Mektup
Soru
Sayin Bayan …!
Tahmin ettigim ve bekledigim gibi, yukarida yazmis oldugunuz düzeysiz ve gülünc yazinizi okudum.
1920′li yillardan kalma deyip ayni anda ifade degistirip soykirim öncesi diye dile getirip gülünc duruma düstügünüz, sözünü ettiginiz o harita’yi elimine eden, osmanli devletini ve sinirlarini silip yerine yeni Türkiye Cumhuriyeti’ni dünya tarafindan taninmasini saglayan ve sinirlarini belirleyen “Lozan Antlasmasi”ni ve bu antlasmanin cizdigi yeni “Türkiye Cumhuriyeti haritasi”ni neden yayinlayamiyorsunuz?
2014 yilina girmek üzereyken, Ermenistan’in de juro bagimsiziligini ilan edisinden 25 yil sonra bile, de facto yani gercekte isgal altindaki Ermenistanin Türkiye ile olan sinirlarini Rus ordusu, Rus askerleri korumaktadir.
Bagimsiz Ermenistan’in sinirlari Rus ordusu ve askerleri tarafindan korunuyorsa ve Ermeni askerlerine bu yabanci askerler köpek muamelesi yapiyor ve onlara kazma kürek isleri yaptiriyorsa, bu ülkenin bagimsizligindan ne kadar söz edebilirsiniz?
Benim etnik kökenim Türk yada Ermeni olmus, bunun hic bir önemi yoktur ve hic bir sey ifade etmez.
Sizi bilmem, ancak ben kendi etnik kökenimi, yedi jenerasyon geriye kadar arastirdim ve baba tarafinan güney ve kuzey olmak üzere Kafkasya kökenli oldugumu cok iyi bilmekteyim.
Buna karsilik Ermenistan’da tanistigim türkce ögrenmek isteyen iki genc kisinin, Ermemi hastaligi tasiyan babalarin cocuklari olduklarini sandiklarini ve aslinda kendilerinin baska erkeklerin anneleriyle iliskileri sonucu dogan cocuklar oldugunu ve anneleri’nin bunu cocuklardan gizlediklerini ben bulmusumdur. O yüzden Türkce ögrenmek isteyen o cocuklarin bunalim icinde olduklarina ve ruh gibi ortalikta dolandiklarina tanik olmusumdur.
Ermenistan’da bir bayan kendi etnosunu arastirmasindan ötürü Ermenistan devleti tarafindan baski altina alinmis, hapise atilmis, psikolojik iskence görmüstür, bastirilmis ve korkutulmustur.
Bu bilgileri internetten herkes oldugu gibi siz de okuyabilirsiniz.
Belki suna sükretmem gerekebilir, ki ben ne “Ermeni Hastaligi, maladie arménienne” tasiyorum nede her ucube Ermeni gibi “soykirim hastaligi” yani “türkler bizi kesti” ile yatip kalkiyorum.
Siz Hayastan’da bir cok Hay gibi, daha dogrusu “uyur gezer” gibi mi yasiyorsunuz, ki ülkenin durumunu görmezden gelebiliyorsunuz?
Eger henüz Hayastan’a gidemediyseniz, bir an önce “Serj Sarkisyan’in dikta-rejimi” ndeki perisan ülkesine gidip “aclik ve sefalet icinde olan, sanki bu dünya’nin disinda yasayan fakir fukara insanlarin durumunu ve yasadigi ülkeyi” görmelisiniz ve yasamalisiniz.
Ben Ermenistan’i gezerken, bu kadar yabani ve ucubelerle karsilastigimda,
hayretler icinde, nasil olmusda bu kadar Ermeni dünya’da literatür’e ve sanat’a adini yazdirmistir, diye sorgulamisimdir.
Bir Alman yurttasi olarak, Hayastan’a 6 kez gittim, soykirim aniti ve soykirim müzesi dahil olmak üzere, ülkeyi gezdim, gördüm ve her seyden cok daha önemlisi, insanlarin inanilmaz yoksullugunu ve caresizligini yakindan gördüm ve yakinen yasadim.
3,5 milyonluk Ermenistan’dan her gün yaklasik 6500 kisi cogu Rusya’ya dogru olmak üzere yurtdisina kacmaktadir. Bugün Hayastan’da muhtemelen 2-2,5 milyon insan ya vardir ya da yoktur.
Her gün otobüsler dolusu insanlar köpek millet diye adlandirdiklari Türklerin ülkesine yani Türkiye’ye, Istanbul’a gitmektedir.
Bu insanlar cok zor sartlar altinda ve özellikle Türkiye Cumhuriyeti vatandasi Ermeniler tarafindan calistirilmakta, asagilanmakta ve sömürülmektedir.
Sonra kendi soydaslarini sömüren, asagilayan Türkiye Ermenileri kalkip Ermeni milliyetciligi taslamazlar mi, bu da pastanin kremşantisi’dir.
1988 depreminden 25 yil gecmesine karsin, Serj insanlarin kanindan cektigi paralari kumarhanelerde oynayip yitirirken, Ermenistan’da zavalli insanlar hala teneke barakalarda yasamaktadir.
Yollarda, cöplüklerde topladiklari pet sise, plastik kap kutu, otomobil lastiklerini yakip isinmaya calismaktadirlar.
Aylik ortalama maas 40.000,- Dram yaklasik 100,- Amerikan Dolari kadardir.
Ancak pazarlarda, marketlerde fiyatlar kismen Almanya’daki hatta Türkiyedeki fiyatlardan cok daha yüksektir. 100,-Dolar ile insanlar bu soguk kis günlerinde yaktiklari dogal gaz parasini mi ödesin, yoksa yasam icin gerekli temel gereksinimlerini mi karsilasin? Ermenistan’daki Yakinlarimin kocasi, babalari Moskova’da kacak calisip ailesine para yardimi yaparken, bu aile’ler sogukta oturmakta, kisi gecirebilmek icin 150 kg patates stoklayarak yasamak zorundadir. Ama sira hava atmaya geldiginde, onlar da diger Haylar gibi kendi aralarinda sidik yarisina girmekten geri kalmazlar.
“Ermeni hastaligi/maladie arménienne” ve beyinlere ekmek gibi verilen, sabah aksam enjekte edilen “soykirim hastaligi”nin verdigi travmalar disinda Ermenilere özgü olan “sahtekarlik” hastaligi ve “kendi aralarinda birbirlerine hava atma hastaligi” da vardir. Bu hastaliklar disinda Haylar’a özgü olan baska seyler de vardir, ki o da, birincisi “birbirlerini gambazlamaktir”, ikincisi “digerinin basarisini sindirememek, kiskanmaktir”, ücüncüsü de “birbirlerine celme takmaktir”.
Herkes olmayan bir tabloyu gözler önüne sermeye calisir. Arkadaslar ve akrabalar arasinda bu her yerde yasanmaktadir.
Perisan durumdadirlar, gecim derdindedirler, ama kendilerini Şanzelize’de gezip shopping yaptiklarini zannederler ve birbirlerine hava atmaya calisirlar. Hatta hayatini kurtarmak icin dedesi yasindaki varlikli bir Amerikaliyla evlenip poposunu Amerikaya kurtaran bir Ermeni hatun’un Ermenistan’daki eski is arkadaslarina hatta akrabalarina bile hava atmasi genel tablo’dan sadece bir örnektir.
Özellikle diasporadaki Ermeniler gidip soydaslarinin icler acisi durumlarini görmelidirler.
Ermeni milliyetciligi yaptigini sanan ucubeler “ah Hayastan, vah Hayastan” derler, ancak nedense Ermenistan’a gitmeyi, oradaki fakir fukara insanlara yardim etmeyi, Hayastan’a yatirim yapmayi, hele hele Ermenistan’da yasamayi akillarinin ucundan gecirmezler, düsünmek bile istemezler.
Kisacasi yukarida siraladigim tüm Ermeni hastaliklari ve saplantilarindan sonra,
Ermenileri cok güzel anlatan ve kendi aralarinda kendileri icin kullandiklari kendi ifadelerini dile getirelim.
Bu arada büyük Türkolog ve dilbilimce R.Acaryan’i da okuyup, Ermenicede 4 bin’in üzerinde kelime oldugunu da ögrenebilirsiniz.
Tüm bunlari bir Türk’ten ögrenmeniz yada isitmeniz sizi asagilayacaktir!
Asagidaki linkleri okuyup tarihi gercekleri okuyup ögrenmeniz dilegiyle ..
Hayi tshnamin hayn e. Ermeninin düsmani Ermenidir.
Sanirim bu siir gibi oldu,
Sevgilerle.
http://www.dunya48.com/siyaset/ermeni-sorunu/1621-ovanes-kacaznuni-turklere-biz-savas-actik
http://tr.wikipedia.org/wiki/G%C3%BCmr%C3%BC_Antla%C5%9Fmas%C4%B1
http://tr.wikipedia.org/wiki/Ermeni_K%C4%B1p%C3%A7ak%C3%A7as%C4%B1
http://turkoloji.cu.edu.tr/YENI%20TURK%20DILI/karaagac_01.pdf
HAPiS OLMUS ERMENiSTAN’IN SINIRLARI’NIN ACILMASI ARTIK KÜRTLERiN iNSAFINA KALACAKTIR, CÜNKÜ TÜRKiYE iLE ERMENiSTAN ARASINDA DE FACTO KURDiSTAN VARDIR VE YARIN BU DURUM DE JURO OLACAKTIR. O VAKiT TÜRKiYE’YE GECMEK iSTEYEN ERMENiLERiN ÖNCE KÜRTLERDEN iZiN ALMALARI GEREKECEKTiR!
AROXCHUTYUN
HACHOXUTYUN
Cevap
Sayın “Atakişi”
Mektuplarınız bir “Bayan” değil, Akunq web sayfası yönetimi tarafından cevaplandırılmaktadır, bunu da önyargılarınızdan biri olarak kabul edebiliriz.
Sürekli “sizden olmayan” şahıs ve milletlere hakaretler ettiğiniz, aşağıladığınız mektubunuz, aslında günümüz “Türk” faşistlerini en iyi şekilde gösteren bir pencere niteliğinde. Geç doğmuşsunuz, Sayın “Atakişi”, 100 yıl önce sizden muhteşem bir İttihatçı katil olurdu.
Şimdi yazınıza sırayla cevap vermeye çalışacağız.
Yazıda, sizin bilmiyor gibi yaptığınız bildiklerinizi size hatırlatmayı bir görev bilerek, halis-hulis Osmanlı haritalarından bahsetmekteyiz, hani üzerinde Ermenistan, Kürdistan, Lazistan vs. yazan haritalardan, Sayın “Atakişi”, çok ilginçler, bir siz de bakın, ondan sonra neler diyeceksiniz acaba, gerçekten enteresan bizim için.
Lozan antlaşmasından söz etmeniz iyi oldu, fakat bu konuda hiçbir şey bilmiyor olmanız iyi değil. O çok övündüğünüz, “Türkiye Cumhuriyeti’ni dünya tarafindan taninmasini saglayan ve sinirlarini belirleyen” (sizin tabirinizle)antlaşmaya önce bir göz atın da, ondan sonra, hangi haritayı yayınlayacağımız açısından bize ders vermeye karar verin.
Lozan Antlaşması, Türkiye’nin Bulgaristan (madde 2.1), Yunanistan (madde 2.2), Suriye (madde 3.1) ve Irak (madde 3.2) sınırlarını netleştirmekte olup, Türkiye’nin hakları ve egemenliği sadece bu sınırlar içinde kalan bölgelerde tanınmaktadır. Lozan Antlaşması’nın 16. maddesinin 2. Kısmında “Bu maddenin öğeleri, Türkiye ve sınırdaş herhangi bir ülke arasında iyi komşuluk ilişkilerinden kaynaklanan özel anlaşmalarla ilgili değildir”,- denmektedir.
Bu ise Türkiye’nin, Wodrow Wilson’un hakem kararıyla Ermenistan Cumhuriyeti’ne devredilen bölgeler üzerindeki tüm haklarından Sevr Antlaşması’nın 90. maddesiyle feragat etmiş olduğunun, Lozan Antlaşması’yla yeniden tasdik edildiği manasına gelmektedir. ABD başkanı W. Wilson’un hakem kararı ile Türkiye ve Ermenistan arasında çizilmiş olan sınırın haritası, ABD başkanının “Büyük, yuvarlak mührü” ile tasdik edilmiştir. Bu mühürle tasdik edilen tüm belgeler ABD’de (ve uluslar arası hukuk açısından) kesin tartışılmaz ve değişmez olarak kabul edilmektedir. Bu yüzden en azından ABD için Ermenistan ve Türkiye arasındaki sınır, hukuki açıdan Sevr Antlaşması ile çizilmiş olan sınırdır.
Ermenistan’daki Rus askeri üslerinin varlığı sorunu sizi çok rahatsız etmiş gibi ve rahatsız olmakta da haklısınız. Bu durum, Ermenistan’ın işgal altında olduğunun değil, okul kitaplarında ve haritalarında Ermenistan’ı Türkiye devleti sınırları içinde gösteren ve Pantürkizm hastalığından muzdarip komşuya sahip olmanın kanıtıdır. Gerçekte ise, Rus askerleri sadece, Ermenistan’ın Türkiye ve İran’la (tabii ki burada esas olan Türk sınırıdır) olan sınırlarını korumaktadır. Bu ise Ermenistan’ın talebi üzerine yapılan bir antlaşma sonucunda ve ortak komutanlık dâhilindedir. Sizin de söylediğiniz gibi “de facto, yani gerçekte işgal altında bulunan Ermenistan” gerçekte vardır ve bu, Ermenistan’ın, ABD başkanı Wodrow Wilson’un hakem kararıyla tespit edilen ve Türk işgali altında bulunan kısmıdır.
Bu arada, bu belgenin altında, birçok devletin haricinde, en başta Osmanlı devleti başbakanının imzası bulunmaktadır. Belki şimdi, doğu sınırları sorununun Türkiye için ne denli kaygı verici olduğunun ve periyodik bir şekilde siyasi gündeme getirilmesinin nedenini anlayabilirsiniz.
Lakin Amerikan ve NATO üslerinin Türkiye’de neyle uğraştıkları ve “bağımsız” ülkenizde nasıl olup da 10 yılda bir Amerikan desteği ve onayıyla darbeler gerçekleştirildiğini tespit etmek sizin için daha yararlı olurdu.
Sadece sınır korumasıyla yükümlü Rusların, Ermeni askerlerine yaptığı muamele sizin hastalıklı beyninizin hayal ürününden ibarettir. Askerlerine “kazma-kürek işleri” yaptıran ülkelere gelince, öncelikle Osmanlı İmparatorluğu, ardından da Türkiye bu alanda rakipsiz kabul edilebilir. Ermeni ordusunda ise, benzer işlerle uğraşan askeri birimler dahi bulunmamaktadır.
Irk kökeniniz gerçekten sizin için bir şey ifade etmeseydi, diğer ırklar ve milletler hakkında hakaret dolu sözler etmezdiniz. Sizin kuzey-güney Kafkasya kökeniniz bizi kesinlikle ilgilendirmemektedir, çünkü siz de milyonlarca dönme gibi ırkçı Pantürkizm hastalığından muzdaripsiniz. Bu arada, sizin “yedi jenerasyon” geriye araştırabilme masalınız sadece “komik” olarak nitelendirilebilir, çünkü kendilerini Türk olarak kabul edenlerin büyük bir kısmının gerçekte Türk olmadığı ortaya çıkıp “Ne mutlu Türküm diyene” propagandasıyla eğitilmiş olan on milyonlarca kişinin ağır bir darbe yememesi için “hür” ve “demokrat” Türkiye’de uygulanan “büyükbabadan öteye kimlik verileri vermeme” yönetmeliği bulunmaktadır. Bu arada, nedense Türk olan değil de, Türküm diyen mutlu oluyor. Belki de olay çözüldüğünde Türklük efsanesi de ortadan kalkar diye korktuklarındandır ha? Ne dersiniz çokbilmiş “Atakişi”?
Evet, Ermenistan’ın ekonomik zorlukları vardır, bunun üstünden gelmek ise bizim sorunumuzdur. Lakin mevcut durum açısından, “kazma-kürek işleri” yapan Ermeni ordusuna karşı koyamadıklarından muhasarayla kendi iradelerini dayatmaya kalkan sizin iki vatanınızın (Türkiye ve Azerbaycan) rolü azımsanamaz. Siz de bu yöntemin iflas etmiş olduğunu anladığınızdan dolayı, iftira ve hakaretlerle intikam almak peşindesiniz.
Ermeni milletinin ağır şartlarından konuşmaya, hele-hele endişe duymaya sizin hiç hakkınız yok. Günümüze kadar Ermenilerin ve Bizanslıların kurmuş olduğu şehirlerde yaşadığınızı, o kadarla da yetinmeyerek, sonunda bu insanları katledip ülkelerine, topraklarına, mallarına ve kültürlerine el koyduğunuzu unuttunuz mu? Ermenilerin mal varlığıyla 1918 yılında devasa dış borçlarınızı ödemekle kalmayıp, yeni ekonominizin temellerini de attınız. Bu konuda tanınmış Türk tarihçilerden Sait Çetinoğlu, Ayşe Hür ve Taner Akçam’ın çalışmalarını okumanız iyi olur.
Siz, ne Konstantinopel’i (İstanbul) kurdunuz, ne Van kalesini ne de Ani şehrini, siz sadece çarpıtmayı ve isim değiştirmeyi bilirsiniz. Sizin vatandaşlarınızdan birçoğu son yüz yıl içinde, gitgide uzmanlaştığı yeni bir beceri daha elde etti. Toprağın üstündekilerini başkalarının elinden almakla yetinmeyip, bu insanların geride bırakmış olduğu altınlardan gözleri kamaşmış bir halde, Ermenilerin (ve diğer Hıristiyan halkların) kiliselerini, evlerini ve mezarlarını kazmaktadır. Bu arada, geçenlerde bir Türk haber sitesinde, Ermeni altınlarını aramak için Youtube’da bir kılavuzdan (http://taraf.com.tr/haber/youtube-ta-profesyonel-hirsizlik-egitimi.htm): bahsedilmekteydi.
Evet, Soykırım, Ermeniler üzerinde etki bırakmıştır, böyle bir trajedi hiçbir millet üzerinde etki bırakmadan geçemezdi. Dahası, Soykırım Türk halkını da hayli etkilemiş, inkâr süreci içinde tamamen yalan, sahtecilik ve Ermeni düşmanlığı batağına saplanmasına yol açmıştır. Siz, Ermenileri, Ermeni hastalığı (maladie arménienne) ile “Soykırım hastalığı” ile suçlamakta, bu hastalıklardan uzak olduğunuzdan dolayı da bilmem kimlere teşekkür etmektesiniz. Çokbilmiş görünmeye yönelik primitif güdünüz, sizi komik duruma düşürüyor. Sözlerimin daha net olması için farklı web sayfalarında bulabileceğiniz ansiklopedik bir bilgi verelim “Ermeni hastalığı veya Akdeniz ailevi ateşi (Familial Mediterranean Fever-FMF) irsi bir hastalık olup, istisnalar olmakla birlikte, genellikle ataları Akdeniz havzasında yaşamış olan halklarda, özellikle de Ermeniler, Sefarad Yahudileri (çok daha az Eşkenazi Yahudileri), Türkler ve Kuzey Afrikalı Araplarda görülmektedir”. Bu hastalık, Yerevan hastalığı olarak da tanınmaktadır.
Gördüğünüz gibi Türkler de Yerevan hastalığından muzdarip olmaktadır, siz ise bundan muaf olduğunuzdan dolayı boşuna sevinmektesiniz. Yerevan hastalığı deyip farklı hastalıklar kastetmekteyseniz, bu durumda da galibiyet tacı sizindir. Türkiye’de yaygın olan “Türk hastalıklarından” bazılarını bir sayalım bakalım. Faşizm, cinayet, esrarkeşlik, travestilik, tecavüz vs. Bu konudaki davalarla ilgili gazete haberlerinden sıkça görüldüğü gibi, hayvanlarla cinsel ilişki oranı hayret uyandırmaktadır. Bu bağlamda Türkiye’de akrabalar arasında son derece yaygın olan cinsel ilişkiler veya homoseksüellik sizi homo saphiense bir adım daha yaklaştırmaktadır. Hâlbuki siz, daha ağır hastalıklardan muzdarip olduğunuz konusunda şüphe bile duymuyorsunuz. Örneğin soykırımcı olma sendromuyla. Gerçek tedavisiz hastalık budur, fakat sizin ruhsal-ussal kabiliyetlerinizle bunu kavrayabileceğinizden şüphe etmekteyiz.
Ermenilere reva gördüğünüz “yabani” ve “ucube” gibi tanımlamalar sizin bu hastalığınızın en basit belirtileridir. Lakin benzer tanımlamalar sizi ilgilendiriyorsa, biraz daha gerekçeler ve kanıtlarla konuşalım.
Örneğin siz büyük bir ihtimalle, yaşadığınız ve vatandaşlığını aldığınız ülkeyi, yani Almanya’yı tesadüf eseri seçmediniz, Almanlara karşı sempatiniz vardır muhakkak. İşte klasik Alman felsefesinin kurucusu Emmanuel Kant’ın Ermeniler hakkındaki düşünceleri, “Ermenilerde kendine özgü bir ticaret ruhu vardır ve Çin sınırından, Gine kıyısındaki Korso Burnu’na kadar seyahat edip takasla uğraşırlar. Bu ise, bu bilgili ve çalışkan halkın özgün köklerini göstermektedir. Kuzeydoğudan güneybatıya kadar tüm yönlerde seyahat edip hemen tüm Eski Dünya’yı kat ederek, uğradıkları ülkelerin tüm halkları tarafından sevgiyle kabul edilmektedirler”.
Ayrımcılık ve yanlılıkla suçlanmamak için bir diğer büyük Avrupalı olan Victor Hugo’nun Türklerle ilgili görüşünü ekleyelim, “Buradan Türkler geçmiş, çünkü her yan matem ve yıkım dolu…”.
Shakspeare ve Servantes’ten başlayarak günümüz büyüklerine kadar, ünlülerin Türkler hakkındaki görüşlerini es geçiyorum. Onları kendiniz, yalnızlık içinde incelersiniz, şahitler olmadan.
Bizim, herhangi bir milleti damgalamayı ahlaksızlık olarak kabul etmemize rağmen, tarih içinde tüm milletler de, uluslar arası medeniyet hazinesine yapmış oldukları katkı veya katkısızlıklar hesaba katılarak şu veya bu şekilde değerlendirilmişlerdir. Damgalamak ve değerlendirmek farklı şeylerdir, fakat Türkleri ilk damgalayanların Osmanlılar olduğunu söylersek yeni bir şey söylemiş olmayız. Osmanlılar, “Türk” kelimesini hakaret olarak kullanmaktaydı. Daha geçenlerde Türkiye meclisinde, bu adlandırmayı reddetmek konusunda tartışmalar yapılmaktaydı. Görünüşe göre, sebeplerden biri de, bu ismin farklı dillerde hâlâ hakaret olarak kullanılmış olmasıdır. Benzer şeyler ise tesadüf eseri değildir.
Ermenilerin zor şartlarıyla ilgili endişelerinizi ikiyüzlülükle sunarken, özellikle Türklerin iyi tanıdığı W. Gladston’un Ermeni Soykırımı ile ilgili, bu durumun asıl sorumluları hakkında bir fikrini daha duymanız iyi olur. “Kanıtları öğrenen herkes, gerçekte vuku bulmuş ve hala vuku bulanları tarif etmek için insan dilinin yeterli olmadığına ve abartmaya yatkın olsak dahi, bunu gerçekleştirmenin imkânlarımızın üzerinde olacağına kanaat getirecektir… Maalesef, en eski Hıristiyan medeniyetine sahip, dünyanın en barışçıl, en girişimci ve dengeli millet olan Ermenilerin yanı başında vahşi ırklar hâsıl olmuştur”.
Ucuz propagandanızla, fiyatların son derece pahalı olduğu Ermenistan’da insanların ayda 100 dolarla geçindiği söyleminizi, bilmeyenlere ikna ederken, sizin o çokbilmiş beyniniz, insanların parası yoksa, fiyatlar nasıl yüksek kalabiliyor diye bir soru işareti oluşturmuyor mu? Çok daha basit konularda komik hatalar yaptığınızdan dolayı, bunun, sizin için biraz zor problem olduğunu düşünmekteyiz. Örneğin size göre, Ermenistan’ı günde 6.500 kişi terk etmektedir. Bu durumda, en basit bir hesapla yılda 2.372.500, bağımsızlığın 23 yıllık süresinde ise yaklaşık 55 milyon kişi Ermenistan’ı terk etmiş olacaktı. Söyledikleriniz son bir yıl için dahi doğru olsa, bugün Ermenistan’da bir tek kişi kalmamış olurdu.
Beyni sulanmış bir kişi dahi verdiğiniz bu sayının günde 250 otobüs veya 45 uçak dolusu insana tekabül ettiğinin farkına varıp benzer deli saçmalarıyla ortaya çıkmazdı, siz ne tür bir mahlûksunuz?
Türk okullarının ve öğrencilerinin seviyesi bilinmekle birlikte bu kadar düşük olduğunu tahmin etmiyorduk doğrusu. Aynen bir ara başbakanınızın, ülkedeki Ermenistanlılarla ilgili ortaya atmış olduğu sayı gibi, sonra nasıl düzelteceğini bilemedi de, fukaranın yardımına İstanbullu bir Ermeni koştu.
Ermenistan’a gelip dikta rejimi, ucubelik, fakirlik vs. görmüşsünüz, şimdi bir de kendi ülkenize gidin bakalım neler göreceksiniz? Buna Ermenicede, kendi gözündeki kalası görmeyip başkasının dikenini görmek derler, Ermenistan’la bu kadar haşır-neşirseniz (nedense) bunu da bilirsiniz herhalde.
Bize de Ermenistan’a gidip, sizin şahit olduğunuz dikta rejimi, perişanlık, fukaralık ve benzeri şeyleri görmemizi salık veriyorsunuz.
Evet, Ermenistan’da her şey ideal değildir, fakat sizi hayal kırıklığına uğratacağız. Biz Ermenistan’da yaşıyoruz, sadece Ermenistan’ın değil her yıl ziyaret ettiğimiz Türkiye’nin durumundan da haberdarız. Bu arada, neden Alman yurttaşısınız Sayın “Atakişi”, o güzelim ülkenizi ve milletinizi neden bırakıp başka ülkelere gitmişsiniz? Fakirlikten mi, baskıdan mı, yaşanamaz olduğundan mı, yoksa sizin özbeöz Türkiye’nizin size yabancı geldiğinden mi?
Sizin bir istisna olmadığınızı biliyoruz, Avrupa’da ve özellikle de Almanya’da daha milyonlarca Türk yaşamaktadır. Bu insanlar gönüllü olarak gitmiş, vatanlarını terk etmiştir, Ermeniler gibi Soykırım sebebiyle değil.
Pastanın kremşantisi, Türk milliyetçiliği taslayıp, değil başka ülkede yaşamak, vatandaşlığını dahi değiştirmektir Sayın “Atakişi”, hani Türkçede “dinime küfreden Müslüman olsa” özdeyişinde olduğu gibi. Lakin biz, milyonlarca Türklerin ülkelerini neden terk ettiğini, hapishanelerinin hürriyetperver insanlar, gazeteciler, siyasetçiler, yazarlar, yayıncılarla dolu, tüm devlet sisteminin tepeden tırnağa rüşvet ve yağmaya bulaşmış, farklı bir millete ve dine ait olduklarından dolayı insanların öldürüldüğü ülkenizden, Orhan Pamuk ve Taner Akçam gibi binlerce dürüst ve adil insanın ülkenizden kaçtığını anlamaya çalışıyoruz
Gerçekte, ülkenize yönelik biraz daha hüsnühalli ve ilgili olsaydınız, kendi öz ülkenizin “şefkatli” yöneticilerinin, oğulları ve sülaleleriyle birlikte halkı yağmalarken, milyonlarca insanın pet şişe toplayıp çöplüklerden geçinirken, yöneticilerinizin halkı nasıl yağmaladıklarını internetten veya Türk televizyon kanallarından, gazetelerinden takip ederken, bir bakıp utanmanız gerekirdi belki de, fakat beyhude…
Bu bağlamda, herhangi bir Ermeni kadını ile babalarını arayan gençlerle ilgili dedektif hikâyeleriniz ile sizin bu hikâyelere katılımınız (doğru olsa dahi) anlaşılmaz kalmaktadır.
Görüldüğü üzere diaspora-Ermenistan ilişkileri konusunda da tamamen bilgisizsiniz… Size dostça bir tavsiyede bulunalım. Bilmediğiniz şeylerden konuşmayın, yoksa cahilliğiniz kendiliğinden ayyuka çıkar. Bu durum Ermeni-Kürt ilişkileri için de geçerlidir. Ermenilerin Kürtlerden ne izni alıp almayacağı sizin işiniz değildir. Siz Kürtlerden kaçın kaçını alabileceksiniz ona bakın.
Mektubunuzun sonundaki anlamsız cümleden sadece bir tek şey anlaşılmaktadır, bu da dünyaca ünlü Ermeni bilim adamı Hraçya Acaryan’ı “büyük Türkolog ve dil bilimcisi” olarak takdim etmeniz. Türk tiyatrosunu, konservatuarını, opera sanatını kuranların Ermeniler olduğu bilinmektedir, fakat H. Acaryan’ın (sizce R. Acaryan ve bu da sizin bilgi seviyenizin bir göstergesidir) Türkolog olduğunu iddia etmek, maskaralık alanına girmektedir. Bilginiz için söyleyelim, Acaryan Ermeni’dir, 1876 yılında Konstantinopol’da (İstanbul) doğmuş, 1953 yılında Yerevan’da vefat etmiştir. Yüksek öğrenimini Paris Sorbonne Üniversitesi’nde almış, ünlü Armenolog Antuan Meye’nin öğrencisi olmuş, Ecmiadsin, Tebriz, Nakhicevan ve Erzurum’da öğretmenlik yapmıştır. 1920’lerde Yerevan Devlet Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olunca, hemen bilim-eğitim çalışmalarına girişir ve arka arkaya çok sayıda bilimsel çalışmalar yayınlamaya başlar. 50’nin üzerinde kitap yayınlar. Bunların içinde “Ermenice Etimolojik Sözlük” (5 cilt), “Ermeni Dili Tarihi” (2 cilt), “Ermenicenin, 562 dillerle karşılaştırmalı grameri” (12 cilt)”,- eserleri vardır.
Acaryan’ı Türkolog olarak adlandırırken, onun “Ermeniceye geçmiş Türkçe kelimeler çalışmasını kastediyorsanız, yanılıyorsunuz. Tüm diller (özellikle komşu olanlar) birbirlerinden şu veya bu çapta sözcük devralmakta ve sayıları son derece az olduğundan dolayı bu kelimeler temel kelime haznesine katılmaktadır. Türkçeden alınan kelimeler, Batı Ermenistan’da ve Osmanlı İmparatorluğu’nun diğer kısımlarında konuşulan Ermenice ağızlarında vardır. Lakin Ermenice yazı dilinde bu sayı eser niteliğindedir. Kelime haznesinin %65-70’ini Arapça ve Farsça kelimelerin oluşturduğu ve çok sayıda sözcüğünü Avrupa dillerinden ve Ermenicenin de dâhil olduğu daha farklı dillerden devralınmış Türkçe, bu açıdan tüm diller içinde özel bir yer tutmaktadır. Irkçılık hastalığından muzdarip beyninizden, Türkçe peynir ve yoğurt kelimelerinin Ermenice panir ve yuğord kelimeleri olduğu, Ermenicedeki yerşik kelimesinin ise Türkçeden devralınmış olduğu geçmemektedir. Bu durum, diller için bir kural niteliğindedir ve sizin aklınız, daha başka şeyler gibi buna da yetmemektedir.
Şayet Ermeni bir Türkoloğun ismini o kadar çok bilmek isterseniz, Türk turizmi ve Türk diline yapmış olduğu hizmetlerinden dolayı, müteşekkir Türk adaleti tarafından geçenlerde hapis cezasına mahkûm edilen ünlü dil bilimcisi, Ermeni Sevan Nışanyan’ın adını verebiliriz. En tanınmışı olan Hagop Dilaçar (Martayan) hakkında ise bu linkten bilgi edinebilirsiniz. http://tr.wikipedia.org/wiki/Agop_Dila%C3%A7ar
Yazınızın sonunda ise, ahmaklığı şiirden ayırt edemeyerek, özgün bir sanat zevki sergilemektesiniz. Kıyak Ermenice bilginizi göstermek için ortaya atıp kendinizi “yağdı yağmur, çaktı şimşek” misali şair olarak hissettiğiniz özdeyiş Ermenice değildir ve Ermeniler hakkında da değildir. Aslı Latincedir ve Türkçesi, “İnsan insanın kurdudur” (Lupus-Wolf) anlamına gelmektedir.
Bu durumda, Napolyon Bonapart’ın ünlü sözünü hatırlatmanın yeridir “Aptalların akıllılara karşın bir tek üstünlüğü vardır, onlar her zaman kendilerinden memnundur”.
“Akunq” web sayfası yöneticileri
Leave a Reply