Anjela Sargsyan
Türkolog, anıtlar uzmanı
Nihayet Batı Ermenistan’a gittim, mal sahibi olmanın bilinciyle orada bulundum. Topraklarımızın tarifsiz bir gücü var. Emin adımlarla yürüyor ve ayaklarının altındaki toprağı sağlam bir şekilde hissediyorum… Ermenistan’dayım, bir zamanların denizden denize Ermenistan’ında. Sanki her şey tanıdık burada, eskiden de bu yerleri dolaşmışım gibi bir intiba var ve buna genetik hafıza diyorlar.
Üç günde başkent Ani’yi, Bayazet’i (Doğu Beyazıt-çev. notu), Van’ı, Muş’u ve Kars’ı gezmeyi başardım. Ve daha ne kadar şey göremedim. Bu ise, görmediğini görmek, hissetmediğini hissetmek için tarihi vatanın görülüp, yaşanması gerektiğini ifade etmektedir.
Şimdi de kısaca gördüklerim ve intibalarımla ilgili.
Yolumuz, harikulade Çıldır veya Dsovak Hüsiso gölünün kıyılarından geçerek, Kars’a doğru uzanıyor.
Kars’ın, eski siyah binalarıyla, Gümrü’ye ne kadar çok benzediğini belirtmek gerekir. Bu iki şehrin “kardeş şehirler” olarak ünlenmiş olması boşuna değil.
Tarihimizin hem zafer ve şan, hem de acı ve keder sayfaları Kars’ta yoğunlaşmıştır. Asırlar boyu paha biçilmez bir rol oynamış olan ve etkisiyle görkemli duran Kars kalesi, günümüzde de şehrin üzerinde hâkim bir şekilde hükmetmektedir.
930’lu yıllarda, Abbas Bagratuni zamanında inşa edilmiş olan Kars’ın Arakelots kilisesi, Ermeni mimarisinin nadide mücevherlerinden biri olarak kabul edilir. Arakelots kilisesi ilk defa 1579 yılında Osmanlılar tarafından camiye çevrilmiştir.
Teessüfle belirtmek gerekir ki, Yeğişe Çarents’in evinden sadece yıkılmış duvarlar geriye kalmıştı.
Kars’a gelen turistlerin muhakkak uğradığı yerlerden biri de, X. yüzyılda Kars Nehri üzerinde kurulmuş olan Kars’ın taş köprüsü veya diğer adıyla Vardan köprüsüdür.
Bu köprü, Kars’ın eski mahallelerini Kars kalesi ve Arakelots kilisesine bağlamaktaydı.
Tarihe damga vurmuş olan Ani şehri, her bir Ermeni için özel bir öneme haizdir. Ani’yi görmek, her bir Ermeni’nin rüyasıdır. Ani, Ön Asya’nın en zengin ve ticari açıdan gelişmiş şehirlerinden biriydi. Ani, dönemin kültürünün temel değerlerinin işlenip, şekillendiği pota olmuştur. Birçok milletten insanın yaşadığı bu şehir, muhteşem yapıları, yüksek sanat seviyesine ulaşmış zanaatı ve sayısız kültür anıtlarıyla, bir dönem taşradan ve diğer küçük krallıklarda faaliyet gösteren zanaatkârları, ressamları ve mimarları kendisine çekmiştir.
Ani şehri, tipik ortaçağ yapısı iç kalesi, kral sarayı, banliyöleri ve savunma surları, hendekleri ve yeraltı geçitleriyle, X. yüzyılın ünlü başkenti olarak, Ermenistan’ın tarihinde özgün bir yere sahip olmuştur.
Ani’de bizi ilk karşılayan, şehri ebediyen bekleyen Smbatyan veya Smbataşen (989) surları, şehrin gelişmesi sonucunda sınırlarını genişlemesi ve Aşotyan veya Aşotaşen (963-64) surlarını aşarak, kuzey platoyu da kaplaması sonucunda inşa edilmiştir.
Bugün, Ani’de bulunarak, çok sayıda yarı yıkılmış kilise görmekteyiz. Tigran Honents’in kilisesi, Ani Kusanats manastırı, Abuğamrents Aziz Grigor kilisesi, Ani ana katedrali. Bu liste daha uzatılabilir. Ani’nin “bin bir kiliselerin başkenti” olarak anılması bu yüzdendir.
Siyaset, ekonomi ve savaş nedenlerinden dolayı Ani’den geriye kalmış olan ve üzerlerinde asırların izini taşıyan harabeler, genel görüntü ve ehemmiyeti konusunda bir fikir vermektedir.
Bugün ise bu şehir, harabe halinde dahi, ortaçağ Ermenistan’ının gelişmiş şehircilik kültürü ve genel olarak, Ermenistan’ın acılı ve aynı zamanda da doygun tarihinin kanıtıdır.
Bayazet de ilginç duraklardan biriydi. Eski Daroynk veya Bayazet kalesi hakkında Alman seyyah Wagner “Cüretkâr ve şahane bir yapıdır, öyle bir yere yerleştirilmiştir ki, atmacalar ve akbabalar dahi oraya yuvalarını kondurmaya cesaret etmez” demektedir.
Kale gerçekten de konumuyla etkileyici olup, sanki herkesi ve her şeyi kontrol etmektedir.
Bayazet, XIV. yüzyıla kadar Daroynk olarak anılmış, XV. yüzyıldan sonra Osmanlı padişahı I. Beyazıt’ın adını almıştır.
Van şehri, Van gölü ve Ermeni milli tarihi ile kültürünün şanı olan Akhtamar adası, Ermeni halkının tarihinde önemli bir yer tutmaktadır. X. yüzyılda, kral Gagik Artsruni döneminde bu ünlü ada yapılandırılmış, güzelleştirilmiş ve gelişmesinin doruk noktasına ulaşmıştır. Aziz Khaç kilisesi ise, yüksek sanat değerine haiz kabartmaları ve mükemmel tasarımıyla Ermeni halkının maddi kültürünün ortaçağdaki benzersiz anıtlarından biri olup, günümüzde, Ermeni ulusunun tarihi geçmişinin sessiz şahidi olarak kalmaktadır.
Bölgeyi ve Ermeni izlerinin kalıntılarını bekleyen yarı yıkık Aziz Marine kilisesini gördüğümüz Muş, unutulmazdı. Muhteşem Berkri şelalesi (Muradiye-çev. notu), Doğu Fırat veya Aradsani Nehri’ne hükmeden Sulukh köprüsü ve Araks’ın (Aras-çev. notu) asırlık acısını sessizce paylaşan Hoviv köprüsü insanın hafızasına işlenmektedir.
Duygular, hissiyatlar ve hayranlık o denli yoğun ve farklı ki, insanın edinmiş olduğu izlenimleri aktarması çok zor.
Döndükten hemen sonra, durmadan konuşacağımı ve gördüklerimi anlatacağımı sanıyordum, lakin… Lakin ne kadar da konuşsam, görmek ve hissetmek gerekiyor, çünkü tarihi vatanın güzelliğini, özlemini, aşılmaz kalelerin gücünü, Ani harabelerinde hissedilen acı ve üzüntüyü, Ani’deki tarifsiz güzellikteki ve ebediyen şehri bekleyen gökyüzünü, Van Gölü’nün dalgalarının sonsuza kadar kulaklarda kalan sesini hiçbir sözcükle ifade etmek mümkün değildir…
Kısacası, bu üç gün içinde görebildiklerim unutulmaz ve anlatılmazdı… Kesin olan tek şey, tüm bunların hafızaya nakşedildiği ve sürekli tekrar gelmeyi, her şeyi yeniden görmeyi, yenilerini bulmayı düşündürdüğüdür… Anılar sayesinde günden güne derinleşen bu duyguların adı sınırsız özlemdir…
Türkçeye çeviren: Diran Lokmagözyan
Akunq.net
Leave a Reply