi yapıp, askerlerin denetiminde, ayakları yukarda ve güneşten şişmiş, deforme edilmiş uzuvlarıyla, öldürülmüş kadınların bedenleri sergilendi”[23].
Nekrofilinin ikinci şeklinin de yaygın olduğunu belirtmek gerekir. Caniler, kadınlara tecavüz ettikten sonra çıplak vücutlarını parçalamakta, memelerine ısıtılmış maşalar sokmakta, göğüslerini ve cinsel organlarını kesmekteydi[24]. Örneğin Pap’ın[25] Müslüman ahalisi, gruplar halinde cesetlerin etrafında toplanıp, idrak edilmesi mümkün olmayan bir vahşetle cinsel organlarını kesmekteydi[26]. Mühendis Piper’in belirttiğine göre, akıntıyla birlikte Yeprat’tan (Fırat-çev. notu) aşağıya sürüklenen cesetler, genellikle birbirlerine bağlanmıştı (5-6 ceset). Erkek cesetlerinin cinsel organları parçalanmış, kadın cesetleri ise lime-lime edilmişti[27]. Çımışkadsaglı (Çemişgezek- çev. notu) hayatta kalan A. Mardiganyan’ın anlattığına göre “Hasan Çelebi yolunda, zaptiyelerden biri, Heğuş’u yolun ötesine götürdü. Kız direniyor, zaptiye ise onu acımadan dövüyordu. Zaptiye, tecavüz ettikten sonra bıçağını göğsüne sapladı ve bu şekilde de çekiştirerek yanımıza getirdi”[28].
Alternatif şekilerde cinsel tatmin
Ermeni muhacirlere refakat eden zaptiyeler sıklıkla Ermeni kadınların soyunup, tehcir yolunu çıplak olarak geçmelerini talep etmekte ve bu durumdan cinsel haz duymaktaydı. Örneğin, 6 Ağustos 1915’te, Urfa’nın on saat uzağında bulunan bir yerde zaptiyeler, 800 kişiden oluşan kervanın tüm kadınlarını soyarlar[29]. Alman belgelerinden birinde bulunan öğretmen Niepage’nin raporundan anlaşıldığı üzere, tanıdığı Almanlardan birinin, Urfa yakınlarında, Türk askerlerin yüzlerce Hıristiyan köylü kadınlarını, soyunarak kendilerini eğlendirmek için birkaç gün boyunca 40 derece sıcaklık altında, derileri tamamen yanana kadar çölde yürümeye mecbur ettiklerini[30] gördüğünü anlatmıştır.
Çıplaklık konusundaki ilginin diğer dışavurumlarından biri de şudur. Kadınlara tecavüz edip öldürmeden önce, onları soyunup dans etmeye mecbur etmekteydiler. Ermeni Soykırımı’ndan kurtulan H. Dişdişyan’ın anılarında, Zabel adında bir Ermeni kadınının anlattıklarına göre, Hacı İsmail’in, evini nasıl hareme çevirmiş olup, yirmi Ermeni kızı ve dokuz arkadaşıyla gece eğlenceleri düzenlemiş olduğunu öğrenmekteyiz. Hikâyenin ayrıntılarına girmeden, bu eğlenceler esnasında Ermeni kızlarını soyunup dans etmeye mecbur etmiş, ayrıca şiddet uygulayarak oral cinsel ilişkiye zorlamışlardır[31].
Ermeni Soykırımı’ndan kurtulan H. Khaçatryan, anılarında, Dıdmaş’ın yeni valisinin, yeni görevi dolayısıyla evinde bir eğlence düzenleyip, bu esnada da üç güzel Ermeni kızı getirmelerini emrederek, soyunup dans etmeye zorlar. Aynı kişi, Dıdmaşenlilerin tehcir yolunda, zaptiyelerin 15 Ermeni kadını ile genç kızını ayırıp, açık alanda çıplak dans etmeye zorladıktan sonra çeşitli cinsel şiddet olaylarına maruz bırakmışlardır[32]. Bir başka kurtulan da anılarında, benzer bir olaydan bahsetmektedir.
Boğazlıyan Sancağı’nın Paşalar Köyü’nden Mahmut Ağa’nın oğlu, evinde bir eğlence düzenleyip Türk arkadaşlarıyla birlikte, kamçı darbeleri altında üç Ermeni kızını çıplak dans etmeye zorlar[33]. İngiliz istihbarat servisi tarafından Büyük Britanya Askeri bakanlığına gönderilen, 20 Mayıs 1916 tarihli gizli raporda, ajanlardan birinin Port Sait’ten bildirdiğine göre, 15 Nisanda Damaskus’ta (Şam-çev. notu) bulunup, kışlaların yakınında bulunan otelde kalmıştır. Midan’dan gelen güruhun gürültüsünü duyarak, otelden çıkmış ve askerlerin, 300-400 çıplak Ermeni kızları ve kadınlarını götürdüğünü görmüştür. Bu kadınlar müzayedeye çıkartılıp, iki ile dört frank karşılığı paralarla satılmışlardır. Sadece Müslümanlar satın alma hakkına haizdi. Satıcılar durmadan şöyle bağırıyorlardı “Hıristiyanların kepazeliği, siz Müslümanlara zevk versin”[34].
Amerika’nın Kharberd elçisi Laslie Davis, köyleri gezip katliam sahnelerini betimleyerek, birçok cesette süngü yaraları bulunduğunu, genelde karınlarından ve göğüslerinden, bazen de boğazlarından darbe almış oldukları belirtmektedir. “Kadınların cesetleri sırtüstü serilmişti, zaptiyelerin, insan bedenlerine öldükten sonra dahi insanlık dışı işkenceler uygulamış oldukları net bir şekilde gözükmekteydi. Ya altın arıyorlardı, ya da son derece şerefsizdiler [vurgu bizimdir-H. G.]”[35]. Alman raporlarından birinde yer alan görgü tanıklıklarından, Tel Abiad ve Ras-ül Ayn demiryolu tepesi yakınında toplu halde lekelenmiş kadınların çıplak vücutlarının serili olduğunu öğrenmekteyiz. Bunlardan birçoklarının anüslerine sopalar sokulmuştu[36]. Arapkirli bir kurtulanın anlattığına istinaden 1 Temmuz 1915 tarihinde Malatya’dan Adıyaman’a giden yolda, cinsel organlarına taş yerleştirilmiş 23 kızın çıplak cesetlerini görmüştür[37].
***
Böylelikle, cinsel şiddet olaylarının sınıflandırılması ve tahlil edilmesi, bu yola başvurmanın nedenleri ve amaçlarını belirleme imkânı sağlamaktadır. Cinsel şiddet olayları, soykırım bağlamında birkaç önemli işlev yerine getirmektedir. Toplu tecavüz, öncelikle, soykırım gerçekleştirme “aletlerinden” biridir. Soykırım esnasında genelde kadın ve genç kızların tecavüz edildiği olgusu, sadece canilerin büyük bir çoğunluğunun erkeklerden oluştuğuyla açıklanamaz. Kadınlar ve genç kızlar, söz konusu milletin nesillerinin üremesinin en önemli birimleri olduklarından dolayı, cinsel şiddetin başlıca kurbanları olmaktadır. Caniler, bu şekilde insanları sosyal-kültürel ortamlarından tecrit edip “hedef” grubu biyolojik açıdan yıkıma uğratmakta, bu ise, soykırım sürecini kolaylaştırmaktadır. Örneğin, Ermeni Soykırımı esnasında kaçırılan ve zorla Müslümanlarla evlendirilmiş olan Ermeni kadınlar, Müslümanlardan doğurmuş oldukları çocuklarını terk etmemek için ve Ermeniler arasında anlayış bulamama korkusuyla, Ermeni toplumuna geri dönmemişlerdir[38].
Böylelikle, kadınlar sadece toplumlarından dışlanmakla kalmayıp, “canilerin” toplumuna entegre olmakta, onlardan doğan çocuklar ise yeni bir benlik elde etmektedir.
Toplu tecavüzler, “kurbanın” hedef haline gelme sürecine katkı sağlamaktadır. Kamuya açık yerlerde ve ailenin huzurunda kadınları, çocukları aşağılayarak, öncelikle kurbanlar olmak üzere, aileler ve topluma da korku salınmaktadır. Bu şekilde kişi manevi açıdan da yok edilip, ona yönelik galibiyet perçinlenmektedir.
***
Tarihte bilinen etnik temizlikler, katliamlar, savaşlar ve soykırımlar sürekli olarak toplu cinsel şiddet olaylarıyla paralel gitmiştir. Lakin cinsel şiddet, 1990’lara kadar uluslar arası toplum tarafından kovuşturulması gereken bir savaş suçu olarak kabul edilmemişti. Bu cürümün cezasız kalması, toplu cinsel şiddet olaylarının tarih boyunca sürekli tekrarlanmasına katkı sağlamıştır[39].
Çatışmalar ve soykırımlar bağlamında gerçekleştirilen toplu tecavüzlerle ilgili uluslar arası toplum ve uzmanların ilgisi, eski Yugoslavya (1991-1994) ve Ruanda’da (1994) gerçekleştirilen şiddet olaylarından sonra büyümüştür. Bunların sebepleri ile amaçlarını belirlemeye çalışan bazı araştırmacılar, toplu ve sürekli gerçekleştirilen tecavüzleri, soykırım gerçekleştirme yöntemlerinden biri olarak kabul edip, düzenlenmiş bir siyaset, insanlığa karşı suç[40] ve üstü örtülü soykırım[41] olarak yorumlamaktadır.
Gerçi 9 Aralık 1948 tarihinde Birleşmiş Milletler (BM) tarafından kabul edilen “Soykırım suçunu önleme ve cezalandırmakla ilgili” konvansiyonla ilgili “Grup üyelerine ciddi bedensel veya zihinsel zarar vermek” soykırım dışavurumu olarak kabul edilmekte olmakla birlikte, cinsel şiddet özel olarak konvansiyonda özellikle soykırım suçu olarak betimlenmemektedir. Sorun, ancak Ruanda ve eski Yugoslavya’da gerçekleştirilen toplu tecavüz olayları, soykırım “aleti” olarak kabul edildikten sonra hukuk alanında peyda olmuştur. 14 Temmuz 2008 tarihinde Uluslar Arası Ceza Mahkemesi savcısı Luis Moreno-Okampo tarafından, Sudan başkanı Omar al-Başir’e yöneltilen iddianamede tecavüz, soykırım olarak kabul edilmektedir[42]. Bu olayı, 19 Haziran 2008 tarihinde BM Güvenlik Konseyi’nin 1820 No.lu tasarısıyla çatışmalar ve soykırımlar bağlamında gerçekleştirilen tecavüzler ve diğer cinsel şiddet olayları, savaş suçu, insanlığa karşı suç veya soykırım gerçekleştirme konusunda tamamlayıcı faaliyet olarak kabul edilmiştir[43]
Bu makale, “Ermeni Kültüründe Geleneksel ve Modern Olanı”, Ermeni Halk Kültürü, XVI, Derenik Vardumyan’ın doğumunun 90. Yıldönümüne adanmış bilimsel konferans sunumlarının derlemesi, Yerevan, Ermenistan Cumhuriyeti Bilimler Milli Akademisi “Gitutyun” yayınevi, 2014, s.342-349’de özet olarak yayınlanmıştır.
[1] Medeni insanın veya insan grubunun, tarih öncesi sürü seviyesine dönüşü. Bk. Nalçacıyan K., Psikolojik Fenomen Olarak Soykırım, Ermeni Soykırımı’nın 90. Yıldönümü. Makaleler derlemesi, 2005, s.339-340.
[2]Леви–Стросс К., Первобытное мышление, М., 1994, стр. 367.
[3]Örneğin, Sumgait katliamları esnasında gözlemlenen bu durum, etnograf H. Kharatyan tarafından, o zamana kadar ulaşılmaz olan kadınlara yönelik “sosyal intikam” olarak tanımlanmaktadır. Kharatyan H., Azerbaycan “Milli Cephesi” Örneğinde, Kurban Seçimi ve Kurban Etme Sonuçları, basılmamış, s.10. El yazısı nüshayı tahsis etmiş olduğundan dolayı H. Kharatyan’a teşekkürlerimizi sunmaktayız. Tutsi kadınlarının erişilmez ve çekici olduklarına yönelik 1994 yılında uygulanan aktif propaganda neticesinde cinsel ilgi oluşması sonucunda ise, Tutsi kadınlara yönelik cinsel şiddet uygulanmıştır. “Kangura” gazetesi muhabiri Hasan Nıgeze, 1990 yılında “Hutu’ların On Emrini” yayınlamıştır. Bu “Emirlerin” bazı maddeleri Tutsi kadınlara yönelik olmuştur. Bk. ayrıca Shattered Lives: Sexual Violence During Rwandan Genocide and its Aftermath. Human Rights Watch, USA, 1996, pp. 15-19.
[4]Brendes G., Ermenistan ve Avrupa, Ermeni Sorunu ve Ermeni Soykırımı Hakkında Yabancıların Görüşleri, I, Yerevan, 1997, s.4.
[5]Spirov D., Ermenistan ve Sultan Abdülhamit, 2000, s.36.
[6]Simonyan H., Kilikya’da (1909 Nisan) Ermenilerin Toplu Katliamları, Yerevan, 2009, s.54.
[7]Mütevelyan H., 1915 Tehcirinden Anılar , Paris, 1981, s.9. Antonyan A., O Kara Günlerde…, Beyrut, 1985, s.93. Davis L. A., Kırım Vilayeti, Yerevan, 2001, s.194.
[8]Poğosyan S., Poğosyan K., Ermeni Sorunu ve Ermeni Soykırımı Tarihi, II. cilt, II. kitap, Soykırım. 1914-1917 yılları, Yerevan, 2002, s.245-246.
[9]Kazancıyan N., 1895 katliamından 1915 ‘teki kahramanca direnişine kadar Yedesia (Urfa-çev. notu) günlüğü, Yerevan, 2004, s.38.
[10]Simonyan H., A.g.e., s.118.
[11]A.g.e., s.105.
[12]Osmanlı İmparatorluğu’nda Ermeni Soykırımı. Belge ve Veri Derlemesi, M. G. Nersisyan’ın redaksiyonuyla, Yerevan, 1991, s.462.
[13] Gust V., 1915-1916 Ermeni Soykırımı, Almanya Dışişleri Bakanlığı’nın Siyasi Arşivi Belgelerinden, Yerevan, 2008, s.495.
[14]A.g.e., s. 525
[15] A.g.e., s.584
[16].Tekeyan A., Nisan Soykırımından Bölümler, Pahesni Ermenilerinin Golgotası (1914-1918), Beyrut, 1956, s.132.
[17]Sıvaslıyan V., Ermeni Soykırımı’ndan Hayatta Kalanların Görgü Şahitliklerinin Kayıtları, Yerevan, 2011, s.146.
[18]Фромм Э., Анатомия человеческой деструктивности, Изд. АСТ., 2004, стр. 231.
[19]Spirov D., a.g.e., s.43.
[20] Terziyan H., Kilikya Faciası, Konstantinopel (İstanbul), 1912, s.675.
[21]Áðàòñêàÿ ïîìîùü ïîñòðàäàâøèì âÒóðöèè àðìÿíàì, Îòäåë II, Ìîñêâà, 1897, ñ. 53.
[22] Poğosyan S. K., Varoluş Mücadelesi Yollarında, Yerevan, 1988, s.460-461.
[23]Kardeş Yasent Simon, Mardin. Kahraman Şehir, Ermenistan’ın 1915 Katliamlarında Sunak ve Kabir, Lübnan, 1991, s.153-154.
[24]Sumgait katliamları esnasında da tecavüzler, sosyal aidiyete bağlı olmadan, toplu karakter taşımaktaydı. Bu dönemde de, göğüs kesmek, canlı ve ölü kadınların cinsel organına demir parçaları sokmak ve genel olarak kadınların cinsel organlarının sergilenmesi gibi, cinsel organlara yönelik şiddetli bir ilgi olmuştur. Kharatyan H., a.g.e., s.8. Ruanda’da ise, hamile kadınlar veya kızların karnının yarılması veya cinsel organların kesilip ağızlarına verilmesine Tutsi erkeklerini seyretmeye mecbur ediyorlardı. Dowden R., The Graves of the Tutsi are only Half Full–We Must Complete the Task, The Independent, 1994, May 24.
[25]Pap (Bab), Kilikya’nın Adana (Halep) Vilayeti’nin Adana Sancağı’nda bulunan şehir.
[26]Antonyan A., Soykırım, Son Ermeni Katliamları ve Talat Paşa, Boston, 1921, s.98.
[27]Gust V., a.g.e., s.302.
[28]Mardiganyan A., Parçalanmış Ermenistan, Los Angeles, 1995, s.68.
[29]Soykırım’a Anıt, Beyrut, 1965, s.542.
[30] Gust V., a.g.e., s.584.
[31]Dişdişyan H., Der-Zor Çölünde, Anılar, Yerevan, 2006, s.57-59.
[32]Khaçatryan H., Kanlı Yıllardan Sonra, el yazısı anı, Ermeni Soykırımı Müze-Enstitüsü (ESME), dosya 158.
[33]Soykırımı Yaşamış Ebeveynlerin Evladı Hovhannes-Hovnan Melkonyan’ın Notlarından, Vahim Çabalar (gerçek anlatı), el yazısı anı, ESME, dosya 123.
[34] Fransız Kaynaklarında Büyük Devletler, Osmanlı İmparatorluğu ve Ermeniler (1914-18), cilt 1, derleyen A. Beyleryan, Yerevan, 2005, s.301.
[35]Davis L. A., a.g.e., s.172.
[36]Gust V., a.g.e., s.583-584.
[37]Soykırım’a Anıt, s.540.
[38]Ermeni kadınlarının zorla Müslümanlaştırılması ve bunun sonuçlarıyla ilgili ayrıntılı olarak bk. Melkonyan R., Soykırım Yıllarında Ermenilerin Zorla Müslümanlaştırılması. Süreci ve Sonuçları, Yerevan, 2010, s.40-45.
[39]1971 yılında vuku bulan çatışmalar esnasında Bangladeş’te yaklaşık 200.000 kadın ve kız, Pakistan’lı askerler tarafından cinsel şiddete maruz kalmıştır. Yugoslavya’da gerçekleşen kitlesel tecavüzler özel bir strateji olup, Somali’deki çatışmaları esnasında, Camu ve Kaşmir eyaletlerinde, sadece 1992 yılında 882 kadın, Hint güvenlik görevlileri tarafından tecavüze uğramıştır. Preliminary report submitted by the Special Raportuer on Violence against Women. Its Causes and Coinsequences (N.Y., United Nations Publications (1994) E/CN. 4/1995/42, point C. Violence perpetrated or condoned by the state, point 2, Violence against women in situations of armed conflict. 1937 yılında Nankin şehrinde, 80.000 Çinli kadın ve kız, altı hafta içinde Japon askerler tarafından tecavüze uğramıştır. Ayrıntılı olarak bk. Chang I., The Rape of Nanking: The Forgotten Holocaust of World War II, New York, 1997, p. 6. 2004 yılında Darfur’da, Sudan’ın hükümet birlikleri ve “Cancavid” olarak anılan askeri güçleri tarafından kitlesel tecavüz ve farklı cinsel şiddet olayları gerçekleştirilmiştir. Ayrıntılı olarak bk. Askin K. D., Holding Leaders Accountable in the International Criminal Court (ICC) for Gender Crimes Commited in Darfur, Genocide Studies and Prevention, Genocide in Darfur, Vol. 1, No. 1, Summer, Toronto, 2006, p. 14.
[40]Reid-Cunningham A. R., Rape as a Weapon of Genocide, Genocide Studies and Prevention, Vol. 3, No. 3, Winter, Toronto, 2008, pp. 280-281.
[41]Allen B., Rape Warfare. The Hidden Genocide in Bosnia-Herzegovina and Croatia, The University of Minnesota Press, 1996.
[42]Miller S. C., Moral Injury and Relational Harm: Analyzing Rape in Darfur, Journal of Social Phylosophy, Vol. 40, No. 4, Winter, 2009, pp. 504-505.
[43]«Rape and other forms of sexual violence can constitute a war crime, a crime against humanity, or a constitutive act with respect to genocide». United Nations Security Council, Resolution 1820 (2008), Adopted by the Security at its 5916th meeting, on 19 June 2008, p. 4.
Normal
0
false
false
false
EN-US
X-NONE
X-NONE
MicrosoftInternetExplorer4
/* Style Definitions */
table.MsoNormalTable
{mso-style-name:”Table Normal”;
mso-tstyle-rowband-size:0;
mso-tstyle-colband-size:0;
mso-style-noshow:yes;
mso-style-priority:99;
mso-style-qformat:yes;
mso-style-parent:””;
mso-padding-alt:0in 5.4pt 0in 5.4pt;
mso-para-margin:0in;
mso-para-margin-bottom:.0001pt;
mso-pagination:widow-orphan;
font-size:11.0pt;
font-family:”Calibri”,”sans-serif”;
mso-ascii-font-family:Calibri;
mso-ascii-theme-font:minor-latin;
mso-fareast-font-family:Calibri;
mso-fareast-theme-font:minor-latin;
mso-hansi-font-family:Calibri;
mso-hansi-theme-font:minor-latin;
mso-bidi-font-family:”Times New Roman”;
mso-bidi-theme-font:minor-bidi;}
Türkçeye çeviren: Diran Lokmagözyan
Leave a Reply