Kurtarıcı Dersimliler Anlatısının Sonu Mu?

Son yıllarda Dersime yönelik akademik araştırmalar yoğunlaşıyor. Ancak bu yönelim bir yandan da alanda bilgi bulanıklığı ve tahribatın oluşmasına neden  olabiliyor. 

Anne:

“Ciğerim, Ermenilerin son kırımı olmadan daha öncede Ermenileri kırmışlar. Benim annem bana anlattı. Ona da nenem anlatmış. İşte o kırımda Ermenileri bu bizim köyden (Ovacık’ın güneydoğu kısmında ormanlık bir köy) geçirip Mercanlara( Ovacık’ın kuzey tarafı) götürmüşler. Bu Ermeniler’ in bir ucu Mercanlara vardığında bir ucu da Ovacık ovasındaymış -o kadar kalabalık yani- götürmüşler orada kırmışlar.”

Oğul:

“Yok, anne sen yanlış anlamışsın. Nenem bana da anlattı. O zaman Dersim aşiretleri onları Erzincan’dan geçirip Ruslara teslim etmişler. Ruslar’ da Ermenistan’a geçirmiş.”

Anne:

“Yok yok. Onları bu Sultan Abdullah mı, ne diyorlar o öldürmüş. Onun askerleri toplamış. Kan oluk oluk akmış.”

2009 sonbaharında Dersim’in terkedilmiş bir köyünde yalnız yaşayan yaşlı bir kadın ve tesadüfen orada olan onun orta yaşlardaki oğlu ile yaptığım sohbet büyük annenin kendilerine aktardığı bilginin hafızada kalan kısmının bir türlü uyuşmaması üzerine uzunca tartışılmasına neden olmuş; ancak ne anne oğlunu ne oğul anneyi ikna etmişti.

Sözlü tarih çalışması yapanlar, alanda çalışma yürüttüklerinde’ Sözlü tarih ne değildir?’ sorusunun cevabını iyi bilerek çalışırlar ya da öyle olmalıdır. Sözlü Tarihçi, etnolog vd. leri alanda araştırma yaparken kendilerine anlatılanların karşılığını yazılı belgeler, masallar, klamlar, şiirler, efsaneler gibi kaynaklarda ararlar. Anlatıcı kişinin aktardıklarının gerçekte yaşanmış olma olasılığı şüpheli olsa bile hafızada böyle bir algının olması alan çalışması yapan araştırmacılar için yine de dikkate değerdir. Görüşme gerçekleştirilen kişinin anlattıkları başka birilerinin tanıklığı olduğu halde anlatıcı kişi başkasından dinlediğini kendisi yaşamış sanabilir ya da gerçekte olmayan bir şeyi yaşanmış gibi düşünebilir. Yaşanmış olayları birçok nedenden başka türlü aktarabilir. Bir araştırmacı, dinlediği her bir şeyi bu nedenle hassasiyetle incelemelidir.

Dersim’de yaşayan Ermeniler, Kırmançlar / Zazalar / Dımıliler, Türkmenler, Kurmançlar / Kırdaşlar, Çingeneler, Süryaniler ve diğerlerinin birbirleriyle ilişkilerin ne şekilde devam ettiğini öğrenmek için sorulan sorulara birçok değişik cevap alınabilir. Ermenilerle ilişkiler için sorulan sorulara bazı Dersimliler; “Kırım olduğu zaman Ermeniler gelip Dersim’e sığınmış Dersim aşiretleri de onların Ermenistan’a ve Suriye’ye gitmelerini sağlamışlar” derler. Bazıları; “Dersim’in aşiretleri onları para karşılığı Erzincan üzerinden kaçırmış”, bazıları; “Kadın ve çocukları alıp alevi yapmışlar erkekleri teslim etmişler.” Bazıları; “Ermenileri altınları için öldürmüşler” der. Dersim’de kendi görüşünüze yakın bir cevap arıyorsanız görüşünüz ne olursa olsun onu destekleyecek bir cevap vardır. Dersim, belleğin alabildiğine hasara uğratıldığı, üzerinde oynanan oyunun bitmek bilmediği bir laboratuvar ortamıdır.

Dersim ile ilgili yazılmış raporların birçoğu Ermeni ve Alevi dostluğuna dikkat çeker. Abdülhamit döneminde hazırlanmış bütün raporlarda Ermeni ve Alevilerin iç içe yaşadıkları hatta Ermenilerin Alevileri Hristiyanlaştırma tehlikesinin olduğu notları vardır. Bu konu hakkında yazılmış kitapların çoğu bu görüşü destekler. Bölgede bilinir ki; gağand, hewtemal gibi gelenekler, Keşiş hikâyeleri, İmam Hüseyin’in parmağı hikâyesi ve daha uzayacak bir liste ile masallara, klamlara, mitolojiye  geçmiş  yaşam anlatılır. Dersim’in birçok köy adının orijinali Ermenicedir. Birçok ziyaret yeri Ermeniler içinde kutsaldır ve o ziyaret yerinin Kırmançca dışında Ermenice bir adı vardır.

Dersim coğrafyasının tarihsel sınırlarını bilenler Dersim’in homojen bir bölge olmadığını da bilirler. Erzincan, Sivas, Malatya, Bingöl, Muş, Adıyaman, illerinin ilçelerinin bir bölümünü içine alan bu geniş coğrafyanın içerisinde farklı dil, din ve inançtan halklar vardır. 1915 yılları öncesi tehlike sezildiğinde Dersim’de bulunan Ermenilerin bütün çabası kendilerini İç-Dersime atmaktır. Çünkü İç-Dersim diye bilinen iki vadi arasında yaşayan aşiretlerin yasam alanları, yönetimlerin hükmedemediği bağımsız alanlar olmuştur. Ayrıca İç-Dersim’in birçok köyünde Alevi-Ermeni ikrarı olduğu bilinmektedir.

Osmanlı’dan İttihat Terakki’ye ve Cumhuriyet’e kadar Ermeni düşmanlığı iktidarlarca sürekliği olan bir düşmanlık olmuştur. Dersim 37-38 sürecinin geri planında bu düşmanlığın payı da vardır. Dersim’de Ermenilerle kirvelik bağları ile ikrar kuran veya dostluk ilişkileri olan aşiretler sürekli baskı altına alınmıştır. 1938 öncesi Dersim aşiretleri ile görüşme yapan Cumhuriyet hükümeti temsilcilerinin istekleri: silahların teslimi, vergi verilmesi, askere gidilmesinin yanında bir de Ermenilerin kendilerine teslim edilmesidir. Askeri karakolların, kışlaların, yolların, silah toplamaların nasıl bir hile ile yapıldığını bilenler Ermenilerin kendilerine teslim edilmesi isteğinin de nasıl bir hile ile yapılmış olacağını tahmin edebilirler. Dersim’in bazı kısımlarında yaşayan halk 38’de yaşananların adına “tertele” der ( altüst oluş-kırım) bazılarının ise bu kavramdan hiç haberi yoktur. Ancak “tertele” diye tarif edenler “tertele verın” ( önceki kırım),  “tertele peyin” (sonraki kırım) diye ayırırlar. “tertele verın” Ermeniler için kullanılan bir ifadedir.

Çemişgezek kaymakamının Koçan aşiret lideri İdare Ağa’yı defalarca tehdit ettiği, kendisine sığınan Ermenileri istediği, bunun karşılığında vaatlerde bulunduğu, İdare Ağa’nın sonuna kadar Ermenileri teslim etmediği bilinmektedir. Koçan aşireti içerisinde bir Ermeni’nin Çemişgezek kaymakamının 50 altın teklifi üzerine Koçanlı Kemo tarafından öldürülmesi üzerine İdare Ağa: “Sen şerefimizi yere düşürdün, ikrarımıza kan düşürdün.” diyerek Kemo’yu öldürmüştür. Ferhatan aşireti lideri Diyap Ağa baskılara daha fazla direnememiş en yakınında bulunan Ermenileri dahi teslim etmiş fakat onun Amcaoğlu Küçük Ağa Çemişgezek kaymakamının; “Köyünün yerle bir edilmesini istemiyorsan içindeki Ermenileri teslim et” çağrısına sert yanıt vermiştir.

1800-1915 yılları arasında Dersim’de misyonerlik çalışması yürütmüş ya da araştırmalar yapmış kişilerin makalelerinde Dersimli Alevilerin bölgenin hemen her köyünde bulunan çoğu yıkık olan kilise ve manastırlara nasıl saygı gösterdiği notları vardır. Hatta Henry Riggs Dersimli Alevilerin bir bölümünün Hristiyan geçmişe sahip olduğu halde sonradan Alevileştiği kanısını makalesinde açık işlemiştir.

Milliyetçi Türk tarihçisi Yusuf Halaçoğlu, Dersim’in önemli bir kısmının aslında Ermeni olduğunu sonradan Alevi/Zaza dönüşümü yaşadığı görüşünü 2008 yılından bu yana ısrarla gündemde tutmaktadır. 20 bin Ermeni’nin Dersim’e sığındığı görüşünü de nedeni açıklamaya muhtaç şekilde yıllardır her fırsatta tekrar etmektedir. Aktardığı bilgilerinin hatırı sayılır kısmında abartma ve yanlışlık olduğu bilinen Kürt milliyetçisi Baytar Nuri Dersimi’nin,’ Kürdistan Tarihinde Dersim’ kitabında 36 bin Ermeni’nin 1915’de Dersim’e sığındığı yazmaktadır. Bunun dışında Ermenilerin Dersim’e sığındığı, Dersimlilerin de büyük çapta Ermenileri koruduğu bilgisi Ermeni tarihçilerin yazdığı kitaplarda geçmektedir. Çarsancak Ermenileri Tarihi, Kevork Yerevanyan, 1954 Beyrut;  Hamparstum Kasparyan 1969 Erivan,  Dersim Ermenileri konusunda önemli çalışmalar yapmakta olan Hovsep Hayrani ve yine artık çok rahatlıkla ulaşması mümkün olan ‘Devletin Dersim Raporları’ adlı belgelere bu konu anlatilmaktadir. Kevork Yerevanyan’ın eserinde kurtarılan Ermeni sayısını on binlerle ifade etmektedir. Dersimli yaşlıların rakam vererek Dersim dışından Dersim’e büyük çaplı bir Ermeni sığınması ve onları korumadan bahsettikleri pek görülmemektedir. Dönem ile ilgili bilgi sahibi olan Dersimliler; Ermenilerin zaten buranın yerleşik halkı olduğunu anlatırlar.

AGOS VE SAYFA BAŞLIĞI ÜZERİNE

Funda Tosun’un Talin Bahçıvanoğlu ile yaptığı röportaj; Agos gazetesinin 23 Aralık tarihli 819. sayısının orta sayfasında “Kurtarıcı Dersimliler Anlatısının Sonu mu?” başlığı yayınlandı. Yukarıda yazılanların meramı da söz konusu röportajın çelişkili, hatalı görüşler taşıması, konu hakkında henüz çalışan bir akademisyenin bilgiyi sınamak ve demlemek yerine hiç tereddütsüz piyasaya sürmesi kadar röportajı hazırlayan gazetecinin popülizmden etkilenen heyecanının neleri gözden kaçıracağınadır.

Funda Tosun’un Talin Bahçıvanoğlu ile yaptığı röportajdan anlaşılacağı üzere Bahçıvanoğlu’nun görüşmecileri ile mülakatının ana kısmını 1938 oluşturmaktadır. Kendi aktarımı ile görgü tanıkları 1938’de çocuk olan 6 kişi ve onların çocukları olan ikinci kuşaktan 18 kişiden oluşmaktadır. Dolayısı ile 1915’i doğrudan yaşamış, gözlemlemiş ya da yaşı itibari ile kendisine büyüklerinden aktarılmış tanıkları bulunmamaktadır. “Buna rağmen 1915 te 20 bin kişi kurtarıldı ise 40 bin kişi öldürülmüştür.” beyanını 38’in görgü tanıklığına ( bu kişi 38’de çocuktur) dayanarak aktarmaktadır. Bahçıvanoğlu devamla 38 öncesinde Dersim’de Kürt-Ermeni ilişkilerinin iyi olduğunu birlikte hayvan otarmaya gittiklerini, Dersim Ermenilerinin inançlarını rahatlıkla yerine getirdiklerini, Dersim’de büyük bir Ermeni kültürü olduğunu sadece Zımbek köyünde ( doğrusu Zımeq’tir) 12 kilise olduğunu belirtmektedir. “Her iki Ermeni’den birini öldürenlerin” sonrada onlarla iyi ilişkiler geliştirerek günlük sosyal hayatı birlikte yaşadıklarını böylelikle öğrenmiş oluyoruz.

Gazeteci röportaj gerçekleştirdiği kişinin beyanlarından bir cümleyi başlığa almış, büyükçe bir fotoğraf altına spottan aynı beyanın devamını verme yolunu seçmiştir. Devamında Bağçıvanoğlu; 38 soykırımına dair mülakat gerçekleştirdiği kişilerin tanıklığını aktarmaktadır; ancak başlık spot ve arada. 1915’e dair sorulan sorular 37-38 de yaşananların bir manipülasyonla algılanmasına olanak verir niteliktedir. Röportajın başlığı Dersimlilerin aslında kurtarıcı olmadığını işaret ediyor, aradaki sorulara verilen yanıt Dersim’de 3 aşiret dışında diğer aşiretlerin Ermeni katliamına katılmış olabileceğini söyleyip hemen devamında 38’de yaşanan olayların verilmesi, 38’de Dersimli Ermenilere yapılanı Dersim aşiretlerinin yapmış olduğu algısını yaratmaya neden olabilmektedir.

Erzincan valisi, 1926 da Seyit Rıza ile görüşmeye geldiği çeşitli tekliflerde ve isteklerde bulunduğu söylenip gerisi söylenmediğinde algı bir yere yönlendirilmek isteniyordur. Bahçıvanoğlu neden Seyit Rıza’nın bu görüşmede ne söylediğini ve devamla Seyit Rıza ile Ermeni ilişkilerinin nasıl sürdüğünü aktarmamaktadır.

Bahçıvanoğlu; görüşmecilerine dayanarak Dersimli üç aşiret Karabali, Yusufhanlı, Ferhatan aşiretlerinin Ermenileri koruduğu diğerlerinin ise olumsuz rol üstlendiğini belirtmektedir. Koçan aşireti, Haydaran aşireti, Demanan aşireti, Abbasan aşireti her türlü baskıya rağmen Ermenilere ilişkilerini ne şekilde sürdürdü?  Bahçıvanoğlu bunu merak etmiş midir? Özellikle Ermenilerin 1915 kendilerini bugünkü Tunceli ili olarak belirlenen coğrafya içinde yer alan İç Dersim bölgesine  Nazimiye, Pülümür, Ovacık’a atmak için çabaladıklarını ve daha çok burada yerleşik olan Hayderan,Demanan, Koçan, Abbasan aşiretleri aracılığıyla kurtarıldıkları bilinmektedir. Bu konu sözlü tarihten öte yazılı Ermeni kaynaklarında ve devletin tuttuğu birçok raporda mevcuttur. 1937 de ilk hedef olan aşiretlerin özellikle Hayderan, Demanan ve Abbasan aşiretlerinin hedef seçilmelerinde bu aşiretlerin 1915 kıyımı sırasında Ermenilerin Rus birliklerine ulaşmalarını sağlamak da nedenler arasındadır.

Yaşanan kırım, kıran, inkâr ve çaresizlikten sonra kurban durumuna düşürülen ve kurban kültürü ile tamamen şekillenen kişi ve toplulukların bu kültürün dışına çıkacak onun tersi bir durumla karşılaşması elbette kolay olmamaktadır. ‘Dersimliler Ermenileri kurtardı’ görüşü kurban kültürüne hiç de uymamaktadır. Bahçıvanoğlu ve Tosun’un bu mantaliteden etkilendikleri söylenebilir.

Dersimliler de kırım, kıran zulümden geçirildi. Son iki yıldır Dersimlilinin nasıl mazlum olduğu tartışıla dururken bu mazlum halkın aslında o kadar masum olmadığı onların da kendi içinde yaşayan diğer halkı katlettiği mantalitesinin başka bir algı olarak devreye girdiği söylenebilir.

Son yıllarda Dersime yönelik akademik araştırmalar yoğunlaşıyor. Ancak bu yönelim bir yandan da alanda bilgi bulanıklığı ve tahribatın oluşmasına neden  olabiliyor. Genellikle alanı yeni tanıyan heyecanlı kişilerin bütüne bakmayıp küçük parçalardan genel hakkında fikir sahibi olmaları, karşılaştıkları her bilgiyi mutlak doğru sanlamaları, belgelerde ulaştıkları olayların sosyal arka planını anlayamamaları, bu da yetmezmiş gibi hemen sonuca varıp kamuoyuna deklere etmeleri bu tahribatı yaymaktadır. Bir bölge akademik çalışmanın alanı yapıldığında o bölgenin dil, din, inanç, ekonomik ve sosyal yapı, diplomasi kültürü vb özelliklerinin az da olsa anlamaya çalışılarak araştırma yapılması alanda tahribatı aza indirir. Gerçeğe yaklaşmak; her bilgiyi defalarca sınamadan geçirmek ve gösterişten uzaklaşmakla mümkün oluyor.

Az sayıda kişi ile yapılan söyleşiyi değişik yöntemlerle sınamalardan geçirmeden bir tez çürütmeye kalkışıldığında birileri bu yöntemin en azından sözlü tarih olmadığını hatırlatır. Bir araştırmacı bunu öğrendiğinde yola çıkmış demektir.

Devrim Tekinoğlu

Dersim Hayat Gazetesi Yayın Sahibi

http://dersimnews.com/manset/kurtarici-dersimliler-anlatisinin-sonu-mu.html

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *