Ayasofya’ya kurulan ağır çelik iskeleler, tarihi yapının görünümünü ve turizmi olumsuz etkiliyor. Uzmanlar, restorasyon sürecinin keyfi uygulamalarla yürütüldüğünü ve bağımsız bilimsel denetimin acilen devreye alınması gerektiğini vurguluyor.
Ayasofya’da başlatılan restorasyon süreci tartışmaları devam ediyor. Binlerce yıldır ayakta kalan tarihi yapının neden sıklıkla restore edildiği sorusunun yanı sıra yapının içinde yükselen demir iskelelerin nedeni ise merak konusu.
Rehberler ise durumdan rahatsız.
Gazetemize konuşan bir rehber, “Daha önceki iskelelere benzemiyor, kalın demir çelikten yapılmış ve bu ciddi bir ağırlığı da beraberinde getiriyor. Ancak turizm açısından felaket. 28 Avro para aldıkları turiste yapıyı doğru dürüst göstermiyorlar. Son olarak burada şu an duran iskelelerle artık hiçbir şey görülemez hale gelmiş” diyor.
‘ZİYARET KONTROLLÜ OLMALI’
Ayasofya yeryüzünün en büyük, en eski mabetlerinden biri. Korunması gerektiğini savunan uzmanlar, yapıdaki ziyaretçi sayısının da kontrollü olması gerektiği görüşünde.
Konuyla ilgili gazetemize konuşan uzman mimar Korhan Gümüş, “Eşsiz bir dünya mirası olan bir anıt yapıdan, uygarlık tarihi açısından insanlığın en önemli belgelerinden olan mimari bir eserden söz ediyoruz” diyor ve ekliyor:
“Hatırlarsanız Ayasofya’da 1993 yılında inşa edilen muazzam bir çelik yapı, buna benzer bir inşaat iskelesi on yıllarca seneye yakın Ayasofya’nın içinde ne yapılacağı bilinmeden kalmıştı. Ziyaretçiler, devlet başkanları, kültür bakanları, önemli konukların hafızalarında Ayasofya bu görüntü ile yerleşti. Bu çelik yapılar artık Ayasofya’nın neredeyse ayrılmaz hatta baskın bir parçası haline geldi. Gördüğünüz gibi yapının ayrılmaz bir ögesi olan, arkeolojik kalıntıların ve boşlukların bulunduğu tarihi zeminin üzerine bu ağır iskelelerin yanında bir de onlarca ton ağırlığında betonlar yerleştirmişler. Bu ağır çelik yapılar, on yıllardır süren bu tuhaflıklar bence çok daha önemli, çok daha büyük bir soruna işaret ediyor: Uygarlığın eşsiz mirası olan bu yapılar siyasal ilişkilerle atanmış bürokratlar ve müteahhitler tarafından yönetiliyor.”
TOPKAPI SARAYI!
“Topkapı Sarayı’na neler yapıldığına bir bakın” diyen Gümüş sözlerine şöyle devam ediyor: “Danışmanlık işleri, kurullar falan hepsi göstermelik. ‘Restorasyon’ diye adlandırılan basmakalıp işler bu mücevher değerindeki anıt yapılara çok büyük zarar veriyor. Yapılan işler çok keyfi ve hatalı. Diyebilirim ki bu yönetim biçimi bu anıtların değerleriyle ters orantılı. Ne doğru dürüst bir sinyalizasyon sistemi ne başarılı bir sergileme düzeni ne de koruma işlevi ile dengelenmiş bir ziyaretçi yönetimi modeli var. Sonuç olarak Ayasofya’nın içine yerleştirilen ve on yıllarca kalkmayan bu inşaat iskelelerinin, bu şekilde sergilenen bu müteahhitlik uygulamalarının işaret ettiği önemli bir sorun var. Bu hatalı işlerden dersler de çıkaramıyoruz. Neden derseniz, bakanlık yetkilerini kullanan kişiler tarafından asıl meselenin üzeri örtüldüğü için diyebilirim” diyor.
‘YÖNETİM BOŞLUĞU VAR’
Bu müzelerin, anıtların yönetiminde dünyadaki örneklerde olduğu gibi kurumsal bir yönetim yapıları bulunmadığının altını çizen Gümüş, “Bir yönetim boşluğu ve keyfiliği var. Dolayısıyla bilim kurullarıyla hazırlanan ve müzelerde olduğu gibi misyon odaklı bağımsız yönetim organları tarafından icra edilen yönetim planları yok. Uygulamalar tamamen atanmış yöneticilere ve onlarla kapalı ilişkiler içinde olan piyasa aktörlerine devredilmiş halde. Bakanlık hiyerarşisi, imtiyazlı danışmanlar ve piyasa aktörleri ile bu eşsiz dünya mirası olan anıtlar korunamaz. Bu eşsiz anıtlar daha fazla zarar görmeden aciliyetle bağımsız bilim insanları, koruma kuruluşları tarafından Bakanlık müzelerin yönetimini yapılandırmaya davet edilmeli” diyor.





Leave a Reply