Cumhuriyetin isim mühendisliği

Sevan Nişanyan’ın TESEV için hazırladığı ‘Hayali Coğrafyalar: Cumhuriyet Döneminde Değiştirilen Yer Adları’ başlıklı rapor yayımlandı

TESEV Demokratikleşme Programı’nın Türkiye’de Cumhuriyet döneminde değiştirilen yerleşim adları üzerine başlattığı çalışmanın Sevan Nişanyan tarafından kaleme alınan raporu yayımlandı. Rapora göre sanılanın aksine yer adlarının önemli bir kısmı 1980’darbesinden önce değiştirildi. Sözkonusu verilere göre, 1965’ten önce, Türkiye’deki tüm yer adlarının yaklaşık üçte birinin yerinde eskisiyle ilgisi olmayan adlar yer alıyordu. 
Raporda yer adları tartışmasında esas itici gücün Kürt siyasi hareketi olduğu belirtiliyor ve “Kürt kamuoyunun neredeyse ittifakla benimsediği bir duyarlılığa siyasi iktidarın uzun süre ilgisiz kalacağını veya direnmek isteyeceğini” düşünmenin yanlış olacağı vurgulanıyor.
Çalışmanın diğer ayağını,  www.nisanyanmap.com adresinden ulaşılabilen “Index Anatolicus: Türkiye Yerleşim Birimleri Envanteri” başlıklı web sitesi oluşturuyor. Sitede Türkiye’deki il, ilçe, mahalle, köy ve mezra gibi yerleşim yerlerinin eski ve yeni isimleri, kökenleri ve hangi tarihlerde değiştirildiğine ilişkin bilgiler Türkiye haritası üzerinde gösteriliyor. Site ucu açık bir tasarıma sahip  olarak güncellenmeye uygun olarak projelendirilmiş.
Enver Paşa başlatmış
Rapora göre, “Türkçe olmayan” yeradlarının Türkçeleştirilmesine yönelik siyasi irade 1913-1916 yıllarında Enver Paşa’nın girişimiyle ortaya çıktı ve “Balkan Savaşları’nı izleyen günlerde İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin, Milli Mücadele esnasında da Müdafaayı Hukuk kadrolarının girişimiyle Rumca veya Bulgarca kökenli olan birçok yeradı değiştirildi.”
Çalışmada, Cumhuriyet’in ilk yıllarında “Türkçeleştirme” fikrinin ideolojik düzeyde benimsenmiş olmasına rağmen uygulamada çok önemli bir adımın atılmadığı belirtiliyor.
Nişanyan, yeradı değiştirme çalışmalarındaki radikal dönüşümün 1950 sonrasında başladığını vurgulayarak, 1960 darbesinin hemen ertesinde uç noktasına ulaştığını belirtiyor: “Darbeyi izleyen dört ay içinde 10.000’e yakın yeni köy adı resmi kullanıma sokuldu. 1965’ten önce Türkiye’deki tüm yeradlarının yaklaşık üçte biri değiştirildi. Bazıları binlerce yıllık tarihe sahip olan 12.000 dolayında köy ve 4.000 dolayında bağlı yerleşim ile binlerce akarsu, dağ ve coğrafi şekil, bürokratik zihniyetin ürünü olan yeni Türkçe adlara kavuştu. Eski adları unutturmak için son derece katı politikalar izlendi. Bu adları (parantez içinde dahi olsa) gösteren haritaların basılması, yurda sokulması ve dağıtılması yasaklandı. Bu amaçla Genelkurmay Başkanlığı bünyesinde harita sansür kurulu işlevi gören Harita Genel Komutanlığı oluşturuldu. Türkiye’de her türlü harita basımı ve satışı bu heyetin iznine bağlandı.” 
Ermeniler, Rumlar hak iddia ederler
Raporda yazar  “Türkçeleştirme” lehine yaygın olarak gösterilen gerekçelerden “Ermeniler, Rumlar hak iddia ederler” anlayışını şu satırlarla analiz ediyor:
“Aklı başında görünen insanlar tarafından dahi savunulan bu görüşün eleştiri süzgecinden geçmesi, iki nedenle mümkün görünmemektedir.
Birincisi, Ermenice (veya Kürtçe, Rumca, Gürcüce) yeradlarına dayanarak birtakım “iddialar” ileri sürülecek olsa bile, Türkiye Cumhuriyeti’nin idari bir tasarrufuyla bu iddiaların ortadan kalkacağını düşünmek abestir. Sonuçta eski isimlerin hepsi yazılı kaynaklarda mevcuttur. İddia güdecek durumda olanlar bu adları bilir veya kısa bir araştırma sonunda öğrenebilirler. Birtakım bilgilerin Türkiye içinde telaffuzunun yasaklanması, o bilgilerin ortadan kalkmasına yol açmaz, delil değerini de zayıflatmaz.
Tam tersine yasak, beraberinde kuşkuyu  getirir. Birtakım bilgileri “iddialara” yol açacağı gerekçesiyle bastırmak, bastıran tarafın o iddiaları zımnen inandırıcı bulduğuna delalet eder. Delilleri saklamaya teşebbüs eden kişi, suçlu olduğuna inanan ya da en azından suçlu bulunma korkusu aşıyan– kişidir. 
Ermenice kaynaklı bir adın Türkçede kullanılıyor olması, o yer üzerinde Türkiye’nin iddiasını zayıflatmaz, aksine güçlendirir. O yerin artık Türkçeye DE mal edildiğini gösterir. “O ad Ermenice kökenli de olsa artık Türkçedir, o yerde benim DE hakkım var” mesajını verir.
Sahte bir adla geçmişi perdeleme çabası ise, gerçeğin aslında “yabancı” ve rahatsız edici olduğunu kabullenmektir. İkincisi, “Ermeni iddiaları” fikrini bir an için ciddiye alsak da, o iddialar yeradlarına dayandırılamaz. Çünkü Birinci Dünya Savaşı’ndan önce Türkiye’de Ermeni nüfus çoğunluğuna sahip olan yerlerin yarıdan çoğunun o tarihte kullanılan –ve Ermeniler tarafından benimsenen– adı Türkçedir.
20. yüzyıl başında Ermenice kökenli adı olan yerlerin büyük çoğunluğu ise o tarihte Türk veya İslam yerleşimidir. Dolayısıyla –17. yüzyıla veya daha öncesine gidilmediği sürece– Ermenice adlara dayanarak herhangi bir hak iddia etmek, iddia edeni zor durumda bırakmaktan başka sonuç vermez.
Aynı durum Rumca yeradlarında da geçerlidir. Trabzon ve Rize bölgesindeki Rumca isimli yerlerin tamamına yakını en az 17. yüzyıldan beri İslam nüfus çoğunluğuna sahip olmuştur. Buna karşılık 20. yüzyıl başında Trakya, Ege ve Batı-Orta Karadeniz bölgelerindeki Rum köylerinin %80 kadarının adı Türkçedir.”

Agos

Sayı:797
15 Temmuz 2011

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *