Taron, Tarvan: Turuberan Eyaleti, Aradsani Nehri’nin orta kısmı ve Aradsani’nin kollarından biri olan Meğraget Nehri havzasında bulunan kaza. Merkezi Muş olduğundan dolayı “Muş ülkesi” olarak da anılmıştır. Ermenistan’ın “tarih babası” Movses Khorenatsi’nin aktardığına göre bu bölge, tufandan sonra bölgeye yerleşmiş olan Nuh’un küçük oğlu Tarban’ın adıyla Taron olarak anılmıştır.
Taron’un büyük bir kısmı verimli bir ovadan ibarettir ve bu ova boyunca Meğraget Nehri akmaktadır. Verimli tarım alanları, otlaklar, buz gibi pınarlara ve kaplıcalara sahiptir. M.Ö. V. binyıldan itibaren Taron’da tahıl ve baklagiller üretimi, bağcılık, bostancılık, hayvancılık, arıcılık, balıkçılık ve bu üretim kollarıyla ilgili çok sayıda zanaat gelişmişti.
M.Ö. IX.-VI. yüzyıllarında Taron, Ermeni Platosu’nda şekillenmiş ilk birleşik devlet olan Urartu’nun (Ararat Krallığı) önemli etnik-bölgelerinden biri olmuş, ülkenin ekonomik, siyasi ve özellikle dinsel-kültürel hayatında önemli rol oynamıştır. Antik çağlardan itibaren Taron’un büyük bir bölümü, merkezi Vişapavan (Aştişat) olmak üzere, Vahuni (Vahevuni, Vahnuni) başrahipleri sülalesinin, kısmen de, merkezi Voğakan olmak üzere, Sılkunilerin miras yoluyla geçen mülkleri olmuştur. eski Ermeni tarihçilerine göre Taron’un pagan dönemi kutsal mekânları halkın ve saray eşrafının başlıca ziyaretgâhları olmuştur. Aştişat şehri, aynı zamanda pagan rahiplerinin başlıca merkezlerinden biri olan Vahagın, Anahit ve Astğik tanrılarına ithaf edilmiş üç tapınaklarıyla ünlüydü. Taron’un mirasçı ve sahipleri olan sülaleler, başrahip Ardzan ile yöneticileri Sılkuni başkanlığında Hıristiyanlığın yerleşmesine karşı şiddetli bir direniş göstermişlerdir.
301 yılında Hıristiyanlığın resmi devlet dini olarak kabul edilmesi sonrasında pagan inançları ortadan kaldırmak ve yeni dinin halk arasında yayılıp kök salması niyetiyle Ermenistan kralı III. Büyük Gagig, ordularıyla Taron’daki muhalif güçleri bastırarak pagan tapınaklarını yıkmış ve yerlerine kiliseler (Ermenistan’ın ilk ve ana kilisesi Aştişat’ta kurulmuştur) inşa etmiştir.
Başlıca pagan tapınakları ortadan kaldırıldıktan sonra rahiplerin mülkleri ve varlıkları Hıristiyan din adamlarına ve kiliseye geçmiştir. Başrahip Vahuni’nin mülkleri Aydınlatıcı I. Grigor’un, Sılkunilerin mülkleri ise Mamikonyan sülalesinin ordu komutanlığı koluna fermanla özel mülk olarak verilmiştir.
Ermeni Katolikos’u I. Sahak Partev’in vasiyetine istinaden, kendisine ait olan tüm mülkleri ölümünden sonra (439) kızı tarafından torununa, Ermenistan ordusu komutanı Vardan Mamikonyan’a geçecekti. Ermeni Arşakuni hanedanlığının çöküşünden (428) sonra tüm Taron bölgesi fiili olarak Mamikonyan’ların mülkü durumuna gelmişti. Bu yüzden de Taron bölgesi sıklıkla, “Mamikonyanlar ülkesi” veya “Mamikonyanlar evi” olarak anılmıştır.
Taron, Ermenistan’ın en yoğun yerleşim yerlerinden biri olmuştur. Sadece ortaçağ yazılı kaynaklarına baktığımızda 150’nin üzerinde yerleşim yerinden bahsedildiği görülür. Taron bölgesinin en tanınmış kaleleri Voğokan, Yeğants, Garhar (Gahar), Aydsits (Aydsyats, Ardsvik), Medsamor, Astğonk (Asteğunk, Aysteğun, Asğınberd), en ünlü manastırları ise Muş Arakelots Manastırı, Muş Surb (Aziz) Karapet Manastırı, Mataravank (Matnavank) olmuştur.
Ermenilerin tarih babası Movses Khorenatsi, Taron’un Khorni veya Khoronk kazasında, Ermeni alfabesini düzenleyen Mesrop Maştots, Hatsekats köyünde, I. Vasil Makedonyalı ise Til köyünde (Stepanos Taronetsi’ye göre) doğmuştur. Aştişat şehri yakınlarında bulunan Hatsyats Cenneti korusu, Taron’un en eski kutsal mekânlarındandır.
V.-VI. yüzyıllarda Taron, Sasani İran’a karşı ayaklanan Ermeni kutuluş hareketinin güçlü merkezi durumundaydı. Bu mücadele esnasında Mamikonyan prensleri genellikle Bizans İmparatorluğu’na destek olmuşlar ve Taron kanlı savaşlara sahne olmuştur. VI.-VII. yüzyıllarda Khut, Sasun ve diğer yakın bölgeler Mamikonyanlar tarafından Taron’a birleştirilmiştir.
Ermenistan’ın 519 yılındaki bölünmesi sonucunda Taron, Bizans’a bağlanmış, 639 yılında geçici olarak bağımsızlığını elde etmiş olan Ermenistan’la tekrar birleşmiştir. VIII. yüzyılda Taron, Araplara karşı sürdürülen mücadelenin merkezi olmuştur. 774–775 yıllarında Arap ordularına karşı ağır yenilgilere uğrayan Mamikonyanlar güçsüzleşerek Taron’dan Bizans’a ve kısmen de Virk’e (Gürcistan bölgesinin Ermenicedeki adı) göçmüşlerdir.
Bu tarihten sonra Taron, Araplarla daha kıvrak bir politika izleyen Bagratunilere kalmıştır. 790–826 yıllarında Ermeni beylerinden Aşot Bagratuni Mısaker’in (et yiyen) yönetimine dâhil edilmiştir. Oğlu, Bagarat Bagratuni döneminde (826–851) Taron’da özerk yönetim tesis edilmiştir (Taron beyliği). 885 yılında ise Bagratunilerin Ermeni Krallığı’na dâhil edilmiştir.
966 yılında Taron, Bizans İmparatorluğu tarafından işgal edilmiş, IX. yüzyılın ikinci yarısında Sasun’da hüküm süren Tornik Mamikonyan’ın topraklarına dâhil edilmiştir. Tornik Mamikonyan’ın halefleri XII. Yüzyıl sonlarına kadar Taron’da egemenliklerini sürdürmüşlerdir.
XIII.-XIV. yüzyıllarda Taron, Tatar-Moğol ve Türkmen çapulcu aşiretlerinin hükmü altındaydı.
1535–1639 yıllarında Taron, Osmanlı-İran antlaşması sonucunda Osmanlı Devleti tarafından zapt edilmiştir. XIX. Yüzyıl sonu ve XX. yüzyıl başında Taron, Bitlis Vilayeti dâhilinde, Muş Sancağı’nın aynı adlı Kazasını teşkil etmiştir. Bu kazanın yaklaşık 140 yerleşim yerinde 94–95 bin Ermeni yaşamaktaydı. Soykırım esnasında Taron Ermenileri savunma mücadelesi vermişler, büyük bir kısmı hayatını kaybetmiş, kurtulanlar ise Doğu Ermenistan’a göçmüş veya değişik ülkelere dağılmışlardır.
Küçük Ermeni Ansiklopedisi, 4. Cilt, Yerevan, 2003.

Leave a Reply