İddianamenin Kıraatı
Divan-ı Harb-i Örfi dün Reis Mustafa Paşa’nın taht-ı riyasetinde içtima ederek Trabzon tehcir ve taktilinde medhaldâr olmağla maznun bulunanların muhakemelerine devam etmiş ve müddeiumuminin iddianamesi ber-vech-i âtî okunmuştur:
“Ermenilerin tehciri hakkında İttihat ve Terakki hükümet-i merkeziyesince ittihaz olunan mukarrerâtın Trabzon vilayeti merkeziyle mülhak kurâsında tatbik ve icrası sırasında: Evvela Ermeni zükûrunun ve onu müteakib muâmelât-ı tehciriyenin kendilerine de teşmil edilen nisvân ve sıbyânın tayin edilen mahallere sevkleri esnasında bunların bir kısmını Değirmendere cihetlerinde bîrahmâne katl, sıbyan ve nisvânını kayıklara bilirkâb deniz açıklarında denize atarak boğmak suretiyle telef, bir kısmını Hilal-i Ahmer Hastahanesinde tedavi maksadıyla suver-i muhtelife ile tesmim bunu müteakib emvâl, nukud, mücevherât vesair zî-kıyem eşyalarını yağma eylemek gibi bütün âlem-i beşeriyetin bir lanet ve nefretle yâd edeceği fezayih ve ef’âl-i cinâiyeye ictisâr eylemekle müttehem elyevm hal-i firarda bulunan Trabzon Valisi Cemal Azmi ve murahhas Nail ve hâzır-ı bilmeclis bulunan Mehmet ali, Mustafa, Niyazi, Nuri ve rüfeka-yı sairesi bu azîm kitali vücuda getirmek hususunda her birerlerinin derece-i dahl ve iştirâkleri tayin-i cezaya esas olacaktır. Evvel-i emrde bunların tedkiki lâzime-i kanuniyedendir. Cemal Azmi, murahhas Nail Beyler kimlerdir? Bunlar devlet ve hükümet memuru olmayıp devletin hasbe’t-tesadüf zimâm-ı umûrunu dokuz sene evvel her nasılsa ellerine geçirerek her birerleri bilistiklâl veya bir diğerine muâvenet suretiyle biliştirâk envâ-i mezâlim, kital, irtikâbât, suistimâlât-ı mütevâliye ile hükümet-i seniyyeyi bugünkü vaz’-ı hazîne düşüren tahribkâr ellerden, vahşi zihniyetlerden müteşekkil İttihat ve Terakki denilen haydut çetesinin Trabzon mümessil-i cinâîlerindirler.
İşte makam-ı iddiânın Cemal Azmi ve Nail haklarındaki nokta-i nazarı ve beyanatı budur. Şu itibarla bu ikisi fâil-i asıl, âmil-i müdebbirdir. Cemal Azmi, murahhas Nail bir kişi olmak münasebetiyle bu azîm kitali bittabi vücûda getiremezler. Tertibât ve tasavvurât-ı cinâiyelerini mensub oldukları çetenin matlûb ve mültezimi olan şekilde yapmak için birçok aletlere arz-ı ihtiyâc ediyorlardı. Bu aletlerin tedârikinde tatbik ettikleri usul ve meslek de bu aletlerin kendilerinden daha basit, daha mahdûdü’l-fikr hulâsa gayrin nüfûz ve kudretinden istiâneye alışmış kendi sa’y ve gayretiyle müktesebât-ı ilmiyyesiyle terakki, teali imkânını kendileri için münseleb olmuş adamlardan intihab ve tedârikinde tatbik olunan usul ve takib edilen nazariye de bu idi. Hiç şübhesiz ki âlem-i insaniyeti dilhûn ve müteessir eden bu cinayetlere az çok kitabda meşgul olmuş bütün feyz ve rifatını müktesebât-ı ilmiyyesinden bekleyen insanlar iştirak edemezdi. Şu itibariyle icra kılınan tahkikat ve esnâ-yı muhakemede istima olunan şuhûdun ve birçok kesânın müdellel ihbarâtı, Vehib Paşa’nın evrak miyanında mahfuz raporlarından istinbat olunan netayic-i kanuniyeye nazaran:
Cemal Azmi, murahhas Nail’in hareket-i vâkıaları hem-fiil olmaları itibariyle kanun-ı cezanın kırkbeşinci maddesinin delaletiyle yüzyetmişinci maddesine temas ettiği bu suretle tecziyeleri ve Niyazi, Mustafa, Nuri, Mehmed Ali ve Doktor Saib Beylerin ef’âl-i cinâiyeyi i’dâd ve teshil eylemesinde bilerek fâil-i aslîlere muâvenette bulunmaları hasebiyle bu cinayetin feran zîmedhali olduklarından, ancak bunlardan Doktor Saib tabib olmak sıfatıyla bir tabib için hastayı tesmime ihtiyaç yoktur. Çünkü mikdar-ı fenniden fazla verilen devalar hastayı öldüreceği gibi ciddi bir teşhis hilafına aynı maksadın yanlış tedavi neticesiyle de husule geleceği tabiidir. Bunu akıl ve mantık ve kanun kabul edemez. Vücudu farz olunsa dahi mahallinde feth-i meyyit ve otopsi yapıp evvela o ölenlerin vefatını intâc eden nev’-i sem anlaşıldıktan sonra bu da esbâb-ı sübûtiyyeye iktiran ederse o fiilin fâili olabilir. Bugün ise buna imkân olmadığından bundan dolayı bu cihetten mumaileyhin beraatine yalnız çocukları küfe ile nakl gibi hem-fiil olanların harekât-ı cinâyâtkârânesine muâvenette bulunması hasebiyle diğerleriyle beraber harekât-ı vâkıalarına temas eden kanun-ı cezanın kırkbeşinci maddesinin fıkra-i saniyesi delâletiyle yüzyetmişdördüncü madde mucibince tecziyelerini, Kaymakam Talat Bey’in tehcir ve taktil ve tekâlif-i harbiye komisyonlarında zerre kadar kanaat-bahş-i vicdan olacak suistimalatına şuhûd ve delâile destres olunamadığından mumaileyhin de beraatini taleb ederim”.
Bundan sonra müdafaa vekillerinin müdafaalarının istimâı zımnında muhâkemenin Cumartesi günü saat dokuz buçuğa tatil olunduğu taraf-ı riyasetten tebliğ olunarak muhâkemeye hitam verilmiştir.
Alemdar, 17 Nisan Mayıs, 1919



