Süryanilerin ürkek bir biçimde de olsa, Mardin’e dönmeye başlamaları belli ki ‘milli paronayaları’ harekete geçirmiş durumda.
Yakın bir zamanda Süryanilere ve eşcinsellere yönelik saldırılar ciddi bir ivme kazanırsa hiç şaşırmayın. Bu kaygımın nedenini açıklayacağım ama ilk önce bir tecrübemi paylaşmak istiyorum. Uzun yıllar boyunca Türkiye’de Hıristiyanların avukatlığını yaptım. Hiç şaşmaksızın gözlemlediğim bir dinamik var: Ne zaman azınlıklara yönelik bir saldırı gerçekleşmişse mutlaka ama mutlaka öncesinde, yerel basında veya ulusal medyada bu grupları ‘şeytanlaştıran’ yayınlar yer almıştır. Ben bugüne kadar bunun hiçbir istisnasını görmedim.
Bir kilise mi taşlanmış, bir pastör saldırıya mı uğramış, bunların öncesinde mutlaka o ilde veya Türkiye çapında, ‘Hıristiyanların hain emellerinden’, ‘emperyalizm uşaklığından’, ‘ahlaksızlığından’ bahseden bir yayın mutlaka yapılmıştır. Bu tecrübem nedeniyle Saadet Partisi ve Millî Gazete’nin Süryanileri ve eşcinselleri hedef alan yayın ve eylemlerini büyük bir kaygıyla izliyorum.
İlk olarak Millî Gazete, bildik o bütün paronoid söylemleri kullanarak Süryanileri hedef haline getirdi. Millî Gazete’nin 23 Mayıs tarihli, ‘Toprak satışıyla ortaya çıkan yeni tehlike’ başlıklı yazısında şu ‘görüşlere’ yer veriliyor:
“Yabancılara toprak satışı, Güneydoğu’da Büyük Asur Devleti idealindeki Nasturi, Süryani ve Asurileri harekete geçirdi. Türkiye aleyhine Stockholm, İsveç, Avustralya ve 3 ABD eyaletinde sözde Seyfo (kılıçtan geçirme) Soykırım Anıtı diken Büyük Asur lobisinin Avrupa ülkelerinin desteğiyle Türkiye’de özellikle Antakya, Urfa ve Mardin’de toprak alımı için harekete geçtiği bildirildi.
Millî Gazete’ye açıklamalarda bulunan araştırmacı yazar Doğan Bekin, tarihte Güneydoğu’dan Musul’a kadar uzanan bölgede kurulmuş olan Büyük Asur Devleti’ni yeniden canlandırmak isteyen Nasturi, Süryani ve Asuriler’in büyük çalışmalar içine girdiklerini bildirdi.
Doğan Bekin, ‘Büyük İsrail devletinin kurulması için yapılan çalışmaları herkes bilmektedir. Ancak bunu tamamlayacak bir başka önemli faktör de Güneydoğu’da Büyük Asur Devleti ile ilgili toprak satın alma ve toprakların el değiştirme süreci başlayacaktır’ şeklinde konuştu.”
Uzun yıllar yurtdışında yaşayan Süryanilerin yavaş ve ürkek bir biçimde de olsa, Mardin-Midyat bölgesine geri dönmeye başlamaları belli ki, bazı ‘milli paronayaları’ harekete geçirmiş durumda. Bu paronoyalar oldukça yakından tanıdığımız bu ‘nefret söylemleri’yle kendilerini ifade ediyorlar.
Diğer bir tehlikeli gelişmenin ayak sesleri ise Kocaeli’nden geliyor. Burada da Saadet Partisi’nin Gençlik Kolları “Zina suç olsun, eşcinsellik ahlaksızlıktır” pankartlarıyla yürüyüşe geçmiş. Yine gençlik kolları aynı başlıkla internetten bir bildiri yayımlamış. Bildiride şunlar söyleniyor: “Zinanın ve eşcinselliğin yaygınlaştığı ve normalleştiği böyle bir zamanda elbetteki sessiz kalamayız. Zina ve eşcinsellik toplumların ortasına atılmış tahrip gücü yüksek bombalardır. Buna karşı her milletin ve o milletin temsilcisi olanların tedbir alması ve bunu yasayla düzenlemesi boynunun borcudur.”
Bunlar tipik nefret söylemleri. Maalesef bizim savcılar bu tür nefret söylemlerini kovuşturmak için çok isteksiz davranıyorlar. Önceki Ceza Yasası’nın 312., Yeni Ceza Yasası’nın 216. maddesi bu tür nefret söylemlerini cezalandırmak için yeterli bir hukuki çerçeve sunuyor ama bir iki istisna dışında bu maddelerin, azınlıkları hedef alan nefret söylemlerini cezalandırmak için uygulandığına hiç tanık olmadım. Onun yerine, örneğin, 312. madde uzun yıllar boyunca “Türkiye’de Kürtler vardır” diyenleri, halkın bir kesimini diğer kesimine karşı kışkırttıkları gerekçesiyle cezalandırmak üzere kullanıldı.
Bazıları da ifade hürriyeti çerçevesinde ‘nefret söylemlerinin’ cezalandırılmasına karşı çıkıyorlar. Ben, azınlıkları ve kırılgan grupları hedef alan nefret söylemleriyle çoğunluğu hedef alanları birbirinden ayırmak gerektiğini düşünüyorum. Çoğunluğu hedef alan ‘nefret söylemleri’ o grubun üyeleri için bir tehlike yaratmıyor. Halbuki söz konusu olan azınlıklar ve kırılgan gruplar olduğunda, yaygınlaşmış nefret söylemi, hemen daima fiziksel saldırıya, yani nefret suçuna dönüşüyor.
Savcıları ve yetkilileri bu nefret söylemlerini kovuşturmaya ve muhtemel saldırıların önüne geçmek için önlem almaya çağırıyorum. Saadet Partisi’nin içindeki sağduyulu kişilerin partilerinin içindeki nefret üretim odaklarıyla mücadeleye girişmelerini diliyorum. Nefret söylemi ve nefret suçları konusunda daha yürüyecek çok uzun bir yolumuz var.
Leave a Reply