Brian Moriarty Amerikalı bir fotoğrafçı. New York eyaletinin New Jersey şehrinde yaşıyor. Bugüne dek hep kendi ülkesinde çalışmış. New York Üniversitesi’nde görsel sanatlar alanında yüksek lisansı var. Geçen yılın Ağustos aylarında, Cultural Artifacts (Kültür Eserleri) adını verdiği çalışma için Anadolu’daki kiliseleri fotoğraflamak üzere Türkiye’ye gelmiş.
Trabzon’da başladığı seyahati boyunca pek çok şehri ziyaret eden Moriarty, yüz yıl önce her biri hatırı sayılır cemaatlere sahip Ermeni kiliselerinin bugünkü içler acısı halini fotoğraflamış. Tam 16 bin kare fotoğraf çeken Brian Moriarty, insanlık mirası olarak gördüğü bu yapıların korunması için bir şeyler yapılması gerektiğine inanıyor. Fotoğraflarının bu yolda bir farkındalık yaratması ise en büyük dileği.
Moriarty’nin projesinin öncelikli amacı Ortadoğu’da azınlıkların kültür mirasını fotoğraflamak. Bu kapsamda yolculukları sadece Türkiye’yle sınırlı kalmayacak; Suriye, Lübnan, İran, Irak, Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan gibi ülkeleri de ziyaret edecek… Önümüzdeki aylarda Suriye’ye gitmeyi planlayan fotoğrafçı, bu ülkede siyasi olayların patlak vermesinin ardından programını değiştirmiş ve Lübnan’a gitmeye karar vermiş. “Anadolu’da Ermeni halkının kültürel mirasının tarihte yaşananlardan ve siyasi olaylardan nasıl etkilendiğini anlamaya çalıştım” diyen Moriarty, farklı coğrafi bölgelerde dini ve kültürel yapıların yaşananlardan nasıl etkilendiği sorusunun yanıtını arıyor.
Dev boyutlarda basacak
“Ermenilerin kültürel ve dini yapılarının bugünkü hallerini fotoğraflayarak, onları bambaşka bir ortamda, mesela New York’ta ya da Chicago’da sergilemenin öğretici bir yanı var. Onların hikâyesi benim ilgimi çekiyor, bu fotoğraflar yoluyla başkalarının da dikkatini çekmesini istiyorum” diyen fotoğrafçı, Amerika’da bu tarihin bilinmediğini göz önüne alarak, çektiği fotoğrafların yaratacağı etkiyi artırmak için farklı sergileme yolları arıyor. Yıkıntı haldeki kilise fotoğraflarını devasa boyutlarda basıp onları insanların her gün geçtiği yerlere yerleştirmeyi hedefleyen Moriarty, bu boyutlardaki fotoğraflarda yer alacak harabe kiliselerin yarattığı etkinin hayli sarsıcı olacağını düşünüyor: “Standart bir müze ya da galeri sergisi olsun istemem. Bu fotoğrafları alabildiğine büyütüp insanlarla en çok temas edebilecekleri yerlerde sergilemek istiyorum. Sokak fikri beni cezbediyor. Galerilerde ulaşabileceğin insanlar daima sınırlı oluyor. Eleştirmenler, arkadaşların, arkadaşlarının arkadaşları… Hepsi bu. Ben demokratik bir yerleştirme anlayışından yanayım. Sokaktan geçen insanların bir işi görmeleri önemli.”
Ermenilerle ilk olarak aile dostları vesilesiyle tanışan Moriarty, fotoğrafları gören Ermenilerin farklı tepkiler verdiğini, kiminin öfkelendiğini, kiminin hüzünlendiğini, ama kendi amacının insanlarda nefret duygusu uyandırmak değil, o kiliselerin bugünkü halini deneyimlemelerini sağlayarak geçmiş ve gelecek üzerine düşündürmek olduğunu söylüyor. Politik bir mesaj vermediğini, sadece kiliseleri onlar hâlâ ayaktayken fotoğraflamak istediğini söyleyen Moriarty, bu fotoğrafların sadece Ermeniler veya Türkler için değil bütün insanlık için bir anlam taşımasını arzu ediyor. Amerika’nın bir azınlıklar ve göçmenler ülkesi olduğunu ama genellikle kimlik meselesi üzerine fazla düşünülmediğini söyleyen Moriarty, kültürel kimlikler yokmuş gibi davranmanın, onları hiçe saymanın kimsenin yararına olmadığını düşünüyor. Aile kökleri İrlanda, İskoçya, Rusya ve kısmen de Amerikan yerlilerine giden fotoğrafçının bu konu üzerine kafa yorması sürpriz olmasa gerek.
Mahcubiyet hissi
“Gittiğim yerler genelde insanların pek görmediği yerler. Bu kiliseler de bir müdahale olmazsa 20-30 yıl sonra tamamen yok olacak. Trabzon’u, Erzurum’u, Ani’yi, Doğubeyazıt’ı, Kars’ı, Van’ı geçen yaz gezdiğimde insanlar bana çok yardımcı oldu. O harabe halindeki yapıları fotoğraflamak istediğimi anlıyor ve beni cesaretlendiriyorlardı. Onlar o kiliselerin bugünkü hallerinin doğrudan sorumlusu değil. Sanki hallerinde bu durumdan dolayı bir mahcubiyet vardı. Bunun genel bir hissiyat olup olmadığını bilmiyorum ama yine de önemli…” diyen Moriarty, yolculuğu boyunca güvenlik görevlileri tarafından rahatsız edilmemiş. Yaşadığı en tehlikeli olaysa, Kars’taki Kümbetli kilise yakınlarında köpeklerin saldırısına uğraması olmuş. Moriarty’ye son olarak yolculuğu boyunca tatsız herhangi bir olayla karşılaşıp karşılaşmadığını soruyoruz. Genel olarak sakin bir yolculuk olduğunu söylüyor, ama belli ki kiliselerin bugünkü durumu onu derinden etkilemiş. Bir dokunup bin ah işitiyoruz.
“Ararat yakınlarında bir yerde köylüler beni uzun uzadıya takip ettiler ama kötü bir şey yaşanmadı. Genelde çocuklar ve anne babaları çok yardımcı, ama yaşlılar şüpheciydi. Onun dışında, polis veya askerle herhangi bir sıkıntı yaşamadım. Ama Türkiye’nin kültürel mirası korumak alanında iyi bir sınav vermediği ortada. Mesela 1970’lerde bir Amerikalı antropologun çektiği fotoğraflarda büyük ölçüde ayakta olduğunu gördüğüm bir kompleksten geriye hiçbir şey kalmamıştı. Tek bir taş bile! Boşvermişliği, cahilliği anlayabiliyorum, ama insanların bu yapıları aktif bir şekilde yok etmeye çalışmasını anlayamıyorum. Ben de tarihin her gün yok edildiği bir ülkeden geliyorum. Ama artık dünya değişiyor. İletişim kanallarına sahibiz, teknolojiye sahibiz, en küçük Kürt köylerinde bile internet var artık, bu bakımdan Amerika’dan bile ilerdesiniz. Yeni bir tarih, yeni bir anlayış da bununla birlikte gelmeli. İbadethanelerin biri diğerinden daha değerli değil. Bunlar bizim insanlık kültürümüzün bir parçası, bunun farkına varmalıyız.”
Moriarty’nin fotoğrafları şahsi internet sayfasında görülebilir. www.brianmoriartyphotographs.com
Agos
Sayı:793
Leave a Reply