Bölgelere göre Ermeni tehcir ve taktil (katliamlar) davaları ve bireysel yargılamalar

Meline AnumyanMeline Anumyan

Tarih Doktoru

Ermeni katliamları tertipçilerinin sorumluluğu sorunu, İstanbul divan-ı harp mahkemelerinde, Osmanlı İmparatorluğu’nun farklı bölgelerine göre yürütülmüştür.

Ana davalar da dâhil olmak üzere, Ermeni tehciri ve katliamları (tehcir ve taktil) suçlamasıyla yaklaşık 63 ayrı dava açılmıştır.

1919-1921 yıllarında Osmanlı İmparatorluğu başkentinin dışında, farklı vilayetler ve sancaklarda da benzer davalar açılmış olmasına rağmen, burada değindiklerimiz, sadece İstanbul divan-ı harp mahkemelerinde görülen yargılamalardır[1].

Osmanlı İmparatorluğu’nun farklı vilayetleri ve sancaklarında yaşayan Ermenilerin tehcir ve katledilmesiyle ilgili davalar hakkındaki veriler, o dönemde İstanbul’da yayınlanan Osmanlıca, Ermenice, Fransızca, Yunanca ve İngilizce basında yer almıştır[2].

Günlük gazetelerin birçoğu, divan-ı harp mahkemelerinin duruşmalarıyla ilgili ayrıntılı bilgiler sunmaktadır.

Bazı dergiler, sadece davaların önemli bölümlerini yayınlamıştır.

Ermenilerin tehciri ve toplu katliamları suçlamasıyla açılan davaların ilki, Yozgat davasıdır.

Yargılama (18 duruşma) 5 Şubat-7 Nisan 1919 tarihlerinde görülür. Kaderin bir cilvesi gibi, mahkeme binası olarak, 10 yıl önce Abdülhamit’in huzurunda törenle açılan Osmanlı Meclisi seçilmiştir[3].

Sanıklar başlangıçta 3 kişiydi. Yozgat mutasarrıfı, Boğazlıyan kaymakamı Kemal, Yozgat jandarma birliği komutanı Tevfik ve Yozgat vakıflar müdürü eski görevlisi Feyyaz Ali.

17. duruşmada Feyyaz Ali’nin dosyası, ayrıca görülmek üzere ayrılır, fakat bu karar kâğıt üstünde kalır[4]. 8 Nisanda açıklanan dava hükmüne istinaden, sanıklardan Boğazlıyan kaymakamı Kemal idama[5], jandarma komutanı Tevfik ise 15 yıl kürek cezasına mahkûm edilir[6].

Yozgat davası duruşmaları esnasında, özellikle de 22 Şubat 1919 tarihli oturumda çok sayıda resmi belge ve bilhassa şifreli telgraflar okunmuş ve bu belgelerin gerçekliliğinin tasdik edilmesi sonucunda Kemal, divan-ı harp tarafından idam cezasına mahkûm edilmiştir[7].

Yozgat mutasarrıfı Cemal Bey, 12 Aralık 1918 tarihinde, soruşturma heyetine yazılı olarak verdiği ifadesinde, tehcir uygulamasına yerel polis teşkilatının da katılmış, Yozgat şehri ve çevre köylerden tehcir edilen Ermenilerin, polis, çeteler ve halk tarafından katledilmiş olduğunu bildirir[8].

Bu davanın ilk duruşmasında (5 Şubat 1919), yerel 1800 kişilik Ermeni nüfustan sadece 80 kişinin hayatta kaldığı savcı tarafından kaydedilir[9].

Yozgat davasının üçüncü duruşmasında, sanıklardan Kemal ve Tevfik’in, Yozgat Ermenilerinin katledilmesi için yerel halkın katılımını temin ve teşvik ettikleri tespit edilir.

Davacı avukatlarından (müddei şahsi) Levon Ferit “Kemal Bey Ermeni fecâyiinin mahal-ı icrası olan “Güller” nahiyesinde icra kılınan katliama gider iken “Tiyatroya gidiyoruz” demiş ve Güller ahal-i islâmiyesinin hissiyât-ı taassubkârânelerini tehyic eder bir nutuk irad ederek fecâiye ora ahalisinin de iştirâkini temin ettiğini ve muztarib halkın enîn ve ıztırâbâtı karşısında mumaileyh nargile içmişti. Jandarma kumandanı Tevfik Bey de atına râkib olarak irad eylediği nutukta milletin de katliâma iştirâkini teşvik etmiş ve bizzat tüfek ile 3 kişi idam eylemişti”,- der[10].

Levon Ferit, aynı duruşmada “Mahall-i kıtâl olduğu iddia edilen Güller kariyesinde 6000 kişinin ziyâı oradan herbiri bir tarafından kesilen noksanü’l-uzv kalan ecsâdan bellidir. Heyet-i Tıbbiye muâyenesiyle tezâhür eder”,- der[11].

Aynı duruşmada, kanuna istinaden tehcire maruz kalmaması gereken Protestan Ermenilerin tehciri konusu da ortaya atılmıştır.

Davacı avukatlarından (müddei şahsi) Hayk “Kemal Beye protestan olduğundan bahs ile tehcire tabi tutulmaması istirhamında bulunan vâlidesinin mumaileyhin “bence hep birdir, protestan katolik, hep Ermenidir ve gidecekler dediğini arzetti”,- der.

11 Şubat 1919 tarihinde görülen dördüncü duruşmada konuşan Artin “…Ermenilerin sekizer sekizer bağlanarak Yozgat haricine sevk olunduklarını ve Ermeniler üzerinde bulunan zîkıymet eşya ve nakit ve evrak-ı nakdiyenin alındığını gasbın Osman Paşa Tekkesi civarında kadınların sarhoş edildiklerini ve Güller kariyesine muvâsallata Yozgat mutasarrıf vekili Boğazlıyan kaymakamı Kemal Bey’in 500 atlı çete ile vürûd eylediğini, Ermenileri teslim alarak akşam saat 12’den sonra muvâsalat edilince papaza vadelerinin takarrüb eylediğinden âdet-i âyinin icrâ edilmesi lüzumunun ihtar olunduğunu ve evvelâ papazın idam edildiğini, bilahare Kemal Bey’in düdük çalarak idam edenlere hitap ile: “Siz kesmesini bilmiyorsunuz” diye teşvikatta bulunduğunu, bunun üzerine çetelerin her önüne geleni şiddetle kesmeye başladıklarını ve vâlidesinin de kesileceğini anlayarak kendisinin firar ile Kayseri’ye gittiğini beyan etti”[12],- diye belirtilmektedir.

Aynı duruşmada, şahit olarak ifade veren, eski Yozgat mebusu Şakir Bey, Ermeni katliamlarını durdurması için yerel yöneticiye şahsen başvurduğu, fakat netice alamadığını bildirir[13].

Yozgat davasının, 12 Şubat 1919 tarihli duruşmasında verilen ifadelerden özellikle Ermeni şahit Öjeni Varvaryan’ın, zorla din değiştirme olaylarıyla ilgili ifadeleri belirtmeye layıktır: “…böylece Osman Paşa Tekkesine getirildiğini, orada Yozgatlı polis Numan Efendi ile işte buradaki Feyyaz Bey’in bulunduğunu, bunların paralarını aldıklarını ve Fener’e gönderdiklerini, gece kendisiyle bir iki kızı daha “sizi müslüman edeceğiz, burada oturunuz” diye alıkoyduklarını, diğerleri 50-60 araba kadar oldu ve onları götürdüler. O gün bu Kemal Bey de orada idi. Elinde kılıç bulunduğu halde yanlarına geldiğini ve adamlarına “eğer siz bunların hepsini iyice öldürmezseniz ben sizi öldürürüm. Anamız bizi bugün için doğurmadı mı! Haydi ne duruyorsunuz, yürüyünüz, kesiniz, altı yaşından yetmiş yaşına kadar hepsini kesiniz!” dediğini, orada gözünün önünde ekin biçer gibi bütün insanları kestiklerini, kendisini kesmek için validesinin kucağından aldıklarını, başına vurduklarını, kesilenlerin ceplerini boşalttıklarını, akşam üzeri kendilerini doğruca kaymakamlığa götürdüklerini, bu kaymakam Kemal Bey’in orada bizzat bir kere daha dövdüğünü ve kendi eliyle eteğinde bulunan bir liraya kadar parasını aldığını ve öldürmek için maiyetine emir verdiğini fakat meiyetindekiler kendisini kaçırarak Pul köyüne götürdüklerini, orada Adıgüzel namında bir jandarma alıp İncirli köyüne götürdüğünü, orada Ahmed Onbaşı kendisini evinde altı ay alıkoyduğunu ve kapatıldığı bir ahırdan firar ettiğini söyledi”.[14]

Savcının, katliamdan nasıl kurtulduğu sorusuna Öjeni, İslam’ı kabul ederek kurtulmuş olduğunun belirtir[15].

Aynı duruşmada söz alan şahit Azniv İbranosyan, divan-ı harbe verdiği ifadesinde, yaklaşık 860 hane gayrimüslimin tehcire uğradığı, kendisinin de onların içinde olduğu, bir kısmının Taşpınar’a gönderilerek, orada katledildiği, sanık Kemal Bey’in ise caniliklerinden dolayı “kasap kaymakam” lakabı elde etmiş olduğunu belirtir[16].

15 Şubat 1919 tarihinde görülen 6. duruşmada şahit Isdepan, önce Güller, ardından da Elekçiler’e sürülen Ermenilerin, yerel köylüler tarafından balta, kazma ve oraklarla katledilmiş olduğunu belirtir[17]. Tüm köyünün katledildiğini belirten şahit, sanıkların bu katliama şahsen katılmış olduklarını açıklar[18].

Bayan Annik de aynı duruşmada, Ermeni katliamlarını kanıtlayan ifadeler vererek, birinci ve ikinci kafilelerden erkeklerin, üçüncüsünden ise güzel kadınların seçilerek, kalan Ermenilerin katledildiğini belirtir[19].

18 Şubat 1919’de görülen 7. duruşmada söz alan şahitlerden, Ankara 15. Kolordu komutanı, Miralay Halil Recai “Binbaşı Şahap Bey’e[20] yollanan bir şifreli telgrafta, Boğazlıyan’da, 2-300 Ermeni’nin imha edilmiş olduğu yazılmaktaydı”,- diye ifade vermiştir[21].

“Halil Recai -Ermeniler’in katline dâ’ir Boğazlıyan’dan telgraf aldınız mı diye bana Tedkîk-i Seyyi’ât Komisyonu’nda da sordular. Zann edersem, Şahâb Bey böyle bir telgraf almış, bu da iki, üç yüz Ermeni’nin imhâsına dâ’irmiş. Telgraf bende değildir. Kayseri’den Ankara’ya böyle bir telgraf çekilmiş olacak.

Müddeî-i ‘Umûmî –Şahâb Bey ma’iyyet-i ‘aliyyelerinde iken cihet-i ‘askeriyyenin böyle tehcîr mesâ’iliyle iştigâline sebeb nedir?

Halil Recai –Ben onu bilemem. Bana böyle bir telgraf geldi, ben de Başkumandanlık’a verdim. Şahâb Bey’den esbâbını sormadım. Çünkü bana sorulmamıştı. (…)

Müddeî-i ‘Umûmî –Şahâb Bey, ma’lûmâtı kimden almış?

Halil Recai –Boğazlıyan’dan almış”[22].

Aynı duruşmada dinlenen, Rum asıllı şahit Hıristaki Andreyadis şu tanıklıkta bulur: “331 Temmuz 24 Cum’a Sabahı emir geldi. Cemâl Bey[23] tehcîre başladı. İlk partisi ertesi gün Sivas’a sevk olundu. İkincisi de Sivas’a gönderildi. Üçüncü parti Kayseri’ye sevk edildi. O esnâda İttihâd ve Terakki Murahhası[24] Ermeni imhâsı için şifâhî emirler verdi. Cemâl Bey buna râzı olmadı. Çorum’a gitti. İşittik ki ‘azl edilmiş, yerine Kemâl Bey geldi. yalnız Boğazlıyan Ermenileri’nin imhâ edildiğini duyduk. (…)

Bunun üzerine halkı ikişer ikişer, Bağlıca ve Bezlihân civârına götürmüşler. Etrâfı bataklıklı bir ağıla doldurmuşlar ve oradan çıkarıp üçer, beşer imhâ etmişler. Kaçıp saklananları meydâna çıkarmak için İslâm olanlar kurtulacak dedikleri halde, çıkınca onları da öldürmüşler”[25].

22 Şubat 1919 tarihinde görülen Yozgat davasının 9. duruşmasında mahkeme reisi Hayret Paşa’nın ricasıyla, mahkeme kâtibisi tarafından bazı şifreli telgraflar okunur. Bir telgrafta Boğazlıyan’da 1500 Ermeninin katledilmiş olduğu, 207 numaralı telgrafta ise Boğazlıyan civarındaki kasabalarda 360 Ermeninin öldürüldüğü yazılmıştı [26].

5 Mart 1919’da görülen, aynı davanın 10. duruşmasında şahit olarak dinlenen Tokat mutasarrıfı, Ermeni katliamlarının herkes tarafından bilinen bir olgu olduğunu belirtir[27].

Aynı oturumda, şahit olarak dinlenen Mülkiyye Müfettişi Nedim Bey, aldığı duyumlara göre tehcir edilen 140 kişiden oluşan bir Ermeni kafilesinin, geceleyin bir ahıra kapatılarak tümünün sopalarla öldürüldüğünü anlatır. Şahidin anlattıklarına göre bazı köylerden tehcir edilen Ermeniler, yolda çetelerin saldırısına uğramıştır[28].

Bu duruşmada da dinlenen Şahap Bey, Boğazlıyan tehciri esnasında cinayet ve yolsuzlukların meydana gelmiş olduğunu belirtir.

Sunulan iki ifadeden biri jandarma tarafından verilmiş olup, 36 Ermeni’den 11’inin çeteler tarafından, diğerlerinin ise daha sonra katledildiği belirtilmekte, üzerinde “gizli” ibaresi olan diğer telgraf ise Boğazlıyan tehciriyle ilgilidir[29].

Yozgat yargılamaları esnasında, Ermeni kafilelerini gözetmek niyetiyle devlet tarafından gönderilen görevlilerin de yerel halkı Ermenilere karşı kışkırtmış olduğu belirlenmiştir. Böylece, 24 Mart 1919 tarihli duruşmada, savcı Haralambo Efendi, sanık Kemal’e, Ermeni kafilelerinin gözetimiyle görevli olarak gönderilmiş olan Abdullah’ın neden halk arasında karışıklık çıkarttığını sorar.

Savcının kanaatine nazaran, devlet görevlilerinin mevcudiyeti şartlarında, devlet tarafından benzer şahısların gönderilmesinin, özel bir gaye güdülmüş olduğunu göstermektedir[30].

Sanık Kemal Bey, ön soruşturma esnasında verdiği ifadede, astlarına, tehcirle ilgili emirlerin bir kısmını okuduktan sonra yakma emri vermiş olduğunu belirtir.

24 Mart 1919 tarihli duruşmada bu konuyla ilgili Kemal’e soru sorulmuştur. Kemal Bey, kendi verdiği ifadeyi inkâr etmeyi denemişse de, savcı Haralambo Efendi tarafından bu olgu tasdik edilmiştir[31].

Aynı duruşmada, Yozgat dini önderinin (müftüsünün) vermiş olduğu ön soruşturma ifadesinde, Kemal’in müftü tarafından uyarıldığı, onun ise “Sen hükümetten merhametli misin?” dediği, mahkeme reisi tarafından belirtilir[32].

Aynı duruşmada sanıklar, devlet tarafından gönderilmiş olan emirlere atıfta bulunarak, kendilerini aklamaya çalışır.

Duruşmalarda vermiş oldukları ifadelere göre, Ermeni kafilelerinin varlığını sürdürmesi için devlet tarafından yardım verilmemiş olduğu belirtilir[33].

Yozgat davasının 27 Mart 1919 tarihli duruşmasında, sanıklardan Kemal Bey aynı argümanla kendisini aklamaya çalışır[34].

Aynı oturumda mahkemeye ifade veren, İngiltere vatandaşı Albay Mehmet Bey, baltalar ve bıçaklarla Ermenilerin öldürüldüğünü gözleriyle görmüş olduğunu belirtir[35]. Mehmet Bey’in belirttiğine göre Ermeniler, Karakuş Vadisi’nde katledilmiştir[36].

Aynı 27 Mart 1919 duruşmasında ifade veren Üsküdar mutasarrıfı Mehmet Ali Bey, Ermeni katliamlarına devlet görevlileri ile yerel halkın katılımını olası, fakat bunun sadece hükümet tarafından verilmiş olan gizli talimatlar doğrultusunda gerçekleştirilmiş olabileceğini belirtir[37].

Aynı duruşmada, Tevfik’in imzasını taşıyan ve özellikle “Ermenilerin kökünü kurutmak gerekir” ifadesinin bulunduğu bir rapor okunur[38].

Trabzon davası (20 duruşma), 26 Mart-20 Mayıs 1919 arasında görülür. Mahkemenin hükmü 22 Mayısta açıklanır.

Davada hazır bulunan sanıklar 7 kişidir. Mustafa Nuri, Mehmet Ali, Yusuf Rıza, kaymakam Talat, Ali Saib, Niyazi ve Nuri.

Trabzon yargılamasının 16. duruşmasında Yusuf Rıza’nın dosyası ayrılır ve İttihat ve Terakki Partisi merkez komitesi üyelerinin davasıyla birlikte daha sonra görülür.

Trabzon yargılamasında, Trabzon valisi Cemal Azmi ve parti sorumlu sekreteri Nail Bey’in dosyaları da gıyabında görülerek, ikisi de gıyaplarında ölüme mahkûm edilir. Mehmet Ali 10, Mustafa ile Nuri ise birer yıl hapis cezasına çarptırılır[39].

Mahkeme heyeti, Niyazi ve Talat’ın suçunu ispat eden kanıtları görmezden gelerek, ikisini de beraat ettirir[40], sağlık müfettişi Ali Saib’in sorgulanması ise, “kesin suç emareleri olmadığından dolayı” düşürülür.

Ali Saib’in, Ermeni çocuklarını öldürmenin haricinde, Bayan Aslanyan’ın mücevherlerini zimmetine geçirmekten yargılandığını belirtmek gerekir. Ali Saib’e isnat edilen suçlardan biri de, hastanede, Vardan adında bir Rus vatandaşı Ermeni gencini zehirlemesiydi[41].

Daha sonra, Trabzon Kızılay (Hilal-i Ahmer) hastanesinde gazla ve daha başka şekillerle Ermenileri zehirlemiş olma suçlamasıyla, kendisine karşı ayrı bir dava açılır[42].

1920 yılının Ekim ayında, Trabzon Vilayeti Yomra Sancağı’ndaki Ermenilerin tehcir ve katledilmesiyle ilgili dava sonuçlanır[43]. Bu davanın sanıkları arasında Yüzbaşı Tevfik,  Asteğmen Salim ve İstanbullu Muhlis vardı.

Basında yer bulan verilere istinaden Tevfik, 10 yıl kürek cezasına çarptırılır.

Diğer sanıkların mahkemesi devam eder.

Yozgat davasının hükmünde Tevfik’in, 15 Haziran 1915 tarihinde, Trabzon valisi Cemal Azmi’den tehcirle ilgili, 19 noktadan oluşan bir talimatname almış olduğu belirtilir. Yomra Sancağı davası esnasında dinlenen şahitlerin büyük bir kısmı, Ermenilerin kayıklara bindirilip, Karadeniz’de boğulduğu konusunda ifade veren üst düzey Türk memurlardan oluşmaktaydı[44].

Trabzon sanıklarından Ali Saib’in ayrı tutulan davası 8-21 Aralık 1919 tarihleri arasında görülür. Ali Saib, Trabzon Kızılay hastanesinde gaz ve daha başka metotlarla Ermenileri zehirlemekle suçlanmaktaydı[45].

Bu yargılama esnasında dinlenen şahitler, aldıkları bilgilere istinaden sanığın morfinle Ermeni çocukları zehirleyip, çuvallara doldurarak öldürmüş olduğunu belirtir.

Dahası, daha davanın ilk duruşmasında (8 Temmuz 1919) Doktor Ziya Bey, sanık aleyhine ifade vererek Ali Saib’in, çocukları şırıngayla öldürüp, çuvallara doldurarak, imha ettiğini belirtir.

Tüm bu ifadelere rağmen sanık, belirtilen suçlamaların görgü şahitleri bulunmadığından dolayı, mahkeme tarafından beraat ettirilir[46].

Doktor Ali Saib’in beraatı, suç eylemini doğrulayan kanıt ve şahitlere rağmen, sanığın mahkeme tarafından beraat ettirilme örneklerinden biridir.

Ali Saib’in, Trabzon valisi Cemal Azmi’nin emriyle gerçekleştirmiş olduğu zehirlemeler ve cinayetler hakkında S. Aknuni, M. Kuşakçıyan ve daha başka Ermeni araştırmacılar da çalışmalarında belirtmektedir.

Örneğin Ali Saib, Aknuni tarafından çocuk katili olarak anılmakta[47], Kuşakçıyan’ın belirttiğine göre ise, Trabzon Rum metropolitinin çabalarıyla toplanan 600 yetim Ermeni çocuğu, yetimhaneye yerleştirme bahanesiyle metropolitin elinden alınıp, çocuklardan 150 tanesi Doktor Ali Saib tarafından şahsen zehirlenmiş, kalanlar ise, kayıkçıbaşı Bayraktaroğlu Rahmi tarafından çuvallara doldurularak, denizde boğdurulmuştur[48].

Bunun dışında, Trabzon Vilayeti tehcir ve katliamları soruşturması için hazırlanan iddianamede, Ali Saib’in “çocukları küfe ile nakl gibi hem-fiil olanların harekât-ı cinâyâtkârânesine muâvenette bulunması hasebiyle” suçlu bulunması gerektiği belirtilmektedir[49].

Zehirleme olaylarıyla ilgili ise, savcı Feridun tarafından hazırlanan iddianamede, cesetlere otopsi yapılarak, zehrin nevinin tespit edilmesi önerilmekteydi[50].

Trabzon hastanesinde Ermenilerin zehirlenmiş olmasıyla ilgili, 1921 Ocağında Doktor Avni’ye karşı açılan davanın seyriyle ilgili basında veriler bulunmamaktadır[51].

Trabzon duruşmaları esnasında dinlenen şahitler sayesinde, bu bölgede gerçekleşen katliam, zehirleme ve boğma uygulamalarının, merkezi hükümetten talimat alan Trabzon valisi Cemal Azmi tarafından yönetilmiş olduğu tespit edilmiştir[52].

Ermeni katliamlarının düzenleyicilerinden büyük bir kısmının henüz tutuklanmamış olduğu ve Ermeni kanı akıtmış binlerce katilin serbestçe dolaştığı, duruşmalar esnasında sanıklar tarafından açıkça belirtilir.

Örneğin, sanıklardan Niyazi, Trabzon davasının 26 Mart 1919 tarihli duruşmasında “Binlerce katil serbestçe ortalıkta gezinirken, her vilayette birer araştırma komisyonu kurarak, bizim gibi masumları yargılamak sizin için daha kolay”,- demiştir[53].

Bu yargılamada, Ermeni kafilelerinin yollarda katliama uğraması ve denizde boğma olayları konularında ifadeler verilmiştir.

Özellikle 1 Nisan 1919 tarihinde görülen duruşmada ifade veren şahitlerden Nevaret’in anlatımlarına istinaden, Ermeni kafilelerini “korumak” niyetiyle tayin edilmiş olan 50 jandarmanın, sakat ve güçsüz binlerce kişiyi yolda katletmiş olduğu, çuvallara doldurdukları çocukları ise nehirlerde boğdukları öğrenilmiştir[54].

Davanın 3 Nisan 1919 tarihli duruşmasında okunan şahit Siranuş’un yazılı ifadesine göre İttihat ve Terakki Partisi’nin bazı üyeleri tarafından, tüm Ermeni erkeklerin katledilmiş olduğu belirtilmektedir[55].

Aynı duruşmada, dinlenen bir diğer kadın şahidin ifadesine göre, Kumkale’ye gönderilme bahanesiyle tutuklanan erkeklerin bir kısmı Cemal Azmi’nin talimatıyla kurşunlanarak, kalanı ise boğularak öldürülmüştür[56].

Şahit, Rusya vatandaşı Vardan’ın hastanede zehirlenmiş olduğu, Ermeni çocuklarının bir kısmının Değirmendere yönüne gönderilmiş, kalanların ise Niyazi’nin komutasında kayıklarla açıldıktan sonra denize atılmış olduğunu belirtir[57].

Aynı oturumda söz alan, sanıklardan kaymakam Talat, “Bu işin çok gizli olmasından dolayı” şahidin bu önemli kararlardan haberdar olmasıyla ilgili hayretini gizleyemez[58].

Davanın 7 Nisan 1919 tarihli oturumunda dinlenen Fransız vatandaşı şahit Vitali’nin ifadesine göre Trabzon’dan yaklaşık 18.000 Ermeni tehcir edilmiştir[59].

Bu duruşmada da ifadesine başvurulan şahit, Ermeni çocuklarının fıçılara doldurularak denize atıldığını kendi gözleriyle görmüş olduğunu belirtir. Vitali’nin belirttiğine göre, bu masum çocukların cesetleri denizin dalgalarıyla bazen karaya vurmaktaydı. Kıyıya vuran çocukların cesetlerini toplayarak, boyunlarına birer haç astıktan sonra gömen bir Rum kadın, yerel yöneticiler tarafından şüpheli olarak kabul edilmiş, yöneticilerin emriyle toprak açılarak, çocukların cesetleri çıkartılmış, Rum kadın ise, yaptığından dolayı tutuklanarak işkence görmüştür[60].

8 Nisan 1919 tarihinde görülen duruşmada dinlenen Fransız asıllı şahit Perloran, Trabzon tehcirinin 5 günde, mahalle-mahalle gerçekleştirilmiş ve Ermenilerin, şehir sınırları dışına çıkar çıkmaz soyulmuş olduğunu belirtir[61].

12 Nisan 1919 duruşmasında şahit olarak dinlenen jandarma üsteğmeni, Ermeni tehcirinden sorumlu komutan Münib’in devlet borçları dairesi Trabzon şubesi görevlisinden edindiği bilgiye göre, Ermenilerin mavnalara doldurulup, denize atılarak boğulmuş olduklarını belirtmiştir[62].

19 Nisan 1919 tarihli oturumda şahit Verjin Odabaşyan (Nayile)[63], “Ermeniler tehcir edildikten sonra 30-40 kadar, 2-3 aylık ve 2-4 yaşlarında çocuğu Amerikan okuluna doldurdular ve beni de onlara gözetmen tayin ettiler. Bu kırk bebeğe günde iki kutu süt veriyorlardı, bu yüzden de birçoğu açlıktan öldü. Günün birinde Doktor Ali Saib geldi ve “Ben bunlardan kurtulmanın çaresini biliyorum”,- diyerek, hemen iki küfe getirtti ve bebekleri hamsi balığı gibi üst üste istifleyerek, götürüp denize atmalarını emretti. Daha 2-3 kişi dolmuşken, aç ve dermansız bebeklerin ağlayış ve sızlayışına dayanamayarak oradan uzaklaştım”[64].

“Cakatamart” gazetesinin haklı olarak hayret ettiği gibi, mahkeme başkanı tarafından bu ifadeyle ilgili “Çocukları denize dökmeye ne gerek vardı, açlıktan öldüremezler miydi?”, diye garip bir karşı argüman ileri sürülmüştür[65].

Bu davada şahit olarak ifadeleri alınan üst düzey memurlardan Van eski valisi Nazım Bey ve Osmanlı İmparatorluğu bahriye nazırı Avni Paşa’yı özellikle belirtmek gerekir.

Van valisi, 30 Nisan 1919 tarihli duruşmada verdiği ifadesinde, Cemal Azmi tarafından ifa edilen zorbalıklar ile Nuri ve Mehmet Ali beyler tarafından bir Ermeni kadını ve çocuklarının boğdurulduğunu belirtir. Nazım Bey’e istinaden, yaşlı 18 Ermeni de Ordu kaymakamı Faik’in emriyle denizde boğdurulmuştur[66].

Aynı oturumda ifade veren Trabzon temyiz mahkemesi başkanı ve emval-ı metruke komisyonu üyesi Hilmi Bey, tehcir edilen Ermenilerin yollarda imha edildiği ve denizde boğdurulmuş olduğunu belirtir[67].

Aynı oturumda, mahkeme reisi “feci olaylara” yerel savcının müdahale etmesi gerektiğini vurguladığında, şahit Hilmi Bey, savcının müdahale etme imkânı olmadığını belirtir[68].

Trabzon askeri sevkiyat komisyonu başkanı Ethem de aynı gün, Ermenilerin mavnacıbaşı Yahya tarafından boğdurulmuş olduğunu belirtir[69].

5 Mayıs 1919 tarihli duruşmada, bahriye nazırı Avni Paşa’nın, Ermenilerin katledilmesi niyetiyle Cemal Azmi tarafından özel çeteler kurulduğu ve Ermeni doktorlar ve sağlık personelini öldürttüğü konusundaki yazılı ifadesi okunur[70].

Trabzon davası esnasında yer bulan bir diğer ilginç ifade, Kafkasya’dan göç etmiş olan Müslüman ve Hıristiyan Gürcülerin Ermeni katliamlarına katılmasıyla ilgili olmuştur.

“Joğovurdi dzayn” (Halkın sesi) gazetesine istinaden, Trabzon davsının 14. duruşmasında (5 Mayıs 1919) okunan, bahriye nazırı Avni Paşa’nın ifadesine göre, Kafkasya’dan Trabzon’a göç etmiş olan Hıristiyan ve Müslüman Gürcülerden oluşturulan ve “Legion Georgienne” (Gürcü lejyonu) olarak anılan özel birlik tarafından, Ermeni kafilelerine saldırılar gerçekleştirilmiştir[71].

Aynı duruşmada ifade veren Hüseyin’in sözlerine göre, Ermenileri katletmek amacıyla, Trabzon başgardiyanı Süleyman tarafından çeteler oluşturulmuş, Ordu kaymakamı Faik ise, 2 mavna dolusu kadın ve çocuğun denizde boğdurulması emrini vermiştir.

Şahidin belirttiğine göre, Samsun’a götürülme bahanesiyle mavnalara bindirilen bu insanların cesetleri ertesi günü kıyıyı doldurmuştu[72]. Lazistan, Canik ve Trabzon bölgeleri soruşturmalarıyla görevli adliye müfettişi Kenan, Ermeniler ve Rumların denizde boğdurularak yok edildikleriyle ilgili vermiş olduğu ifadede, bu olayların failinin, valini kendisi olduğunu belirtir[73].

13 Mayıs 1919 tarihinde görülen davada dinlenen, Teşkilat-ı Mahsusa yöneticilerinden Alman Yarbay Ştange’nin (Stange) emirerliği ve tercümanlığını yapmış olan süvari teğmeni Harun Bey, hastanede Ermenilerin zehirlenmesi ve Samsun ile çevresindeki Ermenilerin yok edilmesiyle ilgili duyumlara sahip olduğunu belirtmiştir[74].

“Alemdar” gazetesinin 16 Nisan 1919 tarihinde yayınlanan ve Trabzon Ermenilerinin tehciri ile katliamlarıyla ilgili iddianamede, belirtilen vilayette gerçekleştirilmiş olan korkunç katliamların sistematik karaktere sahip olduğu vurgulanmaktaydı:

“Trabzon Ermenilerin tehciri hakkında İttihat ve Terakki hükümet-i merkeziyesince ittihaz olunan mukarrerâtın Trabzon vilayeti merkeziyle mülhak kurâsında tatbik ve icrası sırasında: Evvela Ermeni zükûrunun ve onu müteakib muâmelât-ı tehciriyenin kendilerine de teşmil edilen nisvân ve sıbyânın tayin edilen mahallere sevkleri esnasında bunların bir kısmını Değirmendere cihetlerinde bîrahmâne katl, sıbyan ve nisvânını kayıklara bilirkâb deniz açıklarında denize atarak boğmak suretiyle telef, bir kısmını Hilal-i Ahmer Hastahanesinde tedavi maksadıyla suver-i muhtelife ile tesmim bunu müteakib emvâl, nukud, mücevherât vesair zî-kıyem eşyalarını yağma eylemek gibi bütün âlem-i beşeriyetin bir lanet ve nefretle yâd edeceği fezayih ve ef’âl-i cinâiyeye ictisâr eylemekle müttehem elyevm hal-i firarda bulunan Trabzon Valisi Cemal Azmi ve murahhas Nail ve hâzır-ı bilmeclis bulunan Mehmet ali, Mustafa, Niyazi, Nuri ve rüfeka-yı sairesi bu azîm kitali vücuda getirmek hususunda her birerlerinin derece-i dahl ve iştirâkleri tayin-i cezaya esas olacaktır. Evvel-i emrde bunların tedkiki lâzime-i kanuniyedendir. Cemal Azmi, murahhas Nail Beyler kimlerdir? Bunlar devlet ve hükümet memuru olmayıp devletin hasbe’t-tesadüf zimâm-ı umûrunu dokuz sene evvel her nasılsa ellerine geçirerek her birerleri bilistiklâl veya bir diğerine muâvenet suretiyle biliştirâk envâ-i mezâlim, kital, irtikâbât, suistimâlât-ı mütevâliye ile hükümet-i seniyyeyi bugünkü vaz’-ı hazîne düşüren tahribkâr ellerden, vahşi zihniyetlerden müteşekkil İttihat ve Terakki denilen haydut çetesinin Trabzon mümessil-i cinâîlerindirler”[75].

“(…)Hiç şübhesiz ki âlem-i insaniyeti dilhûn ve müteessir eden bu cinayetlere az çok kitabda meşgul olmuş bütün feyz ve rifatını müktesebât-ı ilmiyyesinden bekleyen insanlar iştirak edemezdi. (…)”[76].

Büyükdere veya Boğaziçi davası[77], 23 Mart-24 Mayıs 1919 tarihleri arasında görülür. Sanıklar, Büyükdere polis şefi Abdülkerim, Büyükdere’de yaşayan tüccar Selanikli Refik Hıfzı Bey ve muhtar Celal Efendi’den oluşmaktaydı.

6 Mayıs 1919 tarihli oturumda, Hafız Mahmut adlı bir sanık daha eklenir.

Mahkemenin hükmü 24 Mayıs 1919 tarihinde okunur. Buna göre Abdülkerim 1, Refik ise 2 yıl hapse mahkûm olur. Diğer sanıklar beraat eder[78].

Mamuret-ül Aziz veya Harput davası, 28 Temmuz 1919-10 Ocak 1920 tarihine kadar sürer. Bu dava Harput eski valisi Sabit, İttihat ve Terakki Partisi merkez komitesi üyesi Bahaettin Şakir, parti delegesi Resneli Nazım, Harput eski kaymakamı Asım, Harput eski mebusları Saffet ve Hacı Sait, Dersim mebusu Mehmet Nuri ve Mamuret-ül Aziz eski maarif müdürü Ferit’e karşı açılmıştı.

Harput Ermenilerinin tehciri ve katledilmeleriyle ilgili iddianamede, firari Bahaettin Şakir ve Resneli Nazım beylerin 1915 yılında, daha başka yerlerde olduğu gibi, Harput Vilayeti’nde de Ermenileri tehcir edip, Dersim Kürtleri ile çevre köylerin Müslüman halkını silahlandırarak, tüm Ermenileri tehcir yolunda katletmiş olduğu belirtilmekteydi. İddianameye istinaden, Harput kaymakamı Asım, hapiste bulunan Ermenileri işkencelerle öldürmüş olduğu, Harput mebusu Saffet’in Ermeni sürgünleri gruplar halinde toplayarak muhafızlara onlara ateş etme emri verdiği, vali Sabit’in, Ermenilere ait malların intihaline izin verdiği, Dersim mebusu Mehmet Nuri’nin ise Molovank Köyü Ermenilerinin tehciri esnasında, Ermenileri katletmeleri için jandarmaları kışkırtmış olduğu belirtilmekteydi[79].

Harput davasının 20 Ağustos 1919 tarihli oturumunda, Süryani asıllı Jorjio ifade verir. Bu şahidin belirttiğine göre Harput tehciri esnasında tüm yerel Hıristiyanlar hapse atılıp, işkenceden geçirilmiş, ardından da gruplar halinde tehcir edilmişlerdir[80].

Harput tehciri ve katliamları davasının hükmü 13 Ocak 1920 tarihinde okunur. Bu hükme göre Bahaettin Şakir gıyabında idama, Resneli Nazım ise gıyabında 15 yıl kürek cezasına mahkûm edilir.

Kalan sanıklar, mahkeme tarafından beraat ettirilir[81].

Hâlbuki bazı Ermeniler tarafından soygun suçlamasıyla dava açılmış olduğundan savcı, Mehmet Nuri’nin Harput’a gönderilmesini talep etmekteydi.

Lakin sanığın avukatı, İstanbul’da görülen davanın tehcir ve katliam suçlamasıyla olduğu, Harput’ta açılanın ise mülkü zimmetine geçirmekten dolayı olduğundan, bu iki davanın birbirleriyle birleştirilemeyeceğini öne sürmüş, askeri mahkeme ise savcının talebini reddederek, Mehmet Nuri’yi serbest bırakmıştır[82].

Bayburt davası, 15 Mart-4 Temmuz 1920 tarihleri arasında görülür. Bu dava, Urfa eski kaymakamı Behramzade Nusret ve Pire Mehmet olarak anılan Teğmen Mehmet Necati’ye karşı açılır.

Mehmet Necati, soruşturma esnasında firarda bulunmaktaydı.

Mahkeme hükmüne göre iki sanık da ölüm cezasına çarptırılır. Bayburt davasının hükmü “Takvim-i Vekâi” gazetesinde yayınlanmamış, sadece mahkeme hükmünün sultan tarafından onaylanması yer bulmuştur. Bu davanın “Tercüman-ı Hakikat” gazetesinin 5 Ağustos 1920 tarihli nüshasında yayınlanan hükmü, Haykazn G. Ğazaryan tarafından çevrilerek yayınlanmıştır.

Bayburt davasının hükmünde, Ermeni katliamları emrinin, İttihat ve Terakki Partisi’nin merkez komitesi tarafından verilerek, özel ulaklar vasıtasıyla bölgelere ulaştırılmış olduğu bir kere daha vurgulanmaktadır[83].

Bayburt dava hükmünde, sanığın 20.000 Ermeni’nin katledilmesini organize ederek, mükâfat olarak görevinin yükseltilmiş olduğu belirtilmektedir[84].

“Çakatamart” gazetesine göre, Bayburt Ermenilerinin tehcir ve katliamlarının Nusret ve Mehmet Necati tarafından düzenlenmiş olduğu bazı şahitlerin ifadeleriyle tespit edilmiştir.

Yerel polisler ve jandarmalar tarafından, Nusret’in emriyle bir gecede dayak ve zorbalıkla toplanan Bayburt Ermenilerinin, en vahşi şartlar altında tehcir edilmesinin ardından, Ermenilerin evleri aranarak, tüm mal varlıklarına el konur. Ermeniler, tehcir yolunda gruplara bölünerek, hemen hepsi katledilir.

150 Ermeni çocuğu, Nusret tarafından Binbaşı Hanı olarak anılan yere doldurulur ve herkesin, istediği çocuğu alıp gitmesine izin verilir[85].

Behramzade Nusret, 5 Ağustos 1920 tarihinde, İstanbul’un Beyazıt meydanında idam edilir[86].

Bayburt Sancağı ve çevre yerleşimlerinin tehcirinden dolayı, yerel kaymakam Yusuf Ziya da suçlanmış, davası ayrı olarak Ocak 1920’de başlanmış ve Şubatta, sanığın beraatıyla son bulmuştur[87].

Erzincan davası, “tehcir esnasında Ermenilerin katledilmesi ve imhası” ve mal varlıklarının intihali suçlamasıyla açılır[88].

Erzincan tehciri ve katliamları davasının başlangıç aşamasında Erzincan eski kaymakamı Memduh, jandarma komutanı ile otel sahibi Hafız Abdullah Avni[89], Erzincan eski mebusu Halet, Hacı Vahitzade Rıza, Dersim aşiret reislerinden Kırmo Yusuf, jandarma çavuşu Arslan ve Danzik Nahiyesi müdürü aşiret reisi Kâko yargı takibatına alınır[90].

Lakin sultanın hükmü onaylamasında görüldüğü gibi Hacı Vahitzade Rıza, dava süresinde vefat etmiş olduğundan, ona karşı açılan dava düşer, Erzincan kaymakamı Memduh ise Malta’ya sürgün edildiğinden dolayı dosyası, daha sonra görülmek üzere ayrılır.

Erzincan davası hükmüne göre, sivil ceza kanununun 170. ve askeri ceza kanununun 171. maddelerine istinaden, Erzincan mebusu Sağırzade Halit, çete reisi Kırmo Yusuf ve Erzincan jandarma çavuşu Arslan gıyaplarında ölüm cezasına çarptırılır.

Erzincan jandarma komutanı Hafız Abdullah Avni huzurunda yapılan soruşturma sonucunda, Abdullah Avni ölüm cezasına çarptırılır ve hüküm 22 Temmuz 1920 tarihinde, İstanbul’un Beyazıt meydanında infaz edilir[91].

İdam esnasında boynundan asılı olan yaftada, Erzincan Ermenilerinin katli ve imhasını tertiplemek suçundan ölüme mahkûm edildiği yazılır[92].

Çatalca posta ve telgraf müdürü Osman Nuri’nin davası 4 Ağustos 1919 tarihinde başlar. Sanık, Ermeni tehciri ve katliamlarıyla ilgili belgeleri yakmakla suçlanmaktaydı[93].

Savcı, sanığın belgeleri üstünün emriyle yakmış olduğundan dolayı, ikinci duruşmada sanığın serbest bırakılmasını mahkemeden talep eder[94].

Çatalca İttihat ve Terakki Partisi sorumlu sekreteri Cemal Oğuz ve Yüzbaşı Nurettin’e karşı, İstanbul’dan Çankırı’ya tehcir edilen Ermenilerin katledilmesi suçlamasıyla dava açılır.

Cemal Oğuz, aynı zamanda parti sorumlu sekreterleri davasın sanıkları arasında da bulunmaktaydı. Dosyası, sorumlu sekreterler davasının on ikinci duruşmasında (29 Aralık 1919) “hastalık” nedeniyle ayrılarak 27 Ocak 1920 tarihinden itibaren ayrı bir dava olarak ele alınır.

Mahkemenin hükmü 8 Şubat 1920 tarihinde okunur ve Cemal Oğuz Ermeni Doktor Çilingiryan ve 4 arkadaşlarının öldürülmesinden sorumlu kabul edilir.

Mahkemenin hükmüne göre Cemal Oğuz, 5 yıl ve 4 ay, firari sanık Nurettin ise 6 yıl ve 8 ay kürek cezasına çarptırılır[95].

Nahiye yöneticilerinin[96] davası, Derbent Nahiyesi yöneticisi Vecihi, Bahçecik Nahiyesi yöneticisi Ali Şuuri, İzmit (Nikomedia) eski hapishane müdürü İbrahim ve arkadaşlarına karşı “yağma, soygun, tehcir ve rüşvet” suçlamasıyla açılır.

Toplam 6 sanığın yargılandığı bu dava, 27 Kasım 1919 tarihinde başlar. 3 Aralık 1919 tarihli oturumda şahit çavuş Süleyman, hapishane müdürü İbrahim’e karşı ayrıntılı bir şekilde verdiği ifadede İbrahim’in, silah bulma bahanesiyle Ermenileri bir okulda toplayarak, silahları olmadığını söyleyen herkesi dövdüğünü belirtmiştir.

Dayağa mahkûm ettiği ilk kişi ise Ermeni rahip olmuştur[97]. Adapazarı eşrafının önde gelen isimlerinden, İttihat ve Terakki Partisi sorumlu sekreteri Hamit Bey’in davasında da, eski hapishane müdürü İbrahim Bey’in suçlarını kanıtlayan ifadelerin kayda geçmiş olduğunu eklemek gerekir.

Sanık Hamit, 6 Ağustos 1919 tarihli duruşmasında, tehcir esnasında Adapazarı’nda bulunduğunu ve o dönemde “silah bulma” niyetiyle hapishane müdürü İbrahim’in İstanbul’dan gelerek, Ermenileri kilisede toplayıp, sopayla silah toplamaya başladığını belirtmiştir[98].

Nahiye yöneticilerinin davasının, 7 Aralık 1919 tarihinde görülen dördüncü duruşmasında, Ermenilerin haricinde, Türk şahitler de sanıkların suçlu oldukları yönünde ifade vererek, hapishane müdürü İbrahim ile Bahçecik Nahiyesi yöneticisi Ali Şuuri’nin, Ermenileri işkenceye tabi tutarak, mal varlıklarını zimmetlerine geçirdiklerini belirtmişlerdir[99].

İzmit Ermenilerinin tehciri ve katliamı sorumlularının davası, 1920’nin Mart başında gerçekleşir. İzmit davasının hükmüne istinaden, hapishane eski müdürü İbrahim, 15 yıl kürek cezasına mahkûm olur ve rütbesi düşürülür, Faik çavuş 3 buçuk yıl hapis cezasına, Ali Şuuri 1, Vecihi 2, Ahmet çavuş ve Hasan ise dörder ay hapis cezası ile yirmişer değnek vuruşuna çarptırılır.

Sanıklardan Süleyman çavuş, Hacı Halit ve Salih beraat eder[100].

Adapazarı eşrafından, İttihat ve Terakki Partisi sorumlu sekreteri Hamit Bey’in davasının ilk oturumu 4 Ağustos 1919 tarihinde gerçekleşir. Hamit Bey’e karşı, Adapazarı Ermenilerinin tehciri ve mal varlığının yağması suçlamasıyla dava açılmıştı.

Adapazarı kaymakamı Recai Nüzhet Bey, bu dava bağlamında önemli beyanatlarda bulunur ve gerçekleştirdiği soruşturma neticesinde, Hamit ve daha başkalarının, tehditle Ermenilerin mal varlığını zimmetlerine geçirmiş olduklarını tespit ettiğini belirtir.

Nüzhet’in belirttiğine göre, konuyla ilgili, İngiliz komutanlığı tercümanı ve 130’dan fazla Ermeni’den şikâyetler almıştır[101].

Kaymakam Recai Nüzhet’in, sanığın suçunu kesinleştiren ifadesine rağmen savcı, 16 Şubat 1920 tarihinde görülen davanın son oturumunda sanığın beraat ettirilmesini talep eder ve Hamit mahkeme tarafından beraat ettirilir[102].

Amasya davası, Amasya mutasarrıfı Sırrı, jandarma bölük komutanı Tevfik ve Amasya’nın önde gelen eşrafından Hasan’a karşı açılır.

O dönemde yayınlanan gazetelere istinaden, bu dava çerçevesinde, farklı sanıkların davaları da gıyaplarında ele alınır.

Mahkeme heyetinin değişimlerinden dolayı Amasya davası uzun sürer ve sanıkların beraatıyla sonuçlanır[103].

Der Zor’daki Ermeni katliamlarıyla ilgili İstanbul olağanüstü mahkemelerinde üç farklı dava yürütülür.

Bunlardan ilki, Der Zor polis müdürü Mustafa Ökkeş’e karşı açılır ve dava 20 Ocak 1921 tarihinde başlatılır.

Aynı yılın Mart ayında sanık, “isnat edilen suçlamaların tespit edilemediğinden dolayı” beraat ettirilir[104].

Der Zor’da düzenlenen Ermeni katliamlarının diğer davası, firari Der Zor eski mutasarrıfı Salih Zeki’ye karşı açılır[105].

Hayli kısa süren bu davanın neticesinde sanık, gıyabında ölüm cezasına çarptırılır.

28 Nisan 1920 tarihinde verilen hükümde yargılama esnasında ifadesi alınan çok sayıda şahitlerin söylediklerine göre, Osmanlı İmparatorluğu’nun farklı bölgelerinden Der Zor Sancağı’na tehcir edilen çok sayıda Ermeni, yeniden tehcir edilme bahanesiyle, şahsen Zeki tarafından toplanan haydutlardan oluşturulan atlı ve yayan çeteler vasıtasıyla daha başka bölgelere sürülerek, bu çeteler sanığın talimatı ve huzurunda Ermenilere saldırıp, yanlarındaki para ve eşyalarını soyarak, birçoğunu vahşi bir şekilde öldürüp, Habur Nehri kıyısında imha etmişlerdir” diye vurgulanmaktaydı[106].

Der Zor’da düzenlenen Ermeni katliamlarıyla ilgili üçüncü dava, komiser İbrahim’e karşı açılmıştır. 27 Şubat 1921 tarihinde başlayan bu davanın akıbetiyle ilgili basında veriler bulunamamıştır[107].

Edirne (Adrianapolis) Ermenilerinin tehciri suçlamasıyla, parti sorumlu sekreterleri yargılaması esnasında yargılanan Edirne müfettişi Abdülgâni[108], vakıflar müdürlüğü amiri Sadrettin, tarım işleri müdürü Avni, Rıfat ve Hayrullah hakkında da dava açılmıştır.

Sanıkların arasında bulunan Servet, yargılama süresinde vefat ettiğinden dolayı, davası düşmüştür.

Bu davanın son oturumu 1 Ocak 1921 tarihinde gerçekleşir. Dava, Edirne müfettişi Abdülgâni de dâhil olmak üzere, tüm sanıkların beraatıyla sonuçlandırılır.

Hâlbuki parti sorumlu sekreterleri hükmüne istinaden Abdülgâni, tehcir işlemi üzerinde önemli oranda etkili olmuş, silahlı birliklerle her yeri dolaşmış, Ermenilerin paralarına el koymuş ve önemli derecede zenginlik elde etmişti[109].

Eğin (Akın) Ermenilerinin tehciriyle ilgili, 1921 yılında iki farklı yargı süreci başlatılır.

Bunlardan birincisi Mehmetoğlu İbrahim, ikincisi ise Kasap Mustafa’yla ilgiliydi. İki dava da hemen-hemen aynı zaman süresinde görülür ve iki sanık da beraat ettirilir[110].

Giritli Necati Efendi’nin yargılanmasına, 13 Temmuz 1919 tarihinde başlanır. İttihat ve Terakki Partisi üyesi Necati, Diyarbakır bölgesinde düzenlenen Ermeni katliamlarına katılmak ve Teşkilat-ı Mahsusa’ya üye olmakla suçlanmaktaydı[111].

Sanık, beraat ettirilerek, serbest bırakılır[112].

Harput kaymakamı Asım Bey’in davası, 30 Aralık 1920 tarihinde başlayarak, 1921 yılının Mart sonlarında, sanığın beraatıyla nihayetlenir[113].

Karamürsel tehciri esnasında Ermenilerin mal varlığının soyulması suçlamasıyla Rıfat, firari hapishane müdürü İbrahim[114], Karamürselli Ali, acenta İsmail ve imam Selahattin’e karşı 20 Ocak 1920 tarihinde dava açılır.

Sanıklardan Rıfat, Malta’ya sürgün edilen canilerin arasında bulunduğundan dolayı, dosyası ayrılır.

Mahkemede hazır bulunan tüm sanıklar mahkeme tarafından beraat ettirilir[115].

Kiğı Ermenilerinin tehciri ve katliamlarıyla ilgili İstanbul divan-ı harp mahkemelerinde iki farklı dava süreci işletilir.

Birinci dava, Hagop adında bir Ermeni’yi öldürmek suçlamasıyla, Timur Bin İsmail’e karşı yürütülür. 28 Şubat 1921 tarihinde görülen son oturumda sanıklar, şahitlerin ifadelerinde var olan çelişkiler ve yeterli miktarda kanıt olmaması sebebiyle beraat ettirilir[116].

Kiğı Ermenilerinin tehciri esnasında işlenen cürümlerle ilgili Demir ve Zilel Dursun’a karşı da yargılama başlatılır.

Davanın son celsesinde (6 Mart 1921) Zelil Dursun beraat ettirilir, Demir’e verilen cezayla ilgili ise basından bilgi edinmek mümkün olmamıştır[117].

Musul eski genel komutanı Nevzat’ın davası 8 Nisan 1919 tarihinde başlatılır.

Birinci oturumda okunan soruşturma komisyonunun raporuna istinaden sanıklar, Musul’daki Ermeni sürgünlerin mal varlığını soymak, bin kişiden oluşan bir Ermeni kafilesini katletmek ve Musul’da çok sayıda Ermeni’yi öldürmekle suçlanmaktaydı[118].

Nevzat’ın tahkikatı esnasında, sanığın tehcir edilen Ermenilerden madeni paralar gasp etmesiyle ilgili ifadeler kayda geçirilir.

Musul belediye başkanı danışmanı Çerkez Bekir’in ifadesine göre Nevzat, Ermenilere ait tüm dükkânları kapattırıp, sahiplerini çöle sürerek katlettirmiştir.

22 Nisan 1919 tarihli oturumda bazı tanıklar, sanığın türlü şekillerde halka baskı yaptığı ifadesini vermişlerdir[119].

26 Nisan 1919 tarihli duruşmada okunan, İstanbul gümrük müdürlüğü istatistik dairesi sekreterlerinden Cemal’in yazılı ifadesine göre “Ermeni kadınlar, tüm gece boyunca dayağa maruz kalmışlardır”.

Nevzat, 28 Mayıs 1919 tarihinde Malta’ya sürgün edilen sanıklardan olduğundan dolayı, davası ertelenir ve tekrar devam edilmez.

Adı geçen sanık, 6 Eylül 1921 tarihinde sürgün yerinden firar etmiştir[120].

Musul’da, Ermenilere yönelik gerçekleştirilen şiddet olaylarıyla ilgili, Yüzbaşı Ferit ve Zekeriya’ya karşı da 2 Haziran 1919 tarihinde dava açılmıştır.

Sanıklardan Zekeriya, dava süresinde firarda bulunduğundan dolayı gıyaben yargılanmıştır.

İki sanık da beraat ettirilir[121].

Musul tehciriyle ilgili, Musul mebusu Fevzi’ye karşı da açılan dava, 30 Ocak 1920 tarihinde sanığın beraatıyla neticelenir[122].

20 Ocak 1921 tarihinde başlayan Sivas ve Koçhisar Ermenilerinin tehciri ve katliyle ilgili dava sürecinde Koçhisar Sancağı eski kaymakamı Nabi, Sivas jandarma komutanı, Yüzbaşı Ali Şefik ve tüccar Ballızade Ömer Rauf yargılanır.

1 Şubat 1921 tarihinde okunan hüküm doğrultusunda, tüm sanıklar beraat eder[123].

Ermenilerin tehciri işlemine katılması suçlamasıyla Suriye vali yardımcısı Tevfik’e karşı açılan dava 24 Şubat 1921 tarihinde, sanığın 6 ay hapis cezası almasıyla sonuçlanır[124].

Osmanlı İmparatorluğu’nun farklı bölgelerinde Ermenilerin tehciri ve katledilmesiyle ilgili 1919-1921 yıllarında vilayet ile sancak yöneticileri ile bazı şahıslara karşı İstanbul divan-ı harp mahkemelerinde açılan davaların sonuçlarıyla ilgili basında yayınlanan veri bulunmamaktadır[125].

Bu gibi davalardan Bilecik[126], Çanakkale, Diyarbakır, Giresun, Kastamonu, Kırkkilise, Konya, Muş ve Yalova yargılamalarını sayabiliriz[127].

Osmanlı İmparatorluğu’nun farklı bölgelerindeki Ermenilerin tehciri ve katliamı konusundaki davalarla ilgili şöyle bir sistematik belirlemek mümkündür.

İlk yargılamalarda mahkeme, sanıklar hakkında nispeten sert cezalar uygularken, daha sonraki davalarda, sanıkların beraat ettirilmesi olaylarının çoğaldığını görmek mümkündür.

Bu açıdan, haliyle, ülkede milliyetçi hareketin gelişmesi ve yenilmiş olmakla ilgili ruh halinin üzerinden atılmış olması önemli bir rol oynamıştır.

Zamanın basını da başlangıç aşamasında var olan ve 1919 yılı başlarında, Osmanlı gazeteleri tarafından “tarihi” olarak adlandırılan yargılamalara yönelik büyük ilgiyi zaman içinde kaybeder.

Basının ilgisinin azalması, sadece Kemalistlerin olası zaferiyle ilgili olmayıp, 23 Nisan 1920 tarihli kararla, Ermeni tehciri ve katliamlarının yargılanmalarıyla ilgili davaların kapalı kapılar ardında sürdürülüp, basın ve toplumun, davaların gidişatından haberdar olamamasıyla da ilgiliydi.

Yukarıda belirtilen, Osmanlı İmparatorluğu’nun farklı bölgelerinde gerçekleşen Ermeni tehciri ve katliamları suçlamasıyla görülen yargılamalar arasından özellikle, Ermenilerin tehcir ve yok edilmesinin hükümetten talimat almış yerel yöneticiler tarafından düzenlenip, koordine edilmesiyle ilgili yargılama süresince en çok ifadenin ve kanıtların sunulmuş olduğu, ilk görülen Yozgat ve Trabzon davaları önemlidir.

Bunun haricinde, bu davalar esnasında ifade vermiş olan tanıklar, büyük oranda Türkler ve diğer milletlere ait Müslümanlar olup, Türk tarihçi ve diplomat Bilâl Şimşir[128] ve Türk resmi tarihi temsilcisi Ferudun Ata’nın[129] belirtmiş olduğu gibi “sadece Ermeniler” olmamıştır[130].

Dahası, Trabzon davası esnasında sanıklara karşı ifade vermiş olan kişiler arasında, Van eski valisi Nazım, Erzurum eski valisi Tahsin, bahriye nazırı Avni, adliye müfettişi Kenan, Trabzon ve Lazistan orduları kurmay başkanı Albay Muhtar, Teğmen Ahmet ve benzer şahsiyetler bulunmaktadır[131].

Sonuç olarak, 1919-1921 yılları arsında İstanbul divan-ı harp mahkemelerinde, Ermenilerin tehcir ve katledilmesi suçlamasıyla 63 farklı dava görülür.

Ermenilerin katledilmesiyle ilgili soruşturmanın bölge-bölge ele alınması, fiili olarak uygun olmakla birlikte, söz konusu olan cürüm aynı olduğundan dolayı, nazari açıdan tüm bu davalar bir tek yargılamayla ele alınıp, tek bir genel hüküm verilebilirdi.

Zamanın basınında da, tek bir yargılama yapılması konusunda önerilerin yer bulmuş olduğu enteresandır. Örneğin “Alemdar” gazetesi redaktörü Refi Cevat Ulunay, 28 Mart 1919 tarihinde yayınladığı “Tehcir ve Taktil Muhâkemleri” makalesinde “Muhâkemenin Yozgat’a ait kısmı bitecek, ondan sonra Trabzon meselesi başlayacak, bir müddet de o devam edecek, ondan sonra Diyarbakır ilahiri!.. Memalik’i Osmaniye’nin hemen hemen çok vilâyâtında tehcir ve taktil vuku bulduğu cihetle bunun tamamiyle arkası ne zaman alınabileceği artık düşünülsün.

O halde buna akli, kanuni ve mantıki bir çare-i hal bulmak icab eder. Bu çare-i hal mevcuddur. Daha doğrusu bunu çare-i hal olarak değil, şimdiye kadar takib edilmesi lazım gelen yegâne tarik-i kanunî olmak üzere kabul ediyoruz.

Tehcir ve taktil meselesi umumi bir meseledir. Bunu hukuk-ı şahsiyye davası şeklinde telakki etmeyi doğru bulmuyoruz. Eğer tehcir ve taktil mesâilini muhâkeme eden divan’ı harb işi uzatmakla bir takım hafâyâ ve esrâra vukuf kesb edileceğini ümid ediyorsa bu nokta-ı nazarı da tenkid edebiliriz. Çünkü tehcir ve taktil mesâili üzerlerinde fazla oynanmaya lüzum görülmeyen mevzulardır. Bunlar öyle cürümlerdir ki hem malum, hem müsbet ve hem meşhûddur. Bunun için ayrı ayrı tedkikat ve tahkikat hiç de lüzum görmüyoruz. Tehcir ve taktil mesâilinden dolayı tahkikat-ı lâzime süratle yapıldıktan sonra, hukuk-ı umumiye davası gibi muhakeme edilmeli, umumi bir hükümle mesele hall ü fasl olunmalı idi ve böyle olması icab ederdi”[132].

Hâlbuki Ermeni katliamlarını düzenleyenlerin yargılamalarını bölge-bölge gerçekleştirmek, divan-ı harbe zaman kazanma ve davaları, ittifak devletleri nezdinde kullanma imkânı vermekteydi. Bu durum, İttihat karşıtı basının gözünden kaçmamıştı.

Aynı Refi Cevat “Arabanın Beygirleri Nasıl İmiş?” makalesinde, 1913 yılında, Mahmut Şevket Paşa suikastının faillerini mahkûm etmek ve içlerinde hanedanlık ailesinden birinin olduğu kişileri darağacına göndermek için, İttihatçılara topu-topu birkaç gün gerekmiş olmasına rağmen, Yozgat yargılaması esnasında divan-ı harp mahkemesi, suçları çok sayıda belge ve ifade sayesinde ispatlanmış olan sanıklara manasız sorular sorarak davanın uzatılmış olduğunu vurgulamaktadır[133].

Ülkedeki siyasi atmosfer de yargılamalar esnasında değişir. Artık esasen milliyetçilerden oluşan son Osmanlı meclisinin mebusları tarafindan 20 Şubat 1920 tarihinde, Ermeni katliamları sorumlularını ortaya çıkarmak açısından hayli tutarlı bir yol izleyen Damat Ferit Paşa’nın özel divana verilmesi istemiyle hakkında soruşturma açılır[134].

Damat Ferit, Kemalistlerin baskıları neticesinde, 17 Ekim 1920 tarihinde istifasını sunmaya mecbur olur. Yerine, Kemalistlere karşı müspet yaklaşım içinde olan Tevfik Paşa getirilir. Tevfik Paşa’nın görev süresinde, 8 Kasım 1920 tarihinde, Bayburt hükmünü vermiş olan hâkimler tutuklanır.

Büyük bir kısmının hâlen askeri, içişleri ve adalet bakanlıklarındaki görevlerini sürdüren ittihatçılar tarafından, divan-ı harp hâkimleri ile mahkemede tanık olarak ifade vermiş olan şahısların sürekli olarak tehdit edilmiş oldukları, fakat hakimlerin tutuklanması olayının emsalinin olmadığını belirtmek gerekir.

Behramzade Nusret’i idam cezasına çarptırmaktan dolayı bu hâkimlere karşı ceza davası açılır.

2 Şubat 1921 tarihinde hâkim Nemrut Mustafa Paşa 7, mahkeme üyelerinden Recep Paşa ve Recep Bey 5’er, Fettah Bey ise 3 ay hapis cezasına çarptırılır.

Kriker’e istinaden, hâkim Mustafa Paşa, bahriye nazırı Avni Paşa’yı sert bir şekilde sorgulama cesaretini göstermiş olduğundan dolayı mahkûm edilmiştir[135].

Ermenilerin imha edilmesi nedeniyle ölüm cezasına çarptırılan topu-topu 3 caniden 2’si olan Mehmet Kemal ve Behramzade Nusret, Kemalistler tarafından kahraman ilan edilir.

Behramzade Nusret’in idam edildiği gün olan 5 Ağustos 1920 tarihinde Ankara Meclisi, bir saygı gösterisi olarak oturumuna 10 dakika ara verir. Aynı Ankara Meclisi 9 Aralık 1920 tarihinde kabul edilen bir kararla, Kemalin ailesine maaş bağlar ve aynı yılın 25 Aralığında, Behramzade Nusret’in ailesine de maaş bağlanması kararlaştırılır[136].

Sonuç olarak belirtmek gerekir ki, ittihatçıların yargılanmaları, İttihat ve Terakki Partisi’nden ziyade, Ermenileri imha etme ve Osmanlı İmparatorluğu’nu Birinci Dünya Savaşı’nın içine çekme suçunun üzerlerine yıkıldığı, parti üst düzey görevlilerine yönelik olmuştur.

Bu plan, İttihat ve Terakki Partisi tarafından hazırlanmış olup, başarısızlık durumunda partinin kurtularak, sadece yöneticilerinin sorumluluk altında kalması niyetini gütmekteydi.

Teceddüt Partisi’nin kuruluş kararında, üst düzey ittihatçıların bu partiye üye olamayacakları maddesinin bulunması bu durumu tasdik etmektedir.

1919 yılında gerçekleştirilen ittihat ve Terakki Partisi davalarının, partinin işlemiş olduğu suçları tamamen açığa kavuşturmaktan ziyade, belli bir oranda örtbas etmeye yönelik olup, Ermenilerin imhasıyla ilgili sorumluluk sorununun ve Britanyalıların, Türkiye konusunda sürdürmüş oldukları siyasetin, milliyetçi hareketin şekillenmesine katkı sağlamış olduğunu belirtmek gerekir.

Türkçeye çeviren: Diran Lokmagözyan

Akunq.net


[1] Dadrian V. , Akçam T., “Tehcir ve Taktil”, Divan-ı Harb-i Örfî Zabıtları, İttihad ve Terakki’nin Yargılanması 1919-1922, Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2008, s. 149.

[2] Sözü geçen yargılamalar konusunda bilgi veren tüm gazetelerin isimleriyle ilgili bk. Kriker, “Yozgat Ermenileri katliamının belgesel tarihi”, New York, 1980, s.34 (Ermenice).

[3] Piliposyan N., Kestekyan A. “(Kapents A.) “Yozgatlılara anıt”, Frezno, 1955, s.405 (Ermenice).

[4] Farklı bir bölgede bulunan davasının görüleceği mahkemede hazır bulunmak için hapisten salıverilen Feyyaz Ali, mahkeme yerine, Ankara’ya giderek, yeni kurulan meclise milletvekili seçilir, bk. Dadrian V., Akçam T., “Tehcir ve Taktil”, s. 194.

[5] Kemal’in, sadece hükümet tarafından kendisine verilen talimatları titizlikle yerine getirmiş olduğunu söyleyerek, suçunu kısmen kabul etttiğini belirtmek gerekir. Bk. Tehcir ve Taktil Muhakemesi, “Alemdar”, 28 Mart 1919. Aynı argümanla, darağacına çıkmasının hemen öncesinde kendisini aklamaya çalışmıştır. Bk. Kriker, “Yozgat Ermenileri katliamının belgesel tarihi”, s.1.

[6] Takvîm-i Vekayi, No 3617, 7 Ağustos 1919 s. 1-2.

[7] Kriker, “Yozgat Ermenileri katliamının belgesel tarihi”, s.66.

[8] A.g.e., s.125.

[9] “Türklerin göz boyamacılığı, Ermenileri suçlamak için cellâtları yargılar gibi yapıyorlar”, “Çakatamart”, 7 Şubat 1919 (Ermenice).

[10] Yozgat’tan 12 saat uzaklıkta bulunan nahiye.

[11] “Tarihi muhakeme”, “Alemdar”, 10 Şubat 1919.

[12] A.g.e.

[13] A.g.e. 2/15 Mart 1915 tarihli bir gizli talimatnameye istinaden, yabancı uyruklu Ermeniler de Der Zor’a tehcir edilecekti, bk. Avagyan A., “1915’te Osmanlı İmparatorluğu’nda yabancı uyruklu ve hasta Ermenilerin tehciriyle ilgili (Türkiye arşivlerinden bir belgeye istinaden)”, Bamber Hayastani Arkhivneri, sayı 2 (106), Yerevan, 2005, s.194-197 (Ermenice).

[14] Tarihî Muhakeme, “Alemdar”, 12 Şubat 1919.

[15] A.g.e.

[16] Tarihî Muhakeme, “Alemdar”, 13 Şubat 1919.

[17] A.g.e.

[18] A.g.e.

[19] Katl ve Tehcîr Da’vâsı, “Memleket”, 16 Şubat 1919.

[20] A.g.e.

[21] A.g.e.

[22] Şahap Bey, Kayseri 15. Kolordu komutanı olmuştur.

[23] Tarihî Muhakeme, “Alemdar”, 19 Şubat 1919.

[24] Katl ve Tehcîr Da’vâsı, “Memleket”, 19 Şubat 1919.

[25] Yozgat mutasarrıfı.

[26] Necati Bey, Yozgat İttihat ve Terakki Partisi delegesi olmuştur.

[27] Katl ve Tehcîr Da’vâsı, “Memleket”, 19 Şubat 1919.

[28] Katl ve Tehcîr Da’vâsı, “Memleket”, 23 Şubat 1919. Bu duruşmada okunan diğer şifreli telgrafla ilgili bk. Kriker, “Yozgat Ermenileri katliamının belgesel tarihi”, s.61.

[29] Katl ve Tehcîr Da’vâsı, “Memleket”, 6 Mart 1919.

[30] Katl ve Tehcîr Da’vâsı, “Memleket”, 7 Mart 1919.

[31] A.g.e.

[32] Divan-ı Harb’de Tehcîr Muhakemesi Başladı, “Alemdar”, 25 Mart 1919.

[33] A.g.e.

[34] A.g.e.

[35] A.g.e.

[36] Tehcîr ve Taktil Muhakemesi, “Alemdar”, 28 Mart 1919.

[37] A.g.e.

[38] Katl ve Tehcîr Da’vâsı, “Memleket”, 28 Mart 1919.

[39] Tehcîr ve Taktil Muhakemesi, “Alemdar”, 28 Mart 1919.

[40] “Sanık Tevfik, -Ermenilerin kökünü kurutmak gerekir ,- demiş”, “Çakatamart”, 28 Mart, 1919, No 115 (1936) (Ermenice).

[41] Takvîm-i Vekayi, No 3616, 6 Ağustos 1919, ss. 1-3.

[42] Örneğin, Trabzon yargılamasının 26 Nisan 1919 tarihli duruşmasında, Niyazi’nin emval-ı metrukeyi zimmetine geçirdiğine dair Trabzonlu Murat’ın yazılı ifadesi okunur. Bk. Divan-ı Harb-i Örfi’de Trabzon Tehcîr ve Taktil Muhakemesi, “Alemdar”, 27 Nisan, 1919.

[43] Rus vatandaşı Vardan, 40 Ermeni parti yandaşı ve aydınlarıyla birlikte Trabzon’da denize atılır, fakat iyi bir yüzücü olan Vardan, bağlı ellerine rağmen yüzerek kıyıya ulaşmayı başarır. Bu durum, Ermenilerin katledilmesini yöneten polisleri o denli şaşırtır ki, Vardan’ı öldürmeyip, Kızılay hastanesine götürmeye karar verirler. Lakin 7 Nisan 1919 tarihli duruşmada ifade vermiş olan Fransa vatandaşı Vitali’nin sözlerine göre Vardan, burada Ali Saip tarafından zehirlenerek öldürülür. Bk. Trabzon Tehcir ve Taktil Muhâkemesi, “Alemdar”, 8 Nisan, 1919. Ali Saip tarafından Trabzon hastanesinde gerçekleştirilen zehirleme olaylarıyla ilgili Tigran Nardiyan, Bayan Mannik, Trabzon istinat mahkemesi başkanı Hilmi ve daha başka tanıklar tarafından verilen ifadelere rağmen mahkeme, zehirleme olaylarıyla ilgili Ali Saip’e karşı verilen ifadeleri “yeterli” görmemiştir.

[44] Akçam T., Ermeni Tabusu Aralanırken Diyalogtan Başka Çözüm Var mı?, İstanbul, 2002, s. 90.

[45] A.g.e., s.91.

[46] Dadrian V. , Akçam T., “Tehcir ve Taktil”, s. 179.

[47] Akçam T., Ermeni Tabusu Aralanırken Diyalogtan Başka Çözüm Var mı?, s. 90.

[48] Dadrian V. , Akçam T., “Tehcir ve Taktil”, s. 168.

[49] Akuni S., “Bir milyon Ermeni’nin katledilmesinin tarihi”, İstanbul, 1920, s.179 (Ermenice).

[50] Kuşakçıyan M., “Trabzon ve Samsun vilayetleri tehcir ve katliamları”, Geğam Aharonyan (“Zartonk” gazetesi baş redaktörü), “Soykırımın anı kitabı (1915-1965)”, Beyrut, Atlas matbaası, 1965, s.472 (Ermenice). Trabzon sağlık müfettişi Ali Saib tarafından Ermeni çocuklarının zehirlenmesiyle ilgili, bk. ayrıca, Kirakosyan C., “İttihatçılar, tarih yargısı karşısında”, cilt II, Yerevan, 1983, s.216 (Ermenice).

[51] Trabzon Taktil ve Tehciri. İddianamenin Kıraatı, “Alemdar”, 16 Nisan, 1919.

[52] A.g.e.

[53] Dadrian V. , Akçam T., “Tehcir ve Taktil”, s. 183.

[54] İttihatçı hükümet tarafından Ermeni Soykırımı’na karar verilmesiyle ilgili bk. Safrastyan R., “Osmanlı İmparatorluğu, Soykırım programının kökeni (1876-1920)”, Erivan, 2009, s.168-189 (Ermenice).

[55] Trabzon Tehcîri, “Alemdar”, 27 Mart 1919.

[56] Divan-ı Harb-i Örfi’de Trabzon Tehcîr Muhakemesi, “Alemdar”, 2 Nisan 1919.

[57] Divan-ı Harb-i Örfi: Trabzon Taktil ve Tehcîr Muhâkemesi, “Alemdar”, 4 Nisan 1919.

[58] A.g.e.

[59] A.g.e.

[60] A.g.e.

[61] Trabzon Tehcîr ve Taktil Muhâkemesi, “Alemdar”, 8 Nisan 1919. 

[62] “Çocuklar, sepetlerle denize dökülür”, “Çakatamart”, 8 Nisan 1919, No 124 (1945) (Ermenice).

[63] Trabzon Tehcîr ve Taktil Muhâkemesi, “Alemdar”, 9 Nisan 1919.  

[64] Divan-ı Harb-i Örfi’de Trabzon Tehcîri Muhakemesi, “Alemdar”, 13 Nisan 1919.

[65] “Kundaktaki çocuklar hamsi balığı gibi istiflenerek denize atılmış”, “Çakatamart”, 20 Nisan 1919, No 135 (1956) (Ermenice).

[66] A.g.e.

[67] Trabzon Tehcîr Muhâkemesi, “Alemdar”, 1 Mayıs 1919.

[68] “Halkın sesi”, İstanbul, 1 Mayıs 1919, No 77-168 (Ermenice).

[69] A.g.e.

[70] A.g.e.

[71] Enver’in taraftarlarından Yahya Kâhya, daha sonra milliyetçi hareketin önde gelen isimlerinden biri olur. Bir diğer önde gelen milliyetçi olan Topal Osman tarafından, Mustafa Kemal’in direktifiyle öldürülür. Bk. А. Авакян, Черкесский фактор в Османской империи и Турции (вторая половина XIX-первая четверть XX вв.), Ереван, изд. “Гитутюн”, 2001, сс. 344-345 (Rusça).

[72] “Halkın sesi”, 1 Mayıs 1919, No 77-168 (Ermenice).

[73]“İki mavna kadın ve çocuk denize dökülür”, “Halkın sesi”, 6 Mayıs 1919, No 81-172 (Ermenice).

[74] A.g.e.

[75] Trabzon Taktil ve Tehcîri. İddianamenin Kıraatı, “Alemdar”, 16 Nisan, 1919.

[76] A.g.e.

[77] Basında Yeniköy veya Tarabya tehciri olarak da geçmektedir.

[78] Takvîm-i Vekayi, No 3618, 9 Ağustos 1919, ss. 1-2.

[79] Çakatamart”, 31 Temmuz 1919, No 220 (2041) (Ermenice).

[80] “Harput katliamcılarının yargılanması”, “Çakatamart”, 21 Ağustos 1919 (Ermenice).

[81] Takvîm-i Vekayi, No 3771, 9 Şubat 1919, ss. 3-6.

[82] “Harput katliamcılarının yargılanması”, “Son haber”, 30 Ekim 1919 (Ermenice).

[83] Ğazaryan H., “Soykırımcı Türk”, Beyrut, 1968, s.298 (Ermenice).

[84] A.g.e.

[85] Bayburt Ermenilerinin katliamcısı asıldı”, “Çakatamart”, 6 Ağustos 1920, No 521 (2342) (Ermenice).

[86] “Alemdar”, 6 Ağustos 1919.

[87] Dadrian V. , Akçam T., “Tehcir ve Taktil”, s. 179.

[88]Mahkumiyet, “Takvîm-i Vekayi”, N 3917, 31 Temmuz 1920.

[89] Hafız Abdullah Avni, ittihatçıların Edirne delegesi Abdülgâni’nin kardeşidir, bk. “Erzincan katliamcısı darağacına çıkarıldı”, “Çakatamart”, 30 Temmuz 1920 (Ermenice).

[90] Mahkumiyet, “Takvîm-i Vekayi”, N 3917, 31 Temmuz 1920.

[91] Bir Caninin İdamı, “Peyâm-ı Sabah”, 30 Temmuz, 1336 (1920).

[92] “Erzincan katliamcısı darağacına çıkarıldı”, “Çakatamart”, 30 Temmuz 1920 (Ermenice).

[93] “Halk” siyasi ve toplumsal gazete, İstanbul, 6 Ağustos 1919, No 7 (253) (Ermenice).

[94] “Halk”, 7 Ağustos 1919, No 8 (254) (Ermenice).

[95] Dadrian V. , Akçam T., “Tehcir ve Taktil”, ss. 160-161.

[96] Basında, İzmit, Bahçecik veya Derbent yargılaması olarak da geçmektedir.

[97] Dadrian V. , Akçam T., “Tehcir ve Taktil”, s. 165.

[98] Divan-ı Harp’te Hamid Bey’in Muhakemesi, “Tasvir-i Efkâr”, 7 Ağustos 1919.

[99] Dadrian V., Akçam T., “Tehcir ve Taktil”, s. 165.

[100] “İzmit katliamcılarının ceza hükmü”, “Çakatamart”, 2 Mayıs 1920, No 392 (2213) (Ermenice).

[101] “Çakatamart”, 15 Agustos 1919, No 233 (2054) (Ermenice).

[102] Dadrian V. , Akçam T., “Tehcir ve Taktil”, s. 168.

[103] A.g.e., s.169.

[104] A.g.e., s. 170.

[105] Der Zor yöneticisi Salih Zeki tarafından gerçekleştirilen cinayetlerle ilgili veriler, İttihat ve Terakki Partisi üyeleri iddianamesinde de geçmektedir, bk. Takvîm-i Vekayi, No 3540, 5 Mayıs 1919, s. 6. Der Zor’daki Ermenilerin toplu imhasının Zeki tarafından düzenlenmiş olduğu, Aram Andonyan’ın “Büyük Cürüm” kitabında ayrıntılı bir şekilde betimlenmektedir, bk. Aram Andonyan, “Büyük Cürüm”, Boston, 1921, ss.105-112 (Ermenice).

[106] Dadrian V., Akçam T., “Tehcir ve Taktil”, ss. 715-716.

[107] A.g.e., s.180.

[108] Abdülgâni, İttihat ve Terakki Partisi sorumlu sekreterleri davasında suçlu olarak hüküm giymiş olmasına rağmen, dosyası Edirne yargılanmasına eklenmiş ve hüküm bu açıdan verilmiştir, bk. Takvîm-i Vekayi, No 3772, 10 Şubat 1920, s. 6.

[109] Dadrian V., Akçam T., “Tehcir ve Taktil”, s. 171.

[110] Takvîm-i Vekayi, No 3772, 10 Şubat 1920, ss. 5-6.

[111] Harput Vilayeti, Eğin Sancağı, günümüzde Kemaliye olarak geçmektedir.

[112] Dadrian V., Akçam T., “Tehcir ve Taktil”, ss. 171-172.

[113] Akçam T., Ermeni Tabusu Aralanırken Diyalogtan Başka Çözüm Var mı?, s. 92.

[114] Dadrian V., Akçam T., “Tehcir ve Taktil”, ss. 171-172.

[115] A.g.e., s.173.

[116] Hapishane müdürü İbrahim’in dosyası, gıyabında nahiye yöneticileri veya İzmit davası esnasında da görülmüş, sanık bunun sonucunda 15 yıl kürek cezasına mahkûm olmuştur, bk. “İzmit katliamcıları hükmü”, “Çakatamart”, 2 Mart 1920, No 392 (2213).

[117] Dadrian V. , Akçam T., “Tehcir ve Taktil”, s. 174.

[118] A.g.e.

[119] A.g.e., ss. 174-175.

[120] “İttihatçıların cürümlerinin bir aleti divan-ı harp önünde”, “Çakatamart”, 9 Nisan 1919 (Ermenice).

[121] “Nevzat’ın davası”, “Çakatamart”, 23 Nisan 1919, No 136 (1957) (Ermenice).

[122] Dadrian V. , Akçam T., “Tehcir ve Taktil”, ss. 175-177.

[123] A.g.e., s.178.

[124] A.g.e.

[125] Kemalist güçlerin İstanbul’a girmesinden sonra mahkeme dosyalarına el konulur. Bu dosyaların daha sonraki kaderi hakkından bilgi bulunmamaktadır. Bazı verilere göre, Türk silahlı Kuvvetleri Genel Kurmay Başkanlığı’nın (ATASE) kapalı ve gizli arşivinde, araştırmacılara kapalı olarak saklanmaktadır.

[126] Bilecik Ermenileri katliamı suçlamasıyla tutuklanmış olan, ünlü Türk yazarı Orhan Kemal’in babası Abdülkadir Kemal, “Alemdar” gazetesinde, Ermenilerin tehciri ve katledilmesiyle ilgili anılarını yayınlayan Hasan Amca’yı (Çerkez Hasan) tutukevinden tehdit etmiştir. Hasan Amca, bu tehdit üzerine anılarının yayınlanmasına son vermiştir, bk. Hasan Amca, “Tehcir ve İmha (tehcirin gerçek yüzü)”, s.14-15.

[127] Dadrian V. , Akçam T., “Tehcir ve Taktil”, ss.179-183.

[128] Şimşir B., Malta Sürgünleri, İstanbul, Bilgi Yayınevi, 1985.

[129] Ata F., İşgal İstanbulu’nda Tehcir Yargılamaları, Ankara, 2005.

[130] Trabzon yargılamaları esnasında Fransız şahitler de dinlenmiştir, bk. Trabzon Tehcîr ve Taktil Muhâkemesi, “Alemdar”, 8 Nisan 1919. Trabzon Tehcir ve Taktil Muhâkemesi, “Alemdar”, 9 Nisan 1919. 

[131] Ваагн Дадрян, Обзор материалов турецкого военного трибунала по обвинению в Геноциде армян: характер и значимость четырех основных серий судебного разбирательства, “Геноцид-преступление против человечества” (Материалы первого Московского Международного Симпозиума 18-19 апреля 1995 г.), Отв. редактор: академик НАН Республики Армения В. А. Микаелян, Москва, 1997, с. 33-34.

[132] Refi Cevad, Tehcîr ve Taktil Muhakemeleri, “Alemdar”, 28 Mart 1919.

[133] Refi Cevad, Arabanın Beygirleri Nasıl İmiş?, “Alemdar”, 20 Şubat 1919.

[134] Akçam T., İnsan Hakları ve Ermeni Sorunu, s. 585.

[135] Kriker, “Yozgat Ermenileri katliamının belgesel tarihi”, s.307. Feridun Ata’nın belirttiğine göre Nemrut Mustafa Paşa ve mahkeme üyeleri, Behramzade Nusret’le ilgili iki birbirinden farklı dava dosyası hazırlamakla suçlanmaktaydı. Nemrut Mustafa, bu suçlamayı kabul etmeyerek, temyize gitmiştir, bk. Ata F., “İşgal İstanbulu’nda Tehcir Yargılamaları”, ss. 284-285. 

[136] Akçam T., İnsan Hakları ve Ermeni Sorunu, İttihat ve Terakki’den Kurtuluş Savaşı’na, 2. Baskı, İstanbul, 2002. s. 556. Kahraman ilan edilmiş olan Kemal’in heykeline, günümüzde de, Boğazlıyan’da rastlamak mümkündür. Diğer cani Behramzade Nusret’e gelince, Urfa’nın bir okulu ve caddesi bu isimle adlandırılmıştır.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *