Geçen yıl Türkiye Cumhuriyeti yayın organı 27071 sayılı Resmı gazete’de yayınlanan 20/2/2008 tarihli ve 5737 sayılı Vakıflar Kanununun, cemaat vakıflarıyla ilgili geçici 1. Maddesine göre 1936 Beyannamesinde kayıtlı olup; malik hanesi açık olan, kamulaştırma, satış ve trampa dışındaki nedenlerle Hazine, Vakıflar Genel Müdürlüğü, belediye ve il özel idaresi adına kayıtlı olan taşınmazları ile kamu kurumları adına tescilli olan mezarlıkları ve çeşmelerinin tapu kayıtlarındaki hak ve mükellefiyetleri ile birlikte vakıfları adına tescili ile cemaat vakıfları tarafından satın alınmış veya cemaat vakıflarına vasiyet edildiği veya bağışlandığı halde, mal edinememe gerekçesiyle Hazine veya Genel Müdürlük adına tapuda kayıt edilen taşınmazlardan üçüncü şahıslar adına kayıtlı olanların Maliye Bakanlığınca tespit edilen rayiç değerinin Hazine veya Genel Müdürlük tarafından ödenmeli. Vakıflar Kanununun geçici 11 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca yapılacak başvuruların süresi 27/8/2011 tarihinden itibaren on iki aydır.
6. Maddeye göre Cemaat vakıfları, 5 inci maddede belirtilen taşınmazların adlarına tescili için ek-1’deki formu doldurarak aşağıdaki belgelerle birlikte vakfın bağlı olduğu vakıflar bölge müdürlüğüne başvururlar.
a) Gerekçeli vakıf yönetim kurulu kararı,
b) Taşınmazın işaretlendiği 1936 Beyannamesi,
c) Taşınmaza ait tapulama tutanağı veya kadastro beyannamesi dahil tüm tapu tedavül kayıtları.
Türk medyasında cemaat vakıflarının el konan mülklerinin iadesiyle ilgili kanun hükmünde kararname (KHK) “tarihî adım” diye sunuldu. Azınlık vakıfları hakların iâde edilmesi düşünüyordu. Ancak gel gör ki, sorunları kökten çözülmemişti.
“Tarihî adım” diye sunulan KHK ile iâde edilecek malların 1936 Beyannamesi’nde üstlenenlerle sınırlanmış oysa 1936 yılından önce gasp edilmiş binlerce taşınmazın kaderi belli değil.
İlk bakışta şeffaf bir süreç olduğunu sanabilirsiniz, ama uygulamasında zorluklar var. ‘‘Taraf’’ gazetesine konuştuğunda Uluslararası Hrant Dink Vakfı bünyesinde yürütülen Ermeni Vakıflarının mülkiyet sorunu ve çözümüyle ilgili projede çalışan Özgür Eren vakıfların el konulmuş mallarını talep edebilmek için bilgi belge bulmakta yaşadıkları zorlukları şöyle anlattı: “Örneğin ellerinde bir adres var ama sokağın ismi yıllar içinde defalarca değişmiş. Şimdi hangi ada paftaya tekabül ettiğini bulamıyorlar. İğneyle kuyu kazmak durumunda kalıyorlar. Oysa devlet için çok kolay bu. Zaten el koyan devlet. İspat yükünü vakıflara, mağdurlara vermiş olması büyük az sayıdaki vakıf mülkünden biri sorun. Burada mesele bakış açısı. Gerçekten hak telafisi yapılmak isteseydi Vakıflar Genel Müdürlüğü’yle koordineli bir çalışma yapılmasını sağlardı.”.
Vakıflar Meclisi üyesi Laki Vingas Agos haftalık gazetesine konuştuğunda 115 cemaat vakfından, 1452 taşınmazla ilgili başvuru olduğunu söyledi. Vingas ‘‘Bu, beklenenin çok üzerinde, büyük bir sayı. Yasa kapsamında olmayan bazı başvurularda da bulunulmuş; mesela gerekli formlar dahi doldurulmamış veya mesela 1958’de yıkılmış bir dükkânın da iadesi istenmiş. Yöneticiler, aslında bu taleplerin çoğunun yerine getirilemeyeceğinin farkında ama haklı olarak bir mesuliyet duygusuyla, ‘ya tutarsa’ anlayışıyla ve eksik kayıt vermemek kaygısıyla başvuruyorlar’’ dedi.
Vingas bir senelik süreye gelince vakıfların zamanı doğru kullanmadığını kaydedip son iki ayda taleplerin çoğaldığını söyledi.
Vakıflar Genel Müdürlüğü’nden (VGM) edinilen bilgilere göre, vakıf mallarının iadesiyle ilgili kararname kapsamında bugüne kadar 165 vakıftan 56’sı, 430 taşınmaza ilişkin başvuru yaptı. Başvurulardan 51’inde taşınmazın iadesine, birinde de bedelinin ödenmesine karar verildi. 32 iade talebi ise reddedildi. Son aylarda yoğunlaşan başvurular, VGM’nin iki haftada bir yapılan toplantılarında değerlendirilmesine önümüzdeki süreçte devam edilecek.
Konuyla ilgili Tarafın sorularını yanıtlayan İstanbul’da yayınlanan Agos gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Rober Koptaş iade sürecini “olumlu ama yetersiz” bir adım olarak niteledi. Koptaş, “İlk haberler çıktığında biz de çok ciddi bir iade sürecin başlayacağını düşünmüştük. Ama sonra bunun böyle olmadığını gördük. O nedenle de Agos’ta ‘Vakıf Talanına Eksik Telafi’ başlığını attık. Binin üzerinde el konulmuş mülk var. Bunların yüzde 10’unun iade edilebileceğini düşünüyorum” dedi. Milliyetçilerin tepkilerinden çekindikleri için hükümetin sorunu bütüncül bir şekilde yaklaşmadığını ve kökten çözmediğini belirten Koptaş “Ama bu kadarı bile geçmiş uygulamalarla kıyaslandığında çok olumlu. Ekonomik olarak vakıfların nefes almasını sağlayacak” diye konuştu.
Konuyla ilgili ‘Akunq’a’ konuşan Agos haftalık gazetesi Ermenice sayfaları editörü Bagrat Estukyan bu konuda İstanbul’daki Ermeni cemaatinin payı olduğunu üzüntüyle kaydetti. Estukyan, ‘‘Maalesef cemaat olarak biz iyi organize edilmiş değiliz. Arşivlerimizin durumunun iyi olmadığı herkesin malûmudur. Mülkümüzü doğru şekilde kaydedemedik ve koruyamadık. Eğer yapsaydık gösterilmesi gerektiğinde belgelerimizi gösterip işte mülkümüz bu tarihte böyle olmuş, sonra da şöyle olmuş, sonra da haksızlığa uğradık ve bize ait mala-mülke el konulmuştur diye söyleyebilirdik. Biz bunları verilerle ispat edemedik. El konulan mülklerin listesini az sayıda kurumlarımız yapabildiler. Dolayısıyla cemaatimize özgü bir ihmalidir. Haklarımıza sahip çıkmadık. Cemaatimizden bazıları haklarının iadesine yönelik verdikleri mücadele karşısında biz cemaat olarak haklarımıza sahip çıkmıyoruz. Bugünkü durumu da hükümetin bir lütufu kabul ediyoruz. Gerçi hükümet başka bir tavır gösterirse de yapacağımız fazla bir şey yok. Cemaatimizde kendi haklarına sahip çıkan, haksızlıklara karşı mücadele eden, hakların iadesi için mümkün olduğu kadar mahkemeye başvuran insanların da olduğunu vurgulamamız gerekiyor. Gerçekte mahkemeler, hep bu rejimin bir parçası olup, adalet yerine siyasete göre hareket etmişlerdir. Bugünkü gelişme bu insanların mücadelesinin sonucudur. Maalesef bugün bu konuda hiç konuşulmamaktadır. Meselâ hakların iadesine yönelik önemli çalışmalar yapan avukat Diran Bakar vardı. Hrant Dink ‘‘Agos’ta’’ bu haksızlıklar hakkında yazmıştı, ancak cemaatimiz tarafından ne Diran Bakar çok sevimli bir avukat, ne de Hrant Dink sevimli bir gazeteci olarak kabul edildi. İstanbul Ermeni cemaati, genellikle muhafazakârdır ve “Devlet istemezse, su da vermez, susuz kalırız” diye düşünüyorlar. Oysa mücadele tecrübesi olan ve haklarına sahip çıkanlar da vardır. Yönetim kurullarımız ve zengin Ermeniler de muhafazakârdır. Bugünkü muhafazakârlarımız, Osmanlı zamanındaki amiralarla gibi aynı yaklaşım ve zihniyete sahiptir.’’ dedi.
Akunq.net
Leave a Reply