Derviş diz çöker ve on yaşındaki çocuktan, halkının ruhunun kurtuluşu için dua etmesini rica eder

“1915 katliamı esnasında on yaşında bir çocuk olan dedesini, Der Zor’da bir derviş kurtarır. Sadaka tasındaki günlük kuruşlarını birleştirerek, Türk polislere rüşvet verip dedesini satın alır, kurtarır ve gizler. Ardından Mekke’ye götürür… Derviş, Mekke’de, kurtarmış olduğu çocuğun önünde diz çökerek, halkının (tam olarak böyle demiş derviş “halkının”) ruhunun kurtuluşu için dua etmesini rica eder…

Birlikte Kudüs’e giderler. Burada da, İsa Mesih’in mezarı üzerinde, “halkının” ruhunun kurtuluşu için dua etmesini rica eder. İkisi birlikte Mesih’in mezarı önünde diz çökerek dua ederler”.

Yazar Hakob Soğomonyan’ın “Sünnetliler” adlı üç kısımlı kitabının ilk kitabı yayınlandı. Bu kitabın başlığı “Uyarı”dır.

Üçleme, insanlığın en canavarca cürümü, 1915 Ermeni Soykırımı’na ithaf edilmiştir.

Yazar, kitaba ana motif olarak Katolikos I. Vazgen’in “Franz Werfel’in romanında, Musa Dağı Ermenileri” makalesinden, katolikosun hoş bir durulukla belirtmiş olduğu “…Ermeni ve Türk insan ruhunun iki kutuplarıdır..” sözünü alıntılamış, ve bu gerçeği temel alarak da kitabını hazırlamıştır.

Derin ruhsal analizlerle kurulan figürler insan, durum, tarihi geçmiş, gerçekler ve kanıtlar hakkında düşünceleri, sıkça da yüce felsefesi, takdiriyle nihayet insan ruhunun iki kutupluluğunu kanıtlamakla birlikte, asıl niyetleri ve ulaşmak istedikleri, arınmak ve insan ruhunun değerleriyle yaşamaktır.

Önce Ermenistan’da, bir ay sonra da Türkiye’de olmak üzere, iki ülkede tüm dünyadan gelen tanınmış soykırım uzmanları, bilim adamları ve devlet adamlarının katıldığı, Ermeni Soykırımıyla ilgili bilimsel konferanslar gerçekleştirilir.

İki konferans da aynı şekilde süregelir ve ikisinde de gizemli bir davetli konuşmada bulunarak, intikam ve Türklerin imhasıyla ilgili gelecek olan felaketin öngörüsünü yapar.

İki konferansların güvenliğini sağlamakla görevli, iki taraftan, Ermeni ve Türk subaylar, gizemli davetlide aynı figürü, antik tanrıçalardan ete ve kemiğe bürünmüş, kesin ve korkunç kehanetleriyle Kasandra’yı görür.

Kasandra, Ermenistan’daki konferansa katılanlara şöyle hitap eder “…siz gerçi kutsal bir niyetle toplandınız, fakat şimdi, şu andan itibaren ve bundan böyle önünüzdeki en büyük problem Ermeni Soykırımı’nı tanımak ve telin etmek değil, Ermenilerin soykırımcı olmalarını önlemektir.

Size gerçek söylüyorum, yakında, pek yakında kendisini “Sünnetliler” olarak adlandıran bir teşkilat ortaya çıkacak ve Türklerden, soykırım için intikam alacaktır. Bunlar, genetik bir silah yaratarak internet üzerinden, genlerinde Türk geninin zerresi dahi olanları yok edeceklerdir… Nasıl olmuşsa öyle olacak. Ve kurban cellât, cellât ise kurban olarak ortaya çıkacaktır.

Hem kurbanın, hem de cellâdın mahvolacağı yeni bir cürüm olacak. Ermeni Soykırımı’nı tanıtma konusundaki temel argümanınızın, Ermeni Soykırımı tanınmadığı ve tanzim edilmediği sürece, dünyada başka soykırımlar olacağı ve soykırımın artık bir faaliyet şekli, bir stil olacağıdır…

Soykırımı, sadece kendinizin değil, insanlığın davasını takip edebilmek için tanıtın”.

Ardından, Ermeni Soykırımı sorununun görüşülmesiyle ilgili İstanbul’da gerçekleştirilen benzer bir konferansa beklenmedik bir şekilde ortaya çıkan aynı davetli konuşmada bulunur. Bu sefer de Türk katılımcılara ve davetlilere, günahlarını kabul etme ve bu şekilde “Türk halkını soykırıma uğrama riskinden kurtulma çağrısı yapar ve Ermeni Soykırımı’nı bu açıdan görüşmeyi önerir”.

“Sünnetliler” kitabının kahramanları, paralel olarak Yerevan’da ve İstanbul’da gözükmektedir. Soykırımdan kurtularak yabancı ülkede yuvasını kurmuş olan Ermeni’nin, torununun çocuğu olan bir gazeteci, kaderin bir cilvesiyle, konferans esnasında herkesi şaşırtmış olan olayı aydınlatmak için İstanbul’a, Türk ve Alman karışımı bir başka gazeteci de aynı niyetle Yerevan’a gönderilir.

Yazar, kahramanlarını ruhsal ve bilinçsel şahane bir kurguyla oluşturur ve onlar sayesinde ve onların ruhlarında çok doğru ve derin analizlerde bulunur.

Türk annenin kanının taşıyan gazeteci, ruhunun karanlık iç köşelerinde sürekli olarak aidiyetiyle ilgili incinirken, devamlı güçlü devlet üyesi duruşu sergileyerek, geçmişe tutunan Ermenileri zayıflık, Tanrı’nın bahşettiği verimli cennet ülkeyi elinde tutma becerisi gösterememekle suçlamak istemektedir. 

Yerevan’a gelip, uçağın irtifasından Ararat Dağı’na bakınca Türk gazetecinin içinde, halkının gücüyle ilgili hayali parçalanır, dağın iç çekişini duyar ve kendisine “suçlama ve beklentiyle” baktığını görür. Ardından Nuh’un kartalının görüntüsü belirir ve Türk kızı kendisi için yeni bulgular yapar.

Soykırıma mazur kalmış bir halkın ruhunun güçlü üstünlüğünü görüp, derinden hisseder ve geçmişi unutmak konusundaki ısrarları ve telkinlerinden giderek vazgeçer.

Kan ve yıkım yoluyla devlet kurmuş olan halkının henüz yetersiz olduğunu nihayet idrak eder.

İstanbul’da, Ermeni gazetecinin içinde dedesi, ninesi ve ebeveynlerinden duymuş olduğu hikâyelerden oluşan anılar uyanır ve gözüne, bütün bir halkın katledilip “kan ziyafetlerinin tertiplendiği” kırımların hayalinin göründüğü şehir, kendisine tanıdık gelir.

Her yerde sünnetlilere rastlar. Ermeni gazeteci sayısız hayaller görür, ruhu, atalarının büyük kayıpları adına intikama susamış olup yanmaktadır, fakat kendinde kana susamış sünnetlilerin vahşi gücünü görmemekte, bulmamaktadır.

Vatan toprağından mahrum Ermeni gazeteci, halkının tarihi, kral Büyük Tigran, Ermeni alfabesini düzenleyen Mesrop Maştots’un temiz ruhu ve tüm insanlık içindeki üstünlüğü konusunda şahane bulgular elde eder.

Yazar H. Soğomonyan, kendilerini korkunç tarih, inkâr edilemeyen kanıtlar ve şahadetlerle karşı karşıya bıraktığı Türk kahramanlarında, giderek gelişen bir suçluluk hissinin filizlenmesini fark eder.

İlk kitabın sonunda ise, Ermeni subayın soykırımdan kurtulmuş olan dedesi olan on yaşındaki bir çocuğun ve Türk subayının, kendini dervişliğe veren Gençtürk memuru dedesinin babasının hissi karşılaşmasının tablosuyla insan ruhunun çilesini resmederek, adaletin tesisi ile Türk halkının ruhunun kurtuluşu umudunu vermektedir.

Yazar, Ermeni Soykırımıyla ilgi bazı Avrupalı görgü şahitlerinin tanıklıklarına yer vererek, bunu “kâbuslar kitabı” olarak adlandırmakta ve atalarının, yüzyılın başında gerçekleştirmiş olduğu büyük hatayı son derece zorlukla kabul etmek isteyen, Türk cellâtlarının günümüzdeki haleflerini bu kâbus ve dehşetin kucağına itmektedir.

Lakin onlar, gündelik dehşetle hesap verme gününü bekleyerek, “suç cezalandırılmayınca, ortadan kalkmamış demektir ve adalet susuyorsa, maktule kendi hakkını kendi alma hakkı doğmaktadır” fikrinin bilincine varmaktadır.

Aynı zamanda, kendilerine yaşama ve günahlarını ikrar etme imkânı verildiğinin bilincindedir.

“Sünnetliler” kitabı, akıcı ve güzel bir dille yazılmıştır. İlginç kurgulanmış senaryosu, güzel anlatımları ve farklı tarih dilimlerindeki olayların özgün yorumları ve sunumu sayesinde bu kitap büyük ilgiyle okunmaktadır.

Parandzem Şahbazyan

Türkçeye çeviren: Diran Lokmagözyan

Akunq.net

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *