Haykaz Tırtıryan
Yüreğimizin duygu kazanının kaynaması şimdi yavaş-yavaş dinmeye başladığında, bize yabancı gelen bazı sözlere belli bir sükûnetle yaklaşarak değinmek istiyoruz.
19 Nisan tarihli “Asparez”de Levon Ananyan (Ermenistan Yazarlar Birliği Başkanı) imzalı “Türk Dostuma Mektup” başlıklı bir makale vardı. Makaleyi okuduktan sonra doğru veya yanlış, bazı düşüncelerimi yazara ve bu yolla da okurların dikkatine sunmaya kendimi mecbur hissettim.
Dikkatimi çeken ilk nokta “dost”luk anlayışının bu denli yüzeysel olgusuydu. İşte size ispat “O zaman (ve daha sonraki görüşmeler esnasında) fazla bir şey söyleme fırsatım olmadı, fakat söylenmemiş sözlerin boğazımda düğümlendiğinden dolayı bu mektubu bir ikrar ve diyalog daveti olarak yazıyorum”.
Kalpten kalbe giden bir duygu bağı kurmaya ve düşüncelerle fikirlerin değişimi suretiyle birbirini inceleme, birbirini tanıma imkânı olmamışsa birini dost olarak adlandırmak mümkün mü? Ya şu “ikrar”…? Bay Ananyan hangi suçunu Türk dostuna, -belki de günah çıkarıcısına,- ikrar etmek istemektedir? Herhalde Ermeni olma suçunu, çünkü serbest pazar mantığıyla şayet Ermeniler olmasaydı, Türkler de onları yok ederek soykırımcı olmayacak ve dünya bugün Ermeni Soykırımı sorunuyla uğraşmak eziyetinden kurtulmuş olacaktı.
“Diyalog çağrısı” ise “İkrar” kadar ve hatta daha da garip duruyor ve Ermenistan Cumhuriyeti cumhurbaşkanının siyasi tutumunu aklama yaklaşımı kokmaktadır. Bu konuda az sonra.
İkinci konu benim için sadece kabul edilemez olarak kalmamakta, sanırım son yarım yüzyıldaki Ermeni Davası mücadelemiz açısından bir hakaret ve inkâr niteliği taşımaktadır. “Anılarla dayatılmış kini silkelemek, 100 yıldır bizden kopmayan ve her Türk’te halkımın bir düşmanını görme önyargısını silip çöpe atmak için yazıyorum. Bunca zamandır ki, bizler bugünü geçmişte yaşıyoruz, fakat hiç değilse geleceği aynı kâbustan kurtarabilmek için hoşgörü ortaya koymamız gerekiyor”.
Bay Ananyan, kendisine anılarla dayatılmış, Türk’te halkının düşmanını görme önyargısını silmek ve çöpe atmak istiyor. Bay Ananyan, içindeki pisliği içinde saklama veya çöpe atma konusunda tamamen serbesttir. Lakin bir şeyi çok iyi bilmelidir. Ermeni halkının kalbinde ve fikrinde önyargılar bulunmamaktadır. Ermeni halkının yüreğinde, haklı olarak, sadece acı ve çile vardır ve bunun çöpe atılmasının aksine, hayatımızın bununla beslenmesi gerekmektedir. Mücadelemize şevk ve tekâmül verecek olan budur, bizi 100 yıl boyunca millet olarak ayakta tutmuş olan budur. Türk’te düşmanı görmek tarihin dayattığı bir veri değil, haksızlığa uğramış olmanın derin hissidir, vatanını kaybetmiş insanın talepkârlığı, güçlünün önünde köleleşmeme cesaretidir. Şahsi “ben”i, mevkisini, refahını millet adına feda etme çağrısıdır, fakat maalesef irade yoksunların ve zayıf omurgalıların buna uyma yeterlikleri yoktur. Şehitlerimizin mirasını hicve dönüştürmeyelim.
Geçmiş bizim için, kurtulmak istediğimiz bir “kâbus” değil, bizim öğüt vericimiz, tetikte ve uyanık olma sinyalimizdir ve geleceğimizin Türklerin dalaverelerinden kurtulabilmesi için geçmişin bu sesini Tanrının sesi gibi dinlememiz gerekmektedir. “Bugün, ahlâki nasihatler verme zamanı değil, olayları ve nesneleri kendi adlarıyla anma zamanıdır” diye kendiniz söylüyorsunuz. Bravo. Olaylar ve nesneler ise şöyledir: Türkler bizi ülkemizden sürmüş, planlı bir şekilde bir buçuk milyon Ermeni katletmiş, vatanımıza ve sayılamayacak çaptaki zenginliğimize el koymuş, bizi yok ettikten sonra ruhumuzun maddi varlığını da bizden hiçbir iz kalmaması için yok etmiştir. Bugün de utanmazca ve yüzsüzce, güpegündüz tüm dünyanın gözleri önünde suçunu inkâr etmekte ve kendi büyük Panturanizm planları uğruna her an küçük Ermenistan Cumhuriyeti’ni ortadan kaldırmak için fırsat kollamaktadır. Şayet tüm bunlar doğru değilse lütfen düzeltiniz ve şayet doğruysa sorarım size, Türk bizin düşmanımız değil de nedir? Dostumuz mu? İyi komşumuz mu…? Kutlu olsun!
Saygıdeğer Bay Ananyan, makalenizde, Ermeni Soykırımı ile bunun Ermeni insanının fikri ve yüreğindeki etkileri tümüyle ve bazen de sanatsal incelikle takdim edilmektedir ve tüm bunlardan sonra “O halde, Ermenistan Cumhuriyeti cumhurbaşkanı Serj Sargisyan’ın açılımındaki Ermeni-Türk protokollerini tasdik etmek için gecikmeyiniz” yazarken eliniz titremedi. Hayır, Bay Ananyan, bu açılım uluslar arası yüksek siyasete aittir. Yoksa hani “makul süreler” ve “görünür gelecekler”? Neden Ermenistan Cumhuriyeti cumhurbaşkanı söz verdiği gibi protokolleri hükümsüz saymamakta, tersine, şayet Türk tarafı da aynısını yapma arzusunda olursa süreci devam ettirmek için hazır olduğunu hatırlatmak için fırsat kaçırmamaktadır. Çünkü elleri bağlıdır. Ermeni-Türk protokolleri hâla vardır, fakat Ermeni-Türk dostluğu yoktur, çünkü diaspora, protesto gösterileriyle sözlü ve yazılı olarak sayın cumhurbaşkanına söyleyeceğini söyledi. Şayet halkının görüşü kendisi için bir şey ifade ediyorsa, bay cumhurbaşkanı Ermenistanlı Ermeni’lerin fikrini bir referandumla öğrenebilir. Medeni milletler benzer hayati kararlar alınması öncesinde böyle yapmaktalar.
Türkçesi: Diran Lokmagözyan
11.06.2011
Yazının Ermenice orijinalini okumak için şu linke tıklayınız: http://asbarez.com/arm/100821/




Leave a Reply