MEKTUP
Sayın Anumyan,
Ahlaklı bir gazeteciyseniz şunları da yazınız. Şükrü bey 14 yaşında, kundakda bir bebeği vardır ismi Mahir Altuniş. 1917 bolşevik devrimi sonrası Rus orduları çekilir ve Ermeni Taşnak ve Hınçak milisleri müslüman Türk köylerinde katliam (kırım, soykırım) yaparlar. Dedemin babası Şükrü bey dedemin halaları tarafından evde saklanmaktadır. Ancak 12 Mart 1918 sabahı halalar tütün aldırmak için Şükrü beyi pazara gönderir, kimseye görünme gizli git derler. Ancak Taşnak milisleri görür ve peşine düşer bir Erzurum sokağında 7 milis tarafından baltalarla doğranır. Dedem yetim büyür. O gün evde kalsaydı 12 Martta Erzurum kurtarılmış olacaktır. Dedemin ablası da hayatta kalacaktır. Ama kader böyle çizilmiştir.
Eğer tehcir olmasaydı ne Erzurum kongresi toplanabilirdi ne de Sevre karşı bir kurtuluş mümkün olurdu. Ermeni milisler de aynen Karabağ’da olduğu gibi milyonlarca Türkü ve Kürtü kırıma uğratırdı ve 100 yıl sonra adları bile anılmazdı. Orta Asyadan işgalci geldiler ve kutsal incilimizin bize verdiği kudretle onları yok ettik diye övünürdü kiliseleriniz. Sizin yazılarınız ve çalışmalarınız bir entelijiyans ürünü. Bunu anlamak için sitenizde biraz gezinmek ve hayallerinizi, hezeyanlarınızı okumak yeterli. Bu konuda ayrıntılı bir çalışma yapılacak ve devletin ilgili makamlarına iletilecektir. Kuşkunuz olmasın.
Bu ülke çok casus gördü, çok hiyanet gördü. Hepsi geldikleri gibi gitti. Sıra sizde, sıranızı savarsınız.
Vedat BULUT
CEVAP
Sayın Bulut,
Biz Sizin ahlakınızı sorgulamayağız, çünkü yazdıklarınızın ahlak eksikliğinden ziyade bilgi yetersizliğinden doğduğuna eminiz. Bu sizin suçunuz değil, ülkenizdeki rejimin size dayatmış olduğu bir şey. Siz ancak kısmen sorumlusunuz sözlerinizden, bu da size söylenenleri düşünce süzgecinden geçirmeden kabul etmiş olduğunuzdan dolayı. “Bilmemek ayıp değil, öğrenmemek ayıptır” demiş büyükler. İşte, siz bu kadarıyla sorumlusunuz ve aslında hiç de azımsanacak bir sorumluluk değil bu.
Sayın Bulut, biz koca bir tarih sürecinden bahsederken, siz çıkıp ferdi olayları burnumuza sokmaya çalışıyorsunuz. Halbuki ferdi olaylara girdiğimizde, sizin ortaya sürdüğünüz o bir olayınıza karşı –tarih boyunca- binlercesini duyabilirsiniz. Bizim bahsettiğimiz Türkler ve Ermeniler arasındaki şahsi, etnik vs. kavgalar, çatışmalar, saldırılar değil, devlet eliyle düzenlenen ve devlet-millet el ele sürdürülen bir Soykırım’dır. Yoksa binlerce, on binlerce öykü var Ermenice konuştuğu için dili kesilen, Ermeni olduğundan dolayı öldürülen, sürülen, tecavüz edilen, işkence edilen, aşağılanan, idam edilen insanlar hakkında. Tüm bunlar yüzyıllar boyu sürmüştür, öyle bir kerelik bir şey de değil. Başınızı devekuşu gibi kuma gömmeye, bildiğinizi bilmezlikten gelip üstünü örtmeye, kulağınızı tıkamaya, gözlerinizi kapamaya çalışmadığınız sürece bunları pekâlâ bilebilir, öğrenebilirsiniz.
Bize çıkmış “Şükrü Bey’in” öldürülmesini bayrak yapmış sallıyorsunuz. Peki, siz hiç mi mektep medrese görmediniz, iki kere ikiyi saymaktan aciz misiniz? Argümanlarınızdaki kofluğu, sakatlığı görmeyecek, anlamayacak kadar idrak yoksunu musunuz? Sanmıyoruz, Sayın Bulut. Bizce siz savunulamayanı savunmaya kalkan madrabazların kervanına katılmaktasınız. Yoksa 1915 ile 1917 veya 1918 tarihleri arasındaki yıl farkını nasıl olur da anlayamazsınız. Sebep sonuç ilişkisi diye bir şeyden haberiniz yok mu? Önce sebep gelir, sonra sonuç! 12 Mart 1918 sabahı Şükrü Bey’i öldürenler, 24 Nisan 1915’te yüz binlerle katledilenlerin akrabalarıdır! “Eğer tehcir olmasaydı…” olurdu… yapardı… ve benzer hokkabazca ifadeler getirmeyin bize, olguları anlatın. 1.500.000 insan öldürülmüş, bu bir olgudur, karşılığında (evet karşılığında) da Şükrü Bey öldürülmüş, 2-3 yıl sonra… Ya ne yapmalarını bekliyordunuz, tüm sülalesi katledilmiş bir insanın ne yapmasını istiyordunuz, eline geçirdiği Türk’ü alnından öpmesini mi? Şükrü Bey’in ölümü de hazindir, her ölüm hazindir ve hiçbiri tasvip edilemez, fakat sülalesi katledilmiş bir insanını halet-i ruhiyesini anlamıyor musunuz? Sizde hiç mi empati yeteneği yok? Şükrü Bey’inizi kıyak bir halde anarken, diğer insanların da kendi ölülerinin acısını hissetmelerini, yanmasını anlayamıyor musunuz? Yoksa acı duymak sadece size mi mahsus?
Fakat yeri geldiğinde yerinizi nasıl da biliyorsunuz… “Orta Asya’dan işgalci geldiler…” Madem Orta Asya’dan geldiniz, ne işiniz var burada? Bu toprakları ne hakla “vatan” olarak adlandırabiliyorsunuz? Başkasının toprağını, vatanını, malını ve hatta canını almak, işte budur bildiğiniz ve bunu yaptığınızın da gayet güzel bir şekilde bilincindesiniz. Sonra da biri kendi canını, malını koruyunca kabahatli, değil mi? Tarih boyunca yaptığınız nedir? Neyle gurur duyuyorsunuz? Kanla…! Cinayetle…! Kestiğiniz kellelerle…! Tecavüzlerle…! Yarattığınız bir şey var mı tarihinizde? Bir taşı, diğer bir taşın üzerine koymuşluğunuz var mı? Taş-taş üzerinde bırakmadan yıkmışlığınız var tabii, bunu siz de biliyorsunuz, dünya âlem de. Uzağa gitmeye gerek yok, “Vatan” bellediğiniz coğrafyada bugüne kadar var olan şehirlerden birini, evet tek bir tanesini kurmuşluğunuz var mı? Yok tabii, hepsi de başkalarından çalıntı, başkalarının inşa ettiğini çalmışsnız.
Soykırım olmamış mı diyorsunuz? Geçin Soykırımı ve Ermenileri, Dersim’de ne oldu? Geçin Dersim’i, daha son zamanlarda Malatya’da olanlar, Çorum’da, Maraş’ta yapılanları bir okuyun. Sivas’ta diri-diri yakılanları kim yaktı, Ermeniler mi?
Casus, hain…? Kendi vatandaşına karşı tüm bunları reva gören nasıl adlandırılır peki? Bu coğrafyanın casusu da, haini de bellidir.
Siz bunları tabii ki benden de iyi biliyorsunuz. Bulut Bey, okumuş, tahsilli birisiniz, doktorsunuz, entelektüelsiniz, fakat Ermeni Soykırımı’nı yapanlar da öyleydi. Soykırımını düzenleyip, bilfiil yönetenler içinde birden fazla doktorun, insan hayatını her şeyin üzerinde tutmaya yemin etmiş kişilerin bulunması da gayet manidardır… Onlar da sizing gibi yabancı diller biliyorlardı, sizing gibi İbraniceye dahi vakıftı…
Saygılarla
‘Akunq’ web sayfası yönetimi
Leave a Reply