Gevorg Halaçyan
Miraklar, Mirakların, Mirakyanlar, Aşire-Miraki ve hatta kısaltılmış hali ile Mirolar soyadı sadece Dersim’de değil Erzurum, Tercan, Erzincan, Bayburt, Harput, Malatya, Sivas, Diyarbakır bölgesinde çoktan beri bilinir. Milli karekterini korumuş, kimi yerde Ermenice, kimi yerde Kürtce konuşan, geleneklerini muhafaza eden bu soy hakkında pek çok şey duyulmuştur.
Mirakyanların adı üzerine anlatılan kahramanlık, savaşkanlık, cesaret, kötüyü cezalandırma, iyiyi koruma, namus için can verme hikayeleri efsane gibi anlatılırdı ama hepsi gercektiler.
Gercektende Mirakyan diye bir soy varmıydı.
Evet Dersimin bazı bölgelerinde Mirakyan diye anılan bazı Ermeniler yaşamaktaydı.
Mirakyan soyadı ile biri birinden bağımsız, biri birinden habersiz bir dizi köyde yaşamaları bunun kanıtıydı.
Bazı seyahlar, notalarından dolaylı olarak Mirakyan’lardan bahsederler. Bazan Ermeni basınında da bu kahraman soya dair dolaylı değinmelere raslanır. A. B. D’de, Fransa’da, Mısır’da, Sovyet Ermenistan’ında Mirakyan soyadını taşıyanlara rastlanıyor.
Ancak soyun doğuşuna, Mirakyan’ların kökenine, dağılımına veya sayısına dair somut bir bilgiye ulaşılamıyor.
Bunlardan her biri, yaşam alanından ayrıldığında, köyü ve atası hakkında bildiklerinide beraberinde götürmüş, soyadına sıkı sıkıya sarılmış, ama aynı bölgede yaşayan soydaşlarından bihaber kalmışlar.
“Mirakyan’ların atası kimdir?”sorusuna herbiri “dedemin dedesinin büyük dedesi Mirak”diye cevap veriyor. “Sizin sülalenin başı önderi kim?”dedem”
Sadece Dersim’de değil, yurt dışında rastlıyacağınız Mirakyan’ların da vereceği cevap budur.
Soy atası olmayan soy, aşiret reisi olmayan aşiret, iyide kim yönetiyor bu gurubu.
Mirakyanların varlığı inkar edilemez. Bu ad altında yaşayanların sayısı, yerel kaynaklara göre sekiz bine ulaşıyordu, bu da inkar edilemez, cesursavaşçılardı ve bir dizi aşiret saygısını kazanmışlardı, Ancak heryerde ve özellikle Dersim’de darmadağın olan, ancak günümüze değin kimliğini koruyan bu soyun, bunu ne şekilde başardığı belirsizliğini korumakta.
Mirakyanların yanlız veya Kürtlerle bir arada yaşadıkları her köy, kendi içinde önderlerini bulmaktaydı. Ayni köyün Mirakların dedesi, veya her köy ve bölge esas Mirak’ın kendisi olduğunu sanıyordu. Kürt veya Ermeni olsun, herkes Mirakların cok eski, Dersim kadar eski bir soy olduğunu söylüyordu. Ama Mirak’ın kim olduğu belirsizdi.
Yerli halkın algısına göre her savaşçı Ermeni Mirak’tı. Namusunu, vatanını korumak için kılıc çeken, silah kuşanan, attığını vurana Mirak denirdi. Miark, bileği bükülmez Der ohan’dı.
Var olan Mirak soyunu biri birine bağlayan en kuvetli soyadıdır. Ancak bir şekilde Ermeniliği inkar ettiğinde, soyadını taşıma hakkınıda yitiriyordun. Seyit Munzur aslen Mirak’tır. Daha sonraları alevi piri olduğunda, soyadını kullanmaktanda kacındı.
Dersim’in muhtelif bölgelerinde yaşayan Miraklar’ın habersiz yaşadıklarını söylemiştik. Ançak savaşlarda, dağdan dağa havarın cağrısı duyulduğunda, Miraklarla savaşan aşiretin adı çatışmanın yeri duyulduğunda, Dersim’in dört yanından guruplar belirmekte, düşmana saldırmaktaydılar. Durum ortak düşman Tğrklere karşı savaşlarda deişmekteydi. Bu durumda herkes bölgesinin aşireti ile katılmaktaydı savaşa, Mirak olarak değil, aşiretin bir bireyi olarak. Bir iç teşkilatlanma olmadan, bu soyun evlatları ancak aşağıdaki şekilde var olabiliyordu.
1-Soyun birliğinin parolası soyadı idi “ben Ermeni Mirak’ım”soy bilinçinin en üst tanımıydı.
2-Tüm Mirakların yaşadığı alanlar elverişsiz dağ etekleriydi, doğal kalelerdi
3-Etnik gelenek mirasının varlığı kacınılmazdı, zira hepsinin düşünce şekli anlayışları, vatan severlikleri, silah tutkusu aynıydı.
4-Tüm Mirak’lar için ocağın kutsallığı, namus için kendini feda etme anlayışı, sözünü tutma ilkesi, vatan hayinini afetmeme iradesi, ocağını savunan düşmanı afetme, kadına, çocuğa silah çekmeme gibi yazılı olmayan kurallar kutsal sayılıyordu.
Der ovan köyü, Mirakyanlar soyunun doğduğu yer değil ise de, şurası mutlaktır ki bu köy yoğun Ermeni nufusu olan bir yerleşim birimi idi. Köyün kuzey doğusundaki vadide büyük bir manastırın harebeleri vardı. Yöre kureşan ve alan aşiretleri tarafından yönetiliyordu. Köyün Kürt sakinleri köklerini asla inkar etmiyorlardı. Ağucanlar ocağının piri, Derviş Gülabinin torunu Seyit Ali, gururla anlatıyordu ocağın kurucusu, Diramayr (Meryemana) manastırının baş rahibi Der ovan’ı Seyit Ali tarafından kalma ve büyük bir kutsallıkla manastır yıkıntısının yakınındaki bir mağarada saklanan hamayillerin, günlük duaların, muhtelif ceylan derisi el yazmalarının varlığını asla gizlemezdi. “Bu el yazmalarına bir göz atamazmıyım”? diye sorduğumda.
“Hayır bıkko (evlat), o el yazmaları ve kitaplar dedem derviş Gülabi tarafından saklanmışlardır. Ne babamın, nede benim hakkım var o kutsallıklara el sürmeye. Babam Seyit Demen (der Manuel) olsun, ben olayım, o kutsal emanetlerin emanetcisiyiz.
Atalarımızdan devraldığımız bu görevi evlatlarımıza devredeceğiz. Bize vasiyet edilen görev, onlara el sürmememizi, kimseye göstemememizi, ocağın en büyük erkek evladından başkasına yerini göstermememizdir.
“İyide saklandıkları veya gömüldükleri yerde çürüme, yok olma riski yokmu?”
“Her kitap ayrı ayrı meşine sarılmış, sonrada o meşin paketleri keci postundan tulumlara konmuş, meşe kerestesinden yapılmış sandık içindedir”
“Zamanında der ovan’dan göç eden Ermenilerden bazılarının daha sonraları doğdukları yerlere geri geldikleri, ama sizin veya sizin yönetiminizdeki halkın onları rededdiği, topraklarını geri vermediği burada yaşamalarına izin vermediği, bu sebelede siz ve geri gelenler arasında tartışmaların hatta kavgaların olduğu doğrumu?”
“Hepside doğru. Babam Seyit Demenve yerli halk, Kürt olsun, Ermeni olsun topluca redettiler yeni gelenlerin taleplerini ve sınırlarımızdan kovdular. Zira geleneksel olarak bize öğretildiğine göre, oçağını terk eden, tehlike anında baba ocağını savunmasız bırakan, kacan, toplumun bütün haklarından mahrum olur. Toplum tehlike karşısında iken, niye terk edip uzaklaştılar? Gidenler bizim gözümüzde bizim köylüler değillerdir artık, olsa olsa yeni gelenler veya yabancılar”.
“Anlaşılıyor ki siz ocağın büyüğü ve geleneklerin uygulayıcı önderi olarak, sizden öncekilerden kalmış olan her şeyi, toprağı, meraları, evleri, orman, hatta kitapları kendi malınız saymaktasınız. Uzaklaşanların kendi paylarını almalarına izin vermiyorsunuz. Böylece, bu köyden uzaklaşanlar Ermenilerdir, ve siz geri dönmek isteyen Ermenilere hiç değilse atalarından kitaplara bile sahip olmalarına izin vermiyorsunuz. Üstelik o kitaplar Ermeniçedir ve kalan Ermenilere aiittir.”
“Dediğim gibi, bunların hepsi, doğduğu yerden ayrılmayan halka aiittir. Kitaplar oçağın korunmasına teslim edilmiş emanetlerdir ve oradan oraya taşınacak şeyler değildir. Oldukları yerde kalırlar ve bu ocağın varisleri tarafından korunurlar. Burada kimin nasıl anladığının önemi yok. Örneğin benim rahmetli babamı Kürtler Seyit Demen diye anarlardı.
Ermeniler ise Der manuel bu durum gerceği asla değiştirmez. Aslolan o ki, ocağın sahibi Seyit Demen’dir ve bende onun varisi Seyit Ali’yim. Siz Ermeniler din adamlarınıza Derder diyorsunuz, biz aleviler ise Dede. Oçağın sahibi, toplumu yöneten Derder diyemi anılıyor yoksa dede diyemi, ne önemi var?” Aslolan ben ve benim tebaam oçağımızı terk etmedik.”
Dersim Eremenileri etnografyası
Ermeni bilimler Akademisi Yayını, Yerevan, 1973.
Çeviren Miran Pırgic Gültekin
S. 252 – 254:
Leave a Reply