İstediğimiz sadece adalet, başka bir şey değil

BEYAZ DAĞ’DA BİR GÜNBeyaz Dağ’da Bir Gün’ün en önemli yanlarından biri, artık aramızdan teker teker ayrılan birinci kuşak anlatıcıların hatıralarının yer alması.

Geçmişin hatırlanması söz konusu olduğunda son yıllarda en çok işlenen konulardan birinin “Dersim 1938” olduğunu görüyoruz.

Bu çalışmalara bir yenisi eklendi: Beyaz Dağ’da Bir Gün / Dersim Defterleri. Şair Emirali Yağan’ın bu kez alan araştırmacısı, sözlü tarihçi kimliğiyle çalıştığı bir hatıra kitap. Kardeşi Kamer ve Dersim 1938 Tertelesi’nde yitip giden tüm “masumlara” adanmış. Alana ait çalışmalarıyla tanıdığımız Şükrü Aslan’ın önsözüyle açılıyor. Kitabın diğer çalışmalardan ayrılan özellikleri ve metodolojisi onu kaynak özelliğinin bir adım ötesine de taşıyor. Kitabın yılları bulan uzun bir çalışmayla oluştuğunu söylüyor Yağan; ama metinlerin içine sinenler, gölgeler, kokular metinlerin ömürlük bir sabır ve inatla bugünlere geldiğini gösteriyor.

Kitabın önemli yanlarından biri, artık aramızdan teker teker ayrılan birinci kuşak anlatıcıların hatıralarının yer alması. O günleri birebir yaşayanların hafızalarında kalanların neler olduğu, böylesi travmatik deneyim ve tanıklıklarla bugünlere nasıl geldikleri ve olayların üzerinden yıllar geçtikten sonraki yorum ve değerlendirmeleri yakın tarih okumaları bağlamında da iktidar ilişkilerinin tarihsel süreç içindeki yürüyüşünü yeniden düşünmek adına da son derece önemli verileri taşıyor. Elbette arşiv bilgileri ve fotoğraflar da anlatıyı güçlendiren unsurlar olarak kitapta yer alıyor. Anlatı bölümlerinin hemen her birinde Dersim köyleri, dereleri, dağları, mezraları, vadileri, mağaraları, çayırları, ormanları, korularıyla her adımlanılan yerde gömülü kanlı hatıralarıyla bir hafıza mekânı olarak yansıtıyor. Mekâna dair hafıza ilişkilerinin değerler ve deneyimler üzerinden beliren kuşaklar arasındaki zayıflayan ya da değişen ilişkilerini görmek açısından da önemli verileri barındırıyor.

Örneğin 2011’de Yağan’ın da aralarında bulunduğu bir grup şairin şiir etkinliği yaptığı yer, izleri çoktan kaybolmuş Dersimlilerin toplu mezarlarının bulunduğu bir alandır. Bundan ancak rastlantı sonucu orda olan bir tanık sayesinde haberdar olurlar. Bunun gibi gündelik yaşam, mekân ilişkileri bağlamında zengin anektodlarla dolu kitap.

Yazarın gölgesi okurun üzerinde
Kronolojik bir sıra takip edip yalnızca Dersim 38 ile de sınırlı kalmaz anlatılar. Böyle bir travmayı yaşamış bireylerin şimdiki zamanları, gündelik yaşam algılarının nasıl yeniden inşa edildiği gibi şimdiki zamanı daha fazla ilgilendiren sorulara kaynaklık eder. Böylece kendiliğinde bir etnolojik ve folklorik kaynak özelliğini de edinmiş olur. Deyişler, ağıtlar, atasözleri, deyimler vb. ile sözlü kültürün geleneksel verimlerine de gider yazar. Böylelikle iletişimsel hafızanın dille iletildiğinin bilinciyle bambaşka değer yüklü birikimleri de taşımış olur.

Akademik çalışmaların olmazsa olmazı olan mesafeli, nesnellik gözeten anlatım bu metinlerde yoktur. Hem kuvvetini hem zayıflığını bu öznel anlatımından almaktadır kitap. Bir yazar olarak kendini ve gölgesini yok etmek yerine tam da okurların üzerine düşürmeyi amaçladığı baştan bellidir. Bir taraf onlara konuşur. Zaten katliamdan şans eseri kurtulmuş bir ailenin şans eseri doğmuş oğludur. Dolayısıyla birinci derece tanıkların travmatik anılarının doğrudan etkileneni olarak konuşur. Yer yer öfkeli, yer yer hesap soran, yer yer alaysı dil bu tanıklığın söylenerek, dile gelerek yazma süreci dahil travmanın sağıltılması için bir olanak olarak da içselleştirilmiştir yazar tarafından. Bunu neredeyse tüm metne sinmiş, bile isteye aşikâr edilmiş duygulardan kolaylıkla anlayabiliyoruz.

Selman Amca’ya Diyemediklerim bölümüne iliştirilmiş yazarın duygu ve düşüncelerine ait küçücük tek cümle, hafıza kültürü bağlamında da birlikte düşlenilen bir gelecek inşasında da son derece önemli, olmazsa olmaz bir şeyi bize hatırlatır: İstediğimiz adalet, sadece adalet, başka bir şey değil. Geçmişin şimdinin gereksinimlerine göre inşası hafızayı hep canlı tutar. Bir zaman inkâr, baskı, engelleme ile geçmişin yüklerinden kaçılabilir. Ama hatırlama anı, uyanış anı geldiğinde telafisi mümkün olmayan geçmişin yüklerinden ancak ve ancak travmaya, haksızlığa, şiddete maruz bırakılanlara adalet duygusunu vermek zorunluluğu kalır. Bu kitap gibi hafızaya seslenen diğer çalışmalar da bir adalet çağrısı olarak, imkânsızın telafisine dair bir aşkınlık gayreti olarak okunabilir.

Dersim’in içindeki Dersimler
Yağan elbette hafızanın yanıltıcı labirentinden haberdar biridir. O nedenle aynı kaynak kişilerle farklı zamanlarda söyleşmiştir. Bir yerde, bir mekânda hatırlanmayanlar başka bir zaman ve mekânda dile gelebilmiştir. Bir yerde travmatik acının çağrılmasına, dip dalgalarına direnç gösterilmiş, bir başka yerde acı kalbin su basmanlarını aşıp boğaza kadar yükselmiştir.

Diğer yandan aynı olayları başka başka kaynak kişilerden dinleme yoluna da gidilmiş yöntem olarak. Bu da izlenen yol olarak oldukça dikkat çekici sonuçlara varmak açısından önemlidir. Dersim dediğimiz ve Dersimli dediğimiz yekpare bir bileşim değildir. Dersim içinde farklı Dersimler, Dersimlilikler mevcuttur. Ayrıca diasporanın sesini duymak bağlamında da belki ileriki zamanlarda yapılacak başka söylem analiz çalışmalarına da kaynaklık edecektir buradaki bilgi ve ifadeler.

Binektaşı/Son Ermeni bölümü de ilginçtir. Bir bölgenin Ortodokslukları yüzünden iki kez daha fazla görünmezi olan Ermenilerin de bu kıyımdan nasıl etkilendiklerini görmenin yanı sıra sonra sürdürülen hayatlarında inançları yüzünden normal yaşama dönmeleri konusunda başka başka sıkıntılarla da mücadele etmek zorunda kalmalarını yansıtması açısından önemli ipuçlarını vermektedir bölüm.

Geçmişin yeniden tartışılıyor oluşunun temel hedefi tam bir toplumsal uzlaşıya varmak değildir. Bu farklı grupların dinamikleri düşünüldüğünde mümkün de değildir. Burada temel mesele var olan sorunun dillendiriliyor oluşu, tarafların birbirilerini anlamaları için bir ortak zeminin oluşması, birbirinin acısına bakan ve yüz yüze etkileşim içinde bulunan tarafların ortak bir keder duygusunu ortak bir barış arzusuna dönüştürebilmeleridir. Negatif bir hatırlama sürecine karşılık gelen geçmişle hesaplaşma, başkasının yaşadığı acının paylaşılarak ortak bir kedere dönüşmesiyle barışa evrilecektir. Bu da daha çok böyle insan odaklı çalışmalarla gelişecektir.

BEYAZ DAĞ’DA BİR GÜN
Dersim Defterleri
Emirali Yağan
İletişim Yayıncılık
2013, 314 sayfa, 21,50 TL.

http://kitap.radikal.com.tr/Makale/istedigimiz-sadece-adalet-baska-bir-sey-degil-363712

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *