Entelektüel tavrı…

Eren KeskinAv. Eren Keskin

Geçtiğimiz hafta, Aykırı Sorular programında yazar Ayşe Kulin’in, Ermeni soykırımı hakkında söyledikleri, birçok kişi gibi beni de dehşete düşürdü.

Bu büyük suçu, bu kadar “umarsızca” sahiplenen bir dil, çok çarpıcıydı.

Suçu, bu denli içselleştirmiş olması, suçun toplumsal ortaklığının da bir göstergesiydi aynı zamanda…

Ayşe Kulin, ‘…Ben Ermenileri çok severim, ama o bir tehcir olayıdır; savaşta yaşanmış bir olaydır; savaşta yaşananlara soykırım demek zor… Yahudilerinki gidip durup durup dururken, biz onları kesmeye başlamadık…’

‘Kesmeye başlamak’, içinde hem şiddeti, hem de bu şiddeti sahiplenmeyi ve acısı haklı bulmayı getiriyor.

Sonra kendime kızdım, neden şaşırıyordum ki? Belki de, romantik yazar Ayşe Kulin’in, böyle bir acımasızlığı sahipleneceğini beklemiyordum.

Coğrafyamız, ‘aydını’ bol, ancak ‘entelektüelli’ çok az bir coğrafya…

Aslında, aydınla entelektüel arasındaki farkı, bir cümleyle anlatmış Edward Said, demiş ki; ‘Entelektüel kriz çözmez kriz çıkarır.’

Bizim coğrafyamızda ise aydınlar, sadece sistemin açmazlarının ve işlenen suçların üstünü örtmeye çalışıyorlar; yok saymaya ve unutturmaya çalışıyorlar.

Ayşe Kulin’in yaptığı da bundan farklı değil.

Demek istiyor ki; Evet bir şeyler olmuş, ama o zaman savaş varmış, her iki tarafta birbirine karşı suç işlemiş, özü budur!

Ayşe Kulin’in söylediklerinin aynısını, Türk Tarih Kurumu başkanı, başbakan ve Cumhurbaşkanı da söylüyor.

Oysa gerçekler, onların söylediklerinin tam tersi…

Uluslararası Soykırımı Önleme Sözleşmesi, 1948 yılında imzalandı. Türkiye bu sözleşmeyi 1950’de onayladı. Söz konusu sözleşmenin 2. maddesinde, 6 ‘şık’ halinde soykırım suçu tanımlanıyor. Ve bu ‘şıklardan’ sadece bir tanesinin bile gerçekleşmesi, soykırım suçunu oluşturuyor.

Merak edenler, sözleşmeyi inceleyebilirler. İncelerlerse görecekler ki, 1915’de meydana gelen olay, sözleşmede sayılan tüm ‘şıkları’ kapsıyor.

Sadece uluslararası hukuka dayanarak dahi, ve bilimi de arkamıza alarak 1915’de Ermeni ve diğer Hıristiyan halklara karşı işlenen suçun, soykırım olduğunu görürüz.

Aslında, 1915 soykırımı ve ona karşı alınan tavır hepimizi kirletiyor. Arınmak istiyorsak, önce suçun adını koymamız gerekiyor.

Ancak Türk aydınları öyle görünüyor ki, bundan rahatsız oluyorlar.

Suçu, ‘hafifseyerek’ üstünü örtmeye ve ortak olmaya devam ediyorlar.

Edward Said’in de yazılarında dayanak yaptığı Benda’dan bir tanımla bitirmek istiyorum.

Şöyle diyor Benda; ‘Gerçek entelektüeller kazığa bağlanıp yakılma, sürgüne gönderilme, çarmıha gerilme riskine girmek durumundadırlar. Başat özellikleri dünyevi kaygılarla aralarındaki, gevşemez mesafe olan simgesel şahsiyetlerdir onlar. Bu yüzden de sayıları çok olamaz, güçlü kişiliklere sahip, su katılmadık bireyler olmak zorundadırlar; her şeyden önce de statüko karşısında daimi bir muhalefet durumunda olmaları gerekir.”

Benda’nın entelektüel tanımı ile, Ayşe Kulin ve benzerlerinin arasındaki fark ne kadar belirgin değil mi?

http://www.marksist.org/yazarlar/eren-keskin/14048-entelektuel-tavri

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *