Ağtamar (Aghtamar – Աղթամար ) Kilisesi

Kilisenin kısa tarihçesi

Aghtamar (Akhtamar ismleri ile de bilinir), (Ermenice: Աղթամար) Türkiye’nin Van ve Bitlis şehirleri arasında bulunan Van Gölü’nün içinde yer alan en büyük adadır. Gevaş ilçesinin sınırları dahilindeki Akhtamar Adası’nda yer almaktadır. Yüzölçümü 0,7 km2 olan adanın toplam kıyı uzunluğu 3 kilometreyi bulmaktadır. Deniz seviyesinden 1912 metre yüksekte bulunan adanın batı uçlarında yüksekliği 8 metreye ulaşan dik kayalıklar vardır. Akhtamar adının nereden geldiğine dair birçok varsayım vardır. Bunlardan birine göre; zamanında bu adada yaşayan başkeşişin güzelliği dillere destan çok güzel Tamara adında bir kızı vardır. Adanın çevresindeki köylerde çobanlık yapan Müslüman bir genç bu kıza aşık olur. Bu genç Tamara’yla buluşmak için her gece adaya yüzer. Tamara ise ona gece karanlığında yerini belli etmek için onu bir fenerle beklermiş. Bundan haberdar olan kızın babası, fırtınalı bir gecede elinde fenerle adanın kıyısına iner ve sürekli yer değiştirerek gencin boşuna yüzüp, gücünü yitirmesine neden olur. Yüzmekten gücünü yitirip, yorulan genç çoban gölün içinde boğulur ve boğulmadan önce son nefesiyle “Ah Tamara!” diye haykırır. Bunu duyan kız da hemen ardından kendini gölün sularına bırakarak boğulur. Ah Tamara! isminin dönüşerek zamanla Ahtamar ve Akhtamar biçimini aldığı varsayılır. Adanın güney doğusuna kurulmuş olan kilise, Kutsal Haç adına Vaspurakarı Kralı I. Gagik tarafından 915-921 yılları arasında Keşiş Manuel’e yaptırılmıştır. Tarihçi Anne R. Redgate, ‘The Armenians’ adlı kitabında, Ermeni Kralı Gagik’in bu kiliseyi yaptırmak için bütün civar medeniyetlerin saraylarından mimar ve ustalar getirdiğini yazıyor.

Kilise, pek çok yönüyle dikkat çekici bir yapıdır. Yapımında kullanılan andezit taşları, mevsimlere ve günün saatine göre sarı, kırmızı veya gri renklerde bir görünüm sunar. Haç planlı kilisenin bir diğer özelliği de, dış cephenin çok zengin bitki ve hayvan motifleriyle İncil ve Tevrat’tan alınma sahneleri betimlemesidir.

Kilisenin kuzeydoğusundaki şapel 1296-1336 tarihlerinde; batısındaki jamatun 1793 tarihinde; güneyindeki çan kulesi 18. yüzyıl sonlarında ilave edilmiştir. Kuzeyindeki şapelin ise tarihi bilinmemektedir. İlk yapıldığında saray kilisesi olan yapı, sonradan manastır kilisesine dönüştürülmüştür. Kilise, mimarisi yanında dış cephelerindeki figürlü taş plastiği ile dikkat çekmektedir. Plan bakımından merkezi kubbeli, dört yapraklı yonca biçimli haç plana sahiptir. Orta mekan yüksek kasnaklı, içten kubbe, dıştan piramidal külahla örtülüdür. Kubbenin yüksek tutulması kilisedeki dikey etkiyi açıkça ortaya koymaktadır.

Kiliseye batı ve güneyden birer kapı vasıtayla girilmektedir. Kilisenin çevresi daha sonraki nemlerde ilave edilen yapılarla kuşatılmıştır. Kilisenin figürlü repertuarı oldukça zengin. Bunun yanında İncil ve Tevrat’tan alınmış sahneler bulunmaktadır. Yunus peygamberinden atılması, Hz. Meryem ve kucağında İsa, Adem Havva’nın Cennet’ten kovulması, Hz. Davut ile K Goliat’ın mücadelesi, Samson Filistinli ikilisi, Aslan ininde Daniel sahneleri bunların başlıcalarıdır. Batı cephede Kral Gagik’i kilise maketini sunarken gösteren bir sahne yer almaktadır. Dört yöndeki alınlıklarda İncil yazarları boydan tasvir edilmiştir. Bunlardan başka cephenin alt ve üst kesimlerinde, asma sarmaşığından oluşan kuşakla dolanmaktadır. Bu kuşakların içlerinde çeşitli dünyevî sahneler işlenmiştir. Av sahneleri, çeşitli hayvanlar, güreşçiler ve sarayla ilgili bir çok sahneye yer verilmiştir. Ayrıca doğu cephenin tam ortasında asma sarmaşığı bördürünün içerisinde Abbasi Halife Muktedir başı haleli, bağdaş kurmuş vaziyette bir elinde kadeh, diğer elinde üzüm tutar vaziyette, tasvir edilmiştir. Dini ve dünyevî sahnelerden başka, hayvan figürleri yönünden de bir çeşitlilik göze çarpmaktadır. Aralarda serbest biçimde, asma sarmaşıkları içerisinde ve çatıların alt kesimlerinde bu zengin hayvan figürlerini görmek mümkündür.

Manastır topluluğunun tarihi IX. yüzyıla kadar inmektedir. Daha sonra 1462’de yenilenen kilise, 1703’teki depremde zarar görmesi üzerine 1712-1720 tarihleri arasında tekrar onarım geçirmiştir. Kilise doğu batı doğrultusu dikdörtgen bir alana oturmaktadır. Ortadaki merkezi kubbe, batıdan iki serbest ayak ve doğudan apsis duvarına dayanan dört yöndeki kemerlerle taşınmaktadır. Doğudaki apsis beş köşeli olup iki yanında hücreler bulunmaktadır. Batı taraftaki haç konulu kubbe ise, kaburgalı olarak düzenlemiştir. Merkezi kubbe dışa yüksek kasnak, piramidal bir külah şeklinde yansımıştır. Batı ve kuzey cepheden iki vasıtasıyla giriş sağlanmaktadır. Bunlardan ortadaki portakal şeklinde bir düzenleme göstermektedir. Kesme taş malzeme kilisenin tamamında kullanılmıştır. Batı tarafına eklenen jamatun ise, karelanlı ve dokuz bölümlü olarak düzenlenmiştir. Bölümlerin üzeri aynalı çapraz tonozlarla örtülmüştür. Batı cephesindeki dışa taşıntılı girişin üzeri çan kulesi olarak tertip edilmiştir. Alttaki kapı mukarnas kavsaralarıdır.

Akhtamar (Van) Surp Haç Ermeni Kilisesi 1951’de yıkılacaktı

Anadolu tarihine üçbin yıldır katkıda bulunan Ermeni kültürünün en güçlü simgelerinden bir olan ve tarihçilerin incelemelerine konu olmuş, dünya’nın sayılı kilise ve manastırlarından biri olarak değerlendirilen Akhtamar (Van) Surp Haç Ermeni kilisesi türkçeleştirilmiş adıyla Akdamar veya Anıt Müzesi 1951 yılında zamanın türk hükümeti tarafından yıktırılmaya başlanmıştı. (cf. Yaşar Kemal – Cumhuriyet gazetesi muhabiri)

Tarihçi Anne R. Redgate “The Armenians” adlı kitabında, Ermeni Kralı Gagik’in bu kiliseyi yaptırmak için bütün civar medeniyetlerin saraylarından mimar ve ustalar getirttiğini, bu sebeple Akdamar Kilisesi’nde Bizans, Sasani, Abbasi ve Türk mimari izlerinin de bulunduğunu yazıyor. (Sf. 214)
Kültürler arasında daima geçişler olur, fakat restorasyan esnasına değişiklik getirmek orjinaline ihanet sayılabilir.
Arda Hocasarya

Yaşar Kemal’in rolü

Akhtamar Kilisesi biraz da rastlantıların eseri olarak kendini koruyabilmiş. Bilinçli bilinçsiz çok saldırıya uğramış. Doğanın tahribatına insanların acımasızlığı eklenmiş. Kurşunlarla delik deşik olmuş duvarlar. Mildanoğlu benim de ilk kez duyduğum ilginç bir bilgi aktardı dinleyenlerine: “Bir rastlantı eseri, Akhtamar’ı yıkılmaktan koruyan ünlü bir yazarımız olmuş: Yaşar Kemal. 1951 yılında, Cumhuriyet gazetesinde muhabir olarak çalışırken Akhtamar Kilisesi’nin yıkılmak istendiği haberini alır; koşar, Van’a gider. Yanında da bir yüzbaşı vardır, haberin doğru olduğunu görür, derhal yüzbaşı ile birlikte müdahale eder, yıkımı durdurur. Ardından ısrarlı biçimde resmi makamların, Ankara’nın kapısını çalarak bu yıkımı önler.

Rastlantıların da yardımıyla bin küsur yıl öncesinden günümüze kalabilen bu anıt-mabet, anıt-tarih dediğimiz yapı bir yanlış tarih anlayışını görmemiz için ayakta kalmış sanki.

Nabi Yağcı

 Arkitera

 3 Mart 2008    

http://team-aow.discuforum.info/t1164-Akdamar-Agtamar-aghtamar-Kilisesi.htm

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *