Hürriyet’in bir yazısıyla ilgili

0akunq25 Eylül’de, Hürriyet gazetesi yazarlarından Savaş Özbey, Batı Ermenileri Sorunları Araştırma Merkezi çalışanlarından Meline Anumyan aracılığıyla, bize gazetelerinde Kripto Ermenilerle ilgili bir makale yayımlamak istediğini belirtti. Özbey, Türkiye ve diasporadan da uzmanların cevaplayacağını söylediği 4 soruya kısaca cevap vermemizi rica etti. Ayrıca, bu yanıtlarımızın, hiçbir değişiklik yapılmadan aynen yayımlanacağı konusunda da anlaştık. Özbey, herhangi bir değişiklik yapmak gerektiğinde, bunu bize bildireceği konusunda da açık beyanda bulundu.

29 Eylül’de Hürriyet gazetesinde Savaş Özbey imzasıyla «Cevizin kalınlığı boynunu geçerse o boyun gider» başlıklı makale yayımlandı. ‘Akunq’ web sayfası da makaleyi Ermeniceye de tercüme ederek, hem Türkçesine (http://akunq.net/tr/?p=25841), hem de Ermenicesine (http://akunq.net/am/?p=34237) yer verdi. Gerçekten ilginç ve faydalı bir makale olması nedeniyle, bir okur olarak, kendisine teşekkür etmek isterim.

Fakat sayın yazar, cevaplarda hiçbir değişiklik yapmadan, aynen yayınlayacağını söylemesine rağmen, sadece 4 cümle yayınlamıştır. Üstelik, altbaşlık olarak bağlamdan kopuk bir cümle kullanmıştır.Okuyucularımız ise bu ifadenin bana ait olduğunu ve benim fikirlerimin yansıması olarak zannedebilirlier.Oysa, altbaşlığın işlevi, söylenenleri aynen yansıtmak olmalıdır.

Söyleşiye katılanların söylediklerinden yapılan seçim, ayrıca, düşündürücüdür. Bir örnek göstermek gerekirse, Halaçoğlu, Kripto Ermenilere ilişkin olarak şunları söylemektedir: “Bu ortadaki durum onlar açısından da bir zulüm. Kendilerini Müslüman kisvesi altında gösteren insanların kendi asli dinleriyle toplumumuzda yer almaları gerekir. Çekiniyorlar deniyor.  Bence artık böyle bir ortam yok Türkiye’de”.

Halaçoğlu, tabii ki korku ortamından sözetmektedir. Bu durumda, şu soru ortaya çıkmaktadır: Hrant Dink ve Malatya ve Trabzon’da katledilen Hristiyan ruhaniler hangi ortamda öldürüldü?… Halbuki, aynı soruya, Türkiye Anayasası’na dayanarak verdiğimiz cevap, gerçeğin ta kendisidir.

Bu yanlış anlaşılmayı düzeltmek ve okurlarımızın mektuplarla bize bildirdikleri şaşkınlık ifadelerine bir cevap olması için, Hürriyet Gazetesi’ne verdiğim röportajın tamamını, Ermenice ve Türkçe olarak yayımlıyorum.

Şunu da belirtmek isterim ki, Savaş Özbey, 30 Eylül’de yazdığı mektupta, durumun yer darlığından kaynaklandığını söylemektedir. Ben de, ona cevaben, röportajın tamamını yayınlayacağımı açıkça belirttim.

Haykazun Alvrtsyan

Soru- Sizce Kripto Ermeni kimdir ve kimlere denir?

Cevap- İstanbul’da Ermeni cemaati ve Vakıflı Köyü gibi birkaç yerleşimde yaşayan az sayıda Hristiyan Ermeni hariç Türkiye’deki Ermeniler Müslümanlaştırılmıştır. Bir kısmı da Alevi inancına mensuptur. Fakat bu Ermenilerden sadece milli aidiyetlerinin farkında olup bunu nesilden nesile aktararak, ailelerinde kimi Ermeni ulusal geleneklerle görenekleri koruyan, dışarıdan evliliklerden kaçınan ve gizlice Hristiyanlığa inanları, Kripto olarak değerlendirmemiz gerekir. Fakat gizli Hristiyan olmaları şart değildir.

Bu insanlardan bir kısmı, bazı koşullar nedeniyle, İstanbul’da yaşamaya başlayıp, Ermeni Apostolik (Gregoryen) Kilisesi’ne dönüyorlar. Ancak, bu Ermenilerin çoğunluğu, bu olanaktan yoksundur zira Ermeni Kilisesi’nin faaliyeti, İstanbul dışındaki yerleşimlerde yasaklanmıştır. Yukarıda sözünü ettiğim, toplam 1000-1500 nufüslü 5-6 küçük yerleşim bölgesi bir istisna teşkil etmektedir.

Müslümanlaştırılmış Ermenilerin, galiba yarısı, bu gerçeği bilmelerine rağmen, hatırlamak bile istemiyorlar. Bu Ermenileri, Kripto Ermenilerle karıştırmamamız gerekir.

Soru- Kripto Ermeniler 1915 olayları sırasında mı ortaya çıkmıştır? Bunun öncesi ve sonrası var mıdır?

Cevap- Osmanlı’da Ermenilerin (ve diğer Hristiyan halkların) Müslümanlaştırılması, asırlara dayanmaktadır. Çok sayıda faktörün yanı sıra, sosyal baskı ve 1895’te, yüzbinlerce Ermeninin hayatına mal olan toplu katliamların da rolü büyüktür. Tabii ki, zorla Müslümanlaştırılmış Ermeniler arasında, ulusal kimliklerini uzun süre korumakla birlikte, kendilerini Müslüman olarak gösterenlerin sayısı da az değildi. Ama, bana göre, Kripto Ermeniler, toplumsal bir katman olarak, 1915’te ortaya çıktı. Sebebi anlaşılmıştır: Osmanlı İmparatorluğu genelinde, bir millet olarak, kimi haklara ve kiliselere sahip olan Ermeniler, 1915-1923 yılları arasında, neredeyse bütünüyle, Tehcir ve başka yollarla yok edildi. Lozan Anlaşması’nda ise sadece İstanbul’da Ermeni ve Hristiyan olarak yaşama hakkına sahip oldu.

Türkiye Cumhuriyeti’nde din değiştirme vb yollarla Soykırım’dan kurtarılanların durumu daha da kötüleşti. Cumhuriyet döneminde Ermeniler (ve diğer halklar), Anayasa gereğince de Türk olarak kabul edilmekteydi, ki bu madde hâlâ yürürlüktedir.

Soru- Yaklaşık sayılarını ne kadar tahmin etmek gerekir?

Cevap- Tabii ki, gerçeğe, biraz da olsa, yakın bir herhangi sayıdan söz etmek çok zordur. Türk medyası ve kimi araştırmacılar, birkaç onbinden 1.5- 2 milyona varan çok farklı sayıları telaffuz etmektedir. Fakat, çeşitli kaynaklara dayanarak, açıkça belirtilmelidir ki, Soykırım’dan kurtulanların sayısı 400 bin civarındadır. Türkiye’deki nüfus artış hızını hesaba kattığımızda, (o zamandan bu zamana 7-8 kat artmıştır) Müslümanlaştırılmış Ermeni nüfusunun 3 milyon kadar olabileceğini tahmin edebiliriz. Ayrıca, Ermenilerin, Cumhuriyet devrinde, diğer milletlere nazaran daha fazla göç etmiş olduklarından eminim. Dolayısıyla 1.5-2 milyon sayısı daha olası gibi görünmektedir. Bu sayının yaklaşık yarısını ise Kripto Ermeniler teşkil etmekteler.

Soru- Sizce Türkiye’nin dinini ve kimliğini değiştirmek zorunda kalmış bu insanları kucaklamak için ne yapması gerekir?

Cevap- Bu olay, Türkiye’yi yönetenlerin izledikleri milli siyasetin bir sonucudur. Demek ki, bu siyasetin ve bu siyasetin izlenmesine neden olan Anayasa’nın ilgili maddelerinin değiştirilmesi gerekir. Türkiye’nin Türk olmayan vatandaşları, Türklerle aynı haklara sahip olmalıdır. Türk olmayan vatandaşların, kimliklerini özgürce ifade edip koruyabilecekleri, anadilde eğitim görebilecekleri, ifade ve inanç bakımından özgür olacakları, kendi ulusal kültürlerini geliştirebilecekleri koşulların sağlanması gerekir. Burada, yasalarda yapılacak değişiklikler sonucu uygulamaya konacak reformlar çerçevesinde, bu kişilerin gasp edilen mallarının iade edilmesi de kastedilmektedir. İade edilecek mallar ifadesiyle, okul v.b. kurumların binaları, kilise ve cemaat toprakları, kilise mülkleri, mezarlıklar ve kültürel zenginlikler söz konusu edilmektedir. Fakat asıl çözülmesi gereken sorun, milliyetçi bir söylemle, siyasi örgüt v.b. kuruluşlarda, Ermenilere ve diğer azınlık halklara karşı, toplumda uyandırılan nefret ve inkarcı tutumun ortadan kaldırılmasıdır.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *