Despota devlet nişanı

բռնապետ Ալիևին պետական շքանշանErdal Güven

Öyle bir ülke ki Demokrasi Endeksi’nin dibinde: 148 ülke içinde 139’uncu… Yani insan hakları, hukuk devleti falan hikâye.

Öyle bir ülke ki Dünya Özgürlük Haritası’nın karanlık kuşağında: En kötüye 7 puan verilen endeksteki notu, 5,5. Yani, siyasi haklar ve bireysel özgürlükler hak getire.

Öyle bir ülke ki Basın Özgürlüğü İndeksi’ne göre 179 ülke içinde 156’ncı… Yani, sansür, tehdit, sindirme gırla.

Öyle bir ülke ki Uluslararası Af Örgütü’nün son raporunda bir dikta olarak resmediliyor. Yani, muhalefete baskı, polis şiddeti, keyfî tutuklamalar, kötü muamele, işkence vakayı adiyeden.

Öyle bir ülke ki Şeffaflık Endeksi’nde yerlerde sürünüyor: 176 ülke içinde 139’uncu. Yani rüşvet, usulsüzlük, yolsuzluk diz boyu

O ülkenin adı Azerbaycan. Başındaki despotun adı da İlham Aliyev

İşte o Aliyev ‘seçim zaferi’nin (öyle yazmıştı bizim bir kısım saftirik medya) ardından hafta içinde Ankara’daydı. ‘Seçim zaferi’ni herkeslerden önce kutlayan Cumhurbaşkanı Gül’ün konuğu olarak…

Ve kendisine, Türkiye Cumhuriyeti’nin en prestijli madalyası, Devlet Nişanı verildi. Neyse ki bir insan hakları, demokrasi, adalet ve özgürlük timsali olduğu için değil… İki ülke arasındaki ilişkilerin gelişmesine yaptığı katkı için.

Yani, petrol, doğalgaz, boru hattı falan. Çıkarlar kısacası.

O yüzden vicdan siyasetiymiş, etik dış politikaymış, halk meşruiyetiymiş karıştırmayın şimdi. Ne yeri ne zamanı. Mevzu Suriye ya da Mısır, şahıs Sisi ya da Esad değil.

Mevzu ‘Can’ Azerbaycan’. Şahıs da ‘aziz kardeş’imiz Aliyev.
Despot mespot ama kardeş işte.

***
Bir Hatay haberi

“İşadamlarının yüzyıllardır bildiği gibi savaşlar çok kârlı olabilir.

İnanmayanlar Hatay’a buyursun. Suriye sınırındaki şehrin merkezindeki altı askerî malzeme mağazası, Ortadoğu’nun dört bir yanından gelen müşterilerle dolup taşıyor. Müşterilerin tam olarak nereli oldukları, mağaza sahiplerinin umurunda değil.

Kendi adını taşıyan dükkânın sahibi Tayfur Bereketoğlu, ‘Müşterilerimize nereli olduklarını sormayız. Ama uzun sakallılar. Türkçe bilmiyorlar. Ve tabii yanı başımızda bir savaş var’ diyor.

Buradaki çoğu kişi biliyor ki yeni müşteri profili, yabancı cihatçılardan oluşuyor. Çoğu, Suriye’nin Şii merkezli hükümetine karşı savaşmaya giden radikal Sünniler. Sakallarının ele verdiği yabancı savaşçılar, Türkiye’ye İstanbul’dan giriş yapıyor. Hatay Havalimanı’na iniyor. Ve kapağı Suriye’ye atıyor. Tabii Hatay’da alışveriş yapmayı ihmal etmeden…

Asker yeleği, kamuflaj, bıçak, gaz maskesi, tespih, flama, mini jeneratör, teleskop, dürbün, fener… ateşli silah hariç hemen her şey satılıyor dükkanlarda. Bir dükkân sahibine göre hem çeşit hem kalite açısından ürün yelpazesi son aylarda gözle görülür biçimde artmış. Suudi Arabistan ve Katar’dan akan paralar sayesinde.

Mağaza sahipleri ve tezgâhtarlar, aksanları itibariyle müşterilerin çoğunun Irak, Mısır, Ürdün Libya ve Sudan kökenli olduğu görüşünde. Bir de Çeçenler… Nizamettin Askar, 10 yıldır hiç bu kadar iyi iş yapmadıklarını söylüyor.

Bereketoğlu’na göre otel, restoran, alışveriş merkezi ve bankaların da işi tıkırında. ‘Savaş bitmesin diye dua eden o kadar çok insan var ki… Ben değil tabii..’”

(The New York Times’ta geçen hafta çıkan bir haberden)

***


‘Glafko… Glafko…’
Glafkos Klerides
’in uykusu kaçar bir gece. Sokağa atar kendini. Tam Başpiskopos Makarios’un devasa heykelinin önünden geçerken bir fısıltı duyar: “Glafko…Glafko…” Heykel dile gelmiştir. Klerides şaşkınlığını üstünden atamadan, “Glafko, ata binmeyi çok özledim, ne yap ne et bana bir at getir” der Makarios.

Klerides, Spiros Kiprianu’nun yanında alır soluğu. Olup biteni anlatır. Kiprianu tabii ki inanmaz. “Yürü” der Klerides, “Gidiyoruz.

Heykelin önüne gelirler. Klerides’in yanında Kiprianu’yu gören Makarios küplere biner: “Glafko, sana bir at getirmeni söyledim, eşek değil!

Klerides, bir köşe kutusuna sığdırılabilecek, sıradan politikacılardan değildi. Belki de Kıbrıs’ın tek ‘devlet adamı’ydı. Bir yandan Kıbrıs’ın tarihini yazar, bir yandan da yukarıdaki gibi, ama çoğu bel altı fıkralar uydururdu.

Son 20 yılda söyleşi yapmadığım Kıbrıslı lider yoktur herhalde. Klerides bir başkaydı.

Gençliğinde Makarios’un has adamıydı. Enosisçiydi. EOKA üyesiydi.

Kemale erince geçmişiyle hesaplaşmayı, günah çıkarmayı, özür dilemeyi bildi. Annan Planı’nın kabulü için az uğraşmadı. Geç kaldı, o ayrı mesele.

Fıkrasıyla başladım, esprisiyle bitireyim.
Rauf Denktaş
ağır bir ameliyat geçirmiştir. İlk arayanlardan biri Klerides’tir.

Geçmiş olsun faslının ardından “Çok ağrın sızın var mı” diye sorar Klerides. Denktaş da, “Sorma Glafko, öyle beter bir ağrı ki Allah en belalı düşmanıma bile vermesin” der. Klerides’in yanıtı Denktaş’ın ameliyat dikişlerini zorlayacak cinstendir: “Eksik olma Rauf, çok naziksin.

rdlgvn69@gmail.com

http://www.taraf.com.tr/erdal-guven/makale-despota-devlet-nisani.htm

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *