Meline Anumyan–Sayın Estukyan, geçenlerde «Hay Hikayeleri kitabını yayımlamışsınız. Bu kitapla igili bilgiler verebilir misiniz?
Pakrat Estukyan–Bu öyküler kitabıydı. Daha önce yazdığım 15 tane öyküyü bir kitapta topladım. Kitabın ismi “Hay Hikayeler” oldu, çünkü öykülerde çoğunlukla Ermenilerin hayatlarından resimler vardı. Hepsi değil ama çoğu öyleydi. Bunlar daha önce Ermenice yazmış olduğum öykülerdi. Ermenice haliyle değişik dergilerde ve gazetelerde yayımlanmıştı. Bunları Türkçeye tercüme ettim ve bir kitap halinde Everest Yayınları tarafından basıldı. Kitap çok ta ilgi gördü. Birinci baskısı, bir ay gibi bir zamanda bitti. Bin tirajda basılmıştı. Şimdi ikinci baskısı çıkacak.
Meline Anumyan–Kitabınızın konusu, İstanbullu Ermenilerin sorunları mı?
Pakrat Estukyan–Hayır, burda İstanbullu Ermenilerin hayatdan da, Ermenistanlı Ermenilerin hayatından da, Anadolu’da (Batı Ermenistan’da-Akunq veb sitesi yöneticileri) yaşayan Ermenilerin hayatından da hikayeler var. Bu hikayelerin hem zamanları, hem de çoğrafyaları çok geniştir. Örneğin, kitapta bir hikaye var ki 1915 yılında geçiyor. Bir hikaye var ki 1930’lu yıllarda İstanbul’da geçiyor. Bir hikaye var ki 1992 yılında Yerevan’da geçiyor. Bir hikaye var ki 2009 yılında Sidney’de geçiyor. Bir hikaye var ki 1970’li yıllarda Chicago’da geçiyor. Gene bir hikaye var ki, zamanı belirtilmemiştir. Orda zaman net değil. Bütün zamanlar olabilir, yarı İstanbul’da, yarı New Jersey’de geçiyor. Bunların kahramanları hepsi, daha doğrusu çoğu Ermenilerdir. Gene 1990’lı veya 2000’li yıllarda Barselona’da geçen bir hikaye var. İspanya iç savaşına katılmış bir Ermeni gönüllünün, savaştan sonra Barselona’da kalmasıyla ilgili bir hikaye.
Meline Anumyan–Kitabınızın çok ilgi gördüğünü söylediniz. Okurlar arasında Sizce Türkler de var mı?
Pakrat Estukyan-İstanbullu Ermeniler de aldılar. Çünkü ben İstanbul’da Ermenilerin çok yaşadığı bazı semtlerdeki kitapçılarda çok satıldığını biliyordum. Fakat Everest Yayınevi, Türkiye’nin en önemli yayınlarından birisidir. Everest, kitabımı bütün Türkiye çapında dağıttılar ve bildiğim kadarıyla Ermeni olmayan çok okuyucu da okudu. Çünkü kitabımın, sonra da internette Bagrat Estukyan, «Hay Hikayeler» yazdığımda birçok yankısını görüyorum. Çok değişik yazılardan da yankılar geliyor. Büyük tirajlı gazetelerde kitaba dair çok olumlu eleştiriler yazıldı. Bununla ilgili benden de röportajlar yapıldı. Bir kısmı da daha yayımlanmadı. Demek ki, kitap güzel bir ilgi gördü.
Meline Anumyan–«Hay Hikayeler»in Ermenicesi de yayımlanacak mı?
Pakrat Estukyan-İsteği var. Bunu çok arzu ettim. Daha doğrusu; benim aklımda hiç Türkçe yayımlaması fikri yoktu. Ben bu öyküleri zaman içerisinde yazmıştım ve hep bir kitap halinde toplamayı çok arzu etmiştim ve bunun Ermenice olacağını hep düşünürdüm. İlk defa bana bu yayımevinden «Eğer bunları tercüme ederseniz, biz Türkçe olarak basarız» diye teklif geldi. Onun üzerine böyle bir harekete geçtim. O zamana kadar onları tercüme etmeyi hiç düşünmemiştim. Hep Ermenice olarak yayımlanması düşüncesini, arzusunu taşıyordum. Ama bugüne kadar herhangi bir Ermeni yayıncı, bunlarla ilgilenmedi.
Meline Anumyan–Bu Sizin ilk kitabınız mı?
Pakrat Estukyan-Evet.
Meline Anumyan–Yeni kitaplar yayımlamayı düşünüyor musunuz?
Pakrat Estukyan-Evet, istiyorum ve yayımlayacağım da çünkü bunlar, daha önce yazdığım pek çok öykülerden seçilmiş 15 tanesiydi. Ben, o öykülerden bunun gibi 3-4 kitap daha çıkartabilirim. Yani bir sürü daha yayımlanmamış öykülerim var. Onları da yayıneviyle konuştuk. Her halde bu sene ikinci bir kitap daha çıkacak.
Meline Anumyan–Birçok yankı aldığınızı söylediniz. En enteresan yankı hangisiydi?
Pakrat Estukyan-Benim için enteresan yankı, Taraf gazetesinde bir köşe yazarının şu ifadesiydi: «Okunması çok kolay, fakat hazmedilmesi çok zor bir kitap». Bu ifade, bana çok çarpıcı gelmişti. Çünkü her öykü, özel bir resim, bir portre çıkarıyor. Ve o porte de oldukça canlı, gözümüzün önünde oldukça şekilleniyor. Ama yaşadıkları ağır trajediler oluyor. Ben farkında değildim ki, mesela bütün hikayelerde bir yolculuk teması geöiyor. Hep bir yolculuk hali var. Sonra farketmiştim ki, her hikayede ya bir otomobil yolculuğu, ya bir tren yolculuğu, ya bir uçak yolculuğu var. Hep bir yerlerden bir yerlere gitme hali var. Ermenileri anlatırken galiba bu natürel olarak oluyor. Evet, son yüzyıldır, Ermeniler bir yerde yaşayamıyorlar. Hiç bir Ermeninin mezarı, babasıyla veya dedesiyle aynı yerde olamıyor.
Meline Anumyan–Öykülerinizde bu sorunun çözümü var mı?
Pakrat Estukyan-Bir hikayede bunun işaretleri var. O da 1992 yılında Ermenistan’da, Yerevan’da geçen bir hikaye. Yani vatan kavramının altı «Ermenistan» olarak çiziliyor. Gene bir başka hikayede-ki 1956 yılında İstanbul’da geçen bir öyküdür ve 6-7 Eylül olayları olarak bilinen olay anlatılıyor-orda da ilginç bir şey var. Ordaki kahraman bir Ermeni değil, bir Rumdur, İstanbullu bir Rum marangoz ustası. Bu adam, 6-7 Eylül’e tanık oluyor. 6-7 Eylül’den sonra İstanbul’u terkederek Yunanistan’da yerleşiyor. Fakat onun babasının ilginç bir tesbiti var. İstanbul için diyor ki «Burası bizim memleketimizdir Çünkü burası aynı zamanda Konstantinopol». Bunun altını çiziyor. Memleketimizi bırakıp nereye gideceğiz? Memleketimizi başkaları işgal etmiş olabilir. Ama memleket bizimdir. Yani şimdi Batı Ermenistan’ın üzerinde başka biri egemen olabilir ama o toprak bizimdir. 1915’e kadar biz ordan gitmedik. 1915’ten [hemen] önce de bizim orda kralımız yoktu. Ama orası Ermenilerin üykesiydi. Van Ermenilerin ülkesiydi. Erzincan Ermenilerin ülkesiydi. Muş, Bitlis, Sasun Ermenilerin ülkesiydi. Eğer 1915’te bizi soykırıma uğratmasalardı, hayatta kalanlarımız da zorla sürgün etmeselerdi, biz gene memleketimizden kopmazdık. Dolayısıyla benim hikayelerimdeki önerilen çözümler, memlekete sahip çıkmaktır, memlekette kalmaktır, memleket neresiyse… Şu an için İstanbul da bir memlekettir. Eğer burda 36 tane kilisemiz varsa, patrikhanemiz varsa, hastanemiz, 16 tane okulumuz varsa, bizim burayı bırakıp da Amerika’ya gitmek hakkımız yoktur. Biz buraya sahip çıkmak zorundayız.
10.02.2012
Akunq.net
Leave a Reply