Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, AKP’nin “demokratikleşme paketi” hakkında konuştu. Anadilin “ana sütü gibi helal” olduğunu söyleyen Arınç, Kürtçe anadilde eğitim isteyenlerin ise çocuklarını Kuzey Irak’a gönderebileceğini iddia etti.
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Kanal 7 televizyonunda canlı yayınlanan “İskele Sancak” programında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu, soruları yanıtladı. Arınç, demokratikleşme paketine ilişkin, “Eylül sonuna kadar bu işin açıklanacağını söyleyebilirim” dedi.
hurbakis.net‘in haberine göre Başbakan Yardımcısı Arınç, “Demokratikleşme paketi dediğimiz konu, bizim iktidara geldiğimiz günden beri, bazen AB noktasında yaptığımız anayasa değişiklikleri veya kanun değişiklikleriyle gündeme geliyor. Bazen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bir karar veriyor. O karara göre mevzuatımızda düzenlemeler yapıyoruz. Bazen milli birlik ve kadeşlik projemiz içinde yapılması gereken yasal tedbirler oluyor kanun çıkartıyoruz veya idari tedbirler oluyor, yürütmenin bütün organlarına diyoruz ki ‘böyle yapacaksınız’. Bazen genelge çıkarıyoruz, bazen yönetmelik çıkarıyoruz. Mesela bana bağlı kurumlarda TRT, RTÜK, Vakıflar zaman zaman kanunla zaman zaman da yönetmeliklerle çok önemli, bu kapsamda sayabileceğimiz yenilikler yaptı” diye konuştu.
“Çözüm süreci”nin geçen aralık ayı sonundan itibaren başladığını hatırlatan Arınç, şöyle devam etti: “O süreç içinde de yaptıklarımız var ve yapacaklarımız var ama bu getirdiğimiz yasal düzenlemeleri çözüm sürecinin gelişmesinin bir ürünü olarak veya o açıdan yapılması gereken düzenleme olarak göremeyiz, görmemeliyiz. Gördüğümüz takdirde örgütün propogandasının geçerlilik kazanacağını göreceğiz. Mesela şimdi örgüt ne diyor, ‘artık çekilme durdu’ diyor. Hatta bir başkası diyor ki, ‘gerekirse eski günlere döneriz’ diyor. Şimdi biz de yeni bir çalışma üzerindeyiz. Birileri diyebilir ki, o birileri CHP olabilir, MHP olabilir veya bir başkası olabilir. ‘Gördünüz mü örgüt resti çekince hükümetin paçaları tutuştu bilmem ne yapmaya kalktı’. Külliyen yalan. Bu çalışma geçmişten bu yana devam ediyor ama bir şeyin olgunlaşması lazım, zamanının gelmesi lazım ve bizim siyaseten bu işin olmasına karar vermemiz lazım. Örgütten biri öyle söylemiş, birisi başka bir şey söylemiş hiç umurumuzda değil.” Arınç, terörle mücadelenin 35 yıldır yürütüldüğüne dikkati çekerek, “Bu süreç içinde çıkarılan, yapılan birtakım değişiklikler, yenilikleri örgüt istediği için veya silah zoruyla yapıyor değiliz. Bunlar, halkımızın temel haklarının zamanı geldiğinde, yeri geldiğinde, imkan ve fırsat olduğunda, siyasi irade güçlü olduğunda yapıldığını gösteriyor. Geçmişte böyle bir irade yoktu, bunlar yapılamadı” ifadesini kullandı.
Paketin, PKK’nin çekilmeyi durdurmasını açıklamasıyla ilgili bir hazırlık olup olmadığı yönündeki soruya karşılık Arınç, “Belki başka fırsat olmaz. Ben veya başka arkadaşım böyle bir programda, böyle bir soru gelip de bunu cevaplandıramayabilir ama bugün yaptığımız çalışmaların geçmişi var. Biz bunları bugün de değil, belki ay sonuna kadar açıklayacağız ve ekimden sonra, belki de kasımda bunları yasalaştırma imkanı bulacağız” yorumunda bulundu. “Açıklamadan sonra bir hızlandırma da söz konusu değil mi” sorusuna ise Arınç, zamanının geldiğini, kendisine sorulduğunda hazırlıkların bittiğini ve Başbakan Erdoğan’la tekrar bu konunun görüşüleceğini söylediğini belirtti. “Bunun temelinde, 1 yıl önce yayınladığımız siyasi vizyonumuz var” diyen Arınç, şimdi hedefe koydukları madde madde program haline getirdikleri konuların bir kısmını gerçekleştirme imkanları olacağını söyledi. Çözüm sürecinin tıkandığı yönündeki iddialarla ilgili soruya Arınç, şöyle yanıt verdi:
“Bu sözleri bugün birileri söylüyorsa geçmişte de başkaları söylüyordu. Gerçi aralarında bir görev değişiklikleri olduğunu biz de biliyoruz. Onu aldılar bu tarafa, bunu aldılar o tarafa getirdiler. Onların örgütlerinde bu işin şeması nasıldır, hangi irade bu değişikliklere karar veriyor doğrusu o bizim uğraş alanımız içinde değil. Bizim bir tek hedefimiz var. Türkiye’de şiddeti bitirmek. Bugüne kadar yapılan mücadelenin kesin sonuç verebilmesi için bu yolun denenmesi gerekiyordu. Çok zor bir işti, neticesi çok önceden belli olmayan bir işti. Bir riske ihtiyaç var. O riski de derme çatma, kıtipiyoz koalisyonlarla değil, güçlü bir siyasi iradeyle yapabilirsiniz. 2011 seçimlerinden yüzde 50 ile çıkmış bir AK Parti iktidarı, maddi anlamda, gelişmişlik anlamında, kalkınma anlamında Türkiye’ye gerçekten çağ atlattıktan sonra bu kronik sorunu çözemezse o yüzde 50’nin hakkını verememiş demektir.”
‘Anadilde eğitim için Kuzey Irak’a gitsinler’
Anadilde eğitim konusunu CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin “kestirip attığını” belirterek, anadilin “ana sütü gibi helal” olduğunu ifade etti. Mevcut anayasanın anadilde eğitime engel olduğunu, yeni anayasa için oluşturulan komisyonun ise sadece “hava bugün ne güzel” noktasında anlaştığını dile getiren Arınç, şunları kaydetti:
“Diyelim ki anayasa değişti ve anadilde eğitim mümkün hale geldi. Anadil sadece Kürtçe mi? Başka ana diller de var. Kürtçe’yi esas alalım, bugün bu dilde eğitim yapabilecek düzeyde yetişmiş insanımız var mı? Fiziği, matematiği, coğrafyayı, siyasi ilişkileri, bir dilde okutabilecek, diploma verebilecek noktada mıyız? Bize örnek olarak sadece Kuzey Irak’taki bazı okulları gösteriyorlar. Peki çocuklarınızı oraya gönderin bakalım, orada eğitim alsınlar. ‘Hayır, göndermem’ diyorlar. Sen, benim seçmeli dersime karşı çıkıyorsun. Senin amacın üzüm yemek değil ki bağcıyı dövmek.”
Cami-cemevi protestosunun ‘maksadı başka’
Cami-cemevi yan yana projesiyle ilgili tartışmalara ilişkin de Arınç şöyle dedi:
“Bazı taleplerde cemevlerinin ibadethane kabul edilmesi düşünülüyor. Biz laik bir devletiz, kimsenin ibadet usullerine, inançlarına karışmayız. Ama cemevi bir niyaz evi olarak, bir erkan evi olarak kabul edilmiş. Bir güzel Alevi’den dinlemiştim, ‘Müslümanlar camide namaz kılarlar onların namaz yeridir, biz niyaz yaparız cemevinde bizim de niyaz yerimiz’. Böyle bir tarifi kim kabul etmez. Diyelim ki, onların inancında da ibadet böyle oluyor. İbadethane olarak da burayı arzu ediyorlar. Bu konuda da bir şey demeyeceğim. Tuzluçayır’da bir dernek aynı arsanın içinde bir yerde cami biraz ötesinde cemevi ortada bir aşevi kurmak için bir proje yaptı. Temelleri atıldı, yüzlerce insan bunu protesto etti. ‘Siz bizi devletin dinine sokmaya çalışıyorsunuz, bizim istediğimiz bu değil’. Kardeşim bak orada cami varsa onun sahibi belli, senin de söylediğin şey ibadethane olarak kabul ettiğin de orada. İkisi de ibadethaneyse ikisinin de bir arada olmasından ne gibi zarar var sana göre? Bunu izah edemezler, neden ideolojik bakıyorlar. Türkiye’de Mardin’e, Hatay’a giderseniz, İstanbul’un hemen hemen pek çok mahallesini dolaşırsanız. Sokağın başında cami, sokağın sonunda da havrayı görebilirsiniz. Hatta çan, ezan, hazan sesleri birbirine karışır. Hatay’da gördüğüm için söylüyorum, duvarları birbirine bitişik, duvarlarının birbirine bitişik olan ibadet yerlerine ses çıkarmıyorsun da cami ile cemevi diyelim ki aynı parselin içinde yapılıyorsa niye memnun olmuyorsun. Maksat başka, maksat taş atmak, yol kesmek. Böyle bir şey olamaz.”
http://haber.sol.org.tr/devlet-ve-siyaset/arinc-kurtce-ogrenmek-isteyen-kuzey-iraka-gitsin-haberi-79626
Leave a Reply